Fikh-i ekber


Kuran'daki Kıssalar Allah Kelâmıdır



Yüklə 1,59 Mb.
səhifə13/69
tarix30.12.2018
ölçüsü1,59 Mb.
#88233
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   69

Kuran'daki Kıssalar Allah Kelâmıdır ;

Cenabı Allah'ın Kur'an'da, Musa aleyhisselâm'dan, diğer pey­gamberlerden, Firavun'dan ve şeytan'dan bahsettiği hususların hep­si Allah Teâlâ'nın kelâmıdır. Onlardan haber vermektedir.

Burada Musa aleyhisselâm'ın tahsis edilmesinde, kelimullah ol­duğuna işaret vardır. Firavn'ın iblis üzerine takdim edilmesinde de şeytanlık makamının şeytandan daha kuvvetli olduğuna işaret var­dır. Aynı zamanda bu ifadede İbn-i Arabi'ye ve Celâlüddin ed-Devvânî gibi ona tabi olanlara reddiye vardır. Bu meselenin araştırılması konusunda müstakil bir risale yazdım, müşkil yerlerde düştük­leri vehimleri açıkladım ve Kitap ile Sünnetten açık deliller getir­dim.

Allah Teâlâ'nın Kur'an'da yukarıda sayılan hususlardan haber vermesi, Levh-i Mahfuz'da, yerlsr, gökler ve ruhlar yaratılmadan bu mânalara delâlet eden kelimeler uygun olarak yapılmıştır. Musa, îsa ve diğer peygamberlerle, Fravn, İblis, Hâman, Kârûn ve sair düş­manlardan işitildiği zaman meydana gelen ilimden sonra yaratıl­mış bulunan kelâm ile konuşmuş değildir. Böyle olsa o takdirde Al­lah Teâlâ'nın, Tebbet Sûresi, muharebe âyetleri ve benzeri kıssalar gibi hallerden ve esrardan bahsetmesi, haber vermesi ile kendi za­tının sıfatlarından, kendi işlerinden, ve mahlûkatı yaratmasından bahseden Âyet-el-Kürsî, İhlâs süresi ve benzeri âyetlerle kâinatın yaratılışlarından ve nefislerin yaratılışından bahseden âyetler ara­sında her birinin kendi kelâmı ve mukaddes sıfatı olması arasında bir fark kalmazdı.


Kuranda Geçen Yaratıklara Ait Sözler Yaratılmıştır :

Allah Teâlâ'nın kelâmı yaratılmış değildir. Mûsa aleyhisselâm ve diğer yaratıkların sözleri ise yaratılmıştır. Kur'an, Allah Teâlâ'nın Kelâmıdır, onların sözü değildir.

Mahlûkatın sözleri, kendileri gibi yaratılmıştır. Zira sıfat mevsûfuna, yâni sahibine tâbidir. Ancak şöyle denilebilir. İbranîce tan­zim edilen sözler Tevrat'tır. Arapça sözlerle tanzim edilen nazım da Kur'an'dır. Kur'an Allah Teâlâ'nın kelâmıdır. Çünkü Kur'an'ın ke­limeleri, âyetleri Allah'ın kelâmının delilleri ve maksadının alâmet­leridir. Ve Kur'an'ın ibaresinin başlangıcı Allah Teâlâ'ya dayanır. Görmüyor musun ki sen bir hadîs-i şerif okuduğun zaman bu oku­duğun hadîs benim sözüm değildir, diyorsun. Belki Rasûlullah sallellahu aleyhi vesellem'in sözüdür, diyorsun. Çünkü bu sözün başlan­gıcı Hz. Peygambere dayanıyor. Onu ilk söyleyen Hz. Peygamberdir. Aşağıdaki âyet-i kerîmeler de bu mânaya delâlet etmektedir:

Ey müminler! Yahudilerin size inanacaklarını mı umuyorsu­nuz? Halbuki onlardan bir zümre vardır ki, Allah kelâmını (Tevratı) dinlerlerdi de gerçeği anladıktan sonra onu bile bile değiştirirlerdir.” 82

Eğer müşriklerden biri aman dilerse ona aman ver, tâ ki Al­lah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emin olduğu yere kadar ulaştır.” 83

Bil ki İmam Âzam ve diğer âlimlerin sözlerinde geçen, Kur'an'ın yaratılmış olduğuna hükmedenin kâfir olacağı fetvası küfrân-i ni­met mânasına hamledilmiştir. İslâm milletinden, dinden ve imandan çıkmak mânasında kâfir demek değildir. Mutezile bu meselede ise değişik düşünüyor. Belki doğrusu bu meselede bir çekişme bahiskonusu değildir. Zira kelâm-ı lâfzi'nin yaratılmış olduğunda Ehl-i Sünnet'in ihtilâfı yoktur. Kesin delil ile sabit olsa Kelâm-ı Nefsî'nin ka­dim olduğunda da Mûtezile'nin ihtilâfı yoktur. Kur'anı yaratılmıştır, diyen kâfir olur, sözü sabit değildir. Bu söz âhâd yolu ile intikal et­miştir ve maksadını açıklamakta tevile ihtiyacı olan bir sözdür. Kur'an mahlûktur diyen kâfir olur, ifadesinde mahlûk sözünden maksat, iftira, yalan mânası kasdedildiğini söylesek de bununla be­raber hiç bir kimse için, Kelâm-i lâfzi mahlûktur, demek caiz değil­dir. Zira bu sözde küfrü gerektiren bir düşünce vardır. Kur'an-ı Ke­rime ait bazı tâbirler itibarı ile hadd-i zatında bu söz her ne kadar doğru olsa da, küfre sebep olacak vehim ve düşünceyi bulundurduğu için, bir kimsenin, Kur'an'ın lâfzı yaratılmıştır, demesi caiz değildir. Zira Kur'an sözü Kıraat için de söylenir. Meselâ Sabah Kur'an'ı de­mek olan “Kur'an'ul-Fecr” sözünde olduğu gibi. Mushaf içinde söy­lenir. “Kur'an'la düşman topraklarına sefer etmeyin” sözünde oldu­ğu gibi. Bazen okunan kelâma da söylenir, ki bu okunan, kelâm O Allah'ın kadim olan kelâmıdır. Cenabı Allah bu konuda şöyle bu­yuruyor:

Kur'an okuduğun zaman, Allah'ın rahmetinden kovulmuş bulu­nan şeytan'dan Allah'a sığın.” 84

Allah kelâmı, hadis (Yaratılmış) olmaya delâlet edecek bir ka­rine ile zikredildiği zaman, Meselâ, abdestsiz adamın Kur'an'a ya­pışmasının haram olması gibi bu söz mushafa dokunmak ve kıraat mânasına hamledilir. Mutlak olarak zikredildiği zaman ezelî sıfat olan kelâm mânasına hamledilir. Mutlak olarak Kur'an yaratılmış­tır, demek caiz değildir.


Musa (A.S.) ın Allah İle Konuşması:

Musa âleyhisselâm, Allah Teâlâ'nın kelâmını işitmiştir. Bu konu­da Cenabı Hak şöyle buyuruyor:

Ve Allah Musa ile vasıtasız konuştu.” 85

Kelâmı mecazî mânaya hamletmek için bu ayette mastar olan Teklim kelimesini tekitli olarak getirdi. Yâni Allah Musa ile muhak­kak konuştu ve ona kelâmım musaddak (doğrulanmış) olarak işit­tirdi. Bu âyetin mânası şöyledir. Musa âleyhisselâm, Rabbu'l-Âlemin olan Allah Teâlâ'nın kelâmını vasıtasız olarak işitti. Ancak bu işitme olayı bir perde arkasından oldu. Bu sebepten Musa Âleyhisselâm:

Mûsa, kendisiyle konuşacağımızı vaad ettiğimiz vakitte gelin­ce, rabbi ona kelâmını söyledi. Mûsa şöyle dedi: Rabbim! Cemalini bana göster, sana bakayım.” 86

Bu konuda şöyle bir açıklama yapılmıştır: Mûsa âleyhisselâm, Allah kelâmını bir bulut içinden işitiyordu. Bu bulut direk gibi idi. Bu. bulut, Mûsa aleyhisselâm'ı kaplıyordu. Mûsa âleyhisselâm, çok kerre Allah kelâmım ateşin içinden işitirdi. Yahut Cebrail aleyhisselâm ve meleklerden başka elçiler göndermek suretiyle konuşur­du.

Son iki görüşte bozukluk vardır. Çünkü bu iki tarzda Allah kelamını dinlemekle Mûsa âleyhisselâm için bir hususiyet hasıl olma­makta, diğer peygamberlere nazaran bir meziyete sahip bulunma­maktadır, Allah Teâlâ, Mûsa âleyhisselâm ile vasıtasız konuşmadan evvel, muhtelif vakitlerde, değişik durumlarda Allah Teâlâ ile arala­rında konuşma vaki olmuştur. Yoksa ilk vaki olan konuşma ancak Allah Teâlâ'nın haber verdiği gibi, Hz. Musa'nın ateş zannettiği müba­rek ağaçtan kendisine nida edilmiş değildir, O ağaç yalnız, nurların kaynağı, sırların menbaı, ağaçlardaki meyvelerin neticesi idi. Musa aleyhisselâm var olmadan evvel de Allah Teâlâ, ezelde konuşma sıfatına sahib idi. Mahluûkatı yaratmadan evvel de Cenabı Allah yaratıcı idi.

Mânası şudur: Gerçekten Allah Teâlâ, mahlûkatı yaratmadan ev­vel de yaratıcı idi. Bir nüshada da şöyle yazılıdır: Allah Teâlâ, mahlûkatı yaratmadan evvel de gerçekten bizim yaratıcımız idi. Bu sı­fat, yani yaratma sıfatı Allah Teâlâ'da mecazî olarak değil hakikat olarak var idi demektir. İbn-i Ebî Şerif Allah Teâlâ'nın ezelde yara­tıcılığının bilkuvve var olduğuna kail olanlardandı. Bu görüş, Allahı Teâlâ'nın yaratmasının imkân dahilinde olduğunu, zamanlar içinde vuku' bulma, yahut bulmama ihtimali içinde bulunduğunu hatıra ge­tirir. Halbuki durum böyle değildir. Zira Cenabı Allah, yaratmaya başlamayı murad ettiği vakitte vukuu gerçekleşir. İlim adamlarına göre Kelâm ve yaratılma işinin Musa'dan ve diğer yaratıklardan, sonraya kalışı kelâmın sıhhatini ve yaratmanın Allah'tan nefyedilmesini gerektirmez. Zira her şey önce bil-kuvve olur, sonra kuvveden fiile çıkar. Fiil ise sonradan var olduğu için hadistir. Çünkü varlığı mümkün olan, kendi kendine var olmayan her varlık yaratılmıştır.

Yine yazı yazmaya gücü yettiği halde bu gücünü, yazmak istedi­ği zamana kadar tehir eden kişi ile bilkuvve yazabildiği halde şim­diki halde yazmaktan âciz olan ve gelecek zamanlarda ise yazması muhtemel olan kişi arasında açık bir fark, görünen bir mesafe var­dır.

Hulâsa, İmanı Tahavi'nin de dediği gibi, Cenabı Allah, yaratıkla­rı yarattığı zamandan beri yaratıcı, berâyayı (mahlûkatı) yarattı­ğından beri Bârî adını almış değildir. Merbûb (Terbiye edilen yara­tıklar) var olmadan Allah Rab, mahlûk (Yaratılanlar) var olmadan Hâlık (Yaratıcı) idi. Allah ölüleri dirilttikten sonra Mûhyî (Dirilti­ci) adıyla isimlendiği gibi, ölüleri diriltmeden evvel de bu ad ile adlanmıştı. Bunun gibi yaratıkları yaratmadan evvel Allah Teâlâ, Ya­ratıcı ismini almıştır. Çünkü Yüce Allah her şeye gücü yetendir, her şey Allah Teâlâ'ya muhtaçtır ve her şey Allah için kolaydır.



Yüklə 1,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   69




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin