Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə17/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   55

Havvat.


"Neyi yok etmemi istiyorsun?" diye sordu Jessica. "Dük'ümüzü, sonsuza dek sırtını bana yaslayan zayıf biri haline getirmemi mi istiyorsun?"

"Ama, böyle bir güçle..."

"Güç, iki tarafı da keskin bir kılıçtır, Thufır," dedi. " 'Bir insanı, düşmanın hayati organlarına sokacağı bir alet haline getirmek, onun için ne kadar da kolay,' diye düşünüyorsun. Doğru, Thufır; hatta bu, senin için de doğru. Ama neyi başarmış olurum ki? Eğer yeterli sayıda Bene Gesserit bunu yapsaydı, bu bütün Bene Gesseritleri şüphe altında bırakmaz mıydı? Bunu istemeyiz, Thufır. Kendi kendimizi yok etmek istemeyiz." Başıyla onayladı. "Gerçekten de biz yalnızca hizmet etmek için varız."

"Size yanıt veremem," dedi Havvat. "Yanıt veremeyeceğimi

biliyorsunuz."

"Burada olanlar hakkında hiç kimseye hiçbir şey söylemeyeceksin," dedi Jessica. "Seni tanıyorum, Thufır."

"Leydim..." Boğazı kupkuru olan yaşlı adam tekrar yutkunmaya çalıştı.

Ve Havvat şöyle düşündü: Büyük güçleri var, evet. Ama bu



güçler onu Harkonnenler için daha da müthiş bir alet haline getirme: mi? "

"Dük, düşmanları tarafından olduğu kadar hızlı bir şekilde dostları tarafından da yok edilebilir," dedi Jessica. "Şimdi, bu şüphenin temeline inip onu ortadan kaldıracağına inanıyorum." "Eğer temelsiz olduğu kanıtlanırsa," dedi Havvat. "Eğer," diye alay etti Jessica. "Eğer." "inatçısın."

"İhtiyatlıyım," dedi Havvat, "ve hata payının bilincindeyim."

"O halde sana başka bir soru soracağım: Diyelim ki sen bir insanın önünde bağlı ve çaresiz bir halde duruyorsun ve diğer insan senin boğazına bir bıçak tutuyor; ama sonra bu insan seni öldürmekten vazgeçiyor, bağlarını çözüyor ve bıçağı istediğin gibi kullanman için sana veriyor, sence bu ne anlama gelir?"

Jessica sandalyesinden kalktı, arkasını döndü. "Şimdi gidebilirsin, Thufır."

Yaşlı Mentat kalktı, bir an duraksadı, eli ceketinin altındaki öldürücü silaha gitti. Arenayı ve Dük'ün babasını (diğer başarısızlıkları ne olursa olsun cesurdu); ve uzun zaman önceki boğa gııreşi gününü hatırladı: Vahşi kara hayvan, kafası önde, hareketsiz ve şaşkın orada durmuştu. Pelerinini gösterişli bir şekilde bir kolunun üstüne atmış olan Yaşlı Dük, tribünlerden tebrikler yağarken sırtını boynuzlara dönmüştü.



Ben boğayım, o matador, diye düşündü Havvat. Elini silahtan çekti ve terden parlayan boş avucuna bir göz attı.

Ve sonunda gerçekler ne olursa olsun, bu anı asla unutmayacağını ve Leydi Jessica'ya duyduğu bu üstün hayranlığı kaybetmeyeceğini biliyordu. Sessizce dönüp odadan çıktı.

Jessica, bakışlarını penceredeki yansımadan alıp yere indirdi, döndü ve gözlerini kapalı kapıya dikti. "Artık doğru dürüst davranır," diye fısıldadı.



217


216




Rüyalarla mı boğuşuyorsun? Gölgelerle mi uğraşıyorsun? Ayakta mı uyuyorsun? Zaman akıp gidiyor. Yaşamın çalınıyor. Boş şeylerle oyalanıyorsun, Sen ahmaklığının kurbanısın.

- Cenaze Ovasında Jamis için Ağıt, Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'in Şarkılan"ndan

Leto evinin girişinde durmuş, tek bir süspansörlü lambanın ışığında bir notu inceliyordu. Şafağa henüz birkaç saat vardı ve yorgun olduğunu hissediyordu. Notu, bir Fremen haberci dışarıdaki muhafızlara az önce, karargahından gelen Dük eve vardığı sırada getirmişti.

