"Ooo, Dr. Yueh."
"Efendim Harkonnen"
"Duyduğuma göre bize Dük'ü vermişsin."
"Pazarlığın bana düşen yarısı, Efendim."
Baron Piter'a baktı.
Piter başıyla onayladı.
Baron tekrar Yueh'ye baktı. "Pazarlığın şartları öyle mi? Ve ben..." Tükürür gibi konuştu: "Karşılığında ben ne ya-• pacaktım?
"Gayet iyi hatırlıyorsunuz, Efendim Harkonnen"
Zihninin içindeki saatlerin gürültülü sessizliğini duyarak, düşünmeye başladı. Baron'un tavırlarında ihanetin ipuçlarını gördü. Aslında Wanna ölmüştü, ulaşamayacakları bir yere gitmişti. Öyle olmasaydı, zayıf doktorun üzerinde hala bir hakimiyetleri olabilirdi. Baron'un tavırları, hiçbir hakimiyetleri
kalmadığını gösteriyordu, bitmişti.
"Öyle mi?" diye sordu Baron.
"Wanna'mı ıstırabından kurtarmaya söz vermiştiniz."
Baron başıyla onayladı. "Ha, evet. Şimdi hatırladım. Doğru, verdim. Sözüm buydu. İmparatorluk Şartlandırması'nı böyle yıktık. Senin Bene Gesserit cadısını Piter'ın acı amplifikatörlerinde ayağımıza kapanırken görmeye dayanamazdın. Evet, Baron Vladimir Harkonnen verdiği sözü daima tutar. Sana, onu ıstıraptan kurtaracağımı ve senin de ona kavuşmanı sağlayacağımı söyledim. Öyle olsun." Piter'a bir el işareti yapti.
Piter'ın mavi gözlerine donuk bir bakış yerleşti. Hareketi, ani akıcılığıyla bir kedinin hareketi gibiydi. Elindeki hançer > ıldırım hızıyla Yueh'nin sırtına inerken bir pençe gibi parladı.
Yaşlı adam kasılırken, dikkatini Baron'dan bir an bile uzaklaştırmadı.
"Öyleyse kavuş ona!" dedi Baron tükürür gibi.
Yueh sallanarak ayakta durdu. Dudaklarını, hata yapmamaya özen göstererek hareket ettirdi ve sesi garip bir şekilde ölçülü bir ritmle çıktı: "Sen . . . beni. . . yen . .. diğini.. . sanı . . . yorsun. Sen . . . VVanna'm . . . için ... ne ... aldı . . . ğımı . . . bilme ... diğimi. .. sanı . . . yorsun."
Düştü. Eğilmeden gevşemeden. Bir ağaç gibi devrildi.
"Öyleyse kavuş ona," diye tekrarladı Baron. Ama sözleri zayıf bir yankı gibiydi.
Yueh, Baron'un içini bir önsezi hissiyle doldurmuştu. Dikkatini Piter'a çevirdi, adamın bıçağı bir kumaş parçasına silmesini ve mavi gözlerin yumuşak bakışındaki tatmini izledi.
Demek kendi elleriyle böyle öldürüyor, diye düşündü Baron. Bunu bilmek iyi oldu.
"Bize Dük'ü verdi, değil mi?" diye sordu Baron.
"Kesinlikle, Efendim," dedi Piter.
"O halde getirin onu buraya!"
Piter'ın gözucuyla baktığı muhafız yüzbaşısı emri yerine getirmek üzere döndü.
242
243
Baron başını eğip Yueh'ye baktı. Adamın düşüş şeklini gören birisi, içinde kemik yerine meşe ağacı olduğundan şüphelenebilirdi.
"Asla bir haine güvenemezdim," dedi Baron. "Kendi yarattığım bir haine bile."
Gecenin örttüğü seyir penceresine göz attı. Dışarıdaki bu siyah sessizlik kılıfının kendisine ait olduğunu biliyordu Baron. Kalkan Duvarı mağaralarının karşısındaki ağır silahlardan artık ses gelmiyordu; yuva kapanların çıkışları kapatılmıştı. Birdenbire Baron'un aklına, siyahın bu mutlak boşluğundan daha güzel hiçbir şey olamayacağı geldi. Siyahın üstünde beyaz olmadığı sürece. Beyazla kaplanmış siyah. Porselen beyazı.
