Atlas Okyanusu ile Akdeniz'in birbirine karışmadığını gördüm. Bu ilmen de tesbit edilmiştir. Bunun 1400 sene önce Kur'ân-ı kerîmde bildirildiğini duyunca, Müslümanlığın hak din olduğuna inanıp Müslüman oldum. Kaptan Kusto - Fransız
Hayretim arttı. Tevhid dini olan Müslümanlığı seçtim.
Cat Stevens - İngiliz şarkıcı
Kur'ân, Allahın adı ile başlıyor, Allahın birliğini bildiriyordu. Anarşinin İslâm ahlâkına sahip olmakla önleneceğine inandım. İçkiyi bıraktım, tesettüre girip namaza başladım.
Tına Gfanzıl - Alman
İslâm, çağları ardında sürükleyen dindir. Müslüman olmakla, çağlar üstü dini seçmiş oldum.
Roger Garaudy-Fransız
İslâmda ırk, renk ve dil farkı gözetilmediğini, herkesin eşit olduğunu, namaz kılarken de rütbe ayrımı yapılmadığını gördüm. Müslüman oldum.
Thomas Clayton - Amerikalı
İslâm, en iyi şeyleri ihtivâ eder. Hiçbir dinde kardeşlik, İslâmdaki gibi değildir.
Dr. Rolf Freiherr - Avusturyalı
Sevgi, doğruluk, temizlik ve güzel ahlâkı emrettiği için Müslüman oldum.
A. Uemura - Japon
İslâmı akla da uygun bulup Müslüman oldum.
Cecilla Cannolly - Avusturyalı
"İlim Çin'de de olsa alın!" hadisini okudum. İslâm'ın ilme verdiği önemi görüp Müslüman oldum.
Mr. Board - Amerikalı
İslâm, israf ve cimriliği yasaklayan, maddî ve mânevî her hususta en güzel kâideleri olan bir dindir.
Albay Ronald Rockwell - Amerikalı
NASIL MÜSLÜMAN OLDUM
ABD'nde Mass. eyâletinin Worcester şehrinde 1948'de doğdum. Tahsilimi tamamladıktan sonra, bir sigorta şirketinde bölge müdürlüğüne yükseldim. 1970'de bir Türk hanımla evlendim.
1979'da kayınvâlidem Türkiye'de vefat etti. Annesinin vefatı, hanımımda dinini daha iyi öğrenme arzusu uyandırdı. Aylar geçtikçe, hanımım bütün öğrendiklerini tatbik etmeye başladı. Bu arada her şeyi değiştiren bir hâdise oldu. Araştırması sırasında, bir hıristiyanla evlenmiş olmakla, kendisinin de dininden çıkmış olduğu gerçeğini öğrendi. Bunu bana açıklayarak, bu şartlarla yaşayamayacağımızı söyleyince, onu uzun zamandır tanıyan birisi olarak, tuttuğu yoldan geri dönmeyeceğini anladım. O, bundan sonraki zorluklara karşı koymaya hazırdı. İşte o zaman gerçek Allah korkusunun ne demek olduğunu keşfettim.
Ben de, o anda çoktan beri bazı şeylerini bildiğim İslâmiyet hakkında, daha geniş bilgi edinme zamanının geldiğini anladım. Kur'ân-ı kerîmin İngilizce tercümesini alıp, Fatiha suresinden başlayarak okuyup anlamaya çalıştım. İşte, o anda bedenimdeki hisleri, bütün saçlarımın diken diken olmasını ve inkâr edilemez gerçeklerin anlaşılmasını tarif etmeye lisan kâfi gelmiyor. Tercümeyi bitirince hanımım, neler hissettiğimi sordu. Ben de, "İslâm'ın şartlarının hiçbirini inkâr etmiyorum ve islâmiyeti dinim olarak kabul ediyorum." dedim. Hanımımın sevincine diyecek yoktu.
Din bilgilerimizi arttırmamız ve İslam dinine göre nikâhımızın kıyılması için bir hocaya ihtiyacımız vardı. Cenâb-ı Hak, sonradan hocam olacak Arif efendi ile tanışmamızı nasib etti. Bana Abdullah İsmet ismini verip nikâhımızı kıydı. Yanında getirdiği Ehl-i sünnete uygun İngilizce ve Türkçe kitapları hediye etti.