Notta şöyle yazıyordu: "Gündüz vakti bir duman kolonu, gece vakti bir ateş sütunu."

imza yoktu.

Bu ne anlama geliyor acaba? diye düşündü.

Haberci yanıt beklemeden ve soru sorulmasına fırsat bırakmadan gitmişti. Dumansı bir gölge gibi gecenin içine kayıvermişti.

Leto, kağıdı, daha sonra Hawat'a göstermeyi düşünerek ceketinin cebine tıkıştırdı. Alnına düşen bir bukleyi düzeltip derin bir nefes aldı. Yorgunluğa karşı aldığı hapların etkisi geçmeye başlamıştı. Ziyafetten bu yana iki uzun gün geçmişti, uyumayalı daha da uzun zaman olmuştu.

Bütün askeri sorunlardan daha önemlisi, Havvat'ın, Jes-sica'yla görüşmesini anlattığı endişe verici bir toplantı olmuştu.



Jessica'yı uyandırsam mı acaba? diye düşündü. Bu gizlilik oyununu daha fazla sürdürmek için hiçbir neden yok Yoksa

var mı?

Şu kahrolasıca lanet Duncan Idaho! Başını iki yana salladı. Hayır, Duncan değil Jessica'ya baştan sırrımı söylememekle ben hata ettim Bunu, daha fazla zarara neden olmadan şimdi yapmalıyım

Bu karar kendini daha iyi hissetmesine neden oldu ve girişten aceleyle çıkıp Büyük Salon'a geçti, aile kanadına doğru giden geçitlerde koşturmaya başladı.

Servis bölümüne ayrılan dönemeçte durakladı. Servis geçidinin ilerisinde bir yerdeı. uhaf, bir viyaklama geliyordu. Leto sol elini kalkan kemerinin düğmesinin üstüne koydu, kin-calını sağ eline aldı. Hançer bir güvenlik duygusu sağladı. Bu tuhaf ses ürpermesine neden olmuştu.

Dük, servis geçidinde, yetersiz aydınlatmaya lanet ederek yavaş yavaş ilerledi. Burada süspansörlülerin en küçükleri yaklaşık sekiz metre arayla yerleştirilmiş ve en kısık seviyeye ayarlanmıştı. Karanlık taş duvarlar, ışığı yutuyordu.

Önündeki karanlığın içinde yere boylu boyunca uzanmış donuk bir yığın görünüyordu.

Leto bir an duraksadı, tam kalkanını çalıştıracaktı ki, hareketlerini ve işitmesini sınırlayacağından...ve ele geçirilen lazer silahları içini şüpheyle doldurduğundan bundan vazgeçti.

Sessizce gri yığına doğru ilerledi ve bunun bir insan, taşın üstüne yüzükoyun yatmış bir adam olduğunu gördü. Leto ayağıyla adamı çevirdi, elinde hançeriyle, kısık ışıkta adamın yüzünü görmek için eğildi. Bu kaçakçı Tuek'ti, göğsünün altında ıslak bir leke vardı. Ölü gözleri boş bir karanlıkla bakıyordu. Leto lekeye dokundu, sıcaktı.

Bu adam burada nasıl olmuş olabilir? diye sordu Leto kendi kendine. Onu kim oldurmuş?

Viyaklama burada daha yüksekti. Ses, evin ana kalkan jeneratörünü yerleştirdikleri merkezi odaya giden yan geçidin ilerisinden geliyordu.

Dük, eli kemerin düğmesinde, kincalı hazır bir halde cesedin yanından geçti, geçitte ilerledi ve köşeden kalkan jene-



219


218




ratörü odasına doğru baktı.

Birkaç adım ötede, yere başka bir gri yığın uzanmıştı ve Dük sesin kaynağının bu olduğunu hemen anladı. Siluet, acı çeken bir yavaşlıkla, nefes nefese, mırıldanarak ona doğru süründü.

Leto aniden içini daraltan korkuyu yatıştırdı, hızla ileri atıldı, sürünen bedenin yanına çömeldi. Bu Mapes'ti, Fremen kahya; kadının saçları karmakarışık olmuş, üstü başı dağılmıştı. Koyu renk bir lekenin donuk parlaklığı sırtından yan tarafına doğru yayılıyordu. Dük omzuna dokununca kadın dirseklerinin üzerinde doğruldu ve ona bakabilmek için başını yukarı kaldırdı; gözleri kara gölgeli bir boşluktu.

"Sizsiniz," dedi nefes nefese. "Öldürdüler. . . muhafız ... -l yolladı. . .Tuek. . .geldi. . . kaçırmak . . . Leydi'mi ... siz ... siz ... burada . . . hayır . . ." Öne doğru düştü, başı gürültüyle taşa çarptı.

Leto, nabız var mı diye şakağına dokundu. Yoktu. Lekeye baktı: sırtından bıçaklanmıştı. Kim? Kafası hızla çalışıyordu. Mapes, birinin bir muhafızı öldürdüğünü mü kastetmişti17 Ya Tuek; onu Jessica mı çağırtmıştı? Niçin?

Ayağa kalkmaya davrandı. Altıncı hissi onu uyardı. Elini yıldırım hızıyla kalkanın düğmesine uzattı, çok geç kalmıştı. Kolunun yan tarafına çarpıp uyuşturan bir darbe hissetti. Acıyan koluna saplanmış küçük bir ok gördü, yukarıya doğru yayılan felci algıladı. Kafasını kaldırıp geçide bakmak için harcadığı çaba acı verdi.

Jeneratör odasının açık kapısında Yueh duruyordu. Kapının üstündeki parlak bir süspansörlünün ışığında yüzü sapsarı görünüyordu. Arkasındaki oda sessizdi, jeneratörlerden ses çıkmıyordu.

Yueh' diye düşündü Leto. Ev jeneratörlerine sabotaj yapmış! Tamamen korunması: kaldık!

Yueh, bir ok tabancasını cebine koyup ona doğru yürümeye başladı

Leto hala konuşabildiğini anladı, nefes nefese: "Yueh!"

dedi, "Nasıl?" Ardından felç bacaklarına ulaştı ve sırtı taş duvara dayalı bir halde zemine doğru kaydı.

Eğilip Leto'nun alnına dokunurken Yueh'nin yüzünde üzgün bir bakış vardı. Dük dokunuşu hissedebildiğini fark etti ama uzaktı...donuktu.

"Oktaki selektif bir ilaçtır," dedi Yueh. "Konuşabilirsiniz ama tavsiye etmem." Hole şöyle bir baktı, tekrar Leto'nun üzerine eğildi, oku çıkarıp bir kenara attı. Taşların üzerinde tıngırdayan okun sesi, Dük'ün kulağına belli belirsiz ve uzaktan geldi.



Yueh olamaz, diye düşündü Leto. O şartlandınlmıştı "Nasıl?" diye fısıldadı Leto.

•'Üzgünüm, sevgili Dük'um ama bundan daha baskın çıkacak şeyler oluyor." Alnındaki elmas dövmeye dokundu. "Ben kendim de bunu çok garip buluyorum, yani ateş vicdanımı bastırmayı; ama birini öldürmek istiyorum. Evet, geı çekten bunu istiyorum. Hiçbir şey bunu yapmamı engelleyemez."

Başını eğip Dük'e baktı. "Yo, sizi değil, sevgili Dük'üm. Baron Harkonnen'i. Baron'u öldürmek istiyorum." "Bar...on Har..."

"Susun, lütfen, zavallı Dük'üm. Fazla zamanınız kalmadı. Sı/ Narcal'da düştükten sonra ağzınıza taktığım dişin değiştirilmesi gerekiyor. Az sonra sizi bayıltıp o dişi değiştireceğim." Elini açtı, avucunun içindeki bir şeye baktı. "Tam bir kopya, içine, çok ince bir çalışmayla sinire benzetilmiş bir şey yerleştirildi. Sıradan dedektörlerden, hatta hızlı bir taramadan bile kaçacaktır. Sertçe ısırırsanız kaplaması kırılır. Sonra, nefesinizi kuvvetli bir şekilde verdiğiniz zaman çevrenizdeki havayı zehirli, son derece öldürücü bir gazla doldurursunuz.

Leto gözlerini Yueh'ye dikti, adamın gözlerindeki çılgınlığı, kaşlarının üstündeki ve çenesindeki ter damlalarını gördü.

"Her durumda ölecektiniz, zavallı Dük'üm," dedi Yueh. "Ama ölmeden önce Baron'a yaklaşacaksınız. Sizin, ona





221


220




saldırmak için son bir gücünüz kalmayacak kadar ilaçlarla sersemletilmiş olduğunuza inanacak. Ve siz ilaç verilip bağlanmış olacaksınız. Ama saldırı garip şekillerde olabilir. Ve sjz dişi hatırlayacaksınız. Diş, Dük Leto Atreides. Dişi hatırlayacaksınız."

Yaşlı doktor eğildi, eğildi; sonunda yüzü ve sarkık bıyıklan Leto'nun daralan görüş alanını kapladı.

"Diş," diye mırıldandı Yueh.

"Niçin?" diye fısıldadı Leto.

Yueh, Dük'ün yanına, bir dizinin üstüne çöktü. "Baron'la bir şeytan pazarlığı yaptım. Ve onun, payına düşeni yerine getirdiğinden emin olmak zorundayım. Onu gördüğüm zaman bunu bileceğim. Baron'a baktığım zaman bunu bileceğim. Ama bedelini ödemeden onun huzuruna asla çıkamam. Bedel sizsiniz, zavallı Dük'üm. Ve bunu bileceğim, onu gördüğüm zaman. Zavallı Wanna'm bana birçok şey öğretmişti, bunlardan biri de büyük gerilim altında doğrunun kesinliğini anlamaktı. Bunu her zaman yapamam ama Baron'u gördüğüm zaman, o zaman bileceğim."

Leto, Yueh'nin elindeki dişe bakmaya çalıştı. Bunun bir kabus olduğunu düşündü, gerçek olamazdı.

Yueh'nin mor dudakları bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. "Baron'a yeterince yaklaşamayacağım yoksa bunu kendim yapardım. Hayır. Beni güvenli bir mesafede tutacaklar. Ama, siz...işte! Siz, benim sevgili silahım! Onun yakınında olmanızı isteyecek; şeytanca bir zevk almak ve biraz böbürlenmek için."

Leto, Yueh'nin çenesinin sol tarafındaki bir kasın, kendisini neredeyse hiptonize ettiğini fark etti. Adam konuştukça kas bükülüyordu.

Yueh eğildi. "Ve siz, iyi kalpli Dük'üm, değerli Dük'üm, bu dişi hatırlamak zorundasınız." Dişi, başparmağıyla işaret parmağı arasında tutup kaldırdı. "Size kalan yalnızca bunu yapmak."

Leto'nun ağzı kıpırdadı ama ses çıkmadı, ardından:

"Reddediyorum."

"Yo, hayır. Reddetmemelisiniz. Çünkü bu küçük hizmete karşılık sizin için bir şey yapıyorum. Oğlunuzu ve kadınınızı kurtaracağım. Başka hiç kimse bunu yapamaz. Hiçbir Harkon-nen'in onlara erişemeyeceği bir yere götürülebilirler."

"Nasıl...kurtar...onları?" diye fısıldadı Leto.

"Onları ölmüş gibi gösterip; Harkonnen adını duyduğunda hançerini çekecek, bir Harkonnen'in oturduğu sandalyeyi yakacak, bir Harkonnen'in yürüdüğü yere tuz serpecek kadar Harkonnenlerden nefret eden insanların arasında saklayarak." Leto'nun çenesine dokundu. "Çenenizde bir şey hissedebiliyor musunuz?"

Dük yanıt veremediğini fark etti. Çekiştirildiğini belli belirsiz hissetti, Yueh'nin elinde dukalığın mühür yüzüğünü gördü.

"Paul için," dedi Yueh. "Az sonra bayılacaksınız. Hoşçaka-lın, zavallı Dük'üm. Tekrar karşılaştığımız zaman konuşmak için hiç vaktimiz olmayacak."

Soğuk bir uzaklık hissi Leto'nun çenesinden yanaklarına doğru yayıldı. Gölgeli hol, merkezinde Yueh'nin mor dudak-laıı olacak şekilde toplu iğne başı kadar kaldı.

"Dişi hatırlayın!" diye tısladı Yueh. "Diş!"



Tedirginliğin bir bilimi olmalıdır insanların, ruhsal kaslarını geliştirmek için zor günlere ve baskıya ihtiyaçları vardır

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'in Toplu VecizelerF'nden



222


223




Jessica karanlıkta uyandı, etrafındaki sessizlikte içine bir şeyler doğdu. Zihninin ve bedeninin neden böyle uyuşuk olduğunu anlayamadı. Korkunun teninde yol açtığı tırmalanma sinirleri boyunca yayıldı. Kalkıp ışığı açmayı düşündü ama bir şey bu kararı erteletti. Ağzı...bir garipti.

Lamp lamp lamp lamp!

Boğuk bir sesti, karanlıkta nereden geldiği belli olmuyordu. Bir yerlerden.

O an, duyduğu küçük çıtırtılarla uzadıkça uzadı.

Vücudunu hissetmeye başladı, el ve ayak bileklerindeki bağlarla ağzındaki tıkacın farkına vardı. Yan yatıyordu, elleri arkasından bağlanmıştı. Bağları zorladı, krimskell ipi olduklarını anladı, çektiğinde yalnızca daha sıkılaşacaktı.

Şimdi hatırlıyordu.

Yatak odasının karanlığında bir hareket olmuş, ıslak ve keskin kokulu bir şey yüzüne bastırılmış, ağzını doldurmuş, eller onu tutmuştu. Nefesi kesilmişti, nefes almış ve ıslaklıktaki uyuşturucuyu algılamıştı. Dehşetin karanlık kucağına yuvarlanarak bilincini kaybetmişti.



işte oldu, diye düşündü. Bene Gesserıt 'i alt etmek ne kadar da basilmiş İhanet yeterliymiş. Havvat haklıymış

Bağlarını çekiştirmemek için kendini zorladı.



Bu benim yatak odam değil, diye düşündü. Beni başka bir yere getirmişler

Yavaş yavaş iç sükunetini kazanmaya başladı.

Korkunun, kimyasını değiştirdiği terinin ekşi ekşi koktuğunun farkına vardı.

Paul nerede? diye sordu kendi kendine. Oğlum ona ne yaptılar?

Sükunet.

Antik yöntemleri kullanarak kendini buna zorladı.

Ama korku çok yakında duruyordu.

Leto? Neredesin, Leto?

Karanlığın azaldığını algıladı. Gölgelerle başladı. Boyutlar ayrılıp yeni bilinç dikenleri haline geldiler. Beyaz. Bir kapının

altında bir çizgi.

Yerde yatıyorum.

Yürüyen insanlar. Bunu zeminden hissetti.

Jessica korku fikrini bastırdı. Sakin, tetikte ve hazırlıklı olmalıyım. Yalnızca tek bir şans yakalayabilirim Tekrar, iç sükunetini zorladı.

Kalp atışlarının gümbürtüsü düzene girdi, zaman kavramını oluşturdu. Geriye doğru düşündü. Yaklaşık bir saattir baygındım. Gözlerini kapadı, bilincini yaklaşan ayak seslerine odakladı.



Dört kişi.

Farklı adımları saydı.



Hala baygınmış gibi yapmalıyım. Soğuk zeminin üzerinde gevşeyerek bedeninin hazır olup olmadığını sınadı, bir kapının açıldığını duydu, gözkapaklarının arasından ışığın arttığını algıladı.

Ayaklar yaklaştı: tepesinde birisi duruyordu.

"Uyanıksın," diye gürledi bas bir ses. "Numara yapma."

Gözlerini açtı.

Tepesinde Baron Vladimir Harkonnen duruyordu. Etrafa bakınca Paul'ün uyumuş olduğu mahzen odasını tanıdı, bir kenarda oğlunun portatif karyolasını gördü; boştu. Muhafızlar tarafından süspansörlü lambalar getirilip açık kapının yakınına yerleştirildi. Arkadaki koridorda gözlerini acıtan parlak bir ışık vardı.

Başını kaldırıp Baron'a baktı. Giydiği sarı pelerinin altında portatif süspansörleri şişkinlik yapıyordu. Şişman yanakları, bir örümceğinki gibi kapkara olan gözlerinin altında iki masum tepeydi.

"ilaç zaman ayarlıydı," diye gürledi. "Etkisinden kurtulacağın zamanı dakikasına kadar biliyorduk."

Acaba bu nasıl oldu? diye düşündü Jessica. Tam olarak ağırlığımı, metabolizmamı bilmeleri gereki...Yueh!

"Ne yazık ki ağzında tıkaçla kalmak zorundasın," dedi Baron. "Çok ilginç bir konuşma yapabilirdik."





224


225




Bu yalnızca Yueh olabilir, diye düşündü. Nasıl?

Baron, gözucuyla arkasındaki kapıya baktı, "içeri gel, Pi-ter."

içeri girip Baron'un yanında duran adamı daha önce hiç görmemişti, ama bu yüz tanınıyordu., ve adam da: Piter De Vnes, Mentat-Sıııkastçi. Jessica adamı inceledi: yüzünde atmaca hatları vardı ve bir Arrakis yerlisi olduğunu düşündüren mürekkep mavisi gözleri. Ama .duruşu ve hareketlerindeki incelik adamın Arrakis'li olmadığını söylüyordu. Ve bedeni epeyce suyla doluydu. Uzun boylu, ince yapılıydı ve sanki kadınsı bir tavrı vardı.

"Ne yazık ki seninle konuşamayacağız, sevgili Leydi Jessica," dedi Baron. "Yine de, yeteneklerinin farkındayım." Mentat'a şöyle bir baktı. "Doğru değil mi, Piter?"

"Haklısınız, Baron," dedi adam.

Ses tenordu. Jessica'nın omurgasına bir soğukluk yaydı Daha önce böyle tüyler ürperten bir ses duymamıştı. Bene Gesserit eğitimi almış olan birisi için; bu ses, Ben kanlım' diye bağırıyordu.

"Piter'a bir sürprizim var," dedi Baron. "O, buraya ödülünü almaya geldiğini düşünüyor: seni, Leydi Jessica. Ama ben bir şey göstermek istiyorum: onun seni gerçekten istemediğini."

"Benimle oyun mu oynuyorsunuz, Baron?" diye sordu Piter ve gülümsedi.

Bu gülümsemeyi gören Jessica, Baron'un neden kendini bu Piter'dan korumaya kalkışmadığını merak etti. Sonra kendi düşüncesini düzeltti. Baron bu gülümsemeyi okuyamazdı. O, Eğitim almamıştı.

"Piter, birçok açıdan oldukça saftır," dedi Baron. "Senin ne öldürücü bir yaratık olduğunu kabul etmiyor, Leydi Jessica. Ona gösterirdim ama bu aptalca bir risk olurdu. Baron, yüzünde bir bekleme maskesi olan Piter'a gülümsedi. "Piter'm gerçekte ne istediğini biliyorum. Piter güç istiyor."



"Onu alabileceğime dair söz vermiştin," dedi Piter. Tenor ses, soğukluğunu biraz kaybetmişti.

Jessica adamın sesindeki ipucu içeren tonları duydu ve kendini ruhsal bir ürpertiye bıraktı. Baron, bir Mentat'tan nasıl böyle bir hayvan ortaya çıkarabilmiş?

"Sana bir seçim şansı veriyorum, Piter," dedi Baron.

"Ne seçimi?"

Baron şişman parmaklarını şaklattı. "Bu kadın ve Impara-torluk'tan sürgün; ya da adıma yaraşır bir şekilde yönetmek üzere, Arrakis'teki Atreides Dukalığı."

Jessica, Baron'un bir örümceğinkine benzeyen gözlerinin Piter'ı incelemesini izledi.

"Unvan dışında burada tam anlamıyla Dük olabilirsin," dedi Baron.

O halde, Leto 'm oldu mu? diye sordu Jessica kendi kendine. Zihninin içinde bir yerlerde, sessiz bir feryat koptuğunu hissetti.

Baron dikkatini Mentat'tan ayırmadı. "Kendini anla, Piter. Onu, bir Dük'ün kadını, gücünün bir sembolü, güzel, yararlı ve rolü için mükemmel bir şekilde eğitilmiş olduğu için istiyorsun. Ama bütün bir dukalık, Piter! Bu bir sembolden daha öte, bu gerçeklik. Bununla birçok kadına sahip olabilirsin...ve daha fazlasına da."

"Piter'a şaka yapmıyorsunuz, değil mi?"

Baron, süspansörlerin ona verdiği dansçı hafifliğiyle döndü. "Şaka mı? Ben mi? Unutma: ben çocuktan vazgeçiyorum. Delikanlının eğitimiyle ilgili hainin ne söylediğini duydun. Bunlar aynı, bu anne ve oğul: öldürücü." Baron gülümsedi. "Şimdi gitmeliyim. Bu an için ayırdığım muhafızı içeri göndereceğim. Quvar gibi sağırdır. Aldığı emir, sizi sürgüne yapacağınız yolculuğun ilk etabına götürmek olacak. Eğer senin kontrolünü ele geçirdiğini görürse kadını denetim altına alacak. Arrakis'ten çıkana kadar onun ağzındaki tıkacı çıkarmana izin vermeyecek. Eğer gitmemeyi seçersen...aldığı başka emirler var."

"Gitmenize gerek yok," dedi Piter. "Seçimimi yaptım."

"Bak sen!" diyerek kıkır kıkır güldü Baron. "Böyle çabuk





227


226




verilen bir karar tek bir anlama gelebilir."

"Dukalığı alacağım," dedi Piter.

Jessica düşündü: Piter, Baron'un ona yalan söylediğini bilmiyor mu? Ama. .nasıl bilebilir? O dönek bir Mentat.

Baron, Jessica'ya şöyle bir baktı. "Piter'ı bu kadar iyi tanımam harika değil mi? Piter'in bunu seçeceğine dair Silah Ustası'yla bahse girdim. Hah ha! Güzel, şimdi gidiyorum. Bu çok daha iyi. Hı hı, çok daha iyi. Anladın mı, Leydi Jessica? Sana karşı hiçbir garezim yok. Bu bir zorunluluk. Böylesi çok daha iyi. Evet. Ve aslında senin yok edilmeni emretmedim. Sana ne olduğunu sordukları zaman, bilmiyorum derim ve bu da tam anlamıyla doğru olur."

"O halde onu bana mı bırakıyorsunuz?" diye sordu Piter.

"Sana göndereceğim muhafızlar emirleri senden alacak," dedi Baron. "Her ne yapılacaksa sana bırakıyorum." Gözlerini Piter'a dikti. "Evet. Benim ellerim kana bulaşmayacak. Bu senin kararın. Evet. Bu konuda hiçbir şey bilmiyorum. Yapmak zorunda olduğun şeyi yapmadan önce benim gitmemi bekleyeceksin. Evet. Şey...hı hı, evet. Evet. Güzel."



Bir Doğru Söyleten 'in sorgulamasından korkuyor, diye düşündü Jessica. Kim? Ahhh tabii ki, Başrahibe Gaius Helen! Eğer onun sorularıyla karşılaşmak zorunda olduğunu biliyorsa, o halde kesinlikle İmparator da bu işin içinde. Ahhhh, zavallı Leto 'm.

Jessica'ya son bir kez göz atan Baron döndü, kapıdan çıkıp gitti. Jessica onu gözleriyle izlerken şöyle düşündü: Başrahibe 'nin uyardığı gibi...fazla güçlü bir hasım.

İki Harkonnen askeri içeri girdi. Suratı yaralı bir maskeye benzeyen bir diğeri onları izledi ve elinde lazer silahı, kapı aralığında durdu.

Sağır olan, diye düşündü Jessica yaralı suratı inceleyerek. Baron, başka bir adamın üstünde Ses kullanabileceğimi biliyor.

Yaralı Surat, Piter'a baktı. "Çocuk dışarıda bir sedyede yatıyor. Emirleriniz nedir?"

Piter, Jessica'ya dönerek konuştu: "Oğlunu tehdit altında tutarak senin elini kolunu bağlamayı düşünmüştüm ama bunun işe yaramayacağını anlamaya başlıyorum. Duygunun mantığı gölgelemesine izin verdim. Bir Mentat'in yapacağı şey değil." ilk gelen iki askere baktı, sağır olanın dudaklarını okuyabilmesi için dönerek: "Hainin çocuk için önerdiği gibi, onları çöle götürün. Yaptığı plan iyiydi. Solucanlar bütün kanıtları yok edecektir. Cesetleri asla bulunmamalı."

"Onları kendin haklamak istemiyor musun?" diye sordu Yaralı Surat.



Dudak okuyor, diye düşündü Jessica.

"Baron'umu örnek alıyorum," dedi Piter. "Onları hainin söylediği yere götür."

Jessica, Piter'm sesinde katı Mentat kontrolünü duyarak düşündü: O da Doğru Söyleten 'den korkuyor.

Piter omuz silkti, döndü ve kapı aralığına çıktı. Orada bir an duraksadı, Jessica kendisine son kez bakmak için geri döneceğini düşündü ama o arkasına bakmadan gitti.

"Ben,kendim, bu geceki işten sonra şu Doğru Söyleten'in karşısına çıkma fikrinden hoşlanmıyorum," dedi Yaralı Surat.


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin