Fişleyen Türkiye, Patlayan Suriye, Silkinen İspanya Baskın Oran
İ.Selçuk’un 13 Mart tarihli Cumhuriyet’teki yazısı fişleme yönergesine inanamıyordu. ABD ve AB yanlılarından masonlara, azınlık gruplarına, yüksek sosyeteye, (üstelik, Ku yerine Klu diyerek) Ku Klux Klan’a kadar yetmiş milyonu kucaklayan, Amerikanca’dan çeviri fişleme operasyonuna akıl erdiremiyordu. Çünkü TSK “Kıbrıs’a çıkmış, İslamcıları sindirmiş, PKK’yı bitirmiş” bir orduydu.
Cumhuriyet, ertesi gün (14 Mart) bu yazının mantıksal devamını getirdi. Bu konuda insan zihninin aklına gelebilecek en radikal şeyi söyledi: “Komplo kuşkusu”. Fişleme yönergesi yereldi. Üstelik, 2. Zırhlı Tugay kurmay başkanı izne çıkmışken, tugay komutanının bilgisi dışında gönderilmişti. Demek ki yönerge “komplo da” olabilirdi. Yani TSK böyle bişey yapmamış, yapmış gibi gösterilmek istenmişti.
Ertesi günkü gazeteler (15 Mart) bu “iyimserliği” yıktı. Genelkurmay Başkanı Özkök şöyle dedi: “Kabahatli aramıyoruz... Bir kabahatli varsa o da benim”. Özkök, anlaşılan, İLKSAN yolsuzluk skandalinde sıkıştırılan eski cumhurbaşkanı S.Demirel’in verdiği cevaptan (“Verdimse ben verdim; ne olmuş!”) esinlenmişti.
S.Demirel’in günlerinde tartışma bitmişti. Ama şimdi biteceğe benzemiyor. Tüm sivil toplum örgütleri internette yarışta. Adı bile başlı başına matrak olan fislebeni@yahoo.com adresine bir e-posta gönderiyorsun, “TC Beyoğlu Kaymakamlığına, Kara Kuvvetleri Komutanlığının fişleme yönergesinde anılan gruplardan bazılarına dahilim. Gereğini bilgilerinize arz ederim” diyorsun, kendini ihbar ediyorsun.
Bu bir ilk. Türkiye’de devletle, hele de askerle, hiç bu ölçüde ve bu denli haklı bir durumda dalga geçilmedi.
TSK bu sefer Türkiye’yi de zor durumda bıraktı, kendini de. Ama iki eksi bir artı verdi; Türkiye güçleniyor. Her şey gerçekliğin testinden geçip normal yerine oturmaya başlıyor.
* * *
Biz böyle traji-komik şeylerle uğraşırken iki önemli olay oldu. Suriye’de Kürtler ayaklanmaya başladı, İspanya’daki korkunç terör olayından sonra iktidar değişti. Kimi şeyleri anlamak için, kimi şeyleri birlikte ele alıp düşünmek gerekiyor.
Suriye, Orta Doğu’da Kürt içeren dört devlet içinde hep bir istisna olageldi. Burada Kürtlerin devletle çatıştıkları görülmemişti. Bu sefer bir futbol maçından muazzam olaylar ürüyor.
Nereden çıktı? Hiç kuşku yok, komşu K.Irak’ta Kürt devletine giden sürecin etkisi. Bittabii, bir de, CİA faaliyeti.
Televizyonlar, gazeteler arayıp soruyor: Türkiye Kürtleri de etkilenir mi? Çünkü Apo 1999’da yakalandıktan sonra devlet Kürt sorununu terör sorunuyla aynı şey sayıp, sağır kulağının üzerinde yattı. Getirdiği en radikal önlem, Güneydoğudaki Kürt çocuklarını Ankara’da Atakule’ye, İstanbul’da da Tatilya’ya götürüp gezdirmek oldu.
Ama bizim Kürtlerin etkilendiği yok. Çok büyük olasılıkla da olmayacak. Nedeni basit: Türkiye, TSK’nin taraftarlarını fişlediği AB’ye aday da ondan. Yarın bir AB ülkesinde yaşama beklentisi sayesinde Türkiye Kürtleri alabildiğine sakin.
* * *
İspanya’daki seçimlerden üç gün önce, 13 yere yerleştirilmiş bombalar aynı anda ateslendi. Kimi patlamadı ama 200 insan öldü. 1500 insan yaralandı.
Böylesine bir terör olayından sonra beklenirdi ki, halk tam bir “birlik ve beraberlik” havasında birleşsin ve hükümet etrafında kenetlensin.
Büyük olasılıkla Başbakan Aznar da böyle ummuştu. ABD de. Oysa tam tersi oldu. Aznar düştü, sosyalistler geldi. Sebep?
Sebebi, yüz binlerin meydanlarda haykırdığı, bizim gazetelerin de deve dişi gibi puntolarla manşet yaptığı slogan: “No Pasaran”. Yani, Geçit Yok. 1936-39 İç Savaşında seçilmiş hükümet taraftarı Cumhuriyetçilerin Franko faşistlerine karşı kullandığı “Faşizme Geçit Yok”. İspanyol halkı, ABD’nin peşine takılıp AB’yi bölen başbakan Aznar’ı fena cezalandırdı.
Bir soru daha: 13 bombayı aynı anda devreye sokacak kadar örgütlü bir terör eylemi nasıl oldu da en azından AB’nin büyük devletleri tarafından haber alınamadı?
Acaba alamadılar mı, yoksa bu ülkeyi iyi bilen bir arkadaşımın dediği gibi, ses çıkarmadılar ve ABD’nin kuyruğuna takılıp AB’yi bölen İspanya’yı mı cezalandırdılar? Acaba aynı durumun bir benzeri yakında İtalya’nın da başına gelebilir mi? Bunları şu anda görmek zor. Ama görülen bişey varsa, o da şu:
ABD, bir yandan canavar gibi kükrerken, bir yandan yokuş aşağı gidiyor. Yalnızca, 500 milyar dolar dış ticaret açığı verdiği, yalnızca işsizliği önleyemediği, yalnızca ulusal parası düşmeye devam ettiği, yalnızca başka hiçbir ülkeye saldıramayacak hale geldiği için değil. Peki niçin?
11 Eylül öcüsünün rüzgarı anca buraya kadar yettiği için. Bunu bahane edip giriştiği devlet terörü bizzat kendi Frankenstein’ını yarattığı için. Alternatifi olmayan insanların bireysel terörünü önlemenin mümkün olmadığı artık anlaşıldığı için.
Yıllardır ülkeye kök söktürmüş ETA terörü, AB’ye girmiş İspanya’nın verdiği inanılmaz haklar sonucu Bask esnafının desteği kesmesi üzerine yerlerde sürünüyor. Partisi kapatılıyor, bişey yapamıyor. Devlete bin kere isyan etmiş Türkiye Kürtleri, devletin bütün inanılmaz hatalarına rağmen, AB Uyum Paketleri sayesinde sakin.
Ve, Harbiye’nin “Batı’ya açılan en büyük pencere” olduğu Türkiye’de Kara Kuvvetleri Komutanlığı, satanistlerle birlikte AB yanlılarını fişliyor. Genelkurmay Başkanımız da “Ortada bir kabahat varsa” yükleniyor. “Bunun altından Ordu çıkarsa istifa ederim, Zırhlı Tugay çıkarsa yapanı tutar atarım” diyebilir mi? Zor; adamlarını koruyacaktır. Zaten diyebilseydi, Türkiye’ye ciddi devlet derdik...
Dostları ilə paylaş: |