Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə1/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   55

FRANK HERBERT

Bilimkurgunun en yaratıcı yazarlarından biri olan Frank Herbert 1920'de doğdu. Televizyon kameramanı, yorumcu radyo spikeri, istiridye avcısı, vahşi ormanda hayatta kalma eğitmeni, şiir çözümleyicisi, yaratıcı yazarlık öğretmeni, muhabir ve editör olarak çalıştı.

İlk bilimkurgu romanı "The Dragon in the Sea" (1956), nükleer denizaltıların, önseziyle yazılmış bir öyküsüydü. Küçük ve gizli bir düşmanın tüyler ürperten öyküsü "The Green Brain" (1966), sinemaya aktarıldı.

Bilimle kurgunun, çevrecilikle politikanın çarpıcı bir karışımı olan Çöl Gezegeni Düne, verilen ilk Nebula ödülünü kazandı, Hugo ödülünü Roger Zelazny'nin And Cali Me Conrad adlı eseri ile paylaştı. Ve şüphesiz bilimkurgunun en büyük destanı olan Düne serisinin temelini oluşturdu. Serinin diğer kitapları: Düne Messıah, Chıldren of Düne, God Emperor of Düne, Heretics of Düne ve Chapterhouse Dune'dur. Düne, David Lynch tarafından, 1984'te sinemaya aktarıldı.

Bilimkurgunun modern ustalarından biri olan Frank Herbert 1986'daöldü.


Başlangıç, dengelerin doğru olduğuna dair en hassas ihtimamın gösterileceği zamandır Her Bene Ges-serit rahibesi bunu bilir O halde, Muad'Dıb'in yaşamını incelemeye başlarken, evvela onu kendi zamanına yerleştirmeye ihtimam gösterin O, imparator Padişah IV Şaddam 57 yaşındayken doğmuştur En özel ihtimamı ise Muad'Dib'i kendi mekanına yerleştirirken gösterin Arrakis gezegenine Onun Caladan'da doğmuş ve ilk on beş yılını orada geçirmiş olması gerçeği sizi yanıltmasın Düne adıyla bilinen Arrakis gezegeni, onun ebedi mekanıdır

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'i Anlamak"tan

Arrakis'e taşınmalarından önceki hafta, bütün o son telaş neredeyse dayanılmaz bir cinnet boyutuna eriştiğinde; ihtiyar bir kocakarı, Paul'ün annesini ziyarete geldi.

Çaladan Kalesi'nde ılık bir akşamdı; ve yirmi altı kuşaktır Atreides ailesinin yuvası olmuş bu antik taş yığını, havada bir değişiklik olacağı zaman edindiği o soğumuş ter hissini taşıyordu.

Yaşlı kadın, yan kapıdan içeriye, Paul'ün odasının önündeki kemerli geçide alındı ve yatağında yatan Paul'e bir an için bakmasına izin verildi.

Uyanan çocuk, yere yakın bir şekilde asılı duran kısık, süspansörlü lambanın yarı aydınlığında, odasının kapısında, annesinin bir adım önünde duran iri bir kadın silueti görebildi. Yaşlı kadın adeta bir cadının gölgesiydi: birbirine dolanmış örümcek ağı gibi saçlar, yüzünün karanlığını çevreleyen kukuleta, parıldayan mücevherleri andıran gözler.

"Yaşına göre küçük değil mi Jessica?" diye sordu yaşlı kadın. Sesi akortsuz bir baliset gibi hırıldadı ve tınladı.

Paul'ün annesi yumuşak kontralto sesiyle yanıtladı:
"Atreideslerin büyümeye geç başladıkları bilinir, Saygıdeğer Efendim."

"Duymuştum, duymuştum," diye hırıldadı yaşlı kadın. "Ama artık on beş yaşında."

"Evet, Saygıdeğer Efendim."

"Uyanık, bizi dinliyor," dedi yaşlı kadın. "Kurnaz küçük kerata." Kıkırdadı. "Ama soyluluk kurnazlık gerektirir. Ve eğer gerçekten Kuisatz Haderah'sa...yani..."

Paul yatağının gölgeleri içinde gözlerini kısarak belli belirsiz araladı. Kuş gözü gibi parlayan iki oval, yaşlı kadının gözleri, gözlerinin içine dikiliyken genişleyip ışıldarmış gibi göründü.

"İyi uykular, seni kurnaz küçük kerata," dedi yaşlı kadın. "Yarın göm cabbarımla tanıştığında tüm yeteneklerine ihtiyacın olacak."

Ve annesini dışarı itip, kapıyı güm diye kapayarak gitti. Paul uyanık, merak içinde yattı: Göm cabbar da neyin nesi?

Bu değişim zamanının tüm karmaşası içinde görmüş olduğu en acayip şey bu yaşlı kadındı. Saygıdeğer Efendim.

Ve annesi Jessica'ya, bir Bene Gesserit Leydisi, bir dükün kadını ve dukalık varisinin annesi gibi değil de alelade bir hizmetçiymiş gibi hitap etmesi.

Acaba göm cabbar Arrakis 'e ait olan ve oraya gitmeden önce bilmem gereken bir şey mi? diye düşündü.

Kadının garip sözlerini kendi kendine tekrarladı: Göm cabbar... Kuisatz Haderah.

Ne kadar çok şey öğrenmişti. Arrakis, Çaladan'dan öyle farklı bir yerdi ki, bu yeni bilgiler Paul'ün başını döndürüyordu. Arrakis - Düne - Çöl Gezegeni

Babasının Baş Suikastçisi Thufir Havvat bunu açıklamıştı: Can düşmanları Harkonnenler seksen yıldır Arrakis'teydiler, ömrü uzatan bahar, yani melanj çıkarmak için yapılmış bir CHOAM Şirketi sözleşmesi altındaki yarı toprak idaresiyle

gezegeni ellerinde tutuyorlardı. Şimdi Harkonnenler, gezegeni, toprak idaresini bütünüyle alan Atreides evine bırakmak üzere terk ediyorlardı: Dük Leto için görünüşte bir zafer. Ancak Ha-vvat'ın söylediğine göre, Dük Leto, Landsraad'ın Büyük Evleri arasında popüler olduğu için bu görünüm en ölümcül tehlikeyi barındırıyordu.

"Popüler bir adam güçlülerin kıskançlığını uyandırır," demişti Havvat.



Arrakis - Düne - Çöl Gezegeni.

Paul uyuyakaldı ve rüyasında kendisini Arrakis'te büyük bir mağarada gördü; dört bir yanında ışıkürelerin kısık ışığında sessiz insanlar hareket ediyordu. Mağaranın dinsel bir havası vardı, bir katedral gibiydi...o belli belirsiz sesi dinlerken, suyun tıp tıp tıp diye damlayışını. Paul rüyayı görürken bile, uyandığında bunu hatırlayacağını biliyordu. Kehanet olan rüyaları her zaman hatırlardı.

Rüya silikleşti. .' .•vu;t:«R'>'».t
Paul, yarı uyanık kendini yatağının sıcaklığında hissetti,
düşündü...düşündü. Ne oyunun ne de akranlarının olmadığı
Çaladan Kalesi'ndeki bu dünya, belki de veda hüznünü hak
etmiyordu. Öğretmeni Dr. Yueh, Arrakis'te faufreluches sınıf
sisteminin katı bir şekilde korunmadığını ima etmişti. Geze
gen, çölün kıyısında, kendilerine komuta edecek bir kaid ya da
başar olmadan yaşayan insanları barındırıyordu: imparator
luk'un hiçbir nüfus sayımında kayda geçmeyen, Fremen denen
kumun-azmi insanlar.

Arrakis - Düne - Çöl Gezegeni.

Paul sinirlerinin gerildiğini hissetti, annesinin öğrettiği zi-hin-beden derslerinden birini uygulamaya karar verdi. Üç hızlı nefes, tepkileri harekete geçirdi: yüzen bir bilincin içine düştü...bilinci odaklama...aort genişlemesi...bilincin odaklanmamış mekanizmasından kaçınma...isteyerek bilinçli olmak...kanın zenginleştirilmesi ve aşırı yüklenen bölgelere hızla akması...besin-güvence-özgürlükyalnızca içgüdüyle elde edilmez...hayvani bilinç ne verilen anın ötesine geçebilir ne de





12


U




kurbanlarının soyunun tükenebileceği fikrine erişebilir...hayvan yok eder, üretmez...hayvani zevkler duyu seviyelerine yakın kalır ve algısal olandan kaçınır...insan, üzerinde evrenini görebileceği temel bir koordinat sistemine gereksinim duyar...isteyerek odaklanmış bilinç: bu senin koordinat sistemini oluşturur...bedensel bütünlük hücre ihtiyaçlarını en derinden bilerek sinir-kan akışını izler...tüm maddeler/hüc-reler/varlıklar geçicidir...içlerinde sürekli akış için çaba harcarlar. ..

Ders, Paul'ün yüzen bilincinin içinde defalarca, defalarca ve defalarca döndü.

Şafak, penceresinin pervazına sarı ışığıyla değdiğinde, bunu kapalı gözkapaklarının ardından hisseden Paul gözlerini açtı; kalede o sırada yeniden başlayan koşuşturma ve telaşı duyup yatak odasının tavanındaki o tanıdık süslü kirişleri gördü.

Hol kapısı açıldı ve annesi içeri baktı, gölgeli bronz rengi saçları siyah bir kurdeleyle yukarıdan toplanmıştı, oval yüzü duygusuzdu ve yeşil gözlerinde ciddi bir bakış vardı.

"Uyanmışsın," dedi Jessica. "İyi uyudun mu?" : ;•*>•, <•

"Evet."


Gömme dolaptan onun için kıyafet seçen annesinin boyunun uzunluğuna baktı, omuzlarında gerilimin belirtilerini gördü. Başka birisi olsa bu gerilimi gözden kaçırabilirdi ama annesi onu Bene Gesserit Yöntemi'yle, gözlemin nüanslarıyla eğitmişti. Jessica, elinde yarı resmi bir ceketle döndü. Ceketin göğüs cebinde Atreideslerin kırmızı atmaca sorgucu vardı. "Acele et ve giyin," dedi. "Başrahibe bekliyor." "Onu bir kere rüyamda gördüm," dedi Paul. "Kim o?" "Bene Gesserit okulunda öğretmenimdi. Şimdi Impara- ( tor'un Doğru Söyleten'i. Ve Paul..." Bir an duraksadı. "Ona rüyalarından bahsetmelisin."

"Bahsederim. Arrakis'i ele geçirmemizin nedeni o mu?" "Biz Arrakis'i ele geçirmedik." Jessica, tozunu silkelediği bir pantolonu ceketle birlikte yatağın yanında duran elbise

askılığına astı. "Başrahibe'yi bekletme."

Paul doğrulup oturdu, karnına çektiği dizlerine sarıldı. "Göm cabbar nedir?"

Yine annesinin verdiği eğitim, kadının neredeyse görünmez duraksamasını, ona korku gibi gelen bir sinir belirtisini açığa çıkardı.

Jessica pencereye gitti, perdeleri sonuna kadar açtı, Syubi dağına doğru uzanan nehrin kenarındaki meyve ağaçlarına baktı. "Çok yakında öğreneceksin...göm cabbarın ne olduğunu," dedi.

Annesinin sesindeki korkuyu duydu ve buna hayret etti.

Jessica arkasını dönmeden konuştu. "Başrahibe benim sabah odamda bekliyor. Lütfen acele et."

Goblenle kaplı bir sandalyede oturan Başrahibe Gaius Helen Mohiam, anneyle oğulun yaklaşmasını izledi, iki yanındaki pencereler, nehrin güney kıvrımına ve Atreides aile mülkünün yeşil çiftlik arazilerine bakıyordu ama Başrahibe manzaraya aldırmıyordu. Bu sabah yaşını hissediyordu, epeyce huysuzdu. Suçu, uzay yolculuğuna, o iğrenç Uzay Loncası'yla ve onun gizli kapaklı yöntemleriyle ilişki kurmuş olmasına attı. Ama burada, Görü'sü olan bir Bene Gesserit'in kişisel dikkatini gerektiren bir görev vardı. Görev çağırdığında, imparator Padişah'ın Doğru Söyleten'i bile bu sorumluluktan kaçamazdı.

Lanet olsun şu Jessica'ya! diye düşündü Başrahibe. Kendisine emredildiği gibi, bize bir kız doğursaydı ne olurdu sanki!

Jessica sandalyeye üç adım kala durdu, eteğini sol eliyle kibarca savurarak küçük bir reverans yaptı. Paul dans hocasının öğrettiği ve "birisinin sosyal konumu hakkında kararsız kalındığında" kullanılan kısa reveransı yaptı.

Başrahibe, Paul'ün selamındaki nüansları kaçırmadı. "ihtiyatlı çocuk," dedi Jessica'ya.

Jessica elini uzatıp Paul'ün omzunu sıktı. Bir kalp atımı,





14


15




kalbi yerine avucunda korku attı. Sonra kendini kontrol altına aldı. "Ona böyle öğretildi, Saygıdeğer Efendim." Neden korkuyor acaba? diye düşündü Paul. Yaşlı kadın Paul'ü bir bütün olarak inceledi: Jessica'nınki gibi oval bir yüz, ama güçlü kemikler...Dük'ün simsiyah saçları ama adı anılamayacak olan, anne tarafından dedesinin kaslarıyla birlikte; ve o ince, kibirli burun, ölmüş olan, baba tarafından dedesi yaşlı Dük gibi dolaysız bakan yeşil gözler.

işte, şovun gücünü kavramış bir adam, ölümünde bile, diye düşündü Başrahibe.

"Öğretim başka bir şeydir," dedi Başrahibe, "temel bileşen başka bir şey. Göreceğiz." Yaşlı gözleri Jessica'ya sert bir bakış fırlattı. "Bizi yalnız bırak. Git, huzur meditasyonu yap."

Jessica elini Paul'ün omzundan çekti. "Saygıdeğer Efen
dim, ben..." -•• . • *•
"Yapılması gerektiğini biliyorsun, Jessica." ' , ' ' - '
Paul kafası karışmış bir halde annesine baktı. - "• , <,v,
Jessica doğruldu. "Evet.. .tabii."

Paul tekrar Başrahibe'ye baktı. Bu kibarlık ve annesinin yaşlı kadına gösterdiği korkuyla karışık saygı dikkatini çekti. Ama annesinden yayıldığını algıladığı korkuda kızgın bir endişe hissetti.

"Paul..." Jessica derin bir nefes aldı. "...birazdan gireceğin bu sınav...benim için önemli."

"Sınav mı?" Kafasını kaldırıp annesine baktı. "Bir dükün oğlu olduğunu unutma," dedi Jessica. Hızla dönüp eteğinde kuru bir hışırtıyla odadan çıktı. Kapı arkasından sıkıca kapandı.

Paul kızgınlığını kontrol altında tutarak yaşlı kadına döndü. "Leydi Jessica bir hizmetçiymiş gibi kovulur mu hiç?"

Bir gülümseme kırışık yaşlı ağzın köşelerini hafifçe oynattı. "Leydi Jessica okulda benim hizmetçimdi, delikanlı, on dört yıl boyunca." Başıyla onayladı. "Hem de iyi bir hizmetçiydi. Şimdi sen, gel buraya!"

Bu emir Paul'ü harekete geçirdi. Düşünmesine fırsat kal-

madan kendini itaat ederken buldu. Üzerimde Ses 'i kullanıyor, diye düşündü. Kadının işaretiyle, onun dizinin dibinde durdu.

"Bunu görüyor musun?" diye sordu Başrahibe. Cüppesinin kıvrımları arasından, bir kenarı onbeş santimetre olan, yeşil, metal bir küp çıkardı. Kübü çevirdi ve Paul bir tarafının açık olduğunu gördü: karanlık ve tuhaf bir biçimde korkutucu. Bu açık karanlığa hiç ışık girmiyordu.

"Sağ elini kutunun içine sok," dedi.

Korku, Paul'ün içini sardı. Gerilemeye başladı. "Annene böyle mi itaat ediyorsun?" dedi yaşlı kadın.

Paul kafasını kaldırıp kuş gözü gibi parlayan gözlerin içine baktı.

Baskıyı hisseden ve bunu engelleyemeyen Paul, elini yavaşça kutunun içine soktu. Karanlık elini çevrelediğinde önce soğuğu, sonra parmaklarına değen kaygan metali hissetti; ve sanki eli uyuşmuş gibi bir karıncalanma.

Yaşlı kadının yüzüne yırtıcı bir bakış yerleşti. Sağ elini kutudan kaldırıp Paul'ün boynunun yan tarafına yaklaştırdı. Paul burada bir metal pırıltısı gördü ve ona doğru dönmeye yeltendi.

"Dur!" dedi kadın sertçe.

Yine Ses'i kullanıyor! Dikkatini tekrar kadının yüzüne yöneltti.

"Boynunda göm cabbarı tutuyorum," dedi Başrahibe. "Göm cabbar, zorba düşman. Ucunda bir damla zehir olan bir iğne. Sakın ha! Elini çekme yoksa o zehiri tadarsın."

Boğazı kuruyan Paul yutkunmaya çalıştı. Dikkatini, damarlı yaşlı surattan, parıldayan gözlerden, konuşurken ışıldayan gümüş rengi metal dişlerin etrafındaki soluk dişçilerinden alamıyordu.

"Bir dükün oğlu zehirler hakkında bilgi sahibi olmalıdır,"


dedi. "Çağımızın yöntemleri, öyle değil mi? Maski, içe-
ceğindeki zehir. Omas, yiyeceğindeki zehir. Hızla öldürenler,
yavaşça öldürenler ve ikisinin arasındakiler, işte senin için yeni
bir tane: göm cabbar. Yalnızca hayvanları öldürür."



16


17




Gurur, Paul'ün korkusuna baskın çıktı. "Bu ne cüret! Bir dükün oğlunun hayvan olduğunu mu ima ediyorsun?" diye sordu.

"Diyelim ki insan olabileceğini ima ediyorum," dedi. "Kımıldama! Seni uyarmıştım, elini çekmeye kalkışma. Yaşlıyım ama sen benden kaçamadan elim bu iğneyi boynuna sokabilir." "Kimsin sen?" diye fısıldadı. "Annemi nasıl kandırdın da beni seninle yalnız bıraktı. Harkonnenlerden misin?"

"Harkonnenler mi? Daha neler, hayır! Şimdi sessiz ol." Kuru bir parmak boynuna dokundu ve Paul, gayri ihtiyari sıçrama dürtüsünü bastırdı.

"Güzel," dedi kadın. "İlk sınavı geçtin. İşte geri kalanı: eğer elini kutudan çekersen ölürsün. Tek kural bu. Elini kutunun içinde tut ve yaşa; ya da çek ve öl."

Paul titremesini yatıştırmak için derin bir nefes aldı. "Eğer seslenirsem birkaç saniye içinde dışarıdaki hizmetkarlar tepene biner ve asıl sen ölürsün."

"Hizmetkarlar kapının dışında nöbet tutan anneni geçmezler. Emin olabilirsin. Annen bu sınavı geçip sağ kaldı. Şimdi sıra sende. Gurur duymalısın. Bunu erkek çocuklara nadiren uygularız."

Merak, Paul'ün korkusunu idare edebileceği bir düzeye indirdi. Yaşlı kadının sesinde doğruyu duydu, hiç kuşkusu yoktu. Eğer annesi dışarıda nöbet tutuyorsa...eğer bu gerçekten bir sınavsa...Ya da her neyse, yakalandığını, boynundaki şu el tarafından tuzağa düşürüldüğünü biliyordu: göm cabbar. Annesinin Bene Gesserit ritinden öğrettiği, Korkuya karşı Dua'nın yanıt bölümünü hatırladı.

"Korkmamalıyım. Korku akıl katilidir. Korku toptan yok oluşu getiren küçük ölümdür. Korkumla yüzleşeceğim Üzerimden ve içimden geçmesine izin vereceğim. Ve geçip gittiği zaman, geçtiği yolu görmek için iç gözümü ona çevireceğim. Korkunun gittiği yerde hiçbir şey olmayacak. Yalnızca ben kalacağım."

Sükunetin döndüğünü hissetti, "Devam et ihtiyar," dedi.

"İhtiyar mı?" dedi kadın sertçe. "Cesursun ve bu inkar edilemez. Pekala, göreceğiz bakalım Paul efendi." Eğilerek yaklaştı, hemen hemen fısıltıyla konuştu. "Kutunun içindeki elinde acı hissedeceksin. Acı. Ama! Elini çekersen, göm cab-barımla boynuna dokunacağım; son derece ani bir ölüm, celladın baltasının inişi gibi. Elini çekersen, göm cabbar seni alır. Anladın mı?"

"Kutuda ne var?"

"Acı."

Elinde gittikçe artan bir sı/' hissetti, dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Bu nasıl bir sınav olabilir? diye düşündü. Sızı bir kaşıntı haline geldi.



"Bir kapandan kurtulmak için bacağını dişleriyle çiğneyerek koparan hayvanları duymuş muydun?" dedi yaşlı kadın. "Bu hayvanlara özgü bir numara. Bir insan ise kapanda kalır, acıya dayanır ve avcıyı öldürüp kendi türüne yönelen tehditi ortadan kaldırma umuduyla ölü taklidi yapar."

Kaşıntı belli belirsiz bir yanma haline geldi. "Neden yapıyorsun bunu?" diye sordu.

"İnsan olup olmadığını belirlemek için. Sessiz ol." •>

Sağ elindeki yanma hissi gittikçe artarken Paul diğer elini yumruk yaparak sıktı. Yanma yavaşça tırmandı: sıcak üstüne sıcak üstüne sıcak...üstüne sıcak. Dışarıdaki elinin tırnaklarının avucuna battığını hissetti. Yanan elinin parmaklarını oynatmaya çalıştı ama hareket ettiremedi.

"Yanıyor," diye fısıldadı.

"Sus!"


Acıdan kolu zonkluyor, alnından ter fışkırıyordu. Her bir lif, elini o yanan oyuktan çekmesi için haykırıyordu...ama... göm cabbar. Boynunun yanındaki korkunç zehirli iğneyi görmek için kafasını çevirmeden gözlerini hareket ettirmeye çalıştı. Nefes nefese kaldığım hissetti, nefesini yavaşlatmaya uğraştı ama yapamadı.

Acı!


Istırap içindeki eli ve bir karış öteden kendisine bakmakta



18




olan antik surat dışında dünyası bomboştu.

Dudakları o kadar kurumuştu ki ayırmakta güçlük çekti. Bu yanma! Bu yanma!

Düşüncelerinde, ıstırap içindeki elinin derisinin kıvrılıp karardığını, etinin gevrekleşip yalnızca kavrulmuş kemikler kalıncaya dek döküldüğünü hissedebiliyordu. Durdu!

Acı, bıçakla kesilmiş gibi durdu.

Paul sağ kolunun titrediğini ve vücudunun terden sırılsıklam olduğunu hissetti.

"Kafi," diye mırıldandı yaşlı kadın. "Kul vahad! Hiçbir kız çocuğu bu kadarına dayanamamıştı. Senin başaramamanı istemiş olmalıyım." Göm cabbarı Paul'ün boynundan çekerek arkasına yaslandı. "Elini kutudan çek, genç insan ve bak ona." Ağrılı bir ürpertiyi yenmeye çalıştı, elinin kendi iradesiyle içinde kalıyormuş gibi durduğu ışıksız boşluğa gözlerini dikti. Acının hatırası her hareketini engelliyordu. Aklı ona, kutudan kararmış bir yumru çekeceğini söylüyordu. "Çek şunu!" dedi Başrahibe sertçe.

Paul elini kutudan çekip afallamış bir halde baktı. Hiçbir iz yoktu. Etin üzerinde hiçbir ıstırap işareti yoktu. Elini kaldırdı, çevirdi ve parmaklarını oynattı.

"Sinir uyarımlı acı," dedi yaşlı kadın. "Potansiyel insanları sakatlayarak bu işi yapamayız. Aslında bu kutunun sırrı için çok şey verecek olanlar var." Kadın kutuyu cüppesinin kıvrımları arasına kaydırdı. "Ama acı..."

"Acı," diyerek burun kıvırdı kadın. "Bir insan, vücudundaki herhangi bir siniri umursamayabilir."

Paul sol elinin ağrıdığını hissetti, kenetlenmiş parmaklarını açtı, tırnaklarının avucunun içinde bıraktığı dört kanlı ize baktı. Elini indirdi, bakışlarını yaşlı kadına çevirdi. "Bir zamanlar bunu anneme de yaptın, öyle mi?" "Hiç elekte kum eledin mi?" Kadının sorusunun dolaylı çarpıcılığı onu çok şaşırtıp

zihnini yüksek bir bilince taşıdı: Elekten geçen kum. Başıyla onayladı.

"Biz Bene Gesseritler insanları bulmak için kişileri eleriz."

Acının hatırasına alışan Paul sağ elini kaldırdı. "Ve hepsi bu mu...acı?"

"Seni acı içindeyken gözledim delikanlı. Acı sadece bu sınavın eksenidir. Annen sana gözlem yöntemlerimizden bahsetmiş. Sende, onun öğrettiklerinin izlerini görüyorum. Sınavımız kriz ve gözlemdir."

Kadının sesinde onaylamayı duydu ve "Doğru!" dedi.

Başrahibe gözlerini Paul'e dikti. Doğruyu algılıyor! O olabilir mi? Gerçekten o olabilir mi? Kendi kendine "Umul gözlemi gölgeler, " diye hatırlatarak heyecanını bastırdı.

"İnsanlar kendi söylediklerine inandıkları zaman bunu anlıyorsun," dedi. ijjiaînu Vt *•'

"Anlıyorum."

Sesinde defalarca sınanarak onaylanmış yeteneğinin armonisi vardı. Bunları duyan kadın, "Belki de sen Kuisatz Hade-rah'sın. Otur küçük kardeşim, otur dizimin dibine," dedi.

"Ayakta durmayı tercih ederim."

"Annen bir zamanlar dizimin dibinde otururdu."

"Ben annem değilim."

"Bizden birazcık nefret ediyorsun, değil mi?" Kapıya doğru baktı ve seslendi: "Jessica!"

Kapı hızla açıldı ve gözlerinde sert bir ifadeyle odaya bakan Jessica eşikte durdu. Paul'ü görünce bu sert ifade eriyip gitti. Hafifçe gülümsemeyi başardı.

