BÖLÜM 6
Bethesda Deniz Kuvvetleri Hastanesi
Bethesda,Maryland
Hastanenin içi herhangi bir başkası gibi ,steril ve kimyasal limon,alkollü temizleme bezleri ve havalandırma kokuyordu. Ama Mulder ve Scully’nin geçtiği birkaç kişi denizci üniformaları giyiyorlardı,standart hastane üniformaları değil....ve koridorun sonunda ,başı Washington Post’a eğilmiş,bir şeyler yiyen de bir hemşire değil ,üniforma içinde çok genç bir adamdı. Ayak sesleri üzerine başını kaldırıp baktı alarm halinde,sanki sabah saat 3.30 değilmişçesine.
“Kimlik ve ziyaret ettiğiniz kat.”
FBI kimliklerini çıkarıp uzattılar.”Aşağı,morga gidiyoruz” diye açıkladı Mulder.
Nöbetçi başını olumsuzca salladı.”O alan,şu anda izinli tıbbi personel dışındakilere kapalıdır.”
“Mulder onu soğukça süzdü.”Kimin emirleriyle?”
“General McAddie’nin”
Mulder bir an bile kaybetmedi.”Bizim buraya gelmemizi talep eden General McAddie’dir. Sabah saat 3’te uyandırıldık ve derhal buraya gelmemiz söylendi.”
“Bunun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.”Nöbetçi kaşlarını çatıp,önündeki kağıtlara baktı.
“O zaman ,General McAddie’yi ara “Mulder sabırsızca koridorun aşağısına bakıyordu.
“Numarasını bilmiyorum”
“Seni santralden bağlayabilirler.”
Scully Mulder’ın yanında durup,boşluğa bakıyordu. Nöbetçi dudağını ısırdı,sinirlice saatini kontrol etti ve telefonu eline alıp,kocaman bir telefon defterini karıştırmaya başladı. Mulder ise kızgın bir inanmazlıkla ona bakıyordu.
“Santralin numarasını bilmiyor musun?”
“Emir subayımı arıyorum__”
Mulder sert bir hareketle telefona uzanıp,hattı kesti ve nöbetçiye ateş püsküren gözlerle baktı.”Bak evlat,senin emir-komuta zincirindeki bilgisizliğinle kaybedecek vaktimiz yok bizim. Emir direkt olarak General McAddie’den geldi. Onu ara. Sen izinleri kontrol ederken,biz işimizi yapacağız.”
Arkasına bakmadan,Scully’i koridordan aşağı doğru yönlendirdi. Arkalarında taze yüzlü genç nöbetçi denermiş gibi telefonu eline aldı.
“Neden aşağı doğru devam etmiyorsunuz ve bende izinleri onaylatayım.” Diye seslendi arkalarından.
“Mulder kısaca onayladı.”Teşekkürler.”
Çevik adımlarla koridordan aşağı yürüdüler,ancak köşeyi dönüp daha az ışıklandırılmış başka bir koridora girdiklerinde,pozlarının biraz rahatlamasına izin verdiler.
“Neden bir morg aniden bir generalin emriyle kapatılır?”
“Sanırım neden olduğunu bulacağız.”diye cevapladı Scully ve morgun girişini işaret etti.
İçeride,bir soğuk hava rüzgarı ve dezenfektanların ekşi kokularıyla karşılandılar. Soğuk odada sedyeler uğursuzca arka arkaya sıralanmışlar,her birinin üzerinde ,altında bir vücudun tanıdık yükseltilerinin olduğu beyaz çarşaflar serilmişti. Scully çabucak kimliklere ve asılı dosyalara bakarak,ilk sonra ikinci sedyeye doğru ilerledi; ta ki buraya bulmak için geldiği şeyi bulana kadar.
Sedyenin başında “Bu Dallas’ta ölen itfaiyecilerden biri mi?” diye sordu ,cesedin üzerindeki bağları çözen Mulder’a
“Burada yazdığına göre öyle.”
Scully elindeki dosyayı tutarak sordu.”Ve ne bilmek istiyorsun?”
“Ölüm nedenini.”
Scully,uzun zamandır biri nedeniyle çeken bir insanın bakışlarıyla ona baktı.”Ona bakmadan bile söyleyebilirim. Uçan enkaza olan yakınlığı nedeniyle oluşan organ yetersizliği...Bu cesede zaten otopsi yapılmış Mulder” diye açıkladı sabırlıca.”Giydiriliş ve sarılış biçiminden bunu söyleyebilirsin.”
Mulder vazgeçmeyerek,cesetteki çarşafı sökmeye devam etti. Gördüğü şey,itfaiyecinin göğsünün ve boynunun bir çeşit gri-mavi renklerden oluşmuş jöleye benzemesiydi.
“Bu şimdi bana okuduğun tanımlamaya uyuyor mu Scully?” diye ,sedyenin etrafını dolaşıp yanına gelen ortağına sordu yumuşakça.
“Aman Tanrım. Bu adam kağıt mendil gibi__”cebine uzanıp bir çift lateks eldiven çıkarıp,taktı. Sonra eğilip eldivenli parmağını adamın göğsüne bastırdı.”Sanki__sanki jöle” hafifçe yüzünü ve boynunu kontrol etti.”Bir çeşit hücre bozulması var. Tamamen edematous( dokuda anormal likit toplanması) olmuş”
Elleri uzmanca,yaraları,yanıkları ,bir bombalama kurbanında olması gereken herhangi bir şeyi aradı. Başını inanmazlıkla sallayarak;”Mulder otopsi yapılmamış .Y kesiği yok burada,ya da dahili bir inceleme.”
Mulder otopsi raporunu eline alıp,salladı”Bana bu rapordaki ölün nedeninin yanlış olduğunu mu söylüyorsun? Bu adamın patlama ya da uçan enkaz nedeniyle ölmediğini mi?”
Scully sedyeden bir adım uzaklaştı.”Bu adamı neyin öldürdüğünü bilmiyorum. Başka birinin söyleyebileceğinden de emin değilim.”
“Onu laboratuara götürmek istiyorum Scully. Onu daha yakından incelemeni istiyorum.”
Scully önce sedyeye sonra Mulder’a baktıktan sonra onayladı. Birlikte sedyeyi soğutucu odadan çıkarıp,patoloji laboratuarına soktular. Mulder sedyeyi duvara doğru iterken,Scully ışıkları açıp,tanıdık ekipmanları gözden geçirdi:kesici aletler,örnekleri saklamak için buzdolapları,parlayan hemostatlar ve düzenlice sıralanmış temiz çarşaflar,kutular dolusu lateks eldivenler,ameliyat maskeleri,önlükler,fırçalar .. Onun mesleğindeki her alet. Sonunda Mulder’ın sedyenin yanında beklediği yere doğru yürüdü.
“Bu adamın bombalamada ölmediğini,biz buraya gelmeden önce biliyordun
Mulder ona fikrini belirtmeyen bir tavırla baktı.”Bu kadarı bana söylenmişti.”
“Bombanın bir örtbas olduğunu mu söylüyorsun? Neyin örtbası?”
“Bilmiyorum ama içgüdüm burada bulacağın şeyin ,kolayca referans ya da kategorize edilebilecek bir şey olmayacağını söylüyor.”
Scully daha fazla açıklama duymayı bekledi ama yoktu. Başını salladı.”Mulder, bu biraz zaman alacak ve yakında biri burada bile olmamamız gerektiğini ortaya çıkaracak.” Gözlerini bir an için kapadı ve “Tıp etiklerini ciddi olarak ihlal ediyorum” dedi.
Mulder sedyedeki cesedi işaret etti.”Bu insanların ölümüyle suçlanıyoruz Scully. Bu adamın neden öldüğünü bilmek istiyorum. Sen istemiyor musun?”
Scully uzun uzun ona sonra da cesede baktı. Mulder’ın sözleri meydan okumayla rica etme arasında bir yerde,havada asılı kaldı. Sonunda Scully sessizce döndü ve arkasındaki duvarda bulunan raflardan ,işini yapması için gereken aletleri toplamaya başladı.
**********************************************
Dupont Circle
Washington ,D.C.
Connecticut Bulvarı,Mulder karşıya geçip,kenara yığılmış plastik çöp torbalarını geçerken,neredeyse boştu. Onu getiren taksi,hareket edip,birkaç araçtan oluşan konvoya katıldı;çöp kamyonu,başka bir taksi,polis arabası. Sonuncuyu pek fark etmedi ta ki R caddesine dönüp,iki başka polis arabasını tuğla bir binanın önünde görene kadar. Elindeki adresi kontrol edip yürüdü. Gri ,sevimsiz bir ışık ön merdivenleri aydınlatıyordu ve binanın kapısı açıktı. Mulder adımlarını yavaşlattı,girişte bir an tereddüt edip,içeri girdi.
Tipik bir Dupont Circle apartmanıydı. Küçük bir yer ve güzel bir adres için çok fazla para...hepsi bu. Yapılmamış bir çek-yat yatak,küçük açık mutfakta hala kahvaltı artıkları. Ana odada birkaç polis memuru ,siyah plastik kapları içindeki video kasetleri,çekmeceleri ve bilgisayarın CD-Room sürücüsünü araştırıyorlardı. Küçük bir ofis ,yatak odası olarak planlanmış bir yere kurulmuştu. Burada bir polis dedektifi ,Jinekoloji dergilerinin uzun uzun inceliyordu. Mulder’ın gölgesi kapıya düşünce,başını yukarı kaldırdı.
“Bu Dr.Kurtzweil’ın dairesi mi?”
Dedektif şüpheli bakışlarla süzdü onu.”Onunla bir çeşit işiniz mi var.”
“Onu arıyorum “ dedi Mulder ilgisizce
“Ne için arıyorsunuz onu?”
Mulder kimliğini çıkarıp gösterdi. Dedektif kimliğe bir bakış attıktan sonra arkadaşlarına seslendi.”Hey,federallerde onu arıyor.”Mulder’a döndü.”Gerçekten güzel işi varmış ha?”
Mulder hafifçe kaşlarını çattı.”Nedir?”
“Bilgisayarı üzerinden küçük çocukların çıplak resimlerini satmak.”
Mulder sürprizini göstermemeye çalışarak onayladı. Küçük ofisin ortasında durup kitaplara baktı. Her bir kitabın üzerinde büyük,altın harflerle yazılmış,aynı isim vardı.
DR.ALVIN KURTZWEIL
Kitaplardan birini aldı. En az 500 sayfalık ,büyük bir kitap için şaşırtıcı derecede hafif,şimdiden sararmaya başlamış,ucuz kağıda basılmıştı. İçini karıştırdı sonra kapağa baktı.
GLOBAL YÖNETİM KOMPLOSUNUN 4 ATLISI
Dedektif yanında belirip sordu.”Siz onu başka bir nedenle mi arıyorsunuz?”
“Yaa...”kitabı yerine koyup,dedektife kısılmış gözlerle baktı.”Leğen kemiği kontrolü için randevum vardı.”
Dedektif ve diğerleri bir an ona bakakaldı. Mulder gülümsediğinde hepsi büyük bir kahkaha kopardılar.”Kurtzweil’ı bulduğumuzda aramamızı ister misiniz?”
Mulder döndü,kapıya doğru yürüdü.”Hayır .Dert etme.”
Dışarıda,gökyüzü yavaş yavaş aydınlanıyordu. Mulder bir taksi bulmanın çok uzun sürmeyeceğini umarak,apartmandan dışarı çıktı,sonra birkaç metre ötede uzun,ince bir siluetin gizlice ona işaret ettiğini gördü. Omzundan geriye sonra da tekrar figüre baktı. İki evin arasındaki dar boşlukta açık bir rahatsızlıkla bekleyen Kurtzweil’dı. Mulder’ın onu fark ettiğini gördüğünde,başıyla onayladı ve geri çekilip,karanlıkta gözden kayboldu. Mulder aceleyle arkasından gitti.
Onu ,üre ve dökülmüş bira kokan,dar nemli yolu yarılamışken buldu. Kırılmış şişeler ayağının altında çatırdıyordu.__Dupont Circle’ın en iyi hali değil. Kurtzweil briket duvara yaslanıp,başını öfkeyle salladı.
“Şu b*ku görüyor musun?” dedi. Aşağılayıcı bir şekilde.“Esrar ve gizlilik hali...Biri seninle konuştuğumu biliyor.”
Mulder omuz silkti.”Polislere göre değil.”
“Bu sefer ne? Gene çocuk pornosu mu?Bir hastaya seksüel taciz?”diye konuştu tükürürcesine”Üç eyalette lisansım alındı.”
Mulder onayladı.”Seni gözden düşürmek istiyorlar__ne için?”