Ancak hala o şüphe hissi vardı.
Doktor olacak yaşlı aptal ne demek istemişti? Tabii ki, sonunda başına gelecek olanı büyük olasılıkla biliyordu. Ama onun yenilmiş olduğunu sanmakla ilgili o numara: "Sen beni yendiğini sanıyorsun."
Ne demek istemişti?
Dük Leto Atreides kapıdan içeri girdi. Kolları zincirlerle bağlanmış, kartal yüzü kirden yol yol olmuştu. Üniforması, nişanının aşırıldığı yerden yırtılmıştı. Üniforma bağları açılmadan kalkan kemeri çıkarıldığı için belinden kumaş parçalan sarkıyordu. Dük'ün gözlerinde donuk, delice bir bakış vardı.
"Eveeet," dedi Baron. Bir an duraksadı, derin bir nefes aldı. Çok yüksek sesle konuşmuş olduğunu biliyordu. Uzun zamandır gözünün önünde canlandırdığı bu anın biraz tadı kaçmıştı.
Sonsuza dek lanet olsun şu kahrolası doktora!
"İyi kalpli Dük'e ilaç verildiğini sanıyorum," dedi Piter. "Yueh onu bizim için böyle yakalamış." Piter, Dük'e döndü. "Size ilaç verilmedi mi, sevgili Dük'üm?"
Ses uzaktan geliyordu. Leto, zincirleri, kasların ağrısını, çatlak dudaklarını, yanan yanaklarını ve ağzının içine bir gıcırtı yayan susuzluğun kuru tadını hissedebiliyordu. Ama sesler
boğuktu, pamuklu bir battaniyeyle örtülmüş gibi. Ve battaniyenin içinden yalnızca belirsiz şekiller görüyordu.
"Kadınla çocuk ne oldu, Piter?" diye sordu Baron. "Hala haber yok mu?"
Piter, dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi.
"Bir şeyler duymuşsun!" dedi Baron sertçe. "Ne?"
Piter muhafız yüzbaşısına şöyle bir bakıp tekrar Baron'a döndü. "İşi halletmek için gönderilen adamlar, Efendim; onlar... ımm... şey... ımm.. .bulundular."
"Güzel. Her şeyin yolunda gittiğini bildirdiler, değil mi?"
"Ölmüşler, Efendim."
"Tabii ki ölecekler! Bilmek istediğim..."
"Bulunduklarında ölüymüşler, Efendim."
Baron'un benzi attı. "Ya kadınla çocuk?"
"İz yok, Efendim, ama bir solucan vardı. Olayın geçtiği yer araştırıldığı sırada geldi. Belki de bu bizim istediğimiz şeydi: bir kaza. Büyük olasılıkla..."
"Biz olasılıklarla iş yapmayız, Piter. Kaybolan topter ne oldu? Bu benim Mentat'ıma bir şey ifade ediyor mu?"
"Belli ki Dük'ün adamlarından biri onunla kaçmış, Efendim. Pilotumuzu öldürüp kaçmış."
"Dük'ün hangi adamı?"
"Temiz, sessiz bir cinayetti, Lordum. Hawat belki; ya da şu Halleck denen. Büyük olasılıkla Idaho. Ya da yüksek rütbeli herhangi bir subay."
"Olasılıklar," diye mırıldandı Baron. İlaç verilmiş Dük'ün sallanan vücuduna şöyle bir baktı.
"Durum denetim altında, Efendim," dedi Piter.
"Hayır, değil! Şu salak gezegenbilimci nerede? Bu Kynes denen adam nerede?"
"Onu nerede bulacağımızı öğrendik ve haber yolladık, Efendim."
"İmparator'un hizmetkarının bize yardım şeklinden hoşlanmadım," diye mırıldandı Baron.
Bunlar pamuklu bir battaniyenin dışından gelen sözcük-
245
244
lerdi ama bazıları Leto'nun zihninde yanıyordu. Kadın ve çocuk...izyok. Paul ve Jessica kaçmıştı. Ve Havvat, Halleck ve Idaho'nun kaderleri ise bilinmiyordu. Hala umut vardı.
"Dukalığın mühür yüzüğü nerede?" diye sordu Baron. "Parmağında değil."
"Sardokar, onu teslim aldıklarında üzerinde olmadığını söyledi, Efendim," dedi muhafız yüzbaşısı.
"Doktoru çok erken öldürdün," dedi Baron. "Bu bir hataydı. Beni uyarmalıydın, Piter. Girişimimizin iyiliği için fazla aceleci hareket ettin." Suratını astı. "Olasılıklar!"
Bu düşünce Leto'nun zihninde bir sinüs dalgası gibi asılı kaldı: Paul ve Jessica kaçtı! Ve hafızasında başka bir şey daha vardı: bir pazarlık. Şöyle böyle hatırlıyordu.
Diş!
Şimdi bir kısmını hatırlıyordu: takma diş şekli verilmiş zehirli gaz hapı.
Birisi ona dişi hatırlamasını söylemişti. Diş ağzındaydı. Diliyle şeklini hissedebiliyordu. Yapması gereken tek şey onu kuvvetlice ısırmaktı.
Daha değil!
Birisi ona, Baron'a yaklaşana kadar beklemesini söylemişti. Kim söylemişti? Hatırlayamıyordu.
"Ne kadar süre böyle ilacın etkisinde kalacak?" diye sordu Baron.
"Belki bir saat daha, Efendim."
"Belki," diye mırıldandı Baron. Tekrar gecenin karartttığı pencereye döndü. "Acıktım."
Bu, Baron. Şuradaki bulanık gri şekil, diye düşündü Leto. Şekil ileri geri dans etti, odanın hareketiyle sallandı. Ve oda genişleyip büzüldü. Aydınlanıp karardı. Karanlığa büründü ve söndü.
Dük için zaman bir katmanlar silsilesi haline geldi. Bunların arasından yukarıya doğru sürüklendi. Beklemeliyim.
Bir masa vardı. Leto masayı oldukça net gördü. Ve masanın diğer tarafında, önünde yemeğinin artıkları olan
iğrenç, şişman bir adam. Leto şişman adamın karşısındaki bir sandalyede oturmakta olduğunu fark etti. Zincirleri ve karıncalanan vücudunu sandalyeye bağlayan kayışları hissetti. Biraz zaman geçtiğinin farkındaydı ama ne kadar olduğunu bilmiyordu..
"Sanırım kendine geliyor, Baron."
Kadife gibi bir ses. Bu Piter.
"Görüyorum, Piter."
Gürleyen bir bas: Baron.
Leto çevresindekilerin berraklaştığını fark etti. Altındaki sandalye katılaşmaya başladı, bağlar daha sıkıydı.
Ve artık Baron'u net olarak görebiliyordu. Leto onun el hareketlerini izledi: adamın engel olamadığı dokunuşlar...bir tabağın kenarına, bir kaşığın sapına...gerdanının bir kıvrımını izleyen parmağı.
Leto hareket eden eli büyülenmişçesine izledi.
"Beni duyabiliyorsun, Dük Leto," dedi Baron. "Duyabildiğini biliyorum. Odalığını ve ondan peydahladığın çocuğu nerede bulabileceğimizi öğrenmek istiyoruz."
Hiçbir işaret Leto'nun gözünden kaçmıyordu, ama sözcükler üstünden geçen bir sükunet seliydi. O halde doğru: Paul'le Jessica 'yi ele geçirememişler.
"Burada oyun oynamıyoruz," diye gürledi Baron. "Bunu bilmelisin." Leto'ya doğru eğildi, yüzünü inceledi. Bunun sadece ikisi arasında özel olarak halledilememesi Baron'a acı veriyordu. Asilleri böyle sıkıntı içinde gören başkalarının olması; bu kötü bir örnek oluşturuyordu.
Leto dayanma gücünün geri geldiğini hissedebiliyordu. Ve artık, takma dişin hatırası, dümdüz bir manzarada yükselen bir kule gibi zihninde sivriliyordu. Dişin içindeki sinir şekli verilmiş kapsül, zehirli gaz...öldürücü silahı ağzına kimin taktığını hatırladı.
Yueh.
Bu odada, yanından sürüklenerek geçirilen zayıf bir ceset gördüğüne dair ilacın sislere gömdüğü hatıra, Leto'nun zihnin-
247
246
İ
de bir duman gibi asılıydı. Onun Yueh olduğunu biliyordu.
"Bu sesi duyuyor musun, Dük Leto?" diye sordu Baron.
Leto bir kurbağa sesinin farkına vardı, ıstırap çeken birinin hırıltılı cıyaklaması.
"Senin adamlarından birini Fremen kılığında yakaladık," dedi Baron. "Onu tanımak oldukça kolay oldu: gözler. Fremen-lerin arasına casus olarak gönderildiği konusunda diretti. Bu gezegende bir süre yaşadım, aziz kuzen. Kimse çölün bu pejmürde süprüntülerini gizlice gözetlemez. Söyle, onların yardımını satın aldın mı? Kadınını ve oğlunu onlara mı yolladın?"
Leto korkunun göğsünü sıkıştırdığını hissetti. Yueh onları çöl halkına yolladıysa...bulunana kadar aramaktan vazgeçmezler.
"Hadi, hadi," dedi Baron. "Fazla vaktimiz yok ve acı hemen etle tırnağın arasında. Lütfen işi bu noktaya getirme, sevgili Dük." Baron, başını kaldırıp Leto'nun tepesinde dikilen Piter'a baktı. "Piter'ın aletlerinin hepsi burada değil ama eminim doğaçlama yapabilir."
"Doğaçlama bazen en iyisidir, Baron."
Bu kadife gibi, yaltaklanan ses! Leto bu sesi kulağının dibinde duydu.
"Bir acil durum planın vardı," dedi Baron. "Kadının ve oğlun nereye gönderildi?" Leto'nun eline baktı. "Yüzüğün kayıp. Çocuk mu aldı?"
Baron kafasını kaldırıp gözlerini Leto'nun gözlerine dikti. "Cevap vermiyorsun," dedi. "Beni yapmak istemediğim bir şeyi yapmaya mı zorlayacaksın? Piter, basit ve direkt yöntemler kullanır. Bunların bazen en iyileri olduğuna katılıyorum ama senin böyle şeylere maruz kalman iyi olmaz."
"Sırta kızgın mum yağı belki; ya da gözkapaklarına," dedi Piter. "Belki vücudun diğer bölümlerine. Özellikle, denek, yağın bir sonraki sefer nereye düşeceğini bilmediği zaman etkilidir. İyi bir yöntemdir ve çıplak deri üzerindeki iltihap beyazı kabarcıkların görünüşünde bir tür güzellik vardır, değil mi Baron?"
"Enfes," dedi Baron, sesi buruk bir şekilde çıktı.
Şu dokunan parmaklar! Leto, şişman elleri izledi ve bebek eli gibi tombul ellerde parıldayan mücevherleri; adamın engel olamadığı gezintilerini.
Arkasındaki kapıdan gelen ıstırap sesleri Dük'ün sinirlerini kemiriyordu. Kimi yakaladılar acaba? diye düşündü. Idaho olabilir mi?
"İnan bana, aziz kuzen," dedi Baron. "İşin buraya gelmesini istemem."
"Hiç gelemeyecek olan yardımı çağırmak için yarışan sinir kuryelerini düşünün," dedi Piter. "Bunda sanatsal bir yön var."
"Sen şahane bir sanatçısın," diye gürledi Baron. "Şimdi sessiz olma nezaketini göster."
Leto, Baron'un bir resmini gören Gurney Halleck'in söylemiş olduğu bir şeyi hatırladı aniden: "Ve denizin kumlan ünlünde dikildim ve denizden çıkan bir canavarı gördüm...ve kafaları üstünde küfrün adım. "
"Boşa zaman harcıyoruz, Baron," dedi Piter.
"Belki."
Baron başıyla onayladı. "Biliyorsun, sevgili Leto, nerede olduklarını sonunda bize söyleyeceksin. Seni satın alacak bir acı düzeyi vardır."
Çok büyük olasılıkla haklı, diye düşündü Leto. Eğer diş olmasaydı...ve gerçekten de nerede olduklarını bilmiyor olmasaydım.
Baron, bir parça et aldı, lokmayı ağzına tıkıştırdı, yavaş >avaş çiğnedi ve yuttu. Farklı bir yol denemeliyiz, diye düşündü.
"Kiralık olduğunu inkar eden şu değerli şahsiyete bak," dedi Baron. "Bak ona, Piter."
Ve Baron şöyle düşündü: Evet! Satın alınamayacağına inanan şu adama bak. Yaşamının her saniyesinde damla damla satılmış milyonlarca parçasının şurada tuttuğu adama bak! . lyağa kaldırıp sallasan tıngırdar. İçi bomboş! Satılmış! Artık nasıl öldüğü ne fark eder?
249
248
Fondaki kurbağa sesleri kesildi.
Baron, Umman Kudu'nun karşıdaki odanın kapısında belirdiğini gördü. Muhafız yüzbaşısı başını iki yana salladı. Tutsak gerekli bilgiyi vermemişti. Bir başarısızlık daha. Bu aptal Dük'le oyalanmayı bırakmanın zamanıydı. Bu salak, yufka yürekli aptal, ne büyük bir cehennem azabının, ondan yalnızca bir sinir lifinin kalınlığı kadar uzakta olduğunun farkında değildi.
Bu düşünce, bir soyluyu acıya maruz bırakmak konusundaki gönülsüzlüğünü yenerek Baron'u sakinleştirdi. Birdenbire kendini, sonsuz sayıda yumuşak makas darbesiyle aptalların maskelerini kesip çıkararak, altındaki cehennem azabını sergileyen bir cerrah olarak gördü.
Hepsi tavşan gibi!
Bir etobur gördüklerinde nasıl da korkup kaçarlar!
Leto, neden beklediğini merak ederek gözlerini masanın karşısına dikti. Diş bütün bunları çabucak bitirebilirdi. Yine de, bu hayatın büyük bölümü güzel geçmişti. Kendisini, Caladan'ın mavi semalarında süzülen şeytan uçurtmasını ve uçurtmaya bakıp neşe içinde gülen Paul'ü hatırlarken buldu. Ve güneşin burada, Arrakis'te doğuşunu hatırladı: Kalkan Du-varı'nın toz bulutuyla yumuşamış renkli katmanlarını.
"Çok kötü," diye mırıldandı Baron. Kendisini masadan geriye itti, süspansörlerinin içinde kolayca ayağa kalktı ve Dük'te bir değişiklik olduğunu görerek duraksadı. Adamın derin bir nefes aldığını, çenesinin kasıldığını ve Dük ağzını sıkıca kapattığında oradaki bir kasın oynadığını gördü
Benden nasıl da korkuyor! diye düşündü Baron.
Baron'un, kendisinden kaçabileceği korkusuyla şoke olan Leto, kapsül dişi sertçe ısırdı ve kırıldığını hissetti. Ağzını açtı ve dilinin üstünde oluşurken tadını aldığı acı buharı dışarı üfledi. Baron gittikçe küçüldü, daralan bir tünelde görülen bir figür halini aldı. Leto kulağının dibinde birisinin soluğunun kesildiğini duydu; kadife sesli olan: Piter.
Onu da etkiledi!
"Piter! Neyin var?"
•Gürleyen ses uzaktaydı.
Leto, zihninde hatıraların yuvarlandığını hissetti...dişsiz kocakarıların mırıltıları. Oda, masa, Baron, dehşet içinde bir çift göz (gözler mavi içinde maviydi), hepsi çevresinde bozuk bir simetriyle sıkıştılar.
Çenesi çizme burnu gibi olan bir adam vardı, yere düşen bir oyuncak adam. Oyuncak adamın sola doğru yamulmuş kırık bir burnu vardı: yukarı doğru bir vuruşun başlangıcında sonsuza dek takılmış tuhaf bir metronom. Leto tabak çanağın kırıldığını duydu...çok uzakta...kulaklarında bir gümbürtü. Zihni her şeyi yakalayan, dipsiz bir kuyuydu. Olmuş olan her şeyi: her bağırışı, her fısıltıyı, her...sessizliği.
Ona kalan bir düşünce vardı. Leto bunu, siyah ışınlar halindeki şekilsiz bir ışığın içinde gördü: Vücudun şekillendirdiği zaman ve zamanın şekillendirdiği vücut. Bu düşünce onu, asla açıklayamayacağını bildiği bir doygunluk hissiyle etkiledi.
Sessizlik.
Baron, sırtını masanın arkasındaki sığınağının gizli kapısına dayamış duruyordu. Kapıyı ölülerle dolu odanın üstüne kapatmıştı. Etrafında koşuşturan muhafızları algıladı. Ben de soludum mu? diye sordu kendi kendine. İçerideki her neyse, beni de etkiledi mi?
Sesler yeniden belirdi...ardından mantık. Birisinin bağırarak emirler verdiğini duydu; gaz maskeleri...kapıyı Kapalı tutun...havalandırmayı açın.
Diğerleri çabucak öldü, diye düşündü. Ben hala ayaktayım. Hala nefes alıyorum. Kahrolası! Amma yakındı!
Olanları şimdi çözünmeyebiliyordu. Kalkanı çalışıyordu, düşük ayarda; ama yine de alan engeli boyunca molekül alışverişini yavaşlatmaya yetmişti. Ve kendini masadan uzağa itmişti...bu ve muhafız yüzbaşısının kendi eceline doğru fırlamasına yol açan Piter'm nefesi kesilmiş şaşkın hali.
Şans; ve.ölmekte olan bir adamın nefesinin kesilmesi... onu bunlar kurtarmıştı.
250
251
Baron, Piter'a karşı en ufak bir minnettarlık duymuyordu. Kendi kendini öldürtmüştü aptal. Ya şu salak muhafız yüzbaşısı! Baron'un huzuruna getirmeden önce herkesi iyice aramasını söylemişti ona! Dük bunu nasıl yapabilmişti...? Hiçbir uyarı gelmemişti. Masanın üzerindeki zehirkoklardan bile...iş işten geçene dek. Nasıl?
Neyse, artık fark etmez, diye geçirdi aklından, düşünceleri yerli yerine otururken. Bundan sonraki muhafız yüzbaşısı, işe bu soruların yanıtını bulmakla başlayacak
Holün ilerisindeki köşenin diğer tarafında, ölüm odasının öbür kapısında, daha fazla hareket olduğunun farkına vardı. Baron gizli kapısından uzaklaşıp etrafındaki uşaklarını inceledi. Orada durup gözlerini dikmiş, Baron'un tepkisini bekliyorlardı.
Baron kızacak mıydı?
Ve Baron o korkunç odadan kaçışının üstünden yalnızca birkaç saniye geçmiş olduğunu fark etti.
Muhafızların bazıları silahlarını kapıya doğrultmuştu. Bazıları ise vahşiliklerini, sağdaki köşenin arkasından gelen gürültülere doğru uzanan boş koridora yöneltmişti.
Bir adam uzun adımlarla köşeye geldi, boynundaki kayışların ucunda bir gaz maskesi sallanıyordu ve gözleri koridor boyunca tavana dizilmiş zehirkoklarlardaydı. Sarı saçları, yeşil gözleri ve basık bir yüzü vardı. Kalın dudaklarından çatlaklar yayılıyordu. Karada yaşayanların arasına yanlışlıkla karışmış bir su canlısı gibi görünüyordu.
Baron gözlerini yaklaşmakta olan adama dikip adını hatırlamaya çalıştı: Nefud. lakin Nefud. Muhafız onbaşısı. Ne-fud'un, bilincin derinliklerinde çalan semuta adlı uyuşturucu-müzik bileşimine bağımlılığı vardı. Bu, yararlı bir bilgiydi.
Adam, Baron'un önünde durup selam verdi. "Koridor temiz, Efendim. Dışarıdan izliyordum ve bunun zehirli gaz olduğunu anladım. Odanızdaki vantilatörler bu koridorlardan içeriye hava çekiyordu." Baron'un başının üzerindeki koklara bir göz attı. "Dışarıya hiç madde sızmadı. Şu anda oda
temizlenmiş durumda. Emirleriniz nedir?"
Baron adamın sesini tanıdı, bağırarak emir veren buydu. ise yarar biri bu onbaşı, diye dUşündü.
"içerdekilerin hepsi öldü mü?" diye sordu Baron.
"Evet, Efendim."
Evet, işleri yoluna koymalıyız, diye düşündü Baron.
"Öncelikle," dedi, "seni kutlarım, Nefud. Yeni muhafız yüzbaşısı sensin. Ve umarım, senden önceki yüzbaşının yazgısından çıkarılacak ders üzerinde ciddi olarak düşünürsün."
Baron, henüz terfi eden muhafızının durumu kavrayışını izledi. Nefud bundan sonra asla semutasız kalmayacağını biliyordu.
Nefud başıyla onayladı. "Efendim kendimi tamamen onun güvenliğine adayacağımı biliyor."
"Evet. Güzel, işimize bakalım. Dük'ün ağzının içinde bir şeyler olduğundan şüpheleniyorum. Sen bu şeyin ne olduğunu, nasıl kullanıldığını ve onu oraya takmasına kimin yardım ettiğini ortaya çıkaracaksın. Her tedbiri alacak.
Baron sustu, arkasındaki koridordan gelen bir gürültüyle düşünce zinciri kırıldı: firkateynin alt katlarından gelen asansörün kapısında duran muhafızlar, asansörden henüz çıkmış olan uzun boylu bir albay başarı durdurmaya çalışıyorlardı.
Baron, albay başarın yüzünü tam olarak çıkaramadı: ince bir yüz, derinin üstünde yarık gibi duran bir ağız ve gözler yerine iki mürekkep lekesi.
"Çekin ellerinizi üstümden, leş yiyiciler sürüsü!" diye kük-reyen adam muhafızları bir tarafa savurdu.
Ooo, bir Sardokar, diye düşündü Baron.
Albay başar, gözleri endişeyle kısılan Baron'a doğru yaklaştı. Sardokar subayları, Baron'un içini huzursuzlukla doldu-ruyordu. Bunların hepsi Dük'ün...merhum Dük'ün akrabası gibi görünüyordu. Hele Baron'a karşı tavırları!
Albay başar, Baron'un yarım adım önünde elleri belinde durdu. Arkasında dikilen muhafızlar kararsızlık içinde kıpırdanıyorlardı.
253
252
Sardokar'ın selam vermediğini ve tavırlarındaki küçümsemeyi fark edince, Baron'un huzursuzluğu arttı. Civarda Har-konnen lejyonlarını takviye eden yalnızca bir lejyon, yanı on tugay Sardokar vardı; ama Baron kendini kandırmıyordu. bu bir lejyon, Harkonnenlere saldırıp onları yenmek için fazlasıyla yeterliydi.
"Adamlarına seni görmemi engelleyemeyeceklerini söyle, Baron," diye gürledi Sardokar. "Seninle Atreides Dük'ünün kaderini tartışmaya fırsat bulamadan adamlarım onu sana getirmişler. Şimdi bunu tartışacağız."
Adamlarımın önünde itibarımı kaybetmemeliyim, diye düşündü Baron.
"Yani?" Bu soğuk bir şekilde söylenmiş kontrollü bir söz-| dü ve Baron bundan gurur duydu.
"Imparator'um, beni, soylu kuzeninin acı çekmeden temizj
bir biçimde öldüğünü belirlemekle görevlendirdi," dedi albay
başar. »
"Bana verilen imparatorluk emirleri de böyleydi," diye yal lan söyledi Baron. "Emirlere uymadığımı mı düşünüyorsun?"
"Imparator'uma kendi gözlerimle gördüklerimi bildirmek^ zorundayım," dedi Sardokar.
"Dük çoktan öldü," dedi Baron sertçe ve adamı kovma için elini salladı.
Albay başar, Baron'un karşısında durmayı sürdürdü. Gözlerinin ya da kaslarının hiçbir hareketiyle kovulmuş olduğunu kabul etmiyordu. "Nasıl?" diye gürledi.
Eeeh' diye düşündü Baron. Artık fazla oluyor
"Kendi elleriyle, eğer bilmen gerekiyorsa," dedi Baron.j "Zehir içti."
"Şimdi cesedi göreceğim," dedi albay başar.
Düşünceleri birbirini kovalayan Baron, sabırsızlanmış gibi yaparak bakışlarını tavana çevirdi. Lanet olsun! Bu keskin] gözlü Sardokar, hiçbir şeyi değiştirmeye fırsat bulamadan^ odayı görecek!
"Şimdi!" diye gürledi Sardokar. "Onu kendi gözlerimle]
göreceğim."
Baron bundan kaçış olmadığını fark etti. Sardokar her şeyi görecekti. Dük'ün, Harkonnenleri öldürmüş olduğunu... Baron'un çok büyük olasılıkla bundan kıl payı kurtulmuş olduğunu öğrenecekti. Masanın üstünde yemek artıkları; ve karşısında, çevresinde yarattığı tahribatla birlikte Dük duruyordu
Bundan hiçbir şekilde kaçış yoktu.
"Geciktirilmemeliyim," diye homurdandı albay başar.
Dostları ilə paylaş: |