"Jessica, benden nefret etmekten hiç vazgeçtin mi?" diye sordu yaşlı kadın.

"Hem sizi seviyor hem de sizden nefret ediyorum," dedi Jessica. "Nefret...asla unutmamam gereken acılardan dolayı. Sevgi ise..."

"Sadece temel gerçek," dedi yaşlı kadın, ancak sesi yumuşaktı. "Şimdi içeri gelebilirsin ama sessiz ol. Kapıyı kapat ve bizi kimsenin rahatsız etmemesini sağla."



21


20




Jessica odaya girip kapıyı kapattı ve sırtını kapıya yasladı. Oğlum yaşıyor, diye düşündü. Oğlum yaşıyor ve o...insan. Olduğunu biliyordum...ama...o yaşıyor. Şimdi yaşamaya devam edebilirim. Sırtını dayadığı kapı sert ve gerçekti. Odanın içindeki her şey çok yakındı ve duyularına baskı yapıyordu. Oğlum yaşıyor.

Paul annesine baktı. O doğruyu söyledi. Yalnız kalmak ve bu tecrübeyi baştan sona düşünmek istedi ama gitmesine izin verilmeden oradan ayrılamayacağını biliyordu. Yaşlı kadın onun üzerinde bir güç elde etmişti. Doğruyu söylüyorlar. Annesi bu sınavdan geçmişti. Bunda korkunç bir amaç olmalıydı...acı ve korku korkunçtu. Korkunç amaçları anlıyordu. Her şeye rağmen bunu yapıyorlardı. İhtiyaç duydukları kendileriydi. Paul korkunç amacın kendisine bulaştırılmış olduğunu hissetti. Henüz bu korkunç amacın ne olduğunu bilmiyordu.

"Delikanlı," dedi yaşlı kadın, "bir gün sen de böyle bir kapının dışında durmak zorunda kalabilirsin. Bunu ancak yapan değerlendirir."

Paul acıyı öğrenmiş olan eline, sonra kafasını kaldırıp Başrahibe'ye baktı. Onun sesinde daha önce duyduğu diğer seslerden farklı bir şey vardı. Sözler parlak bir zekayla çevrelenmişti. Bunların altında yatan bir şey vardı. Kadına soracağı her sorunun, onu kendi tensel dünyasının dışındaki daha yüce bir şeylere götüreceğini hissesiyordu.

"Neden insanları belirlemek için sınav yapıyorsunuz?" diye sordu Paul.

"Özgür kılmak için." "Özgür mü?"

"Bir zamanlar insanlar kendilerini özgür kılacağı umuduyla düşüncelerini makineler üzerine çevirmişlerdi. Ama bu yalnızca makineleri olan başka insanların onları köleleştirmesine fırsat verdi."

" 'Bir adamın aklıyla benzerlik gösteren makine yapmayacaksın,' " diye alıntı yaptı Paul.

"Butleryan Cihat ve Orange Katolik İncili'nden," dedi

kadın. "Ama O.K. İncili'nin söylemesi gereken şuydu: "İnsan aklını taklit etmek için makine yapmayacaksın'. Hizmetinizde-ki Mentat'ı inceledin mi?"

"Thufır Hawat ile çalıştım."

"Büyük isyan bir koltuk değneğini alıp götürdü. İnsan akıllarını gelişmeye zorladı. Okullar insan yeteneklerini eğitmeye başladılar."

"Bene Gesserit okulları mı?"

Kadın başıyla onayladı. "Bu antik okullardan başlıca iki tanesi varlığını sürdürüyor: Bene Gesserit ve Uzay Loncası. Öyle sanıyoruz ki Lonca neredeyse sadece kuramsal matematik üzerinde duruyor. Bene Gesserit ise başka bir fonksiyonu yerine getiriyor."


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin