Fî'lî Sıfatlar:
(Allah'ın fi'lî sıfatları ise tahlîk, terzîk, inşâ, ibda', sun', ihya, ifna, inbat, inmâ, gibi iş ile ilgili olan sıfatlardır.)
Tahlîk, yaratmak demektir. Tarzîk, yaratıkları rızıklandırmaktır. İnşâ ilk başta yaratmak, ibda', eşsiz bir şekilde yaratmaktır. Sun', Allah'ın sanatı demektir. İhya diriltmek, ifna yok etmek, inmâ büyütmek, üretmek; tasvir eşyaya şekil vermek demektir. Bu sıfatların hepsi Tekvin sıfatının manası içine girmektedir.
Fi'lî sıfatlar, meydana çıkması yaratıkların varlığına bağlı olan sıfatlardır. Bil ki fi'lî sıfatlarla zatî sıfatlar arasındaki fark ihtilaflıdır.
Sıfatların İsimlendirilmesi:
Mutezilece göre, müspet veya menfi manalarda kullanılan sıfatlar fi'lî sıfatlardandır. Meselâ; Allah falanca için çocuk yarattı, filanca için yaratmadı; Zeyd'e rızık verdi, Amr'a rızık vermedi misalinde olduğu gibi. Burada yaratmak sıfatı müspet ve menfi olarak kullanıldığı için filî sıfatlardandır. Menfî manada kullanılmayan sıfatlar ise zatî sıfatlardır. ilim, kudret gibi. Allah hakkında şunu bilmiyor, denilemez; bir şeye gücü yetmiyor da denilemez.İrade ve kelâm sıfatları ise müspet ve menfî manada kullanılabilen sıfatlardandır. Cenabı Allah Kur'an-ı Kerînı'de şöyle buyuruyor:
“Allah sizin için kolaylık murad eder, güçlük murad etmez.” 67
“Ve Allah Musa ile konuştu.” 68
“Allah Kıyamette onlarla konuşmayacaktır.” 69
Yukarıdaki âyetlerin ilkinde irade sıfatı müspet ve menfî manalarda kullanılmıştır. Kelâm sıfatı da yine iki manada kullanılmıştır. Binaenaleyh bu sıfatlar fi'lî sıfatlara dahildirler ve yazılmıştırlar.
Fakat Eş'arî'lere göre, fi'li ve zatî sıfatlar arasında fark şudur: Nefyedilmesi sebebiyle zıddı sabit olan sıfatlar zatî sıfatlardır. Zira sen hayat sıfatını nefyedersen bundan ölmek Iâzımgelir. Yani diri değildir, dersen ölüdür, manası çıkar. Kudret sıfatı için de durum bu şekildedir. Gücü yetmez, dersen, bundan acizlik lâzım gelir. Cehalet karşısında ilim sıfatı da böyledir. Bilmiyor dersen, bundan cahil olmak sıfatı sabit olur. Nefyedilmesinden zıddı bir mana sabit olmayan sıfatlar ise fi'lî sıfatlardandır. Meselâ; Allah hakkında diriltmek, yaratmak, rızık vermek gibi sıfatları menfî olarak kullanırsan; Allah yaratmadı, diriltmedi, rızık vermedi dersen, bundan dolayı bir noksanlık ve Allah hakkında yaratamamak, rızık verememek, diriltememek gibi manalar sabit olmaz. Bu sebeple bu sıfatlar fi'lî sıfatlardandır. Buna göre, irade sıfatını menfî olarak kullanırsan, bundan dolayı cebir lâzım gelir; kelâm sıfatını nefyedersen, yani Allah konuşmaz, dersen bundan dolayı da dilsiz olmak lâzım gelir. Binaenaleyh bu iki sıfatın da zati sıfatlardan olduğu sabit olmuştur.
Bize göre, Allah'ın kendisini vasıfladığı ve zıddı ile vasıflanması caiz olmayan her sıfat, zatî sıfatlardandır. Kudret, ilim, azamet gibi. Hem kendisi ile hem de zıddı ile Allah'ı vasıflandırmak caiz olan sıfatlar ise fi'lî sıfatlardandır. Şefkat (Re'fet), rahmet, gazab, sanat sıfatları gibi...
Sonra Eş'arilerle Mûtezile'nin bu noktadaki şüpheleri şudur: Eğer tekvin sıfatı ezelî olsaydı, yaratılan varlıklara ezelde taallûk etmesi gerekirdi. Ezelde yaratıkların varlığına taallûk edince sonradan yaratılanın ezelde var olması ve ezelî olması gerekirdi. Zira yaratılanlar meydanda olmadan Yaratma sıfatının varlığı ile hükmetmek, dövülen bulunmadan dövmekten bahsetmek gibidir. Bu ise muhaldir. Binaenaleyh Tekvin (yaratma) sıfatının hadis yani ezeli olmaması gerekir.
Mutezile ve Eş'arîlerin bu görüşüne verilen cevap şöyledir: Yaratma sıfatının eğer, yaratmakla hadis (yaratılmış) olması gerekecek olursa bu sıfat, başka bir yaratma sıfatının varlığına muhtaç demektir. Böyle olursa teselsül lâzım gelir. Teselsül ise batıldır. Yahut, hadis olan yaratma sıfatı kadîm olan bir başka yaratma sıfatına dayanır. İşte bizim iddia ettiğimiz hadis olmayan ve kadîm olan yaratma sıfatı budur. Yahut Allah'ın yaratma sıfatı bulunmaması gerekir ki Allah'ın hiçbir kimseyi yaratmadığım kabul etmek hem mümkün değildir, mümkün olsa da o takdirde yaratıcı olan Allah'ı tatil etmek gerekir. Halbuki Cenabı Allah Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyuruyor:
“Allah her an bir iştedir.” 70
Hulâsa biz diyoruz ki, Tekvin (yaratma) sıfatı kadîm bir sıfattır. Bu sıfatın taallûk ettiği yaratıklar ise hadistir. Nitekim ilim sıfatı da kadim ve ezelidir, fakat bu sıfatın taallûk ettiği yaratıklar, bilinen varlıklar ise hadistir. Binaenaleyh Tekvin sıfatı; kendisi sebebiyle bu âlemin ezelde yaratılmasına tahsis edilmiş değildir, belki var olacağı zamanda yaratılsın için Allah’ın sıfatları arasında ezeli bir sıfat olarak bulunmaktadır. Allah'ın bu yaratma sıfatı ebediyyen bakidir. Her yaratılanın varlığı Allah'ın ezelî olan yaratma sıfatına taalluk eder. Fakat dövmek böyle değildir. Zira dövmek arızî bir iştir. Dövülen kişinin var olacağı zamana kadar kalması düşünülemez. Sonra onlara karşı derizki; bu âlemin varlığı Allah'ın zatına, yahut sıfatlarından bir sıfata taallûk eder mi, etmez mi? Eğer, hayır, derlerse, Allah Teâlâ'yı muattal (iş yapmaz) kılmış olurlar. Eğer evet, derlerse deriz ki; Allah'ın zatına yahut sıfatına taallûk eden şey ezelî midir, yoksa hadis midir? Eğer hadistir, o bu âlemdendir ve bu âlemin hadis oluşu Allah'ın zatına değil de Allah'ın sıfatlarından birine taalluk eder derlerse bu görüşte de Allah Teâlâ'yı tatil (Bir iş yapmıyor kabul etmek) gerekir. Ezelîdir; derlerse deriz ki; bu tâalluk'un ezelî oluşu şu âlemin ezelî olmasını gerektirir mi, gerektirmez mi? Eğer evet, derlerse kâfir olurlar. Eğer hayır, derlerse şüpheleri bâtıl olur. Bize göre ezelî sıfatlar sekizdir. Eş'arîlerin inandığı gibi fi'lî sıfatlar izafi değildir. Mâveraunnnehir âlimlerinden bazılarının inandığı gibi fi'lî sıfatların her biri hakikî ve ezeli birer sıfat değildir. Zira bu düşünceye göre kadîm olan varlıkların birkaç tane olması gerekir. En iyisi bu konuda şöyle demek gerekir: Bu fi'lî sıfatların hepsinin mercii Tekvin sıfatıdır. Zira Tekvin sıfatı hayata tâalluk ederse bu diriltmek olur, ölüme tâalluk ederse öldürmek olur, şekil vermeğe tâalluk ederse Tasvir olur. Bu ve benzerî sıfatların hepsi aslında Tekvindir. Ancak bunun tâalluk ettiği sıfatlarda hususiyet arzeder. Sonra ilk akla gelen şudur. Tahlîk, inşâ, sun' ve fiilin manaları birdir. Bu mana da var olmayan bir şeyi sonradan yaratmaktır. İster geçen misalde olduğu gibi olsun, ister olmasın, bu birdir. Doğrusu bu sıfatların birbirine yakın manaları vardır. Zira ibda', bir şeyi sonradan yoktan var etmektir. Tahlîk böyle değildir. Tahlîk de yaratmaktır, fakat bu sıfat ibdâ'dan daha umumidir, yahut onun karşılığıdır. İnşâ, eşyanın evveline mahsus bir yaratma sıfatıdır. Fiil, hayır ve şer konusunda itibar edilen her amelden kinayedir. Sun' ise, muhkem ve güzel yaratmak, güzel nizam vermek manasını taşır. Nitekim Cenabı Hak bu manaya Kur'an-ı Kerîm'de şöyle işaret ediyor:
“Bu her şeyi muhkem yapan Allah'ın işidir.” 71
Terzik, bir şeyin rızkını ihdas etmek, ona azık yaratmaktır. Sonra ki mülk âleminde, gölge âleminde, melekût ve ruhlar âleminde bir yaratık yoktur ki Allah onu, tahlîk, fiil, inşa ve sanatı ile getirmesin Şüphesiz Allah Teâlâ, insanları ve cinleri yarattığı gibi bunların rızıklarını da yaratmıştır. Nitekim Cenabı Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
“Allah sizi önce yarattı, sonra da rızık verdi.” 72
Cenabı Allah kudret ve rahmetini, nimet ve, hikmetini açıklamak yaratıklara marifetini göstermek istediği için bunu yapmıştır. Yüce Alah başka bir âyet-i kerîme'de de şöyle buyuruyor:
“Ben insan ve cinleri ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” 73
Buradaki ibadet etsinler sözünden maksat, beni bilsinler için demektir. İnsan ve cinlerin özellikle zikredilmesi, cinsleri itibariyle Allah Teâlâ'yı celâl ve cemal sıfatı ile bildikleri için olsa gerektir. Bir Hadîs-i Kudsî'de ise Cenabı Hak şöyle buyuruyor:
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, beni bilmeleri için de halkı yarattım.” 74
Yani Allah bilinmeye muhtaç olduğu için değil, kendileri için dilediği sevabı bu bilmek sebebiyle vermesi için yaratmıştır. Allah ise kimseye muhtaç değildir.
Doğrusu75 Tekvin sıfatı Allah'ın ezelî sıfatıdır. Çünkü akıl ve nakil Allah Teâlâ'nın bu âlemin yaratıcısı olduğunda ve me'haz-i iştikak bulunmadan bir şeye müştak adı verilemeyeceği hususunda ittifah için ezelde ve ebedde sabit olan bir sıfattır. İlkinin hadis olması sebebiyle yaratılanlar da hadistir, yâni ezelî değildir. İlim, kudret ve kadim olan diğer sıfatlarda olduğu gibi. Bu sıfatların kadîm olmasından, tâalluk ettikleri yaratıkların da kadim olması lâzım gelmediği gibi Tekvin sıfatının tâallukundan dolayı yaratılanların da kadim olması gerekmez.
Sonra İmam Âzam Hazretleri zatî ye fi'lî sıfatlardan bazılarını getirmiştir, diğer illet sıfatlarından bahsetmemiştir. Zira meşhur ve açık olan bu fi'lî ve zatî sıfatlan bilmek, Allahı'n varlığını ve sıfatlarını tanımak için yeterlidir.
Fahr'ul-İslâm Ali el-Pezdevî, “Usül-i Fıkıh” adlı kitabında şöyle diyor: İman ile İslâm'ın açıklaması, Allah Teâlâ'yı olduğu gibi sıfatları ve isimleri ile ikrar ve tasdik etmektir; hükümlerine boyun eğmek, şeriatlarını kabul etmektir. Bu tasdik ve kabul de iki türlü olur. Biri müslümanlar arasında doğup büyümek ve ana-badadan hangisi nıüslümansa ona bakarak müslümanlığın sabit olmasıdır. İkincisi ise müslümanlığını tasdikini kendi ifadesiyle beyan etmek ve Allah'ı olduğu gibi vasıflandırmak suretiyle sabittir. Ancak bu bir kemal derecesidir. Şartlarını tam olarak yerine getirmek mümkün değil dir. Zira halkı Hakk'ın vasıfları ile bilmek, tefsir ve anlatış bakımından farklıdır. Kemal'in şartı bir güçlük ve muhal'in bulunmamasıdır. Bu da söylediğimiz gibi tasdik ve ikrarın icmali olarak sabit olmasıdır. Her ne kadar icmalen inandıklarını tefsir ve beyan etmekten âciz olsa da, kul icmali olarak tasdik ederse bu iman kemâl olur. Biz bu sebeple deriz ki; tasdikte vacib olan müminden Allah'ın sıfatlarının sorulmalıdır. Meselâ; şöyle denilebilir? Allah şu sıfatla vasıflanmış mıdır? Allah'ın Subûti, selbî, zatî ve fiilî sıfatları var mıdır? Eğer evet, derse o müminin nıüslümanlığının kemal derecede olduğu ortaya çıkar. Bu sıfatlar kendisinden sorulduğu halde Allah'ı kendine lâyık olan sıfatlarla vasıflamayı bilmeyen kişi mü'min değildir. Bu sebepten İmam Muhammed “el- Camiu’l-Kebîr” adlı kitabında, müslüman anababadan olma küçük bir kız çocuğu nikâhlansa bulûğ çağına girince İslâm'ı anlatamasa, kocasından talâk-i bâin ile boş olur.
Dostları ilə paylaş: |