Kafirlerin Duaları Kabul Değildir.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de, Cumhur'un görüşüne göre kâfirin duasının kabul olacağını söylemenin caiz olmadığıdır. Çünkü Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:
“Kâfirlerin duası boşunadır.” 492 Yani onların duası ziyandadır, boşunadır, bir faydası yoktur. Bu âyetin mânasının âhirete tâalluk ettiği manası vardır. Kâfirin duasının dünyada kabul edilmesine aykırı değildir. Nitekim İblis'in duası dünyada kabul edilmiştir.
“Kâfir de olsa, mazlumun duası kabul edilir.” 493 hadisi de bunu takviye etmektedir. Kâfirin duasının kabul edilmesini söylemenin caiz olduğu görüşünü Eb'ul Kasım el-Hakîm ve Ebû Nasr edDebbûsî kabul etmişlerdir. Sadruşşehid fetvanın bu görüşü üzerinde olduğunu söylemiştir. “Şerh'ul-Akâid”de kâfirin Allah'a dua edemeyeceğine, Allah'ı tanımadığını delil getirmiştir. Onlar hakkındaki şu âyet-i kerîme de bu delillerdendir.
“Bir fırtına çıkarak her taraftan dalgalar kendilerine doğru gelince, Allah'ın dinînde samimî olarak şoyle dua ederler. Yemin ederiz ki eğer bizi bundan kurtarırsan muhakkak şükreden kullarından olacağız.”494
Gemiye bindikleri zaman, dini Allah'a tahsis ederek O'na dua ederler. Onları karaya çıkarıp kurtardık mı, hemen Allah'a ortak koşarlar.” 495
İmam Azam Ebû Hanife ile İmameyn demişlerdir ki, bir kimsenin; “Senden falananın hakkı için, Beytül Haram'ın hakkı için Meş'ar-i Haram'ın hakkı için, yahut nebiler ve resuller hakkı için istiyorum,” diyerek Allah'tan bir şey istemesi mekruhtur. Zira hiç kimsenin Allah Teâlâ üzerinde bir hakkı yoktur. İmamı Âzam ile İmam Muhammed, bir kimsenin “Allahım, Arşının izzeti için senden isterim” demesini de mekruh kabul etmişlerdir. İmam Ebû Yusuf bunu caiz görmüştür. Çünkü bu hususta hadis gelmiştir. Ben de derim ki, yine Hadis'te şöyle gelmiştir, “Allahım, senden isteyenlerin hakkı için ve sana doğru varan yollar hakkı için” şeklinde hadisler de gelmiştir. Burada haktan maksat, hürmet göstermektir. Yahut rahmeti gereği olarak vaad ettiği haktır.
Cinlerin Kâfirleri İçin Cehennem Azabı Vardır.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de kâfir olan cinlerin ittifakla Cehennem ateşi ile azab edilmeleridir. Çünkü Allah Teala:
“Muhakkak Cehennemi cinlerle ve insanlarla dolduracağım.” 496buyuruyor.
Cinlerden müslüman olanlarsa İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed'e göre Cennetle mükâfatlandırılırlar. Ehl-i Sünnet vel-Ce-maat'a mensup diğer âlimler de bunlara uymuşlardır. Cennet nimetlerini sayarken Rahman süresindeki şu âyet-i kerime onların bu görüşünü kuvvetlendirmektedir: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimse için iki cennet vardır (biri insanlara, diğeri ise cinlere ait.) O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini inkâr edersiniz.” 497
İmam Âzam Ebû Hanife, cinlerin mükâfatlandırılması konusunda bir şey söylemeyip sükut etmiştir. Çünkü Allah Teâlâ cinler hakkında:
“Sizi elîm olan azaptan kurtarsın.” 498 buyuruyor. Bu âyette devamlı bir sevaptan bahis edilmemekte, sadece azaptan kurtarılmaları beyan buyurulmaktadır. Bir görüşe göre, cinler için Cehennem ateşinden kurtarılmaktan başka bir mükâfat yoktur. Sonra onlara “Toprak olun.” denilecektir. Ebû Hanîfe Mezheb'nin zahiri, cinlerin mükâfatlandırılması konusunda sükut etmektir. Öyleki cinler için yemek içmek olmadığı söylenmiştir. Onlar ancak koklarlar. Fakat bu görüş sağlam değildir. Çünkü birçok hadislerde bunun hilâfına açıklamalar vardır. İmam Âzam için, melekler gibi cinlerin de Cennet'e girmeye müstahak oldukları konusunda sükût etmek bahis konusu değildir. Çünkü Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de onların sevabını bildirmemiştir. Biz kesin olarak biliyoruz ki şüphesiz Allah Teâlâ, cinlerin de imanlarını zayi etmez, onlara durumlarına uygun olan mükâfatı verir. Kesin bir delil bulunmadığı için İmam Âzam'in bir ey söylememesi zannî delil ile iki taraftan birini tercih etmeğe aykırı düşmez.