“Ne için!?” Kurtzweil başını geri atıp,gökyüzüne baktı.”Çünkü ben tehlikeli bir adamım!Çünkü gerçek hakkında çok şey biliyorum...”
“Yazdığın dünyanın sonu,kıyameti çöpten mi bahsediyorsun?”
Kurtzweil’ın yüzünde bir umut ışığı yandı.”İşimi biliyor musun?”
Mulder derin bir nefes aldı.”Dr.Kurtzweil ,ırklar hakkında yobaz fikirlerle ilgilenmiyoum. Zion’un yaşlılarına,Bilderburg grubuna ya da Yahudiler tarafından yönetilen bir dünya hükümetine inanmıyorum__””
İğrenmiş,Mulder topukları üzerinde döndü ve dışarı yöneldi. Kaldırıma ulaşamadan Kurtzweil onu durdurup konuştu.
“Dallas konusunda haklıydım,değil mi ,Ajan Mulder?”
Mulder içini çekip ona baktı.”Nasıl?”
“Amerikan hükümetinin çıkarcılığının ve iki yüzlülüğünün tarihi belgesini aldım. Günlük gazete.”
Sabırsızlık,Mulder’ın yüzünde yanıp,söndü bir an.”İtfaiyecilerin ve çocuğun Federal Acil Yönetim Ajansının (FEMA) geçici ofislerinde bulunduğunu söyledin. Niçin?”
Kurtzweil yağmurluğunu sıkıca kapayıp,gergince yoldan aşağıya göz attı.”Gazeteye göre,FEMA bir hanta virüsü salgınını yönetmek için çağrılmış. Hanta virüsünü bilir misiniz Ajan Mulder?”
“Birkaç yıl önce Güneybatı Amerika’da geyik fareleri tarafından yayılan öldürücü bir virüstü.”
“Ve FEMA’yı bilir misiniz? Federal Acil Yönetim Ajansının gerçek gücünün ne olduğunu?”
Mulder kaşlarını kaldırıp,bunların nasıl birbirlerine uyduğunu duymayı bekledi. Kurtzweil çabucak devam etti.”FEMA ilan edilen bir ulusal acil durumda,Beyaz Sarayın anayasal hükümeti ertelemesine izin veriyor. Seçilmemiş bir hükümetin yaratılmasına izin veriyor. Bunu bir düşün ,Ajan Mulder.”
Mulder düşündü. Kurtzweil’ın sesiyse sonunda bir izleyicisi olduğunu bilen bir adamın tavrıyla yükseldi hafifçe.
“Bu kadar geniş bir gücü olan bir ajans ,bir Teksas banliyösünde küçük bir virüs salgınıyla uğraşıp ne yapıyor?”
“Bunun küçük bir salgın__” diye yavaşça konuştu Mulder “olmadığını mı söylüyorsun?”
Kurtzweil’ın gözleri olumlu bir ateşle yanıyordu.”Dediğim,onun hanta virüsü olmadığı.”
Aniden caddeden bir sirenin “yowp” sesi duyuldu. İki adam irkildiler ve nemli briket duvara daha da yaklaştılar;bir polis arabası yavaşça caddede ilerliyordu. Gittiğinde, Mulder fısıldadı.”Neydi?”
Kurtzweil ellerine bakıp,”Orduda genç adamlarken,baban ve ben bir proje için seçildik. Bize bunun bir biyolojik silah olduğunu söylediler. Bir virüs. Orijini hakkında...dedikodular...vardı.”
Mulder sabırsızlıkla başını salladı.”O adamları ne öldürdü?”
“Onları öldürenin ne olduğu hakkında yazmam bile.” Diye patladı Kurtzweil.”sana söylersem,bana sadece bezdirmekten daha fazlasını yaparlar. Korumaları gereken bir gelecek var.”
Mulder sakince onu süzdü.”Yakında öğrenirim.”
Ancak Kurtzweil onu duymak için fazlasıyla heyecanlıydı.”O adamları öldüren,basit tıbbi terimlerle tanımlanamaz. Tanrım!,biz daha beyinlerimizde HIV kadar açık bir şeyi bile mükemmelce sonuçlandıramıyoruz.!.O adamları neyin öldürdüğüne dair bir bağlamımız yok ya da gelecekteki gücünün çapı hakkında bir değerlendirmemiz. Nasıl bulaştığı,hangi çevresel faktörlerin işe dahil olduğu.......”
“Bir veba?”
“Bütün vebaları sona erdirecek bir veba ,Ajan Mulder.” Diye fısıldadı .”Sessiz bir savaşın,sessiz silahı. Onu getiren adamların hala bir çaresini bulamadıkları ,bilinmeyen bir organizmanın sistematik serbest kalımı. Bunun üzerinde 50 yıldır çalışıyorlar,dünyanın geri kalanı savaşırken,bu adamlar gizlice planlanmış bir kıyamet için anlaşma yapıyorlardı ..”
Mulder kaşlarını çattı.”Kiminle anlaşma yapıyorlardı?”
“Sanırım biliyorsun.” Kurtzweil’ın dudakları ince bir çizgi halini aldı.”Program yapıldı. İnsanların evlerinden uzakta oldukları bir tatilde olacak. Seçilmiş resmi görevlilerimiz ,yazlıklarında ya da yut dışındayken. Başkan ,bir acil durum deklare edecek ve bütün federal ajanslar,bütün hükümet Federal Acil Yönetim Ajansının gücü altına girecek.”
“FEMA ,Ajan Mulder. Gizli hükümet.”
Mulder kendi kendine söylendi.”Ve beni paranoyak diye çağırıyorlar.”
Kurtzweil şiddetle başını salladı.”Bir şeyler yanlış gitti. Tahmin edilemeyen bir şey. Dallas’a geri git ve kaz Ajan Mulder. Ya da sen de ülkenin geri kalanıyla birlikte öğreneceksin__çok geç olduğu zaman.”
Yaşlı adam ellerini cebine sokup,döndü ve hızlıca yürümeye başladı. Mulder can sıkıntısı,inanmazlık ve Kurtzweil’ın gerçekten bir şeyler yakaladığına dair kendi şüpheleri arasında ,arkasından uzun uzun baktı. Sonunda seslendi.”Sana nasıl ulaşabilirim?”
“Ulaşamazsın__”dedi Kurtzweil arkasına bakmadan. Mulder ona yetişmek için koşup,cep telefonunu çıkardı.
“İşte__” dedi nefes nefese. Kurtzweil telefona baktığında Mulder ilk defa ,doktorun yüzünde gerçek ve şiddetli paranoyanın neden olduğu,fanatizm ve korku karışımını gördü. Telefonu zorla eline verdikten sonra ,parmağını ona doğru salladı.”Hawaii’yi aramak yok.”
Bethesda Deniz Kuvvetleri Hastanesi
Bethesda ,Maryland
Dana Scully itfaiyecinin otopsisiyle o kadar meşguldü ki,koridordaki çevik ayak seslerini ve kapının açılmasını neredeyse duymadı. Gözleri ameliyat maskesinin üzerinde kocaman ,çevresinde hızla döndü. Buzlu camın ardında hareket eden şekillerden biri,Mulder ve Scully’nin konuştukları genç nöbetçi,diğer ikisi de askeri polis üniformalıydı. Scully sessizce çarşafı itfaiyecinin üzerine serip,soğutucunun kapısına doğru,odayı yavaşça geçti.
Mümkün olan en hızlı ve en sessiz biçimde kapıyı açıp,soğuk odanın içine kaydı ve ağır metal kapıyı arkasından kapattı. Yan odadan hafif sesler yükselince gerildi,ne söylediklerini duymaya çalışırken nefesini tuttu.
“.....General McAddie’den geçiş izinleri olduğunu söylediler ..”
Aniden,soğutucunun manastırvari sessizliği ,cep telefonunun cıvıldamasıyla kesildi. Scully,tekrar çalmadan önce,çılgınca telefonu susturmaya çalıştı. Bir kez daha çalamadan eline alıp,ON düğmesine bastı.
“Scully...?”
Scully, nöbetçilerin her an içeri dalacağından korkmuş,nefesi hızlı ve yüzeysel,kapının arkasına sindi. Mulder’ın sesi tekrar duyuldu.
“Scully?”
Yavaşça telefonu yaklaştırdı.”Evet”
“Neden fısıldıyorsun?”arkadan kesik kesik trafik ve geçen bir araçtan gelen radyo sesi geldi,bit telefon kulübesindeydi.
“Şu anda konuşamam.” Dedi,endişeyle kapıya bakarken
“Ne buldun?”
“Çok güçlü bir virüs bulaşmasının kanıtı.”
“Ne çeşit bir virüs”
“Bilmiyorum”
Bir an sessizlikten sonra ,Mulder” Scully. Dinle beni. Eve gidiyorum,sonra Dallas’a bir uçuşa yer ayırtacağım. Sana da bir bilet alıyorum”
“Mulder__”
“Orada sana ihtiyacım var.” Diye ona tartışma imkanı vermeden,devam etti.”Burada senin uzmanlığına ihtiyacım var. Bulduğumuz bomba o cesetleri ve her neden etkilendilerse onu yok etmek için konulmuştu.”
“Yarın bir görüşmem var__”
“Seni geri getireceğim Scully .Söz. Belki de görüşmeni uçuracak kanıtlarla birlikte.”
“Mulder,yapamam.”Scully’nin sesi kızgınlık ve keşfedilme korkusuyla yükseldi.”şimdiden ,sağduyu noktasını çoktan geçtim__”
Kapının öbür tarafından sesler yükseldi,bir ‘hoşça kal’ demeden Scully telefonu kapatıp,cebine attı. Sonra yere kayıp,sedyelerden birinin altına girdi. Kendini gidebileceği kadar arkaya iterken,soğutucunun kapısının açılmasıyla nefesini tuttu.
Ayak sesleri. Saklandığı yerden,nöbetçinin dikkatle parlatılmış ayakkabılarının birkaç santim ötesinden geçtiğini görebiliyordu. Onu,askerler soğutucuyu geçerken ,diğer iki ayak izledi. Öyle soğuktu ki,Scully’nin tüm vücudu titremeye başladı. Dişlerini sıktı,sedyenin metal rafı sırtına bir bıçak gibi dayanıyordu.
Sonunda çıktılar. Soğutucunun ağır kapıları çarpılarak kapandı. Scully içini çekti ve takip etmek için güvenli olana dek bekledi.
BÖLÜM 7
Adli Laboratuar
FBI Saha Ofisi
Dallas,Teksas
“Aradığınız şey,samanlıkta bir iğne” dedi saha ajanı,eliyle çevrelerindeki bir basketbol sahası büyüklüğündeki odayı göstererek
“Korkarım patlama öyle yıkıcıydı ki,henüz bir araya getiremediğimiz çok şey var.”
Mulder aynı fikirde olmak zorundaydı;yığınlarca enkaz,bükülmüş kirişler.....Halatlarla çevrilmiş alanlarda adli suç uzmanları oturmuş,özenli bir çalışmayla,bir zamanlar bir ofis olan parçaları birleştirmeye çalışıyorlardı. Ya da bir mutfak veya kapıyı. Dünyadaki en can sıkıcı iş gibi görünüyordu. Mulder durdu ve bir masanın üzerindeki,binlerce gümüşi lehim parçalarına baktıktan sonra ajana döndü.
“Sıra dışı herhangi bir şey arıyorum. Belki,cesetlerin bulunduğu FEMA ofislerinden bir şey.”
Saha ajanı başını sallayıp,Mulder’ı geçti ve başka bir masayı işaret etti.”O cesetleri bulmayı ummuyorduk,tabii ki. Hemen Washington’a gönderildiler.”
Mulder,kızgınlığının ve hayal kırıklığının görünmeyeceğini umarak sordu.”O ofislerde,D.C.’ye gitmeyen bir şey var mıydı?”
Saha ajanı masaya baktı. Üstü tozlu cam şişeler,metal vidalar ve çivilerle doluydu. Çeşitli şekiller ve boyutlarda fırçalar,cımbızlar,mikroskoplar ve çok büyük bir büyüteç vardı.
“Bu sabahki nöbette bazı kemik parçaları geldi.”kavanozlardan birini alıp,içine göz attı.”başka bir ölüm daha olduğunu düşündük ama sonra FEMA’nın onları şehir dışında bir arkeolojik siteden bulduğunu öğrendik.”
“Üzerlerinde çalıştınız mı?”
“Hayır” diye omuz silkti saha ajanı ve kavanozu yerine koydu.”Bildiğimiz kadarıyla sadece fosiller.”
Kapıdaki bir figür Mulder’ın gözüne takılınca ,çenesini hafifçe kaldırarak sordu.”Eğer itiraz etmezseniz ,bu kişinin onlara bir bakmasını istiyorum.”
Çalışma odasının girişinde ,Scully kollarını kavuşturmuş Mulder’a bakıyordu. Mulder ona seslenemeden,odayı geçip onlara katıldı. Saha ajanı,onu tanıdığını belli eden bir selamlamayla karşıladı.
“İzin verin,size aradığınız şeyi sağlayıp,sağlayamayacağıma bir bakayım.”dedi ve içerideki ofise gitti.
Mulder Scully’e doğru eğilip,ona çabucak bir göz attı.”Gelmeyeceğini söylemiştin.”
“Planlamıyordum. Özellikle de ,bu sabah soğuk odada yarım saat geçirdikten sonra. Ama itfaiyeciden aldığım kan ve doku örneklerine daha iyi baktım.”
Mulder dikleşti.”Ne buldun?”
“Başka hiç kimseye gösteremeyeceğim bir şey. En azından daha fazla bilgi vermeden ve şu anda görmezden gelmek isteyeceğim ilgiyi çekmeden” dedi kısık bir sesle.
Derin bir nefes aldı.”O adamlara bulaşan virüs,daha önce hiç görmediğim bir protein kodu taşıyor .Onlara ne yaptıysa,inanılmaz hızlı. Ve AIDS virüsü ya da diğer saldırgan türlerin aksine,vücut dışında güzelce varolabiliyor.”
Mulder’ın sesi fısıltı yüksekliğindeydi.”Nasıl ilişki kuruyor?”
“Bunu bilmiyorum ama sanki basit bir dokunuş yada kandan kana bulaşıyor ve geleneksel tedavilere cevap vermiyor gibi. Ciddi bir sağlık tehdidi olabilir.”
Mulder heyecanla cevap verecekken,ajan tekrar belirdi. Elindeki ahşap tepsinin içinde,çeşitli cam tüpler vardı.”Dediğim gibi bunlar sadece fosil.” Diye açıkladı, tepsiyi yerleştirirken “Ve patlama merkezine yakın değillerdi yani yardım edemeyecekler.”
“İzin verir misiniz?” Scully saha ajanının onayını bekledikten sonra tepsiyi aldı ve kemik parçaları içeren tüplerden birini mikroskobun izleme yatağına boşalttı. Mikroskobun zoomunu ayarladı ve incelemeye koyuldu. Neredeyse anında başını kaldırıp,ne demek istediğini çabucak anlayıp,saha ajanına dönen Mulder’a baktı.
“Bunların bulunduğu arkeolojik sitenin nerede olduğunu bildiğinizi söylemiştiniz,değil mi?”
Ajan onayladı.”Size haritada göstereyim.”
Blackwood,Teksas
Gün ortası güneşi kırmızı toprağın ve ölü çimenlerin üzerinde acımasızca parlarken,beyaz kubbeli çadırlar boş kamyonlar arasında tozla kaplı dev yumurtalar gibi duruyorlardı. Birkaç büyük jeneratörün yarattığı vızıltı dışında,etraf korkutucu derecede sessizdi .Ve garip.
Merkez çadırın içindeki olaylar daha meşguldü ama daha az garip değildi. Birkaç teknisyen ,küçük bir buldozerin başına toplanmış çalışıyorlardı. Dr.Bronschweig Teh-Mat üniformasını giymiş,başlığını açıp,omuzlarına sarkıtmış bir halde odanın sonunda görüldü. Teknisyenlere işaret verip,oyuğa doğru giden merdivenlerden aşağı inmeye başladı.
“O ayarların kontrol edilip,sıfırlanmasına ihtiyacım var.” diye seslendi.”Ben aşıyı uyguladıktan sonra ; vücudun transferi sırasında sıcaklık –2 derecede tutulmalı. Anladınız mı ..-2.”
Teknisyenler onayladı. Taşıyıcıyı yere koyarak,ayarları kontrol etmeye başladılar. Bronschweig başlığını takıp,aşağı indi. Aşağıda,buz mağarasında,odanın sonundaki plastikle çevrili alandan kutubi mavi bir ışık yayılıyordu. Soğutucu fanlar,karanlık alana buz gibi hava pompalamaya devam ediyorlardı. Bronschweig eldivenli eliyle perdeyi araladı ve içeri girdi.
Arkasında,plastik perde eski yerine dönerken hışırdadı. Bronschweig bir sıra monitörün altında duran sedyeye doğru ilerledi. Şeffaf plastik bir kapak itfaiyecinin vücudunu saklıyordu; ceplerini karıştırıp,bir şırınga ve bir ampul çıkardı. Çalışma ışığına uzanıp,parlak ışık sedyenin üzerinde sabitlenene kadar oynattı ve uzanıp kapağı açtı. Gördüğü ,hızla nefesini içine çekmesine neden oldu.
Ceset sanki havaya uçmuş gibi görünüyordu. İç organlarının olduğu yerde şimdi,boş bir oyuk vardı, sanki içerden hazmedilmişler gibi. Sedyenin plastik kenarları parlak kırmızıya ve kemirilmiş kemik ve doku parçalarına bulanmıştı.
Katıksız panik merdivenlerin dibine ulaştığında onu yakalamıştı bile.”Gitmiş!.” diye bağırdı,sesi başlık yüzünden boğuk. Çılgınca bağları ve fermuarı çözüp,başlığı çıkardı.”Gitmiş!”
“Ne?”
Yukarıda birkaç teknisyen belirdi.
“Vücudu terk etmiş”Dr.Bronschweig nefessizce bağırdı merdivenleri tırmanmaya başlayarak.
“Sanırım doğdu.” Donup kaldı,gözlerini kısarak aşağıdaki karanlığa baktı.
“Bekle “dedi boğuk bir fısıltıyla”Görüyorum__”
Karanlıkta bir şey kımıldadı. Bronschweig nefesini tutarak bekledi. Bir an sonra ‘şey’ belirdi.
“Tanrım” diye fısıldadı Bronschweig. Gözleri gerginlikle büyümüştü. Bir dakika sonra merdivenden geri indi.”Küçük yeşil adamlardan yeterince konuştuk...”
“Onu görüyor musun?” diye sordu teknisyen meraklıca.
“Evet...inanılmaz”yukarıda girişi çevrelemiş yüzlere baktı.”Burada birine ihtiyacım var.”
Titreyerek ,şırıngayı ampule soktu ve kehribar rengi sıvıyı şırıngaya çekti. Yaratığın karanlıklar içinde durduğu yere baktı ve __
Gitmişti. Ölümcül bir yavaşlıkla dönüp,mağarayı tarayarak,nereye kaçmış olabileceğine baktı. Hiçbir şey yoktu.
Şırıngayı sanki bir silahmış gibi sıktı;sonra mağaranın diğer yanında ,gölgeler içinde ,onu gördü. Yaratık elini kaldırıp,pençelerini çıkarırken ,felç olmuş gibi kıpırdayamadan ona baktı;’Şey’ hayvani bir vahşilikle üzerine atıldı.
Çığlık atarak,şırıngayı ona sapladı ve yaratık onu mağaranın bir köşesine fırlatmadan önce ,değerli sıvının bir kısmını zerk edebildi. Dehşete kapılmış olan Bronschweig ayakları üzerinde zar zor durarak merdivene ulaştı. Boynundaki yaradan kan fışkırıyordu ama asıl zarar,paçavraya dönen bir yelkene benzeyen üniformasındaydı.
“Hey” diye bağırdı kırıkça .Teknisyenlerin şaşkın yüzlerine bakarak”Yardıma ihtiyacım var ..” dedi.
Arkasına bakıp,yaratıktan bir işaret olup olmadığını kontrol ettikten sonra tekrar yukarı baktı.
“HEY__ Ne yapıyorsunuz?”
Kapağı kapatıyorlardı. Bronschweig inanmazlıkla bakarken, çılgınca kapağı yerine koyup,kilitleri kapatıyorlardı. Merdivene asılıp çığlık attı ama çığlıkları duyulmuyordu. Yukarıdan tekdüze bir motor sesi gelirken,küçük buldozerin küreği yükseldi ve kapağın üzerine toprak boşaltmaya başladı. Onu canlı canlı gömüyorlardı.
Arkasından boğuk bir ses gelene dek,sessizliğin içinde kımıldamadan ,düşünemeden durdu. Ve ‘şey’ onun üzerindeydi;onu aşağıya,mağaranın karanlıklarına çekiyordu.
Dostları ilə paylaş: |