Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə10/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   55

"Kalkanlara önem verilmemesi hoşuma gitmiyor," diye mırıldandı Dük. Ve şöyle düşündü: Harkonnenlerin sırrı bu mu? Hepsi üstümüze gelirse kalkanlı firkateynlerle bile kaçamayacağımız anlamına mı geliyor bu? Bu düşünceleri uzaklaştırmak için başını iki yana salladı: "İşle ilgili hesaplara geçelim. Kârımız ne kadar olacak?"

Hawat defterinden iki sayfa çevirdi. "Tamirlerin ve işletilebilir donanımın değerini belirledikten sonra, işletme maliyetleriyle ilgili tahmini bir hesap çıkardık. Doğal olarak bu hesap, sağlam bir emniyet payı düşülmüş bir değere dayanıyor." Havvat, Mentat yarı-transı içinde gözlerini kapadı: "Harkonnenler zamanında, bakım ve maaş giderleri yüzde ondörtte tutulmuş. Biz başlangıçta yüzde otuzda tutarsak şanslıyız. CHOAM yüzdesi ve askeri maliyetler dahil edilip yatırım ve büyüme faktörleri hesaba katıldığında, kullanılamaz hale gelmiş ekipmanı değiştirene kadar kâr payımız yüzde altı ya da yedi gibi çok düşük bir marjda kalacak. Daha sonra olması gerektiği gibi yüzde oniki ila onbeşe yükseltebilmeliyiz." Gözlerini açtı. "Efendim Harkonnen yöntemlerini benimsemek istemediği sürece."

"Sağlam ve kalıcı bir gezegen üssü için çalışıyoruz," dedi Dük. "İnsanların büyük bir bölümünü, özellikle Fremenleri

mutlu etmeliyiz."

"En çok da Fremenleri," diye onayladı Havvat.

"Caladan'daki üstünlüğümüz," dedi Dük "deniz ve hava gücüne dayanıyordu. Burada, benim çöl gücü dediğim bir şeyler geliştirmeliyiz. Hava gücü de buna dahil olabilir ama olmama olasılığı da var. Dikkatinizi topter kalkanlarının yokluğuna çekmek istiyorum." Başını iki yana salladı. "Harkonnenler bazı kilit personelleri için gezegen dışından getirdikleri işçilere güveniyorlardı. Biz buna kalkışamayız. Gelecek her yeni grupta belirli sayıda provakatör olacaktır."

"Bu durumda çok daha az kâra ve düşük haşata razı olmak zorunda kalacağız," dedi Havvat. "İlk iki mevsimde üretimimiz Harkonnenlerin ortalamasının üçte ikisi olmalı."

"İşte," dedi Dük, "tam beklediğimiz gibi. Fremenler konusunda hızlı hareket etmeliyiz. İlk CHOAM denetiminden önce tam beş tabur Fremen askeri istiyorum."

"Bu pek uzun bir süre değil, Efendimiz," dedi Havvat.

"Sizin de bildiğiniz gibi pek fazla zamanımız yok. İlk fırsatta, Harkonnen üniforması giymiş Sardokarlarla birlikte burada olacaklar. Kaç kişi göndereceklerini düşünüyorsun, Thufır?"

"Toplam dört veya beş tabur, Efendimiz. Lonca'nın birlik taşıma maliyetleri bu kadarken daha fazla olamaz."

"O halde, beş Fremen taburu artı kendi birliklerimiz bu işi başarmalı. Landsraad Kurulu'nun önüne dizmek için birkaç Sardokar'ı esir alalım, o zaman meseleler çok daha farklı olacak...kar etsek de etmesek de."

"Elimizden geleni yapacağız, Efendimiz."