Konevı'nin naklettiğine göre, Rüştağni'ye melekler için sevap ve azap olup olmadığından sorulunca şöyle cevap verdi: Evet, onlar için sevap da azap da vardır. Ancak onların azabı insanların azabına eş olmadığı gibi, sevapları da insanların sevapları gibi değildir. Çünkü onların sevapları koklamak suretiyle bir lezzet almaktır. Sonra Allah Teâlâ bizim lezzet ve şehvetlerimizi dünyada yiyecek, içecek ve benzeri şeyler olarak tâyin etmiştir. Âhirette de bizlere aynı lezzetleri ve şehvetleri verecektir. Meleklere gelince Allah Teâlâ, dünyada onlara taat ve ibadeti lezzet yapmıştır. Onların nefisleri bundan hoşlanır. Ondan doyarlar, ondan kanarlar. Âhirette de onların lezzetleri böyledir.
Şahid ile istidlal ederek söylenen bu söz makbul değildir. Çünkü meleklerin azab edilmesi İcma-i Ümmet'e aykırıdır. Onların taat lezzeti üzerinde bakî kalmalarının kendileri için sevap oluşu açıktır. Fakat bizim sevabımızı sadece zahiri lezzetlere hasretmekse yasaklanmıştır. Çünkü Cennette cennet ehli için, zikir, şükür, çeşitli marifetler ve Allah'a yaklaşmalar sebebiyle hasıl olur ki Allah Teâlâ'ya yakınlığın sonu Allah'ı görmektir. Öyle ki bunun lezzeti yanında diğer bütün lezzetler unutulur.
Şeytanların İnsanlar Üzerindeki Tasarrufu.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de şeytanların insanoğlunda tasarruf sahibi oluşudur. Mutezile bu görüşte değildir. Onlar şöyle derler: Şeytanların vesvese vermesi mümkün değildir. İnsana vesvese veren kendi nefsidir. Mutezilenin bu görüşü şu âyet-i kerime ile reddedilmiştir:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size kötülükleri emreder.” 499
“Şüphesiz şeytan sizin düşmanmızdır. Onu düşman edinin. Çünkü o etrafında toplanan yardımcılarını ancak Cehennem ehli olmaya çağırır.” 500
Hz. Peygamber'den sahih bir hadis ile şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Şüphesiz şeytan insanoğlunun kan dolaşımında dolaşır.”
Şeytanların bizi göreceği, fakat bizim onları görmeyeceğimiz şekilde yaratılmalarının sebebi çirkin bir şekilde yaratıldıkları içindir. Eğer onları görseydik, yemek içmeğe gücümüz yetmezdi olarak bize gösterilmediler. Melekler ise nurdan yaratılmışlardır. Eğer melekleri görseydik gözlerimiz onlara dikilir ve canlarımız çıkardı.
Konevî'nin: Cinlerin rüzgârdan yaratıldığı, rüzgarda aslolan özelliğin ise görünmemek olduğu, rüzgârdan yaratılanda da bunun asloldugu yolundaki sözü sağlam değildir. Çünkü Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyuruyor:
“Cinleri de daha önce şiddetli ateşten yarattık.”
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de Allah Teâlâ'nın haber verdiği Cennet ehline ait huriler, köşkler, nehirlerle, Cehennem ehline ait olan zakkum, hamim, zencir, bukağı gibi şeylerin varlığının gerçek olduğudur. Batmîler ise bu görüşe muhalefet ediyorlar. Naslarm zahirinden dönerek Batmilerin iddia ettiği manayıalmak ise küfür ve ilhaddır.
Dostları ilə paylaş: |