BÖLÜM 13
Ulaşılmazlık kutbu
Antarktika
48 saat sonra
Buz öyle engin ve renksizdi ki,gökyüzüyle karışıyordu,böylece sadece beyaz vardı,sonsuz ,ebedi,korkunç...Beyaz ve harap edici soğuk.
Kar traktörünün içinde,Mulder’ın nefesi beyaz ,kalın bir dumana dönüşüyordu. Yüzüne yayılmış birkaç günlük sakalında buz kristalleri oluşmaya başlamıştı. İçeriye üflenen sıcakta bile,direksiyonda dinlenen eldivenli ellerini zor hissediyordu. Kontrollere bakıp,tüm enerjisini önünde yatanlarda yoğunlaştırdı. Traktör,Ross buz tabakasının kenarındaki,işkencevi yolculuğunun izlerini,arkasında iki paralel çizgi olarak bırakıp,ser donmuş toprak üzerinde bir böcek gibi sürünüyordu.
Saatler geçti. Gecesiz bu yerde,neredeyse zamanın takibini kaybetmişti ve binasız,tepesiz,sadece buz ve karın olduğu burada ,yönünü de kaybedeceğinden korkuyordu. Sonunda traktörü durdurdu ve Global Pozisyon uydu (GPS) monitörüne uzanıp,pozisyonunu kontrol etti. Gözlerini kısarak GPS monitörünün ekranından geçen numaralara baktı. Ona koordinatlarına ulaştığını söylediler. Gösterge tablosuna göz attı;benzin göstergesi ‘E’nin hemen üzerindeydi. Camdan dışarı baktı,kardan başka bir şey görünmüyordu,hiçbir şey ama ufka kadar beyazlık. GPS aletini bir kez daha kontrol etti;sonra kapıya uzandı ve dışarı çıktı.
Ayaklarının altında buz çatırdıyordu ve karlar başının etrafına yayılıyordu. Bu yasaklanmış çevrede ,elinde GPS cihazıyla bile uzay yürüyüşü yapıyor olabilirdi__ güvenlik kordonu olmadan.
Buzun üstünde yorgun adımlarla yürüdü. Karın çıkardığı yaygara azalmıştı ve ayak izleri ardından açıkça görünüyordu. Yavaşça önündeki küçük tepeyi tırmandı. Tepeye ulaştığında,içgüdüsel olarak başını eğerek ,aniden dizlerinin üstüne çöktü. Aşağıda ,sanki yanlış yere yerleştirilmiş bir uzay kolonisi gibi,bir buz istasyonu düzlüğe yayılmıştı. Traktörler,Sno-catler ve kar motorlarıyla çevrelenmişti. Mulder bir çift güçlendirilmiş dürbün çıkarıp ,kubbeleri ve destek araçlarını taradı,bir hayat belirtisi arıyordu. Hiç... ta ki bakışlarını en yakındaki kubbeye çevirene dek.
“Bingo” diye fısıldadı.
Orada ,buzun üzerinde başka bir kar traktörü vardı. Boş araziden buz istasyonuna doğru gidiyordu;kubbelere yaklaştığında durdu. Araç orada beklerken,kubbenin kapısı açıldı ve anorak giymiş bir adam dışarı çıktı. Kapı girişinde bir süre durdu ,yüzü gri buhar bulutu yüzünden tanınmıyordu. Sonra kara bir şey atıp,araca doğru yürüdü.
Sigara İçen Adam. Mulder onun aracın kapısını açıp yukarı tırmanmasını bekledi .. Araç hareket etti ve yavaşça uzak ufka doğru ilerledi. Mulder dürbünü gözlerinden çekti. Şimdi gayretten çok heyecan nedeniyle daha zor nefes alıyordu; birkaç dakika için kendini oturmaya ve sakinleştirmeye çalıştı. Sonunda dürbünü cebine koyup,ayağa kalktı ve yamaç aşağı inmeye başladı.
Dikkatlice ve efor sarf ederek ilerliyor,buz tabakasına basmadan önce her adımını tartıyordu. Yamacın altına ulaşınca arkasına kaçamak bir bakış attı;hala izlendiğine dair korkuyu atamamıştı,döndü ve devam etti. Bakışları kubbelerin üzerine kilitlenmişti. Önünde buz istasyonu o yaklaştıkça büyüyordu. Sadece birkaç metre kalmışken,bir çığlıkla düştü. Ayaklarının altında buz tabakası kırılmıştı. Bir an dünya gözlerinin üzerinde yıkıldı. Nefesini ayarlarken homurdandı ve bir yerini kırıp kırmadığını kontrol etti. Ağrı bir koluna saplamıştı ve şakağındaki kurşun yarası zonkluyordu ama bir dakika geçince ters döndü ve yüzünü buruşturarak ne cehennemde olduğunu çıkarmaya çalıştı.
Sert,dar buzla kaplanmış,metalik bir yapının içine düşmüştü.Mat siyah tonu onu çevreleyen beyazlıkla tam bir zıtlık içindeydi.İçeride hava üflenen delikler vardı.Antartika standartlarına göre ılık bir havaydı ama Mulder kafasını kaldırdığında neler olduğunu gördü.Hava bir hava kabarcığına neden olmuştu,bir hava cebinin buzun altında şekil almasına... Üstteki tavan alttaki delik kanalların şeklini almıştı.Düştüğü yerde buz tabakası,adımıyla çökecek şekilde yumuşamış ve erimişti. Kanallardan hava yüzüne üflenirken,dizlerinin üstünde yükseldi.Kanal açıktı,hiçbir koruyucu ızgara ya da kapak yoktu ve bir adamın içinde sürünebileceği kadar genişti.Yukarı yol yoktu ve etrafında sert buzdan başka bir şey görünmüyordu.Tekrar kanala baktı.
Onun tek seçeneğiydi.Derin bir nefes alıp,kendini kanalın içine attı.Kanalın içi soğuk ve kapkaranlıktı;kıvrımlı kenarları Mulder’ın kolayca ilerlemesine yardım ediyordu.Dikkatlice hareket ediyor ,koridorun kıvrılarak aşağı indiğini hissedebiliyordu ..ta ki iğne ucu gibi bir ışık belirene dek.Birkaç dakika daha sürünme ve sona ulaşmıştı,tanrı bilir hangi başka kanala..
İlkönce başını uzatarak ,altındakilerin bir eşi olan kaya parçasını tuttu ve kendini aşağı sallandırdı.eldivenli elini cebine atıp,fenerini bulana dek karıştırdı.Işığı yukarı aşağı ve önüne tutarak dehşet verici ortamı aydınlattı.
Buzun içine oyulmuş sonsuz bir koridorun ortasındaydı.Sağına, soluna ,görebildiği her yere,uzun cam gibi şekiller düzenlice yerleştirilmişti; sanki mağaranın duvarlarına yaslanmış cam tabutlara benziyorlardı.ışığı koridorda dolaştırıp,ileride koridorun döndüğü yeri aydınlattı;sonra aynısını diğere yöne de yaptı.Işığı tam önüne tuttuğunda ,gördüğü şey karşısında nefesi tutuldu.
Buzun içinde donmuş bir adam vardı.çıplak , gözleri açık ve uzun süre önce unutulmuş bir yere bakıyordu.Saçları uzun,koyu ve karmakarışıktı ,düzleşmiş yüz hatları garipçe insan dışıydı: geniş burun delikleri olan yayvan bir burun ,belirgin kaş sırası ...dudaklarının geri çekilişi sararmış,mandal biçimli dişlerini ortaya çıkarmıştı.Yakınlaşınca adamın kaslarının morgdaki itfaiyecininkiyle aynı garip şeffaflığa sahip olduğunun gördü.Yüzünü buruşturup geri çekilirken ,adamın içinde başka bir şey gördü: dev ,oval siyah gözleri olan,embriyonik bir yaratık...o da taşıyıcısı gibi donmuştu.
Mulder dönerek loş,buz koridorda hızla ,ilerledi.Koridorun bittiği yerde ,alçak açıklıklardan loş bir ışık geliyordu ve Mulder’ın önündeki kısa pasaj bir çeşit balkona genişliyordu.Balkona ulaştığında etrafa hayret içinde bakakaldı.
Çevresindeki boşluk,neredeyse inanılmaz yükseklikteki kubbesel bir tavan doğru yükseliyordu. Aşağı bakarken bir baş dönmesi dalgasıyla savaştı; taban her neredeyse en az tavan kadar uzaktaydı.Çok dikkatlice ,aslında kubbenin boş merkezine açılan,bir havalandırma limanı olan balkonun kenarına çıktı.
Çevrede kubbeyi saran ,sayısız diğer liman vardı , yüzlercesi,binlercesi...titrekçe kendini arkasındaki duvara dayadı ve kubbenin tabanına göz attı.Orada ,geniş merkezi alan,engin boşlukta başka bir yerden çıkan sönük ışıktan farklı,ürkütücü bir yoğunlukla parlakçaydı .buzlu , neredeyse mor bir parlaklık.Alanın merkezinde aşağı doğru ilerleyen kocaman borular şeklinde yapılar vardı. Bunlardan biri Mulder’dan nerdeyse bir kol uzaklığındaydı.
Tüm bunları hazmetmesi birkaç dakika aldı.Ölçek fazla büyüktü,Mulder’ın gördüğü- görmeyi hayal ettiği- her şeyden çok daha büyüktü.Amam merkezi boşlukta gördüğü en garip ve en korkunç şey, kabaca insan boyutunda ,koyu renkli kabukların , sıra sıra , karanlığın içinde ilerleyen raylara asılı olmasıydı. Gözlerini kısıp , görünürde sonsuz bu sıraların, ne olduklarını anlamaya çalıştı. Bu arada Mulder’ın yüzlerce metre üzerinde başka bir figür ,önünde yatan şeye inanmazlıkla bakıyordu. Kar traktörünün içinde Sigara İçen Adam ileri eğilerek buğulu ön camı sildi. Arkasında buz istasyonun dış hatları zorlukla görünüyordu ; önünde ise belirsiz bir şekil gittikçe büyüyordu , ta ki netlikle görünene dek__
Mulder’ın kar traktörü.
Uzun dakikalar boyunca Sigara İçen Adam traktöre baktı .Sonra tek kelime etmeden kendi aracını döndürdü ve yapabileceği kadar çabuk üsse geri döndü.
Buzun altında,Mulder karanlığa dikkatlice bakmaya devam etti; orijinlerini belirlemek için donmuş sıraları takip ediyordu. Bunu yaparken kubbenin öteki yanındaki sıraların hareket ettiğini farketti.Nesneler raylara asılmış ,yavaşça ve ritmik bir hareketle kayıp, birer birer sanki dev bir makinenin parçaları gibi yerlerine oturuyorlardı. Gözlerini kırparak ,dürbünde daha iyi bir görüş sağlamaya çalıştı ve gördüğü daha önce fark etmediği bir şeydi.
Yüzlerce metre aşağıda,yerde ,hareket eden o sıraların gölgeleri arasında,terkedilmiş bir sedye yatıyordu. Plastik kapağı kaldırılıp yanına bırakılmıştı ve etrafın dev ölçeği içinde sürpriz edici şekilde küçük ve narin görünüyordu. Bir insan ölçeğinde. Ve bu nedenle Mulder’ı neredeyse gördüğü her şeyden daha çok endişelendirdi.
Yüzü sert , bakışlarını oradan kopardı ve bir kez daha uzun ,boru şeklindeki yapıya baktı. Küçük bir açıklığı vardı ve bir adamın sığabileceği kadar geniş gibiydi. Tehlikeyi düşünmek için duraksamadan ,içine girdi.
Dardı ama sığabildi. Aşağı inmeye başlamıştı; yarı karanlıkta önünü görmek için savaşıyor ,sıkıca tutunmaya çalışırken ellerinin ve ayaklarının kaydığını hissediyordu. Boru kaygan,neredeyse yağlıydı ama kendisini dengelediği ,perçin çivisi gibi yuvarlak çıkıntılar vardı. Ona saatler gibi gelen bir süre aşağı indi ,yorgunlukla savaşıyordu ki aniden elleri kaydı ve kendini aşağı kayarken buldu. Durmaya çalışıyordu ama kendini borunun sonunda bulana dek kaymaya devam etti ve dar bir çıkıntıda durdu. Umutsuzca son bir çaba harcayarak tutundu.
Nefesi titreyerek aşağı baktı. Ayağa kalkarken dürbünü cebinden kaydı ve boşluğa yuvarlandı .. Dürbün düşerken ışığın üzerinde parladığını görüyordu. Çarpmanın sesini bekledi ,bekledi ,sonra dibe vurmasının sesini kaçırmamak için nefesini tuttu. Hiçbir şey duyamadı .Dip yoktu .. ya da öyle uzaktaydı ki derinliği yankıyı yutmuştu. Aşağı baktı ve hayal edilemez siyahlıkta ve dipsizlikte bir çukur gördü. Görünüş dehşet vericiydi. Kendini çıkıntıdan geri çekti ve kaygan materyali tutup,kendini dikkatlice iç tarafa bıraktı.
Derin bir nefes alıp ayağa kalktı .Bir çeşit koridorun içindeydi ; terk ettiğinden daha karanlık ve daha ılık bu koridorun duvarları hafifçe parlıyordu. Fenerini çıkarıp sedyeyi görene dek ,koridorda dolaştırdı. Kararsızca yaklaştı. Ona ulaştığında uzun bir süre baktı. İçinde ,Scully’nin kıyafetleri ve her zaman boynuna taktığı küçük altın haç vardı. Öne doğru eğilerek onu aldı ve yoluna devam etti.
Sanki cehennemi bir mezbahanın içindeydi. Bütün koridor boyunca metal bir askı tavandan sarkıyordu. Askıdan sarkan konteynırlar , yukarı seviyede gördüklerinin aynısıydı. Ama burası yeterince ılık olduğundan daha tam olarak donmamışlardı. Yavaşça yürüdü ,feneri her bir konteynırın içeriğini,dış hatlarını tarıyordu: bir ,insan vücudu ,ince yeşil buz tabakası altında zorlukla görünüyordu.
Ama bu konteynırlardan ona bakan yüzler kaba değildi , yukarıda gördüğü şeydeki gibi ilkel insan hatları yoktu. Bunlar kendisi gibi erkek ve kadınlardı. Her birinin ağzından rahatsız edici derecede organik görünen bir tüp çıkıyordu. Gözleri kocaman açık, körce dışarı bakıyorlardı. Dehşetle sanki hala onları canlıyken donduran korkunç alete bakıyor gibilerdi.
Dehşete kapılmış olan Mulder bu korkunç atlı karınca boyunca yürüyerek ,bir yüzden diğerine bakıyordu. Şimdi bile neyi aradığını –kimi aradığını- kabul etmemeye çalışıyordu ;onu görene dek...
“Oh Tanrım...” diye fısıldadı.
Yeşil bir buz duvara yaklaştı. Orada ,buzların altında, hata yapılamaz bir şekilde Scully vardı. Kızıl saçları karla çevrelenmiş,gözleri kocaman açılmıştı. Ağzından bir tüp çıkıyordu ve yüzünde korku dolu bir bakış vardı.
Kendi korkusuyla savaşarak buza feneriyle vurdu , tekrar ve tekrar : hiçbir şey. Yakındaki sedyeyi hatırlayarak oraya koşarak,kapağından bir oksijen tankı kaptı ve Scully’e geri döndü. Sarf ettiği eforla homurdanarak tankı kaldırdı ve konteynıra tekrar tekrar vurdu.
Boğuk bir çatırdamayla buz kırıldı ,buz ve erimiş kar yere boşalırken Mulder ilk defa Scully’i görebildi;vücudu buzla kaplanmıştı. Titreyen ellerle ceketinin fermuarını açtı ve iç cebindeki zarfı buldu .Şırınga ve ampulü çıkararak,iğneyi ampule soktu,sıvıyı şırıngaya çekti ve sonra Scully’nin omzuna batırdı.
Neredeyse anında ,Scully’nin ağzındaki tüpten erimiş katran kadar kalın,yapışkan,kehribar renkli sıvı çekilmeye başlamıştı. Aynı anda tünel sallandı. Mulder yalpalayarak neredeyse duvara çarptı. Kendi dengesini sağlar sağlamaz Scully’nin ağzındaki tüpü çekmeye başladı.
Scully’nin gözleri hareket etti ve hava almaya çalışırken dudakları kıpırdadı. Gözleri odaklanmaya çalışırken ifadesi korkuya dönüşüyordu. Hava hala ciğerlerine ulaşmamıştı.
“Nefes al!” diye bağırdı Mulder “Nefes alabiliyor musun?”
Önünde Scully sanki nefes almak için yüzeye çıkan bir yüzücü gibi gerildi ,ifadesi umutsuzdu. Sonra kehribar sıvı ağzından dökülmeye başladı. Öksürerek,kocaman nefesler alırken,gözleri sonunda Mulder’ın üzerinde odaklandı,sanki o bir hayaletmiş gibi- ya da bir mucize. Ağzı konuşmaya çabalarken kımıldadı,Mulder’ın duyamadığı fısıltılar.
“Ne?” Ona doğru hassasça eğildi ve kulağını soğuk dudaklarına yaklaştırdı. Hayal edilebilecek en yumuşak sesi duydu.
“soğuk__”
“Dayan” dedi Mulder “seni oradan çıkaracağım.”
Nazikçe onu konteynırdan çıkarıp yere yatırdıktan sonra giysilerinin bir kısmını çıkardı__çorapları,başlıklı anorağı, koruyucu dış pantolonu__ ve onları Scully’e giydirdi.
Buz istasyonunun içi sarsılmaya başlamıştı. CSM gözleri ekranlara kilitlenmiş adamların çalıştıkları sıra sıra monitörleri geçerek , adamlardan birinin yanında durdu. Adam, kompleks bir grafikler sisteminin aniden değiştiği ekranı işaret etti; numaralar ve seviyeler tavana vuruyordu.
“Sistemin içinde bir şey var.” Dedi.
CSM ifadesizce ekrana baktı. “Bu Mulder. Aşı elinde.”
Başka bir şey demeden döndü ve aceleyle kapıya yöneldi. Çevresinde ,istasyonu boşaltmaya çalışan adamlar koşuşturuyorlardı. Çok kısa saçlı bir adam ,kargaşanın içinde yanına geldi : Mulder’ı vuran adam.
“Ne oldu?” diye bağırdı. Sesi etraftaki koşuşturma ve keskin alarm sesleri yüzünden zor duyuluyordu. CSM aşağı inen merdivenlere bakarak geri bağırdı.
“hepsi cehennem gidiyor.”
İkisi birlikte dışarı hareket ederlerken diğeri sordu.” Ya Mulder?”
“Asla başaramayacak.”
Dışarı çıkıp kar traktörlerine bindiler. Arkalarında buz tabakasından buharlar yükseliyordu.
**********************************************************
Yüzlerce metre aşağıda ,dar koridorlar sisle dolmuştu. Mulder Scully’i garip bir biçimde taşıyordu. Şimdi Mulder’ın kar anorağını ve naylon dış pantolonunu giyiyor,başını kaldırıp,konuşmaya çalışırken yüzü onun omzuna gömülüyordu.
“Hareket etmemiz gerek “ dedi Mulder boğukça. Merkezden yukarı çıkan dik basamakları ona tırmandırmak için büyük çaba harcıyordu. Çevrelerinde asılı konteynırlardan ince ince sular akıyor ve küçük gölcükler oluşturuyorlardı. Tüm yapı sarsılırken Mulder bir yandan Scully’i sisli koridorlarda yarı taşıyıp yarı çekiyordu, bir yandan da kendi enerjisini korumaya çalışıyordu.
Pasajdan aşağı ilk kaydığı yere yaklaşırlarken ,duvarlar dökülen suyla ıslaktı. Pasajın sonuna ulaştıklarında boruyu buldular ve tırmanmaya başladılar. Tepede Mulder’ın tarih öncesi adamı ilk gördüğü yere ulaşmışlardı.
Vücut şimdi sert buz tarafından çevrelenmiyordu. Buz tabakaları ve şeffaf derinin içinden , embriyotik yaratığın uyanıyormuş gibi hareket ettiği görünüyordu. Mulder gözleri ona odaklanmış hızla döndü ve başını kaldırıp tavana baktı.
“Scully yukarı uzan ve o kanalı kavra.”
Scully cevap vermedi. Mulder ona döndüğünde,çoktan bilincini yitirmişti. Yumuşakça ama aceleyle onu yere yatırdı.
“Scully. Hadi ,Scully...”
Ceketinin fermuarını çözerken , parmakları nabzını bulmak için boynunda hareket ediyordu.
“Scully__”
“Nefes al ,Scully” Avuç içlerini düz olarak onun göğsüne koyup hızla bastırdı.
Bir.İki.Üç
Öne doğru eğilerek ağzını ,dudaklarının ve yanaklarının ne kadar soğuk olduğunu hissederek , onunkinin üstüne koydu. Ona nefes verdi sonra başını çevirerek ciğerlerindeki havayı açığa vuran bir ses duymaya çalıştı.
Hiçbir şey.
Göğsüne tekrar bastırdı. Scully’nin yüzü kırmızıdan mora dönüşürken hareketleri daha da çılgınca bir hız kazanıyordu.
Bir.İki.Üç
Ağzı ağzına karşı nefes veriyor ,kulağı göğsüne dayanmış dinliyordu. Hala hiçbir şey yok.
Arkasında, görünmeden , embriyonik yaratıklar,çevrelerinde buz parçaları yere düşerken, taşıyıcıların vücutlarından çıkıyorlardı. Çıkan sese Mulder döndü ve onların kaçmak üzere olduklarını gördüğünde ,aciliyetlerinin ne kadar büyük olduğunu fark etti. Yeni bir güçle CPR yapmaya devam etti;Scully’den başka her şeyi unutmuştu.
Scully aniden kıpırdadı ,nefesi içine çekerken titreyerek öksürmeye başladı. Yüzündeki korkunç panikle birlikte o berbat morlukta silinip gitti. Mulder’a bakarken gözleri onunkilere odaklandı ve dudakları aralandı.
“Mulder__” dedi fısıltıyla. Mulder onu duyabilmek için o kadar eğilmişti ki, yüzü onunkine sürtünüyordu.
“Seni fena halde kandırdım.”
Mulder’ın yüzünden hafif bir gülümseme geçti. Ama o cevaplayamadan arkasında bir gürültü yankılandı.
“Has...”
Koridoru dolduran sisin ardında konteynırlardan çıkan 3 parmaklı elleri görebiliyordu. Yaratıklar yumurtadan çıkmaya başlamışlardı.
Mulder başını çevirip diğer yöne baktı .Aynı görüntü onu selamladı: erimiş kar ,konteynırlardan akarken ,yaratıkların güçlü ayakları buzlu mezarlarında delikler açıyorlardı.
“Scully! Uzan ve o kanala tutun__”
Scully’nin dudakları kıpırdadı ama hiçbir ses çıkmadı. Mulder kalan tüm gücüyle ayağa kalktı ve Scully’i kaldırarak onu, duvarda açık olan kanala doğru itti. Scully’i kanalı kavrayarak kendini içeri çekti ve açıklığın içinde gözden kayboldu. Arkasında Mulder zıpladı ve tutunacak bir yer bulunca aşağı bir tekme atarak kendini ileri itti. Bu arada ,yaratıklardan biri boğuk bir çığlıkla konteynırından çıktı. Önce bir el ,sonra da ikinci el ,taşıyıcıdan her ne kaldıysa yırttılar; jöle haline gelmiş et bir yığın halinde yere kayarken ,yaratık Mulder’ın ayağını kavradı. Mulder , pençeler ayağını yırtarken ,çılgınca tekmeliyordu. Yaratık konteynırdan tam olarak çıkarken,kendini ondan kurtardı ve yumuşak bir hareketle kendini sallayıp,kanalın içine attı. İçeride Scully güçsüzce hareket ediyordu.
“Scully!” diye bağırdı.” Gitmeye devam et!”
Scully yumuşakça inledi ama devam ediyordu.
“Devam et ,Scully!”
Yavaşça ilerlemeye devam ettiler. Sonunda,açıklığın girişi üzerlerinde belirdi ; yumuşak gri bir ışık huzmesi. Mulder Scully’i yukarı iterek takip eti ; yukarı tırmanırken,soğuk taze havayı içine çekiyordu. Mulder’ın buz tabakasından aşağı ilk düştüğü,hava cebi tarafından oluşturulmuş , boşluktaydılar. Çevrelerinde buz ve kardan oluşan duvarlar eriyordu.
Başlarının üzerindeki krater büyüklüğündeki delikten parlak mavi gökyüzü görünüyordu. Mulder ayağa kalkarak arkasına baktı.
Acımasız bir çığlıkla ,yaratıklardan biri kanalın açıklığına atıldı; pençeleri Mulder’a uzanmıştı. Ona ulaşamadan, bir buhar patlaması yaratığı geri gönderdi. Boğuk,tehdit edici bir sarsıntı vardı ve kanaldan daha çok buhar çıkmaya başlamıştı. Bir çığlıkla ,
Mulder Scully’i omuzlarından kavradı ;onu uzak duvara doğru fırlatarak,arkasından atladı ve gözlerini elleriyle kapadı.
Arkalarında volkanik b,ir buhar patlaması daha yeni terk ettikleri kanaldan yukarı fırladı ve kalan karlı duvarları da eritti. Sağır edici bir tıslama vardı. Birlikte buz tabakasına,yukarı,doğru tırmanmaya başladılar.
Tepeye ulaştıklarında Scully nefesini ayarlamaya çalışarak öksürüyordu;Mulder’sa nefes nefese kalmıştı. Birlikte kanaldan uzağa ilerlediler. Ayaklarının altındaki buz tabakasında bir seri düzenli boşluklar belirmişti ve bu boşluklardan fışkıran buhar dairesel bir yapıyı tanımlıyordu. Onlar bakarken,uzaktaki buz istasyonu yıkılarak,buzun altında kaybolmaya başladı. Buhar aşağıdan korkunç bir güçle fışkırırken ,Mulder Scully’nin anorak kolunu kavrayarak ,onu koruyucu bir tavırla yanına çekti.
Buz istasyonu yıkılırken şok dalgaları dalga dalga dışarı yayılıyordu. Dehşete kapılmış olan Mulder,yer sarsılırken, neler olduğunu fark etti.
“Koşmamız gerek!”
Onu arkasından sürüklerken ,arkalarındaki buz tabakası yıkılıyordu. Aşağıdaki çekirdeğin süper ısısıyla güçlenmiş görkemli gayzerler yüzlerce metre yukarı fışkırıyorlar; buz devamlı genişleyen bir daireyle kırılıyor ve buhar her yerden yukarı çıkıyordu. Şimdi, duman,uçan kar ,buz kalıpları ve yanan kalıntılardan oluşan cehennemi bir manzaranın içinde kaçıyorlardı. Buz ve buhar yanarken, yıkılan tabakanın merkezinde beliren siyah bir şekil bir kubbeye dönüşüyordu. Onlar kaçarken ,kubbe büyümeye devam etti. Mulder bir çığlıkla yere düşen Scully’i ayaklarının üstüne çekti ;kulakları açığa çıkan uzay gemisinin gürlemesiyle bir şey duymaz olmuştu. Scully’nin elini kavradı ama onlar daha ileri kaçamadan altlarındaki tabaka yıkıldı.
Düştüler,düştüler ve düştüler. Sonunda sertçe geminin düz yüzeyine çarpıp ; gemi yükselirken kenarından kaymaya başladılar. Sertçe aşağıdaki buz tabakasının üstüne düştüklerinde ,buz parçaları ,berbat bir yağmur gibi, her taraflarına yağıyordu. Uzay gemisinin dev omurgası üzerlerinde yükselmeye devam ederken ,Mulder Scully’e doğru sürünerek ,onu düşenlerin öldürücü yağışından korumaya çalıştı. Gemi öyle büyüktü ki,gökyüzü görünmüyordu. Onu hapseden buz kraterinin donmuş ağırlığından kurtularak ivme kazanıyor ve giderek hızlanıyordu. Scully inledi; yüzü kara dayanmıştı. Hemen yanında Mulder , inanmazlıkla ,topraktan yükselip yavaşça ilerleyen gemiyi seyrediyordu. İlk defa onu netlikle görebiliyordu.
Yükselmeye devam etti, gölgesi aşağıdaki buzun üzerinde yatan iki minik şeklin üzerinden geçiyordu. Mulder geçişini izlemek için döndü . Gölge karın üstünden bir gece gibi geçiyor ; yakındaki küçük şekli yutuyordu__ Mulder’ın kar traktörü. Ve şimdi sanki hayal edilemez bir ısıyla parlamaya başlamış ,kendini saf enerjiye çeviriyordu. Gemi genişliyormuş gibi görünürken çevresindeki gökyüzü titrek bir ışıkla parladı .Ve sonra, son bir kör edici ,sağır edici enerji patlamasıyla ,bir bulut formasyonunun içinde kayboldu. Geçişin yankıları harap olmuş yeryüzünde gürledi. Gitmişti...
Mulder boş gökyüzüne baktı ; sonra da Scully’e. Scully heyecanlı bir rüyadan uyanıyormuş gibi gözlerini açtı ve Mulder’ın bakışlarına karşılık verdi Ama Mulder bir çocuğun yavaşça uykuya dalması gibi,başını karların içine bırakıp gözleri yorgunlukla kapandı. Bir an sonra bilinçsizce titremeye başlamıştı.
Yanında, Scully hala bir ölü gibi yatıyordu. Dondurucu bir rüzgar ,boş arazi üzerinde uluyor, geminin bıraktığı kratere kar yığınları fırlatıyordu. Scully öksürerek ,başını kaldırmak için savaştı. Mulder’a baktığında onun yüzü beyaz ve vücudu gevşekti. Scully tüm gücüyle onu yanına çekti ve onu kucaklayarak ısıtmaya çalışıyordu.
Omzundan geriye ,gemiden kalan kocaman kratere baktı. İki minik figür sonsuz buzun büyüklük ve ıssızlığında görünmezdi...
BÖLÜM 14
FBI Profesyonel Gözden Geçirme Ofisi
J.Edgar Hoover Binası
Washington , D.C.
“__Burada ,önümdeki raporun ve şu anda duyduğum anlatının ışığında __”
Müdür Yardımcısı Jana Cassidy ,meslektaşları tarafından çevrelenmiş , konferans masasının ortasında oturuyordu. Tuttuğu ince bir tomar kağıda göz atarak,kelimelerini dikkatle seçiyordu. Masanın sonunda oturan Müdür Yardımcısı Walter Skinner’ın ise bakışları Cassidy’le , odanın merkezindeki daha küçük bir masada oturan kızıl saçlı kadın arasında gidip geliyordu.
“__resmi raporum tamamlanmayarak ,askıya alındı ; bu yeni gerçeklerle tekrar bağdaştırma yapmam istendi .Ajan Scully__”
Dana Scully başını eğdi. Yüzü hafif donma izleri taşıyordu ama bunun haricinde iyileşmişti. İfadesi profesyonel ve sakindi ama Cassidy konuşurken ,mavi gözleri kontrollü bir isyanla koyulaştı.
“__bombalamaya bir federal ajanın karışmış olabileceğine dair direkt kanıt varken , burada belirttiğiniz diğer olaylar ,kendi başlarına fazla inanılmaz ve açıkça , bağlantıları gerçek olamaz.”
Cassidy önündeki masada duran bir dosyayı karıştırdı. Diğere üyelerin yüzleri de onunkini yansıtıyordu__ meraklı ve hafifçe canı sıkkın. Sadece Walter Skinner sandalyesinde kımıldanırken ,rahatsız görünüyordu.
“İnanılmaz bulduğunuz nedir?” diye sordu Scully soğukça.
Jana Cassidy gülümsemesini bastırdı.”Pekala, nereden başlamamı istersiniz?”
O konuşurken , siyah giysili bir figür ,yüzlerce mil uzaktaki Dallas Saha Ofisinde ,sessizce hareket ediyordu. Yerden yüksekteki küçük pencerelerden gelen gri ışık ,bir fenerin ışığı aniden karanlığı yırtana dek tek aydınlatmaydı. Işık, ateşleme kavanozları, kırılmış plastikler ve bükülmüş enkaz parçaları arsında ileri geri hareket ettikten sonra ,mikroskop ve büyüteçlerin bulunduğu bir masada durdu. Orada birkaç küçük cam tüp bir kutuya yarleştirilmişti.
Dostları ilə paylaş: |