Sonra Türkiye'ye gelip yerleştim ve Türk vatandaşı oldum. Şimdi, Türkiye Gazetesi Dış Ticaret Müdürü olarak çalışıyorum. Çok mutlu ve huzurluyum.
Abdullah İsmet (Niçin Müslüman Oldular, s: 41
İSVİÇRELİ AJANIN İBRET DOLU HAYATI [ HAK YOLUNU NASIL BULDU ]
İsviçre İç İstihbarat Teşkilatı'nın müslüman cemaate sızdırdığı ajan, önce müslüman oldu ardından teşkilatla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Açıklamalarıyla İsviçre'yi sarsan ajan Claude Covassi, İsviçre'den Mısır'a uzanan heyecan dolu öyküsünü Kahire'de Ebru Ateş'e anlattı.
Ajan Cloude Covassi yıllarca İsviçre İç İstihbarat Teşkilatı'nda çalıştı.
Son görevi, Cenevre İslam Merkezi'ne sızmak oldu.
Kendisine İslam dinine merak salmış bir Avrupalı süsü verdi, Müslüman cemaatin güvenini kazandı.
Eski bir İsviçre İç İstihbarat Teşkilatı ajanı olan Covassi şimdi Mısır'da yaşıyor.
Covassi, Kahire'de kendisi gibi müslümanlığı seçen iki Amerikalıyla birlikte oturuyor.
Kanal 7 haber ekibi, Covassi ile Kahire'de bir iftar sofrasında buluştu.
Birlikte yapılan iftarın ardından Covassi, Cenevre'den Kahire'ye uzanan heyecan dolu öyküsünü Ebru Ateş'e anlattı...
İSVİÇRE İÇ İSTİHBARAT TEŞKİLATI BANA CENEVRE İSLAM MERKEZİNE SIZMA GÖREVİ VERDİ. YAPMAM GEREKEN İSLAM MERKEZİNDEKİ MÜSLÜMANLARIN ARASINA KARIŞMAK VE MERKEZİN YÖNETİCİSİ HANİ RAMAZAN'A EN YAKIN İSİMLERDEN BİRİ OLMAKTI. TEŞKİLATIM, HANİ RAMAZAN'IN MÜSLÜMAN GENÇLERİ ETKİLEYİP IRAK'A İNTİHAR KOMANDOSU OLARAK GÖNDERDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORDU"
Ajan Covassi ilk adımı attı. Cenevre İslam Merkezi'ne hiç şüphe çekmeden sızmayı başardı.
"HANİ RAMAZAN'LA 2003 ŞUBATINDA TANIŞTIM. ONDAN, BANA İSLAM DİNİNİ ANLATMASINI İSTEDİM. İSLAM İLE SADECE KÜLTÜREL ANLAMDA İLGİLENDİĞİMİ SÖYLEDİM"
Kısa sürede merkezdeki herkesin güvenini kazanan Covassi, görevi gereği Müslüman oldu.
Ancak bu süreçte yaşadıkları, onu derinden etkiledi. Yine de kalbinin sesini bir kenara koyup, işini yapmaya devam etti.
SÖZDE MÜSLÜMAN OLDUM, KUR'AN'IN İLK SURESİNİ EZBERLEDİM. GÜNDE BEŞ KEZ CAMİYE GİDİP NAMAZ KILDIM. TABİİ Kİ GÖREVİM GEREĞİ. GÖREV GEREĞİ OLAN BU DÖNÜŞÜM, KALBİMİN DERİNLİKLERİNDE BİRŞEYLERİ HAREKETE GEÇİRDİ. ANCAK DUYGULARIMI GERİ PLANA İTİP İŞİMİ YAPMAYA DEVAM ETTİM"
Covassi, Cenevre İslam Merkezi'ndeki birkaç aylık çalışmasının ardından Hani Ramazan'ın masum olduğuna hükmetti.
"HANİ RAMAZAN MEDYANIN VE İSTİHBARAT TEŞKİLATININ YANSITTIĞI GİBİ, TERÖRİST FAALİYETLER YÜRÜTEN BİRİ DEĞİLDİ. SADECE ALLAH RIZASINI GÖZETEN DÜRÜST BİR DİN ADAMIYDI"
Ramazan ve merkezdeki diğer müslümanların dürüstlüğü Covassi'yi çok etkiledi.İslam dinini seçtiği yalanını daha fazla sürdüremeyeceğini anladı.
CENEVRE İSLAM MERKEZİ'NDEKİ MÜSLÜMANLAR, HAYATIMDA KARŞILAŞTIĞIM EN DÜRÜST İNSANLARDI. ÖZELLİKLE DE HANİ RAMAZAN. YAPTIĞIM GÖREV BENİM İÇİN GİDEREK AĞIRLAŞIYORDU"
Vicdan azabı çok uzun sürmedi. Covassi bir süre sonra kalbinin sesini dinleyerek müslüman oldu. Artık eski ajan namazlarını görevi gereği değil, inanarak kılıyordu.
Covassi, Hani Ramazan hakkında teşkilatına temiz raporu verdi. Nevarki teşkilatı ona inanmadı. Ondan ısrarla Ramazan'ı suçlu gösteren bir rapor istendi. Ancak Covassi bunu yapmayı reddetti ve teşkilattan ayrıldı. Ne olduysa ondan sonra oldu.
"TEŞKİLATTAN AYRILDIKTAN HEMEN SONRA EVİM SOYULDU. SOKAK ORTASINDA DÖVÜLDÜM. BUNUN ÜZERİNE GAZETECİ DOSTLARIMI ARAYIP TÜM GERÇEKLERİ ANLATTIM. HABER BASINDA GENİŞ YANKI BULDU"
Covassi, basına verdiği röportajlar sayesinde, teşkilatının masum bir insana iftira atarak tutuklama girişimini egelledi. Aynı zamanda basında çıkan heberler sayesinde kendi can güvenliğini de sağlamış oldu.
"ÇIKAN HABERLERİN ARDINDAN TEŞKİLAT, DAHA FAZLA KONUŞMAMAM, SUSKUN KALMAM HALİNDE, PARA VERİP BENİ GÜVENLİ ŞEKİLDE YURTDIŞINA GÖNDEREBİLECEĞİNİ SÖYLEDİ. BEN DE BU TEKLİFİ KABUL EDİP KAHİRE'YE GELDİM"
Müslüman olmak Covassi'nin hayatında çok şeyi değiştirdi. Yaptığı iş nedeniyle sürekli yalan söylemek zorunda kalan eski ajan Covassi'in hayatında artık yalana yer yok.
"HAYATIM TAMAMEN DEĞİŞTİ. ARTIK YALANSIZ BİR HAYATIM VAR. AİLEM İSLAMI SEÇTİĞİM İÇİN BANA SIRTINI DÖNDÜ. ANCAK ŞİMDİ MÜSLÜMAN ARKADAŞLARIM VAR"
Çocuklar kurtuldu!
|
Fransız Mühtedi Musa Belfort,Nasıl Müslüman oldunuz sorusuna şöyle cevap veriyor:
Fransız mühtedi Musa Belford, Altınoluk dergisine verdiği mülakatta "İlk günah kafamı karıştırıyordu" demişti. Şöyle söylüyordu:
"Araştırmalarıma devam ederken bir taraftan da Kur’an okumaya başladım. Beni ilk düşünceye sevkeden ayet Allah’ın Adem aleyhisselam’ı affettiğini söylediği ayet oldu. Allah ilk günahı affetmişti. İncil’de ise bu söylenmiyor, Adem aleyhisselam’ın günahının, insanlığı günaha sürüklediği söyleniyordu. Halbuki Yeni Ahit’te bir kişinin günahı herkese mal ediliyordu. Merhametli bir Allah nasıl olur da bir kişinin günahını herkese mal edebilirdi? Bu beni derinden sarstı ve burada Kur’an’a hak verdim.... Hadi İsa aleyhisselam bu ilk günahı temizledi diyelim, İsa’ya gelinceye kadar aradan geçen 5 bin sene içerisindeki insanların durumu ne olacaktı? Bu soru hayatımı alt üst etti." (Altınoluk, Mart 2004, sayı 217)
Bu mülakatı, Katolik kilisesi'nin "vaftiz olmadan ölen çocukların ne olacağı"na ilişkin yeni kararına dair haberleri okuyunca hatırladım. Katolik kilisesi, daha önce bu çocukların ne cennete, ne cehenneme gideceğine, Limbos denilen bir yerde kalacağına inanmıştı. Bu inancın kökeninde ilk günah, çocukların da bu günahla doğduğu ve ancak vaftiz edilerek bundan kurtulacağı inancı vardı. Aradan 2 bin yıl geçtikten sonra Vatikan'ın Uluslararası İlahiyat Komisyonu gerçeği fark etmiş ve "İlk Günah" inancında müthiş bir revizyona karar vermişti. Bundan böyle çocuklar vaftiz olmadan ölse dahi Allah'ın sonsuz rahmeti gereği cennete gideceklerdi.
Elhamdülillah!
Çocuklar kurtulmuştu.
Hristiyanlık İslam'a doğru bir adım atmıştı.
Ama bu arada, 2 bin yıl içindeki çocuklar ne olmuştu, bunu Katolik İlahiyatına sormak gerekmiyordu. Bir de, Hristiyan Papazlar Kadrosunun, din üzerinde böylesine belirleyici olup olamayacağını sorgulamaya ihtiyaç yoktu...
Çocuklar kurtulmuştu ya?
Hristiyan ilahiyatını sorgulamayı Musa Belfort'lara bırakmalıydık!
|
“Çarşıda hristiyanlık tebliği yaptığım bir tezgahım vardı.Bu tezgahı açıyor,üzerine İncil ve diğer kitapları diziyor,insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyordum.Bu işi her pazartesi yapıyordum.Yaklaşık bir sene kadar sonra yine bir pazartesi tezgahın başında dururken bir Müslüman geldi.Beni dinledi ve sonra şunu söyledi:
Sen bana dinini anlattın.Peki benim dinimi biliyor musun sen?Merak edip bir camiye gittin mi?Hiç Kur’an-a göz attın mı?Eğer sen başkasının dinini bilmiyorsan,nasıl doğruyu tebliğ ettiğine inanabilirsin ki?Doğruyu bulmak,ancak mukayese ile olur.
O zaman bu uyarıyı çok fazla dikkate almamıştım.
Sonra düşünmeye başladım.Söyledikleri doğruydu.Müslümanlığı öğrenmeliydim.İçimde,gidip Müslüman ülkelerde misyonerlik faaliyeti yapmak isteği uyandı.
Papazdım,Kuranı okumaya başladıktan sonra bütün görüşlerim alt üst olmuştu.İncildeki isa aleyhisselamla Pavlosun öğrettiği isa arasında fark vardı.Bunu anladıktan sonra günbe gün daha çok Müslümanlığa yaklaştığımı,hristiyanlıktan uzaklaştığımı hissettim.
Ve bir Pazar günü kilisede ayin sırasında koroya ilahi söyletiyordum.İlahi teslisle alakalı idi.O esnada çok güçlü bir şekilde islama çağruldığımı hissettim.Eve döndüğümde kalbimin’Allah Allah’diye attığını hissediyordum.O hal içerisinde bir elime Kuranı,bir elimede İncili aldım:’Rabbim!Kitabın hangisi ise bana göster’diye Allaha dua ettim.Misyoner olarak bir Müslüman ülkeye gitmek üzere tüm hazırlıklarımı bitirmiştim.Eğer Müslüman olursam büyük bir bedel ödeyeceğimin farkına vardım.Herşeyimi kaybedecektim.O anda hamdolsun Allah yardım etti.Kalbim Kurana aktı ve Müslüman olmaya karar verdim.Ne olursa olsun o bedel ödemeye karar verdim.
Bir Müslüman derneğe gittim.İmama tüm hikayemi anlattım.Çok şaşırdı.Sonra abdest aldım,şehadet getirdim ve ismimi seçtim.Dernekteki yirmiye yakın Müslüman beni gözyaşları içerisinde tebrik ettiler.Bir kardeş’Allah birisini sevince onun kalbini İslama açar’dedi.Çok sevindim.Yeniden dünyaya gelmiş gibi oldum.
|
AMERİKALI SUFİ, ŞEYH RAGIP
Musevi olarak doğan ve yıllar sonra Müslüman olan Robert Frager, aslında bir psikoloji profesörü. 'Ben ötesi psikoloji' üzerine çalışmalar yapan ve 20 yıldır Cerrahi tarikatının üyesi olan Şeyh Ragıp'la İstanbul'da görüştük.
Eşi Türk, kendisi Amerikalı, hem psikoloji profesörü hem de sufi... Kulağa oldukça karışık geliyor ama Prof. Dr. Robert Frager, yani buradaki adıyla Şeyh Ragıp, Kaliforniya'daki "The Institute Of Transpersonal Pyschology/ Ben ötesi Psikoloji Enstitüsü"nün kurucusu ve bir Cerrahi şeyhi. Stanford Üniversitesi'nin karşısında bulunan enstitüyü 1975'de kuran Frager, Harvard'da sosyal psikoloji üzerine doktora yapmış. Ardından yine Harvard ve UC Berkeley'de psikoloji dersleri vermiş. Aynı zamanda Aikido'da 7. derece siyah kuşak sahibi olan Şeyh Ragıp, şimdi Amerika'da hem psikoloji çalışmalarına devam ediyor, hem tekkede tasavvufu anlatıyor, hem de Aikido hocalığı yapıyor. Yılın belli günlerinde İstanbul'daki evinde kalan Frager'le, ilginç hayat öyküsünü konuştuk.
* Öncelikle "Ben ötesi psikoloji" ne demek, klasik psikolojiyle arasında ne fark var anlatır mısınız? Ben ötesi psikoloji, psikoloji biliminde "dördüncü ekol" olarak kabul edilir. İnsanın varolabilmesi için temel ihtiyaçlarından birinin de kendi potansiyelini, yaratıcılığını kullanmak olduğunu savunur. Örneğin, bir kuş uçtuğu sürece kuştur. Kanatları olmazsa uçamaz ve hasta olur. İnsan da kapasitesini ve yaratıcılığını kullanmadığı sürece hastadır aslında. Herkesin içinde keşfedilmeyi bekleyen bir güç vardır. Bunun için insanın öncelikle kendinden daha güçlü bir şeye inanması gerekir. Bunun adına ister Tanrı deyin, isterseniz başka bir şey... Çünkü açıklayamadığınız mistik güçler vardır. Örneğin ruh.. Ruh nedir, neden yapılmıştır, bunu kesin olarak hiçbirimiz bilmiyoruz. Oysa herkesin içinde yakılmayı bekleyen bir ışık vardır. Bu ışığı açık tutabildiğimiz sürece gücümüzü de sonuna kadar kullanabiliriz.
* İnsanların kendilerinden daha güçlü bir varlığa ya da Tanrı'ya inanıp inanmamaları psikolojilerini nasıl etkiliyor? Ben kendimden daha güçlü bir varlığa inanıyorum. Çünkü gerçek şu ki biz de düşündüğümüzden çok daha güçlü varlıklarız. Dünya gizemli şeylerle dolu. Açıklayamadığımız, bilmediğimiz çok şey var. Bunları görmezden gelir ve kendimizi modern biyolojinin söylediği gibi "sadece bir beden"den ibaret görürsek, çok kısıtlanmış bir hayat olur bu. "Bu dünyaya böyle geldik ve böyle gideceğiz" derse, insan daha fazlası için neden uğraşsın ki? Tanrı'ya ya da kendinden daha güçlü bir varlığa inanmayan insanlar, bir süre sonra bu tür bir boşluğa düşüyor. Hayat onlar için anlamsızlaşıyor ve mutsuz oluyorlar. Bence 21. yüzyıl psikoloji bilimi insanın spiritüel inançları üzerine daha fazla eğilmeli.
* Peki bu psikolog-hasta ilişkisine nasıl yansıyor? Bizim enstitümüz insanların sorunlarına inançları doğrultusunda eğilmenin önemi ve yöntemleri üzerinde çalışıyor. Bu bir anlamda da manevi rehberlik. Bunun için Musevi, Hıristiyan, Budist ya da Müslüman olmanız hiç farketmez. Ben ötesi psikoloji, inançlarının insan psikolojisi üzerindeki öneminin asla gözardı edilmemesi gerektiğini savunuyor. Çünkü diyelim siz Tanrı'ya inanan bir hastasınız ama psikoloğunuz Tanrı'ya inanmıyor. Bu noktada size yardımcı olabilmesi mümkün olmaz..
* Siz aynı zamanda bir Cerrahi şeyhisiniz. Tasavvufla ne zaman ve nasıl tanıştınız? Ben 11-12 yıl süreyle Budizm, yoga ve meditasyon üzerine eğitmenlerle çalıştım. Kaliforniya'daki enstitümüze her dinden ve inançtan din adamları gelip, konuşmalar yapıyordu. 1980'de Sufizmle ilgilenen bir arkadaşımız da, İstanbul'dan Muzaffer Özak isimli bir hocayı davet edeceğini söylemişti. Bir gün odamda telefonla konuşurken, kapım hafif aralıktı ve hiç tanımadığım, sakallı bir adam içeri girdi. Gözlerime baktı ve benim için zaman orada durdu. Sanki zihnimi okuyordu... Sonra tanıştık, Cerrahi tarikatının şeyhi olduğunu öğrendim.
* Neydi onda sizi bu denli etkileyen? Hayatımda o güne kadar Hindistan, Japonya gibi birçok yerde, çok sayıda ruhani liderle tanıştım ama onun gibisine rastlamadım. Öncelikle kişiliğine, insanlığına aşık oldum. Konuşmalarını dinledim, anlattıkları çok etkileyici, sofistike şeylerdi. Bir de onu diğerlerinden ayıran; sizin benim gibi normal bir hayat süren, çoluk çocuğu olan, üstelik hayatını kitap satarak kazanan bir insan olmasıydı. Yani bu kadar özel bir insan olması için kendini bir tapınağa ya da bir mağraya kapatması gerekmemişti.
* Siz daha önce dindar biri miydiniz, nasıl Müslüman oldunuz? İşin ilginç tarafı ben Musevi'ydim. Şeyh Muzaffer'den çok etkilenmiştim ama yine yogama, meditasyonuma devam ettim. Bir yıl sonra tekrar ziyarete geldi. Bir gün biz otururken genç bir kız geldi ve sufizmle ilgilendiğini, Amerikalı birinin sufi olup olamayacağını sordu. Muzaffer Efendi "Tabii, elbette" dedi. Sonra kız ağlamaya başladı, "Öyleyse ben de sizin dervişiniz olabilir miyim?.." Muzaffer efendi kızın saçlarını okşayıp, "Sen benim manevi kızım oldun bile" diye karşılık verdi. Bunlara şahit olduğum an ben de böyle birinin manevi oğlu olmak istediğimi anladım. Odadan nasıl çıktığımı bilmiyorum çünkü ağlamaya başlamıştım. O gün şahadet getirdim.
* İslam dinini tanıyor muydunuz? Hayır, açıkcası ben yavaş yavaş Müslüman oldum. Kuran'ı ve İslam'ı sonradan tanıdım.
* Şeyh Muzaffer'in kitap sattığını söylediniz... Nerede, ne kitabı satıyordu? İstanbul'da Sahaflar Çarşısı'nda bir kitap dükkkanı vardı. Kapalı Çarşı'nın arkasındaki camiide hocaydı aynı zamanda. Babası da bir şeyhmiş, öleli tam 20 yıl oldu.
* Tasavvufla insanlar nasıl tedavi ediliyor, öğretilerinin olumlu etkileri neler? Tasavvufun insana ve egoya bakışı mükemmel. Psikoloji üzerine bunca yıldır çalışan insanlar olarak, bugüne dek bildiklerimizin çok ötesinde şeyler söylüyor. Örneğin sufilerin egolarını böylesine terbiye etmiş olmaları beni çok etkiledi. Bir de tasavvufun size söylediği çok güzel bir şey var; sevmeyi bilmek. Kendinizden başkasını sevmediğiniz zaman mutsuz olmanız kaçınılmaz. Etrafıma baktığımda içlerinde kapkara boşluklar olan bir yığın insan görüyorum. Düzenin kendisi ve egoları, onlara hep daha fazla şeye sahip olmalarını söylüyor çünkü. Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kuramıyor, sevmeyi bilmiyorlar... Şeyh Muzaffer'in anlattığı çok güzel bir öyküsü vardı. Bir gün yanına bir adam gelmiş ve "Ben de bir sufi olmak istiyorum" demiş. O da sormuş, "Hayatında hiç bir kadına aşık oldun mu?" Adam "Hayır" demiş. Muzaffer efendi de ona "Sen git önce bir aşkı öğren" demiş. Aşkı bilmek, tanımak, bir başkasına sevgiyle bağlanmasını bilmek hayatta mutlu olmak için birinci koşuldur.
İlknur K.AKMAN
güzel gören, güzel düşünenler için.
Dostları ilə paylaş: |