Paul babasına baktı, sonra tekrar Havvat'a döndü, aniden Mentat'm yaşının büyüklüğünü fark etti ve ihtiyar adamın üç kuşaktır Atreideslere hizmet ettiğinin bilincine vardı. Yaşlı. Bu, kahverengi gözlerin ıslak parlaklığında, egzotik iklimlerde çatlayıp yanmış yanaklarda, omuzlarının yuvarlaklığında ve safo suyunun kızıla boyadığı ince dudaklarında görülüyordu.

Ne çok şey yaşlı bir adama bağlı, diye düşündü Paul.



127


126




"Şu anda bir suikastçiler savaşının içindeyiz," dedi Dük, "ama bütün gücüne ulaşmadı. Thufir, buradaki Harkonnen örgütünün durumu ne?"

"Kilit adamlarından iki yüz elli dokuz tanesini safdışı ettik, Efendim. En fazla üç Harkonnen hücresi kaldı, herhalde toplam yüz kişi."

"Safdışı bıraktığınız bu Harkonnen hayvanlarının," dedi Dük, "malı mülkü var mıydı?"

"Çoğu iyi durumdaydı, Efendim; girişimci sınıftan."

"Altında her birinin imzası olan sahte bağlılık belgeleri düzenlemeni istiyorum," dedi Dük. "Kopyalan, Değişim Yargıcı'yla birlikte kayda geçir. Sahte bağlılık altında kalma-larıyla biz yasal bir konum elde edeceğiz. Mallarına el koy, her şeylerini al, ailelerini dışarı at, onları soy. Ve yüzde onunu İmparatorluk'un almasını sağla. Her şey yasal olmalı."

Thufir, şarap rengi dudaklarının altındaki kırmızı lekeli dişlerini göstererek gülümsedi. "Atalarınıza yakışır bir hareket, Efendim. Bunu ilk düşünen ben olmadığım için utanıyorum."

Masanın karşısındaki Halleck, Paul'ün suratının asılmasına şaşırarak kaşlarını çattı. Diğerleri gülüyor ve başlarıyla onaylıyorlardı.

Yanlış, diye düşündü Paul. Bu yalnızca diğerlerinin daha şiddetli savaşmalarına yol açacak. Teslim olmak onlara hiçbir şey kazandırmaz.

Kanlıda uygulanan asıl kuralsız geleneği biliyordu; ama bu, onlara zaferi kazandırırken aynı zamanda onları yok edebilecek türden bir hareketti.

" 'Bir yabancıyım yabancı bir diyarda,' " diye alıntı yaptı Halleck.

Paul, onun, O.K. Incili'nden yaptığı alıntıyı tanıyarak gözlerini ona dikti: Acaba Gurney de mi dolambaçlı komplolara bir son verilmesini istiyor?

Dük pencerelerin dışındaki karanlığa göz attıktan sonra Halleck'e baktı. "Gurney, şu bahar işçilerinden kaç tanesini bizimle kalmaya ikna ettin?"

"Toplam iki yüz elli altı, Efendimiz. Sanırım onları alıp kendimizi şanslı saymalıyız. Hepsi yararlı birimlerden."

"Hepsi bu mu?" Dük dudaklarını büzdü. "Imm...şeye geçelim..."

Kapıdan gelen bir gürültü sözünü kesti. Duncan Idaho, muhafızların oradan geldi, masayı boydan boya aceleyle geçip Dük'ün kulağına eğildi.

Leto ona doğrulmasını işaret etti: "Çekinmeden konuş, Duncan. Görüyorsun, buradakiler strateji kurmayları."

Paul Idaho'yu inceledi; onu, gıpta edilecek çetin bir silah hocası yapan, kediye benzer hareketlerine ve hızlı reflekslerine dikkat etti. Idaho'nun esmer yuvarlak yüzü Paul'e dönerken, içeri çökük gözleri hiçbir tanıma belirtisi göstermedi; ama Paul heyecanın üstündeki dinginlik maskesini tanıdı.

Idaho masanın bir ucundan öbür ucuna bakarak: "Fremen kılığına girmiş paralı Harkonnen askerlerinden oluşan bir birlik ele geçirdik. Fremenler sahte grubu haber vermek için bir kurye gönderdiler. Ama saldırı sırasında, Harkonnenler tarafından yolu kesilerek feci şekilde yaralanmış Fremen kuryesini bulduk. Hekimlerimizin tedavi etmesi için onu buraya getirirken, yolda öldü. Adamın ne kadar kötü bir durumda olduğunu gördüm ve elimden geleni yapmak için durdum. Bir şeyi kaldırıp atmaya çalıştığını görünce şaşırdım." Idaho gözucuyla Leto'ya baktı. "Bir hançer, Efendim, bugüne kadar gördüklerinize hiç benzemeyen bir hançer."

"Hançer-i figan mı?" diye sordu birisi.

"Şüphesiz," dedi Idaho. "Rengi sütbeyaz ve kendinden bir ışıkla parlıyor gibi." Elini ceketinin içine soktu, ucundan kabartılı siyah bir sapın göründüğü bir kın çıkardı.

"O bıçağı kınından çıkarma!"

Hepsinin başını kaldırıp bakmasına neden olan gür ve etkili ses odanın ucundaki açık kapıdan gelmişti.

Kapıda, muhafızların çapraz kılıçlarıyla engellenen, uzun boylu, cüppeli birisi duruyordu. Hiç akı olmayan tamamen mavi gözlerini sergileyen, kapüşonuyla siyah peçesi arasındaki





129


128




boşluk dışında açık bej bir cüppe adamı tümüyle sarmalıyordu.

"İzin verin girsin," diye fısıldadı Idaho.

"Bırakın adamı geçsin," dedi Dük.

Muhafızlar bir an duraksadılar, sonra kılıçlarını indirdiler. Adam odaya rüzgar gibi daldı, Dük'ün karşısında durdu.

"Bu Stilgar, ziyaret ettiğim siyeçin reisi, sahte gruptan bizi haberdar edenlerin lideri," dedi Idaho.

"Hoşgeldiniz, bayım," dedi Leto. "Neden bu bıçağı kınından çekmemeliymişiz?"

Stilgar, Idaho'ya şöyle bir baktı: "Sen aramızda temizlik ve onur geleneklerini gözledin. Dostluk eli uzattığın adamın bıçağını görmene izin veririm." Odada bulunan diğerlerini bakışlarıyla taradı. "Ama diğerlerini tanımıyorum. Onların onurlu bir silahı kirletmelerini ister misin?"

"Ben Dük Leto'yum," dedi Dük. "Benim bu bıçağı görmeme izin verir misin?"

"Onu kınından çekme hakkını kazanmanıza izin vereceğim," dedi Stilgar; ve masadan protesto mırıltıları yükselince, ince, koyu renk damarlı elini kaldırdı. "Bunun, size dostluk eli uzatan birinin bıçağı olduğunu hatırlatırım."

Sessiz bekleyiş sırasında, Paul adamı inceledi ve ondan yayılan güç aurasını hissetti. O bir liderdi, bir Fremen lideri.

Masanın ortasına yakın, Paul'ün karşısında oturan bir adam mırıldandı: "Bu kim oluyor da Arrakis'te hangi haklara sahip olduğumuzu bize söylüyor?"

"Dük Leto Atreides'in, yönetilenlerin rızasıyla yönettiği söyleniyor," dedi Fremen. "Bu yüzden size bizim aramızdaki adeti anlatmalıyım: bir hançer-i figanı gören herkese belirli bir sorumluluk yüklenir." Idaho'ya karanlık bir bakış savurdu. "Onlar bizimdir. Bizim rızamız olmadan Arrakis'i asla terk edemezler."

Halleck ve diğerlerinden birkaçı kızgınlıkla yerlerinden kalktılar. Halleck şöyle dedi: "Dük Leto belirler..."

"Bir saniye, lütfen," dedi Leto ve sesinin yumuşaklığı onları durdurdu. Bu iş kontrolden çıkmamalı, diye düşündü. Dik-

katini Fremene yönelterek: "Bayım, benim itibarıma saygı gösteren herkesin kişisel itibarına hürmet eder ve saygı gösteririm. Size gerçekten de borçluyum. Ve ben borçlarımı daima öderim. Mademki bu hançerin kınında kalması sizin geleneğiniz, o halde bunun böyle olması emrediliyor, benim tarafımdan. Ve eğer bize hizmet ederken ölen adamı onur-landırabilecek başka bir yol varsa, söylemeniz kafi."

Fremen gözlerini Dük'e dikti. Yavaşça peçesini açınca, ince burnu ve parlak siyah sakalının içindeki dolgun dudakları göründü. Göstere göstere eğilip masanın cilalı yüzeyine tükür-

dü.

Masanın çevresindeki adamlar birden ayağa kalkmaya



davranınca Idaho'nun sesi odada gürledi: "Durun!"

Idaho, aniden sağlanan sessizlikte konuştu: "Teşekkür ederiz, Stilgar, bedeninin nemini bize bağışladığın için. Onu, hangi ruhla verilmişse, o ruhla kabul ediyoruz." Ve Idaho da masaya Dük'ün önüne tükürdü.

Idaho, Dük'ün duyabileceği şekilde: "Suyun burada ne kadar değerli olduğunu unutmayın, Efendimiz. Bu bir saygı

göstergesi."

Leto sandalyesinde geriye yaslandı, Paul'le göz göze geldi ve oğlunun yüzünde pişmanlık dolu bir sırıtış yakaladı, adamları durumu anladıkça masadaki gerilimin yavaşça dağıldığını

hissetti.

Fremen Idaho'ya baktı: "Siyeçimde takdir ediliyorsun.

Dük'üne bağlılık sözün var mı?"

"Onun saflarına katılmamı istiyor, Efendimiz," dedi Idaho.

"İkili bir bağlılığı kabul eder mi?" diye sordu Leto.

"Onunla gitmemi mi istiyorsunuz, Efendimiz?"

"Bu konuda senin karar vermeni istiyorum," dedi Leto ve sesindeki aceleciliğe hakim olamadı.

Idaho Fremen'i inceledi. "Beni bu şartlar altında kabul eder misin, Stilgar? Dük'üme hizmet etmek için geri dönmek zorunda kalacağım zamanlar olacak."

"İyi dövüşüyorsun ve dostumuz için elinden geleni yaptın,"





131


130




dedi Stilgar. Leto'ya baktı. "Şu şekilde olsun: Idaho bize . lığının bir işareti olarak hançer-i figanı saklasın. Arındırılmalı] tabii ki, ve törenler yapılmalı; ama bu halledilebilir. Atreidesl askeri ve bir Fremen olacak. Bunun bir örneği var: Liet iki| efendiye hizmet eder."

"Ne dersin Duncan?" diye sordu Leto.

"Anladım, Efendimiz."

"Anlaştık o zaman."

"Suyun bizimdir, Duncan Idaho," dedi Stilgar. "Bizim; dostumuzun bedeni senin Dük'ünle kalıyor. Onun suyu Atrei-l deş suyudur. Bu bizim aramızda bir bağdır."

Leto göğüs geçirdi, Hawat'a baktı, yaşlı Mentat'la göz göze geldi. Hawat başıyla onayladı, yüzünde memnun bir ifade vardı.

"Aşağıda bekleyeceğim," dedi Stilgar, "Idaho dostlarıyla' vedalaşırken. Ölen dostumuzun adı Turok'tu. Ruhunu serbest bırakma zamanı geldiğinde bunu hatırlayın. Sizler Turok'un dostlarısınız."

Stilgar gitmek için arkasını döndü.

"Biraz daha kalmaz mısınız?" diye sordu Leto.

Fremen geri dönerken, kayıtsız bir hareketle peçesini yerine taktı, altından bir şeyleri ayarladı. Peçe yerine oturmadan önce, ince, boruya benzer bir şey Paul'ün gözüne çarptı.

"Kalmak için neden var mı?" diye sordu Fremen.

"Sizi onurlandırırdık," dedi Dük.

"Onur, çok geçmeden başka bir yerde olmamı gerektiriyor," dedi Fremen. Idaho'ya bir bakış daha savurdu, hızla döndü ve kapıdaki muhafızları geçerek çıktı.

"Diğer Fremenler de onun gibiyse birbirimize iyi hizmet edeceğiz demektir," dedi Leto.

Idaho kuru bir sesle konuştu: "O iyi bir örnek, Efendimiz."

"Ne yapacağını anladın mı, Duncan?"

"Sizin Fremen elçinizim, Efendimiz."

"Birçok şey sana bağlı, Duncan. Sardokarlar tepemize çullanmadan önce bu insanlardan oluşan en az beş tabura ihti-

yacımız olacak."

"Bu biraz uğraş gerektirecek, Efendimiz. Fremenler oldukça bağımsız bir grup." Idaho bir an duraksadı, ardından: "Ve, Efendimiz, bir şey daha var. Esir aldığımız paralı askerlerden biri, bu bıçağı ölen Fremen dostumuzdan almaya çalışıyordu. Harkonnenlerin, tek bir hançer-i figan getirene bir milyon soları ödül vaat ettiklerini söyledi."

Leto şaşırdığım açıkça belli ederek çenesini yukarı kaldırdı. "Bu bıçaklardan birini neden bu kadar çok istiyorlar?"

"Hançer bir kum solucanının dişi bilenerek yapılıyor, bu Fremenlerin işareti, Efendimiz. Mavi gözlü bir adam bununla her siyeçe sızabilir. Tanınmasaydım beni de sorguya çekerlerdi. Ben Fremen'e benzemiyorum. Ama..."

"Piter de Vries," dedi Dük.

"Şeytani hünerleri olan bir adam, Efendim," dedi Hawat.

Idaho kınındaki hançeri ceketinin altına soktu.

"O hançere iyi bak," dedi Dük.

"Anladım, Efendim." Kemer setindeki telsize hafifçe dokundu. "Olabildiğince çabuk rapor vereceğim. Çağrı kodum Thufır'de var. Savaş dilini kullanın." Selam verdi, hızla döndü ve Fremen'in arkasından koşturdu.

Koridorda gümbürdeyen ayak seslerini duydular.

Leto ve Hawat birbirlerine anlayışla baktılar. Gülümsediler.

"Yapacak çok işimiz var, Efendimiz," dedi Halleck.

"Ve seni işinden alıkoyuyorum," dedi Leto.

"ileri üslerle ilgili raporum hazır," dedi Havvat. "Bunu başka bir zaman mı vereyim, Efendimiz?"

"Uzun sürer mi?"

"Bir brifing için uzun değil. Fremenler arasındaki bir söylentiye göre; Çöl Botanik Deney istasyonları dönemi süresince, Arrakis'te, bu ileri üslerden iki yüzden fazla sayıda inşa edilmiş. Tümünün terk edildiği sanılıyor ama terk edilmeden önce izole edildiklerine dair raporlar var."

"İçinde donanımlarla mı?" diye sordu Dük.



133


132




"Duncan'dan aldığım raporlara göre öyle."

"Yerleri neresi?" diye sordu Halleck.

"Bu sorunun yanıtı," dedi Havvat, "hiç değişmiyor: 'Liet bilir.' "

"Tanrı bilir," diye mırıldandı Leto.

"Belki de değil, Efendimiz," dedi Havvat. "Stilgar'ın ismi nasıl kullandığını duydunuz. Gerçek bir kişiden söz ediyor olabilir mi?"

"İki efendiye hizmet eder!" dedi Halleck. "Sanki dinsel bir söze benziyor."

"Ve sen biliyor olmalısın," dedi Dük.

Halleck gülümsedi.

"Şu Değişim Yargıcı," dedi Leto "İmparatorluk ekolojisti: Kynes...Bu üslerin nerede olduğunu bilmiyor mudur?"

"Efendimiz," diye uyardı Havvat, "bu Kynes bir İmparatorluk hizmetkarı."

"Ve İmparator'dan çok uzaklarda," dedi Leto. "Bu üsleri istiyorum. Kurtarabileceğimiz ve çalışma donanımımızı onarmak için kullanabileceğimiz malzemelerle dolu olmalılar."

"Efendimiz!" dedi Hawat. "Bu üsler yasal olarak hala Majesteleri'nin topraklarında."

"Buradaki hava her şeyi yok etmeye yetecek kadar zalim," dedi Dük. "Her zaman havayı suçlayabiliriz. Şu Kynes'ı getirin de en azından üslerin var olup olmadığını öğrenelim."

"Ya bunları zaptetmek tehlikeliyse," dedi Hawat. "Duncan bir şeyden emindi: bu üsler ya da bunların temsil ettikleri, Fremenler için derin bir anlam taşıyor. Eğer bu üsleri alırsak Fremenleri kendimize düşman edebiliriz."

Paul, onların etrafındaki adamlara baktı ve her bir sözcüğü nasıl bir gerginlikle dinlediklerini gördü. Babasının tavrı nedeniyle oldukça rahatsız olmuş görünüyorlardı.

"Dinle onu, baba," dedi Paul alçak bir sesle. "Doğru söylüyor."

"Efendimiz," dedi Havvat, "bu üsler bize kalan donanımın her parçasını onarmakta kullanılacak malzemeyi sağlayabilir

ama stratejik sebeplerle ulaşamayacağımız bir yerde olabilirler, paha fazla bilgi olmadan harekete geçmek acelecilik olur. Bu jCynes, İmparatorluk'un verdiği hakemlik yetkisine sahip. Bunu unutmamalıyız. Ve Fremenler onun kararlarına uyuyorlar."

"O zaman nazikçe halledin," dedi Dük. "Yalnızca bu

üslerin var olup olmadığını öğrenmek istiyorum."

"Emredersiniz, Efendimiz." Havvat geriye yaslandı, bakışlarını indirdi.

"Hadi bakalım," dedi Dük. "Bizi bekleyenin ne olduğunu biliyoruz, çalışmak. Bunun için eğitildik. Bu konuda biraz tecrübemiz var. Ödüllerin ne olduğunu biliyoruz ve alternatifler de yeterince açık. Hepiniz görevlerinize atandınız." Halleck'e baktı. "Gurney, öncelikle şu kaçakçı işiyle ilgilen."

" 'Kuru topraklarda yaşayan isyankarlara gideceğim,' " dedi Halleck dua okurcasına.

"Bir gün bu adamı aktaracak bir sözü olmadan yakalayacağım, işte o zaman çıplakmış gibi görünecek," dedi Dük.

Masanın etrafında gülüşmeler yankılandı ama Paul bu gülüşlerin gerisindeki çabayı duydu.

Dük, Havvat'a döndü. "İstihbarat ve haberleşme için bu kata başka bir karargah kur, Thufır. Bunlar hazır olduğunda, seni görmek istiyorum."

Havvat ayağa kalktı, destek ararmış gibi odaya göz gezdirdi. Gitmek için arkasını döndü, kafilenin odadan çıkmasına öncülük etti. Diğerleri aceleyle hareket ettiler, sandalyelerini zemine sürterek, karmaşık küçük kümeler halinde toplanmaya

başladılar.

Odadan çıkan son adamların arkasından bakan Paul, karmaşa içinde bitti, diye düşündü. Daha önce Kurmay toplantıları hep kesin bir havada biterdi. Bu toplantı, damla damla akıp kendi yetersizlikleri yüzünden azar azar tükenmiş, üstüne üstlük bir de tartışmayla sona ermiş gibi görünüyordu.

Paul ilk kez kendisini gerçek bir yenilgi olasılığı üzerine düşünmeye bıraktı; bu konuyu, korkudan ya da Basra-





135


134




hibe'ninki gibi uyanlardan dolayı düşünüyor değildi, bununlı kendi durum değerlendirmesi yüzünden yüz yüzeydi.

Babam ümitsiz diye düşündü. İşler bizim için hiç iyi gitmi\ yor.

Ve Hawat...Paul yaşlı Mentat'ın toplantı boyunca nasıl] davrandığını hatırladı: belli belirsiz duraksamalar ve huzur-] suzluk belirtileri.

Hawat'm kafası bir şeylere fena halde takılmıştı. "En iyisi gecenin kalanını burada geçir, oğlum," dedi Dük.| "Birazdan şafak sökecek nasıl olsa. Anneni haberdar ederim."] Yavaşça, zorlanarak ayağa kalktı. "Neden şu sandalyelerde birkaçını bir araya getirip üzerine uzanmıyorsun?" "Çok yorgun değilim, efendim." "Nasıl istersen."

Dük ellerini arkasında birleştirdi, masanın uzun kenarı] boyunca volta atmaya başladı.



Kafese kapatılmış bir hayvan gibi diye düşündü babası için.

"Aramızda hain olma olasılığını Havvat'la tartışacak j mısın?" diye sordu Paul.

Dük oğlunun karşısında durdu ve karanlık pencerelere doğru konuştu. "Bu olasılığı birçok kez tartıştık."

"Yaşlı kadın kendinden çok emin görünüyordu ve şu mesaj, hani Annemin..."

"Önlemler alındı," dedi Dük ve odaya bakındı. Paul, babasının gözlerinde, tuzağa düşmüş vahşiliği gördü. "Burada kal. Karargahlarla ilgili olarak Thufır'le tartışmak istediğim bazı şeyler var." Döndü, kapı muhafızlarını başıyla selamlayarak uzun adımlarla odadan çıktı.

Paul, babasının durmuş olduğu yere gözlerini dikti. Bu yer, Dük odadan çıkmadan önce de boştu. Ve yaşlı kadının uyarısını hatırladı: "...baba için, hiçbir şey."



Muad'Dib'in ailesiyle birlikte Arrakeen sokaklarından geçtiği o ilk gün, yoldaki insanlardan bazıları efsaneleri ve kehaneti hatırladılar; ve şöyle bağırdılar: "Mehdi!" Ama bağırışları bir ifadeden çok bir soruydu; çünkü onun, kehanetteki Lisan-iil-Gayb, yani Dış Dünya 'dan Gelen Ses olmasını yalnızca umut ediyorlardı. Dikkatleri aynı zamanda annede yoğunlaşmıştı çünkü onun bir Bene Gesserit olduğunu duymuşlardı ve onun diğer Lisan-ül-Gayb gibi olduğu onlar için açıktı.

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'i Anlamak"tan

Dük, Thufır Hawat'ı, bir muhafızın kendisine gösterdiği köşe odada tek başına buldu. Bitişikteki odadan iletişim donanımını kuran adamların sesleri geliyordu ama burası oldukça sessizdi. Hawat, üzerinde darmadağınık kağıtların bulunduğu masadan kalkarken, Dük odaya göz gezdirdi. Yeşil duvarlı odada, masanın dışında, Harkonnen "H" si kötü bir iz bırakarak aceleyle üzerinden sökülmüş üç tane süspansörlü sandalye vardı.

"Sandalyeler özgürlüğüne kavuşturuldu ve oldukça güvenli," dedi Havvat. "Paul nerede, Efendimiz?"

"Onu toplantı odasında bıraktım. Ben orada olup dikkatini dağıtmazsam biraz dinleneceğini umuyorum."

"Hawat başıyla onayladı, bitişik odanın kapısına doğru gitti, kapıyı kapatarak statik seslerin ve elektronik kıvılcımların gürültüsünü kesti.

"Thufır," dedi Leto, "İmparatorluk'un ve Harkonnenlerin bahar stokları dikkatimi çekiyor."

"Anlayamadım, efendim."

Dük dudaklarını büzdü. "Ambarlar yıkılabilir." Tam Havvat konuşmaya başlayacakken elini kaldırdı. "İmparator'un gizli





137


136




depolarını hesaba katma. Eğer Harkonnenler utandırılırsa bun^J dan gizli gizli keyif alacaktır. Peki Baron sahip olduğunu! açıkça kabul edemeyeceği bir şeyin yok edilmesine itiraz ede-' bilir mi?"

Havvat başını iki yana salladı. "Bu işe ayıracak az j adamımız var, Efendimiz."

"Idaho'nun adamlarından bazılarını kullan. Ve belki de gezegen dışı bir gezi Fremenlerden bazılarına eğlenceli gele-; çektir. Giedi Prime'a bir baskın, böyle bir şaşırtma hareketinin j taktik avantajları var, Thufır."

"Nasıl isterseniz, Efendim." Hawat arkasını döndü ve Dük | yaşlı adamda sinirlilik belirtileri gördü. Belki de ona güvenmediğimden şüpheleniyor. Hainler hakkında bana özel raporlar verildiğini bilmeli. Imm, en iyisi onun korkularını hemen yatıştırmak.

"Thufır," dedi, "sen tam olarak güvenebileceğim birkaç kişiden biri olduğun için tartışmamız gereken başka bir mesele var. Hainlerin kuvvetlerimizin arasına sızmasını önlemek amacıyla her zaman tetikte olmamız gerektiğini ikimiz de biliyoruz...ancak elime iki yeni rapor geçti."

Havvat döndü, gözlerini ona dikti.

Ve Leto, Paul'ün anlattıklarını tekrarladı.

Raporlar Hawat'ın güçlü Mentat konsantrasyonunu ortaya çıkaracağına yalnızca sıkıntısını artırdı.

Leto yaşlı adamı inceledi ve hemen ardından konuşmaya başladı: "Bir şeyler saklıyorsun, yaşlı dostum. Kurmay toplantısı boyunca çok sinirli olmandan şüphelenmeliydim. Bütün toplantının önüne geçecek kadar acil olan nedir?"

Havvat'in safoyla lekeli dudakları, küçük kırışıklıkların yayıldığı düz bir çizgi halini aldı. Konuşurken kırışık katılıklarını korudular: "Efendim, bu konuyu nasıl açacağımı gerçekten bilmiyorum."

"Birbirimiz için yaptığımız birçok fedakarlık var, Thufır," dedi Dük. "Bana her konuyu açabileceğini biliyorsun."

Havvat ona bakmayı sürdürdü: En hoşuma giden hali bu.



işte, benim sadakat ve hizmetimi son damlasına kadar hak eden onurlu adam. Neden onu incitmek zorundayım ki? "Evet?" diye ısrar etti Leto.

Havvat omuz silkti. "Konu, yırtık bir not parçası. Bunu bir Harkonnen kuryesinden aldık. Not, Pardee adında bir ajana yazılmıştı. Pardee'nin buradaki Harkonnen yeraltı teşkilatının başındaki adam olduğuna inanmamız için geçerli nedenler var. Not...büyük sonuçları olabilecek ya da hiçbir sonucu olmayacak bir şey. Çeşitli yorumlara î 7ik." "Bu notun hassas içeriği nı 'ir?"


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin