BÖLÜM 8
Somerset,İngiltere
Bir konağın limonluk penceresindeki adam,aşağıda mükemmel düzenlenmiş bahçede hoplayıp zıplayan ,koşan ve nefessizce gülen torunlarını izliyordu. Bu ona huzur veren birkaç şeyden biriydi;günbatımı ve torunlarının gülüşme sesleri
“Efendim?”
Arkasından uşağının sesini duydu.Well-Manicured Man gülümseyerek dışarı bakmaya devam etti.
“Efendim,bir telefonunuz var.”
Bir an duraksadıktan sonra uşağının açık tuttuğu kapıya doğru yürüdü ve çalışma odasına geçti. Yerden tavana uzanan kitaplıklar ve toplanıp bir köşede unutulmuş zenginlik göstergeleriyle, bu oda daha karanlıktı. Bütün bunları umursamazca geçti ve uzun adımlarla cam kenarındaki masanın üzerinde duran telefona doğru gitti.
“Evet”
Öbür taraftan tanıdık,az konuşan,sigarayla kalınlaşmış bir ses duyuldu.”Bir sorunumuz var. Üyeler toplanıyor.”
WMM içini çekti; sürprizlerden hoşlanmazdı.”Acil mi?”
“Evet,bir toplantı ayarlandı;bu gece Londra’da. Bir yol kararlaştırmalıyız.”
WMM’nin yüzü kasıldı.”Bu toplantıyı kim istedi?”
“Strughold” daha fazla soru sormaya gerek yoktu. Telefondaki ses devam etti. “Tunus’ tan bir uçağa yeni bindi.”
Cevap vermeden ,telefonu kapattı. Bir çocuk çığlık atıyordu. Pencereye koştuğunda ,biraz önceki güzel tablo yok olmuştu. Evden insanlar koşuyordu ,uşağı,hizmetçi,bahçıvanlar__
En küçük erkek torunu,yüzü bembeyaz ,bir tarafına dönmüş yerde yatıyordu .Bir ayağı garip bir şekilde altında kalmıştı. Uşağı yavaşça onu yerden kaldırırken ,WMM aceleyle çalışma odasından fırladı;Strughold’la ilgili düşünceler şu an için terk edilmişti.
**********************************************************
Kensington ‘ a akşam 8 den önce varamadı. Şoförü arabayı büyük ama kapısında ne bir isim ne de bir numara olan bir binanın önüne yanaştırdığında hızla indi.
“Strughold vardı mı?” diye sordu kendini karşılayan uşağa. Uşak,uzun,zayıfça aydınlatılmış koridoru işaret ederek”Kütüphanede bekliyorlar efendim” dedi.
WMM’ye girişe kadar eşlik etti. Kütüphane ceviz lambriyle kaplı,pirinç ve gümüşle dikkatlice süslenmiş,geniş bir odaydı. İçeride bir grup erkek bir TV monitörüne bakıyorlardı. Kötü kalite bir siyah beyaz video oynuyor,karanlık formlar daha da karanlık bir alanda garipçe hareket ediyorlardı. Elektriksel karıncalanmalar da onlara eşlik ediyorlardı. İçeri girerken,adamlar ona döndüler.
WMM onlara dönmeden önce hepsini süzdü. Onlarca erkek onun yaşı ve statüsündeydi ama hiçbirinde onda ki zahmetsiz gurur ve kendini beğenmişlik yoktu. Hiç kimsenin tanımayacağı yüzler...ama onlardan birinin bir sözü,bir hükümeti dizleri üzerine çöktürebilirdi. Karanlıkta kalan adamlar...
Grubun merkezinde ,küçük,ince,çok kısa saçlı bir adam ayakta duruyordu;ilk bakışta elegant ve etkileyici ...Bakışları yeni gelenle karşılaştı ve onları bir an fazlaca tuttu;Well Manicured Man hafif bir rahatsızlık duydu bundan.
“Endişelenmeye başlamıştık” dedi Strughold ,sanki sevilen bir çocuğu azarlıyormuşçasına aldatıcı bir yumuşaklıkla.”Bazılarımız çok uzaklardan geldi ve sen en son varansın.”
“Üzgünüm”dedi WMM. Başı Strughold’a karşı savunma pozisyonunda eğilmişti.”torunum düştü ve bacağını kırdı.”Strughold’a bile sunacağı özür dileme bu kadardı.
Diğer adam onu duymuş gibi görünmüyordu. Pürüzsüzce devam etti.”Bekletilirken,endişelerimizi daha da arttıran gözetim kasetleri izledik.”
“Neden daha endişe verici?” diye sordu kaşları çatılı.
“Kolonizasyondaki rolümüzü tekrar değerlendirmeye zorlandık.”Strughold’un ses tonu öyle pürüzsüzdü ki,ticaret alanındaki ufak hoşnutsuzluklardan bahsediyor olabilirdi.”Bazı yeni biyolojik gerçekler kendini gösterdi.”
“Virüs değişti.” diye böldü aceleci bir ses.
WMM şok olmuş bir halde cevap veremedi bir an.”Kendi başına mı?”
“Bilmiyoruz.” CSM çakmağını çıkardı.”Şimdiye kadar sadece Dallas’ta bir olay oldu.”
“Taşıyıcıdaki etkisi değişti” diye açıkladı Strughold “ Virüs artık sadece kontrol edici bir organizma olarak beyne saldırmıyor. Taşıyıcı vücudu değiştirecek bir yola doğru değişti.”
“Neye değiştirmek?”
“Yeni bir dünya dışı biyolojik varlığa...”
Adamların bunu sindirmesi için bir an bekledi .WMM,Strughold’a inanmazlıkla baktı.”Aman Tanrım...”
Strughold başını onaylar biçimde sallayıp devam etti.”Bulaşıcılığın büyüklüğü,yeni bir düşünme tarzını gözden geçirmemiz gereğini sunuyor. Onların kolonizasyondaki yerimizi...”
“Bu kolonizasyon hakkında değil!!” patladı Well Manicured Man “Bu doğal bir tekrar popüle etme!Tüm çalışmamız...”
Sesi söndü ve etrafındaki adamlara bakmak için döndü.”Eğer bu doğruysa ,bizi en başından beri kullanıyorlardı. Biz bir yalanın altında çalışıyorduk.”
“Bu sadece tek bir olay olabilir.” diye önerdi biri.
“Nasıl bilebiliriz?”
Diğerleri tartışmaya katılırken,Strughold sakince araya girdi.”Onlara ne bulduğumuzu söyleyeceğiz. Ne öğrendiğimizi. Gelişen organizmayla,onun bulaştığı vücudu onlara vererek.”
“Neyi umarak? Doğru olduğunu öğrenmeyi mi? “WMM kızgınlıkla Strughold’a baktı.”Yeni bir uzaylı yaşam formunun yaratılışında,sindiriciden başka bir şey olamadığımızı öğrenmek için mi?”
“Sana kimin yeni nesil olduğunu hatırlatmama izin ver. Ve kimin eski.” Diye soğukça cevapladı Strughold.”Onlardan bir şey saklayarak ne kazanırız? Önemsemiyormuş gibi yaparak. Eğer kolonizasyonun işaretleri başlamışsa,bizim bilgimiz bunun önüne geçebilir.”
“Ve eğer geçemezse ? şimdi işbirliği yaparak,kendi ölümünü dilenenlerden başka bir şey olmayacağız!Tek önemsemememiz gereken onlarla işbirliğidir.”
Strughold omuz silkti.”İşbirliği kendimizi kurtarmamız için tek şansımız.”
CSM, onun yanında onayladı.”Hazırlıklarını tamamlamak için hala bize ihtiyaçları var.”
“Bizi kullandıkları gibi bizde onları kullanmaya devam edeceğiz.”dedi Strughold.”Sadece daha uzun bir süre oynamak için. Aşımız üzerinde çalışmaya devam etmek için.”
“Aşımızın hiç etkisi olmayabilir!” diye bağırdı WMM
“Virüse karşı tedavi olmadan ,sindiriciden başka bir şey değiliz zaten.”
Herkes WMM’nin buna nasıl tepki vereceğini görmek için döndü. Grubun saygı duyduğu biriydi. Eğer vahşiliğin ortasında bağıran yalnız bir ses olsaydı,onu yine de duyarlardı.
“Gecikmem,yokluğum da sayılabilirdi.”dedi sesindeki kızgınlığı zor saklayarak.”Bir yol,şimdiden seçilmiş.”
Strughold ve Sigara İçen Adam TV’ ye dönerek,kaseti dondurdular. WMM ekrana baktığında ,Mulder ve Scully’nin genç nöbetçiyle hastane koridorunda konuştuklarını gördü.
“Karışıklıklar var.”
“Biliyorlar mı?”
“Biz kanıtları yok etmeye çalışırken,Mulder Dallas’taydı.” Dedi CSM.”Şimdi tekrar oraya gidiyor. Biri ona sır verdi.”
“Kim?”
“Sanırız,Kurtzweil.”,
“Bu adamın özgür olmasına izin verdik.” diye böldü Strughold .”Aslında kitapları,bize inanılır bir inkar etmeyi sağlamamız için yardım etti. Bize yararlılığının sonuna mı geldi?”
“Hiç kimse Kurtzweil’a inanmaz ya da kitaplarına.” dedi WMM sabırsızca .”O bir kaçık.”
“Mulder ona inanıyor.” dedi bir başkası.
“O zaman Kurtzweil ortadan kaldırılmalı.” dedi CSM.
“Mulder gibi...” açıklamasını yaptı Strughold.
WMM kızgınlıkla başını salladı.”Mulder’ı öldürerek bir kişinin macerasını,bir haçlı seferine çevirme riskini alırız.”
Strughold buz gibi bakışlarla ona döndü.
“O zaman en değerli neyi varsa onu almalısın.” Şimdi ekranın çoğunu bir kadının yüzünün kapladığı monitöre bakmak için döndü.
“Dünyada onsuz yaşayamayacağı tek şey.”
BÖLÜM 9
Blackwood,Teksas
“Bilmiyorum Mulder...” dedi Scully ; parlayan gün ışığı altında gözlerini kısarak başını salladı. Önünde,bir çocuk parkı,çıplak toprakta neşeli bir şekilde yükseliyordu. “Bir parktan bahsetmemişti.”
Mulder parka doğru yürüdü. Her şey yepyeni,plastik,parlak renklere boyanmış metaldi: mavi,kırmızı,mor ,sarı...yerdeki çimenler de yeni ekilmiş gibiydi; nereye bassa kalın yeşil çimenlerden tatlı bir koku yükseliyordu.
“Jeolojik yüz ölçüm haritasında gösterdiği yer burası .O fosillerin çıkarıldığını söylediği yer.”
Scully çaresiz bir el hareketi yaptı.”Arkeolojik bir kazı ya da başka bir çeşit sit alanına benzer bir kanıt görmüyorum. Bir lağım veya fırtına kanalı bile...”
Mulder,kafası karışmış,alanı taradı. Uzakta Dallas’ın binaları sıcakta parlıyor ve çocuklar evlerinin önünde bisiklete biniyorlardı. Scully’le beraber oyun parkının kenarına yürüdüler.
“Baktığın fosillerin ,morgdaki itfaiyecinin vücudundaki bozulmayı gösterdiğinden emin misin?”
Scully onayladı.”Kemik geçirgendi;sanki bir virüs ya da bir mikrop onu sindirmiş gibiydi.”
“Ve böyle bir şeyi asala görmedin?”
“Hayır. Hiçbir testte ortaya çıkmadı__”
Mulder ayaklarına bakarak dinledi. Aniden durup,çocuk parkına baktı.”Sana da yeni çimen gibi görünüyor mu? “diye sordu.
“Bu iklim için fazla yeşil görünüyor.”
Mulder eğilip,parmağını çimenlere daldırdı ve yeni çimenlerin bir karesini kaldırarak,alttaki kiremit kırmızısı toprağı ortaya çıkardı.,
“Toprak birkaç santim aşağıda kuru.” Diye açıkladı.” Biri bunu yeni sermiş. Çok yeni derim.”
Scully yavaşça dönüp,parlakça boyanmış tahtravalli ve salıncaklara baktı.”Bütün ekipmanlar da yepyeni.”
“Evet ama sulama sistemi yok. Birileri izlerini kapatıyor.”
Arkalarında,çocukluktan çok iyi bilinen bir ses duyuldu; bisiklet tekerlerinin sesi. Mulder ve Scully dönüp,arabalarının park edildiği çıkmaza baktılar. Üç çocuk parka doğru geliyordu.
“Hey” diye seslendi Mulder. Onlarsa iki yetişkin onlara yaklaşırken,konuşmadan durdular.
“Buralarda mı yaşıyorsunuz?” diye sordu Scully.
Çocuklar birbirlerine baktılar. Sonra içlerinden biri omuz silkerek “Evet” dedi.
Oldukça sıradan orta sınıf Amerikalı çocuklardı. Hepsinin altında yepyeni BMX bisikletler vardı.”Burada kazı yapan birilerini gördünüz mü?”
Çocuklar,içlerinden biri aniden “Bunun hakkında konuşmamamız gerek” diyene dek sessizliklerini korudular.
“Hakkında konuşamaz mısınız? “diye inanmazlıkla sordu Scully yumuşakça.” Size bunu kim söyledi?”
Üçüncü çocuk cevapladı.”Hiç kimse.”
“Hiç kimse? Bu parkı yapan hiç kimse mi? “dedi Mulder salıncakları işaret ederek. Çocukların suçlu yüzlerine bakıp,devam etti.”Şu yeni bisikletleri de bu hiç kimse mi aldı?”
Çocuklar rahatsızca kıpırdanırken Scully “ Sanırım,bize söylemeniz daha iyi olur “ dedi.
“Biz sizi tanımıyoruz bile.” dedi ilk çocuk burnunu çekerek.
“Biz FBI ajanlarıyız.”
Çocuklar Scully’e inanmayarak baktılar.” Siz FBI ajanları değilsiniz.”
Mulder gülümsedi “Nereden biliyorsun?”
“Kapıdan kapıya satıcılara benziyorsunuz da ondan.”Bu Mulder ve Scully’i güldürdü. Mulder
kimliğini çıkarınca ,çocukların ağzı hayretle düştü.
“Hepsi 20 dakika önce ayrıldılar.” dedi biri çabucak.”O yöne gidiyorlar__”
Hepsi aynı yönü işaret ediyorlardı.
*************************************************
Mulder ,direksiyonda hızla ilerleyeli çok olmuştu. Yanında Scully haritayı inceleyip,camdan endişeyle dışarı baktı.
“İşaretsiz tırlar...” dedi Mulder sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi.”Arkeolojistler tırlarda ne taşıyor?”
“Bilmiyorum,Mulder.”
“Ve onunla nereye gidiyorlar?”
Sürmeye devam ettiler,güneş,önlerindeki ufkun üzerinde kırmızı bir disk hal,ine gelene dek ,hareket ediyordu. Başka bir araba görmeyeli bir saat olmuştu ki,Mulder ayağını gazdan çekti ve arabayı durdurdu. Önlerinde bir anayol kavşağı vardı ve hiçbir yol kesinlikle hiçbir yere gidiyor görünmüyordu: Kuzey hiçbir yer veya Güney hiçbir yer...
“Seçeneklerim neler?”
“Her iki yönde de yaklaşık 100 km. hiçbir şey yok.”
“Nereye gidiyor olabilirler?”
Scully camdan yolun alacakaranlıkta kayboluşuna baktı.”iki seçeneğimiz var. Biri yanlış”
Mulder’sa kendi camından bakıyordu.”Sence sola mı gittiler?”
Scully bakışlarını yoldan ayırmadan olumsuzca başını salladı.”Neden bilmiyorum__ bence sağa gittiler.”
Birkaç sessiz dakika geçti. Sonra Mulder gaza bastı ve araba ok gibi ileri fırlayarak,tozlu bozuk bir yola girdi. Scully ona bakarak bir açıklama bekledi ama Mulder onun bakışlarıyla karşılaşmayı reddetti. Bir süre sonra ona dönüp,konuştu.
“5 yıl birlikte “ dedi tartışma kabul etmeyen bir sesle.”Kaç kere yanıldım?”
Birkaç sessiz saniye daha geçti.”En azından sürüş konusunda değil.”
Scully bir şey söylemeden,yüzünde bir gülümsemeyle dışarı baktı.
Saatler geçti. Mulder hızla kullanıyor,sessizlik arada bir ,bir çakalın ya da bir köpeğin ulumasıyla bozuluyordu. Dışarıda,gökyüzünde yıldızlar parlıyordu. Sadece yıldızlar. Araba yavaşladığında,Scully sanki bir rüyadan uyanıyormuş gibi hissetti ve önlerinde ne olduğunu görmek için isteksizce dışarı baktı.
Bir toz bulutu yükselip,yere indi. Arabanın birkaç metre önünde ,sağa ve sola doğru bitmez tükenmez çitler,dikenli tellerle çevrilmiş olarak uzanıyorlardı. Scully’nin görebildiği hiçbir yerde ne bir kapı ne de boşluk vardı.
Kapıyı açıp,dışarı çıktı. Arabanın havalandırılmasından sonra ,sıcak Teksas rüzgarı sanki bir odun sobasının önünde duruyormuş hissi veriyordu. Scully farların aydınlattığı çite doğru yürüdü ve oraya asılı tabelaya baktı. Arkasından Mulder’ın kapısı açıldı ve ona katılmak için arabadan dışarı çıktı.
“Hey,bomba konusunda haklıydım,değil mi?” dedi düzce.
“Bu harika” dedi Scully.”Buraya uygun” tabelayı göstererek
BAZILARI DENEDİ,BAZILARI ÖLDÜ
GERİ DÖN----GEÇİŞ YASAK.
“Ne?”
“11 saat içinde ,hayatımın en önemli kararlarından birine yol açacak bir görüşme için Washington,D.C. de olmam gerek .Ve burada ,hiçbir yer Teksas’ın ortasında durmuş,hayalet tırları kovalıyorum”
“Biz tırları kovalamıyoruz “ dedi Mulder ateşlice.”Kanıt kovalıyoruz.”
“Neyin kanıtı,kesin olmak gerekirse?”
“Dallas’taki o bombanın ,virüs bulaşan vücutları gizlemek için,patlamasına izin verildi. Senin kendinin bulduğu bir virüs Scully.”
“O tırların içinde gaz taşıyor olabilirler,yağ taşıyor olabilirler__ tırların içine virüsler doldurmuyorlar”
Mulder inatla karanlığa bakmaya devam etti.”Ya,pekala,bunun içinde olabilirler.”
“Bununla ne demek istiyorsun? “Scully ilk defa direkt olarak ona baktı. Yüzü giderek büyüyen bir şüpheyle bulutlanmıştı.”Burada bana neyi söylemiyorsun?”
“Bu virüs__” Mulder devam etmeye korkarak rahatsızca kıpırdandı.
“Mulder__”
“Dünya dışı olabilir.”
Bir an Scully inanmazlıkla ona bakakaldı. Sonra “ Buna inanamıyorum! “ diye patladı. “Biliyorsun,burada bulundum__burada seninle çok fazla bulundum Mulder”
Mulder ayağıyla bir taşa vurup,bütün masumiyetiyle ona baktı.”Nerede bulundun”
“Gecenin ortasında tozlu bir yolu döverken! Sönük bir umutla ,akla gelmeyecek bir gerçeği kovalarken,sadece kendimi şu anda bulduğum yerde bulmak için,bir başka ölü son__”
Sesi,garip bir şekilde,bir zil sesiyle kesildi. Şaşırmış ,dikenli telle çevrili çite bakmak için döndüler. Yukarıda ,bir direğin üstünde kırmızı bir sinyal ışığı yanıyordu.
Aniden,ufuktan bir ışık belirdi. Onlar izlerken ,ışık büyüdü ve onlara doğru gelen bir trenin ışığına dönüştü.
Hiçbir şey söylemeden arabalarına doğru bir adım geri attılar ve trenin hızla geçmesini beklediler....Ve ...Boş arazide kovaladıkları şeyi gördüler:İki işaretsiz ,beyaz, tır tankeri ,trenin arkasındaki açık vagonlara yüklenmişti. Saniyeler içinde gitmiş,gece tarafından yutulmuştu. Rayların üzerindeki sinyal karanlıkta söndü ve sessizlik tekrar hakim oldu.,
Bir anda,Mulder ve Scully çılgınca arabaya bindiler. Mulder arabayı zor bir dönüşle çevirirken,farlar karanlığı böldü ve motor ,onlar treni takip ederken gürledi.
Treni uzun süre takip ettiler. Çevreleri değişmeye başlamış,bozkır yavaş yavaş tepelere dönüşüyordu; kayalarla kaplı yamaçlar ve sığ kanyonlar sık ve küçük çöl bitkileriyle kaplıydı. Yavaşça,raylar tepenin içinde,yolda tepenin kenarında bitiyordu. Arabadan çıkıp,küçük tepeyi tırmandılar .Yakın mesafede ,tepenin öbür tarafında,garip bir beyazlık parlıyordu.
“Ne olduğunu düşünüyorsun? “ diye sordu Scully kısık sesle.
“Hiç fikrim yok.”
Yamaçtan aşağı,dikkatli ama garip bir biçimde inmeye başladılar. Önlerinde görebildikleri her yere uzanan bir plato uzanıyordu ve bunun bir kenarında geceyi aydınlatan bir şey geceyi aydınlatıyordu:Sanki karanlıkta yüzüyormuş gibi görünen ,iki dev,parlak ,beyaz kubbe .Onların yanında yavaşlayarak duransa,işaretsiz tır tankerlerini taşıyan trendi.
Mulder işaret etti. Scully onayladı ve konuşmadan,gevşek taşlarda kayıp düşmemek için,çalıları kavrayarak,aşağı inmeye başladılar. Sonunda aşağı ulaştıklarında,koşar adımlarla ilerleyip,yarı karanlıkta dönümlerce araziye yayılmış olan mısır tarlasına girdiler. Çölde su yada karlı tepe bulmak kadar garipti. Birbirlerinin arkasında tek sıra halinde yürüyerek tarlada ilerlemeye başladılar yavaşça.
“Bu garip,Mulder”
“Çok garip”İkiz kubbelerin bulut gibi yükseldikleri sahanın öbür yanına ısrarlıca baktı.
“Neden birinin çölün ortasında mısır yetiştirdiğine dair fikrin var mı? “
Mulder kubbeleri işaret ederek,”Eğer onlar dev mısır patlatıcıları değillerse hayır.” Dedi.
Rüzgar koçanları sallarken,sanki bir kabustaki mekanı geçiyormuşçasına ,sıra sıra mısırları geçmeye devam ettiler. Ve sonunda tarlanın sonuna ulaştılar. Önlerinde,tahmin edebileceklerinden daha büyük,iki kubbe parlıyordu. Herhangi birinin onlara nöbetçilik ettiğine dair hiçbir işaret yoktu;ne araçlar ,ne sesler ne de birilerinin içeri girdiğini haber veren sinyaller. Bir an için iki ajan durup,ürkütücü yapılara baktılar. Sonra dikkatli ama acele adımlarla yakında olana doğru gittiler.
Ağır çelik bir kapı giriş olarak hizmet veriyordu__kilit yok,alarm sistemi yok. Mulder yavaşça ve biraz güçle kapıyı açtı. Bir emiş sesiyle açıldı; bu da içeride basınç olduğunu gösteriyordu. Scully’e meraklı bir bakış atıp,Scully tam arkasında,içeri adım attı. Tepelerindeki büyük fanların kilolarca havayı aniden üstlerine üflemesiyle sıçradılar ama ileri doğru yürümeye devam ettiler.
Titreyerek “Burası serin” dedi Scully,ceketini sıkıştırırken. Gözlerini kırptı; kubbe acı verecek kadar parlaktı,sanki gün ışığı buraya hapsedilmiş gibi oysa Scully hiçbir lamba göremiyordu.
“Sıcaklık kontrol altında tutuluyor ..”
“Hangi gayeyle?”
Mulder başını arkaya atıp ,yukarı baktı. Baş döndürücü bir kablo ve tel ağı asılıydı orada , bazı basit ve mükemmel,ama bilinmez, fonksiyonlara dair kapsamalı bir izlenim veriyorlardı. Aşağı baktığında , bu yüksek kablo işinin yerde bir benzeri olduğunu gördü: gri ve düz metalden ya da bir çeşit güçlü kauçuk bileşikten oluşmuştu ve tam olarak sıradan görünüyordu. Etraflarında hava durgundu ama iki ajan kubbenin içinde dikkatle ilerlerken bir sesin farkına vardılar. Düzenli,tınlayan bir vızıltı__sanki bir elektrik akımı gibi ama Mulder’ın pek isim veremediği,hafifçe farklı bir titreşim.
Alttaki gri alana dikkatle basarak ;büyük,açık alanın ortasına doğru ilerlediler. Önlerinde,dev bir yap-boz misali,kenarları birbirine dokunan sıra sıra kutular gibi dizilmiş ızgaralar vardı. Her biri yaklaşık 1 metre kare ,kurşun-kalay karışımı,sönük bir parlaklıktaydı. Mulder çok dikkatlice birinin üstünde durdu. Rahatlık verici derecede sağlamdı ve bir an sonra Scully onu takip etti.
“Sanırım bir şeyin üstündeyiz,daha geniş bir yapının.”dedi Scully durup etrafı incelerken. Kaşlarını çatıp,aşağı baktı. Kutuların kapaklarının jaluzi tipi olduğu açıktı ama bunlar öyle sıkı kapalıydı ki,içeride ne olduğu görünmüyordu.”Sanırım bunlar bir çeşit havalandırma__”
Mulder öne doğru eğilerek,kulağını kutulardan birinin üstüne koydu,dinleyerek,”Şunu duyuyor musun?” diye sordu.
“Bir vızıltı duyuyorum. Elektrik gibi. Yüksek voltaj belki.” dedi yukarıdaki eş sistemi inceleyerek.
“Belki” dedi Mulder “belki de değil.”
Scully yukarıyı işaret ederek “Onların ne olduğunu düşünüyorsun?” diye sordu.
Üstlerinde,kubbenin en tepesinde, iki dev,jaluzi tipi havalandırma,yerdeki daha küçük olanların bir benzeriydi.
“Bilmem” dedi Mulder ,dizleri üzerinde yükselerek. Onlar yukarı bakarlarken,aniden boğuk bir metalik bang kubbenin içinde yankılandı. Kubbenin tavanındaki havalandırmalardan biri açılıyordu. Sanki büyük,görünmez bir el ,onların metal jaluzi kapaklarını,yatay kapalı durumdan,düz aşağı bakar konuma getirmişti. Mulder ve Scully ,açıklıktan gecenin karanlığını görüyor ve soğuk havayı hissedebiliyorlardı. İlk havalandırma tamamen açıldığında,ikincisi aynı şeyi yapmaya başladı. Mulder onlara bakarken,zihni üstlerinde ne olduğuna dair bir açıklama bulmak için yarışıyordu.
Soğuk havalandırma? Ama kubbenin içi zaten soğuktu ve bu hava görünmeyen bir soğutma sistemiyle sağlanıyordu. Bir ipucu bulmak için etrafına bakınırken,bakışları ayakları altındaki esrarengiz kutulara takıldı.
O zaman aklına bir şey geldi. Aşırı derecede nahoş bir şey. Korkutucu bir şey.
“Scully...?”
Ortağı yukarı bakmaya devam ediyordu.”Evet...?”
“Koş!”
Ayağa fırlayıp,elini kaptı ve onu ardından çekerek,metreler ötedeki kapıya doğru koşmaya başladı.
Scully geri,yerdeki gri kutulara baktı ve neden kaçtıklarını gördü.
Birer birer,tüm kutuların kapakları domino stili açıldı ve büyük bir vızıltıyla arılar dışarı çıktı:binlerce ve binlercesi. Kutulardan dışarı çıkıp,açık tavana doğru yükseldiler. Scully elleriyle yüzünü kapatıp,Mulder’ın arkasından dengesizce yürümeye devam etti. Mulder ceketini başına çekince o da , çevresindeki arılarla savaşarak, aynısını yaptı. Arıların ceketine ,bacaklarına tutunduklarını görebiliyordu. öyle bir yoğunlukla uçuyorlardı ki,Scully sanki kalın bir tülün arkasından bakıyor gibiydi.
“Devam et!” diye bağırdı Mulder,sesi ceket kolu yüzünden boğuk çıkıyordu. Scully arkasından koşuyordu. Giriş sadece birkaç metre ötedeydi ama geriye düşüyordu,çevresinde çılgınca vızıldayan ve uçan arılar yüzünden dengesini kaybediyordu.
Mulder ise bir arı bulutunda yüzüyor gibiydi. Girişe çok yaklaşmıştı ki,döndü ve Scully’nin güçsüzleştiğini gördü. Arılar her tarafını sarmıştı,sanki yavaş çekimde hareket ediyordu; sersemlemiş ve çok korkmuştu.
“Scully!”
Scully onu duyduğunu belli etmek için bile başını kaldıramadı. Mulder derin bir nefes aldı ve onun yanına yarıştı. Elini kavrayıp,oraya toplanmış arılara aldırmadan ,onu kendisiyle birlikte çekti. Girişe vardıklarında fanlar ,inatla üzerlerine toplanmış arıları ,güçlü rüzgarlarıyla uçurdu.
Kapıyı hızla açıp,Scully’i önden gönderdi. Sonunda çıkmışlardı,arıların onu sokup sokmadıklarını sordu.
“Sanmıyorum.”
Gece,içerinin aldatıcı gün ışığından sonra ,bir şok olarak geldi. Ama onlar daha nefeslerini ayarlayamadan,karanlıktan başka bir şey geldi. Bu sefer arılar değil ama onlara doğru hızla yaklaşan kör edici iki ışık. Türbin motorlarından gelen rüzgar havayı doldururken ,ikinci kubbenin ardından iki işaretsiz helikopter göründü. Yeri araştırırlarken, göz alıcı ışıkları doğrudan Mulder ve Scully’nin üstüne doğru geliyordu.
Ajanlar kaçtılar. Işıklar ,birkaç saniye önce durdukları yere ulaşmadan,görünürden kayboldular. Mısır tarlasının içine dalarak ,önlerine çıkan sıra sıra koçan ve yaprakları devirerek,mısırların arasında koşmaya başladılar. Tam üstlerinde helikopterler dalış yapıyor ve projektörleri mısırları sanki lazer ışıkları gibi kesiyordu. Mulder ve Scully sıraların arasına girip çıkarak,ışıkları zor atlatıyorlardı. Pervanelerden gelen rüzgar mısırları bir tornado hızıyla yararak aralarında kalmış herhangi bir şeyi ortaya çıkarıyorlardı.
Toz ve polenler ağzını ve burun deliklerini doldurunca Mulder soluk soluğa kaldı. Başka bir sıranın altına dalıp projektörlerden saklanmak için iyice eğildi. Onlar geçince,kırılmış bir koçanın altından çıkıp,ağzını kapayarak öksürdü ve Scully’e bakmak için arkasına döndü.
Gitmişti. Çaresizlik korkuya dönüşürken ,tekrar mısır sıralarının arasına daldı. Ellerini gözlerine siper edip,sonsuz mısır tarlalarının içine dikkatle baktı.
“Mulder!”
İleride bir yerlerdeydi.”Scully” diye bağırdı.”Scully!” Koşarken adını bağırmaya devam etti. Helikopterlerden biri ,sanki hangi yöne gitmeye karar veremiyor gibi,bir an havada asılı kaldı;sonra hızlıca dönüp Mulder’ın üstüne gelmeye başladı.
Mulder’ın önündeyse,mısır koçanları aralandı ve helikopterin ışınlarının dokunmadığı ,siyah bir yamaç belirdi: tarlanın sınırı. Açık alan doğru son hamlesini yaparak koşarken,kalbi deliler gibi çarpıyordu. Arkasında helikopter gürlüyor,koçanları savuruyordu. Mulder tarlanın sınırına ulaştı ve gecenin içine daldı. Derin nefesler alarak,sendeleyerek durdu. Bir an hiçbir şey düşünemedi ama sonra arkasından başka bir helikopterin gürlemesini duydu. Döndü ve birkaç metre ötede Scully’i gördü.
“Scully?”
“Mulder!” dedi ,ona doğru koşarak.”Hadi gidelim__”
Arabalarının saklı olduğu tepeye yan yana koşmaya başlamışlardı bile. Yamaca ulaştıklarında ,çılgınca tırmanmaya başladılar,gevşek taşlar ve tozlar aşağıya yuvarlanıyorlardı. Zirveye ulaştıklarında yavaşladılar ve karanlıkta birbirlerine baktılar. Gerçek karanlık....Yıldız ışığıyla aydınlanmış ve inanılmaz sessiz...Helikopterler gözden kaybolmuşlardı.
“Nereye gittiler?” Scully öksürerek gözlerini sildi.
“Bilmiyorum”Mulder bir an durup,aşağıdaki,parlak kubbelere ve mahvolmuş,dönümlerce mısır tarlasından oluşan tuhaf platoya baktı. Sonunda arabalarına ulaştıklarında ,çölün acayip sessizliği üzerlerinde asılı kaldı. Arabanın içine atladılar,Mulder kontağı çevirip gaza bastı.
Dostları ilə paylaş: |