aşağılayıcı buldu. Dikkat çekecek aleni bir şey yapmaktan ka-j emiyorlardı ama bunun da tam sıngındaydılar. Genç adam! dikkatini Kont'un üzerinde yoğunlaştırdı: ufak tefek, zayıf| görünüşlü bir adam. Aşırı iri, koyu renk gözleriyle yüzü biri gelinciğin suratını andırıyordu. Şakaklarına kır düşmüştü. Veî hareketleri... elini ya da başını bir tarafa hareket ettiriyor, sonra j öbür tarafa konuşuyordu, izlemek çok zordu.
"Immmmm ıhhh, hımmm, böyle bir, mmmm, kusur-| suzlukla pek sık karşılaşılmıyor," dedi Kont, Baron'un omzuna! hitaben. "Ben...ıh, varisinin, hımmm, bu kusursuzluğundan j dolayı, ıhhh, seni kutlarım. Bu, hımmm, amcasına bakarakj söylenebilir."
"Fazlasıyla kibarsınız," dedi Baron. Eğildi ama Feyd-1 Rautha amcasının gözlerinin aynı saygıyı ifade etmediğini farkj etti.
"Mmmm, alaycı olduğun zaman, bu, ıhhh, derin düşüncele içinde olduğun, hımmmm, anlamına gelir," dedi Kont.
Yine başladı, diye düşündü Feyd-Rautha. Sanki hakareti ediyormuş gibi geliyor ama düelloya çağırabilmek için hiçbir^ sebep yok ortada.
Feyd-Rautha, adamı dinlerken beyni pelteleşmiş gibi birj hisse kapıldı...Immm ıhhh, hımmmm! Feyd-Rautha dikkatini J tekrar Leydi Fenring'e çevirdi.
"Bu genç adamın, ıhhh, çok fazla zamanını alıyoruz," dedi| Leydi. "Anladığım kadarıyla bugün arenaya çıkacak."
imparatorluk haremindeki hurilerden bile daha güzel biâ kadın! diye düşündü Feyd-Rautha. Şöyle dedi: "Bugün sizini için birini öldüreceğim, Leydim, ithafı arenada yapacağım,| izninizle."
Kadın bakışlarına dinginlikle karşılık verdi ama sesi kırba gibi sakladı: "Size izin vermiyorum."
"Feyd!" dedi Baron. Ve şöyle düşündü: Şu küçük seytanfâ Bu amansız Kont 'un kendisini düelloya davet etmesini mı isti*
yor!
Fakat Kont yalnızca gülümsedi ve şöyle dedi: "Hımmn
ımmm."
"Aslında şu anda arenaya hazırlanıyor olman gerekiyordu, Feyd," dedi Baron. "Dinlenmeli ve aptalca tehlikelere atılmamalısın."
Feyd-Rautha eğildi, yüzü kızgınlıktan kızarmıştı. "Eminim her şey istediğiniz gibi olacaktır, Amca." Kont Fenring'e başıyla selam verdi. "Efendim." Ardından eşine: "Leydim." Döndü, iki kanatlı kapının yanındaki Minör Aileler topluluğuna şöyle bir göz atarak uzun adımlarla salondan çıktı.
"Daha çok genç," diyerek iç çekti Baron.
"Immmm ıh, gerçekten hımmm," dedi Kont.
Ve Leydi Fenring şöyle düşündü: Başrahibe 'nin kastettiği genç bu olabilir mi? Korumamız gereken soy bu mu?
"Arenaya gitmeden önce bir saatten fazla vaktimiz var," dedi Baron. "Belki küçük sohbetimizi şimdi yapabiliriz, Kont Fenring." Koca kafasını sağa eğdi. "Tartışacağımız bir sürü gelişme var."
Ve Baron'un aklından şunlar geçti: Şimdi görelim bakalım, İmparator 'un 'ofis boy 'u, her ne mesaj getirdiyse, dobra dobra söyleyecek kadar dangalaklık etmeden iletmeyi nasıl becerecek
Kont eşine dönerek konuştu: "Immmm ıhhh, hımmm, bize, mmm, izin, ahhh, verir misin, sevgilim?"
"Her gün, kimi zaman her saat bir yenilik getirir," dedi kadın. "Mmmmm." Ve dönüp gitmeden önce Baron'a tatlı bir şekilde gülümsedi. Uzun eteği hışırdadı ve salonun ucundaki iki kanatlı kapıya doğru asil adımlarla dimdik yürüdü.
Baron, Minör Evler arasındaki konuşmaların kadın yaklaştığında nasıl kesildiğini ve gözlerin onu nasıl izlediğini fark etti. Bene Gesserit! diye düşündü Baron. Evren tümünden temizlense ne iyi olur!
."Solumuzdaki şu iki sütunun arasında bir sessizlik konisi var," dedi Baron. "Orada duyulma korkusu olmadan konuşabiliriz." Paytak paytak yürüyerek sesgeçirmez alana doğru önden gitti, kaledeki gürültülerin donuklaşıp uzaklaştığını hissetti.
439
438
Kont, Baron'un yanına geldi, dudakları okunamasın diye yüzlerini duvara döndüler.
"Sardokarların Arrakis'ten gitmesini emretme tarzın hoşumuza gitmedi," dedi Kont.
Hemen konuya girdi! diye düşündü Baron.
"Sardokarlar daha fazla kalsaydı, İmparator'un bana nasılı
yardım ettiğini başkalarının öğrenmesi riskini göze almış olur-1
dük," dedi Baron. *
"Ama yeğenin Rabban, Fremen sorununa bir çözüm bul
mak için yeterince yüklenmiyormuş gibi görünüyor."
"İmparator'un arzusu ne?" diye sordu Baron. "Arrakis'te en fazla bir avuç Fremen kalmıştır. Güney çöllerinde yaşanamaz. Kuzey çölleri ise devriyelerimiz tarafından düzenli olarak taranıyor."
"Güney çöllerinin yaşanamaz olduğunu kim söylüyor?"
"Bunu sizin kendi gezegenbilimciniz söyledi, sevgili!
Kont'um." *
"Ama Doktor Kynes öldü."
"Ha, evet...maalesef öyle."
"Güney bölgeleri üzerinde yapılan bir uçuştan bilgiler aH
dik," dedi Kont. "Bitkilerin yaşadığına dair kanıtlar var." "•
"Peki Lonca uzaydan gözlem yapmayı kabul etti mi?"
"Sen de gayet iyi biliyorsun ki, Baron, İmparator yasal ola
rak Arrakis'in üstüne bir gözcü dikemez."
"Ve benim param da buna yetmez," dedi Baron. "Kim ya bu uçuşu?"
"Bir...kaçakçı."
"Biri size yalan söylemiş, Kont," dedi Baron. "Güney böK
gelerinin üzerinde kaçakçılar da ancak Rabban'in adamları kaj
dar seyredebilirler. Fırtınalar, kum paraziti, vesaire. Seyfl
işaretleri daha onlar yerleştirirken yıkılır." '
"Parazit türlerini başka zaman tartışırız," dedi Kont.
Vayyy, diye düşündü Baron. "Yani hesaplarımda bir hati
mı buldunuz?" diye sordu.
"Hatalara bakarsak sen kendini savunamazsın," dedi Kont.
Kasıtlı olarak beni kızdırmaya çalışıyor, diye düşündü Baron. Sakinleşmek için iki derin nefes aldı. Kendi terinin kokusunu duyabiliyordu ve cüppesinin altındaki süspansörlerin kayışı aniden kaşındırmaya ve sinirine dokunmaya başladı.
"imparator, odalığın ve çocuğun ölümüne üzülmüş olamaz," dedi Baron. "Çöle kaçtılar. Bir fırtına çıktı."
"Evet, birçok uygun kaza oldu," diye onayladı Kont.
"Ses tonunuzu beğenmedim, Kont," dedi Baron.
"Kızgınlık başka bir şeydir, şiddet başka bir şey," dedi Kont. "Sizi uyarıyorum: Burada benim başıma üzücü bir kaza gelirse, Arrakis'te yaptıklarını bütün Büyük Evler öğrenir. İşleri nasıl yürüttüğünle ilgili uzun zamandır şüpheleri var."
•'Son zamanlardaki işlerden tek hatırlayabildiğim," dedi Baron, "birkaç Sardokar lejyonunun Arrakis'e nakledilmesiy-di."
"Bunu İmparator'a karşı bir tehdit olarak kullanabileceğini mi düşünüyorsun?"
"Aklımdan bile geçirmedim!"
Kont gülümsedi. "Senin Fremen süprüntüleriyle çarpışmak istedikleri için emir almadan harekete geçtiklerini itiraf edecek Sardokar komutanları bulunabilir."
"Birçok kişi böyle bir itirafa inanmaz," dedi Baron ama bu tehdit onu afallattı. Acaba Sardokarlar gerçekten bu kadar disiplinli mı? diye düşündü.
"imparator kayıtlarını denetlemek istiyor," dedi Kont.
"Ne zaman isterse."
"Senin...ıh...hiçbir itirazın yok mu?"
"Yok. CHOAM Şirketi yöneticiliğim en sıkı teftişe bile dayanacaktır." Ve şöyle düşündü: Varsın bana karşı asılsız bir suçlamada bulunsun ve bunu açıklasın Ben orada yiğitçe duracağım ve "İşte bakın, bana haksızlık yapılıyor, " diyeceğim Sonra beni neyle sııçlarsa suçlasın, isterse gerçek olsun Büyük Evler, bir kez haksızlık yaptığı ispatlanan birisinin yapacağı ikinci bir suçlamaya inanmayacaktır
"Kayıtlarının en sıkı teftişe dayanacağı şüphe götürmez,"
441
440
diye mırıldandı Kont.
"imparator, Fremenlerin kökünün kazınmasıyla neden kadar çok ilgileniyor?" diye sordu Baron.
"Konuyu değiştirmek istiyorsun, öyle mi?" Kont omuz] silkti. "Bunu isteyen Sardokarlar, imparator değil. Öldürme l egzersizi yapmaları gerek...ayrıca bir görevin tamamlan-j madiğim görmekten de nefret ederler."
Arkasında kana susamış katiller olduğunu hatırlatarak\ beni korkutacağını mı sanıyor acaba? diye düşündü Baron.
"Belli sayıda ölüm her zaman işin bir parçasıdır," dedi Baron, "ama buna bir yerde son vermek gerekir. Baharı işle- j mek için birilerinin sağ kalması lazım."
Kont kısa, gürültülü bir kahkaha attı. "Fremenleri] çalıştırabileceğini mi sanıyorsun?"
"Hiçbir zaman bunun için yeterli sayıda olmadılar," ded| Baron. "Ama ölümler nüfusumun geri kalanını tedirgin ediyor, î Bu iş, Arrakis sorununa başka bir çözüm düşüneceğim biri noktaya ulaşıyor, sevgili Fenring. Ve Imparator'un, bu fikir] için teşekkürü hak ettiğini itiraf etmeliyim."
"Yaa?"
"Diyeceğim şu ki, Kont, bana fikir veren Imparator'ıı hapis gezegeni Salusa Secundus oldu."
Kont, Baron'a göze çarpan bir heyecanla baktı. "Arrakis't Salusa Secundus arasında ne gibi bir bağlantı olabilir?"
Baron, Fenring'in ilgiyle baktığını gördü, "Henüz hiçbjj bağlantı yok."
"Henüz mü?"
"Kabul etmelisiniz ki Arrakis'te esaslı bir iş gücü oluştuıi manın bir yolu var: burayı bir hapis gezegeni olarak kulla mak."
"Mahkum sayısında bir artış mı bekliyorsun?"
"Orada kargaşa oldu," diye kabul etti Baron. "Daha şidde bir şekilde sıkmak zorundayım, Fenring. Ayrıca, ortak gücü muzu Arrakis'e nakletmek için lanet olası Lonca'ya ödediğiıj ücreti biliyorsunuz. Bu para bir yerden gelmek zorunda."
"Imparator'un izni olmadan Arrakis'i bir hapis gezegeni olarak kullanmamanı öneririm, Baron."
"Tabii ki," dedi Baron. Fenring'in sesinde aniden beliren soğukluk onu endişelendirmişti.
"Bir mesele daha var," dedi Kont. "Dük Leto'nun Mentat'ı Thufir Hawat'ın ölmediğini ve senin için çalıştığını öğrendik."
"Onu ziyan etmeye gönlüm el vermedi," dedi Baron.
"Sardokar komutanımıza Hawat öldü derken yalan söyledin."
"Yalnızca masum bir yalan, sevgili Kont'um. O adamla uzun uzun tartışmak istemedim."
"Gerçek hain Hawat mıydı?"
"Aman tanrım, hayır! Hain sahte doktordu" Baron boynundaki teri sildi. "Anlamanız gerek, Fenring, Mentat'sız kaldım. Bunu biliyorsunuz. Hiç Mentat'sız kalmamıştım. Son derece sinir bozucuydu."
"Havvat'ın taraf değiştirmesini nasıl sağlayabildin?"
"Dük'ü ölmüştü." Baron zoraki gülümsedi. "Havvat'tan korkacak bir şey yok, sevgili Kontum. Mentat'ın vücuduna gizli bir zehir zerkedildi. Yemeklerine bir panzehir katıyoruz. Panzehir olmazsa, zehir harekete geçer...birkaç güne kalmaz ölür."
"Panzehiri kes," dedi Kont.
"Ama Hawat işe yarıyor!"
"Ve yaşayan hiç kimsenin bilmemesi gereken çok fazla şey biliyor."
"Imparator'un korkmadığını söylemiştiniz."
"Benimle oyun oynama, Baron"
"Altında imparatorluk mührü olan böyle bir emir görürsem ona uyarım," dedi Baron. "Ama sizin kaprisinize boyun eğmeyeceğim."
"Bunun kapris olduğunu mu düşünüyorsun?"
"Başka ne olabilir ki? Imparator'un bana da borçları var, Fenring. Onu, Dük belasından kurtardım."
"Birkaç Sardokar'ın yardımıyla."
442
443
"İmparator, bu meselede parmağı olduğunu gizlemek için, kılık değişteren Sardokarlarına üniforma sağlayacak bir Ev'i başka nereden bulurdu?"
"Aynı soruyu o da kendi kendine sordu, Baron, ama birazcık farklı bir vurguyla."
Baron, Fenring'i inceledi, çene kaslarının kasıldığını,1 kendisine özenle hakim olduğunu fark etti. "Hımm, evet," dedi Baron. "Umarım imparator, bana karşı tam bir gizlilik içinde hareket edebileceğine inanmıyordun"
"Bunun gerekmeyeceğini umuyor."
"imparator onu tehdit ettiğime inanıyor olamaz!" Baron, sesine birazcık kızgınlık ve keder karışmasına izin verdi. yarsın bu konuda bana haksızlık etsin! Bana nasıl da haksızlık edildiğini söyleyerek dövünüp dururken tahtı ele geçirebilirim.
Kont'un sesi, şunları söylerken soğuk ve uzaktı: "imparator duyularının söylediklerine inanır."
"İmparator, yüksek Landsraad Kurulu'nun önünde beni ihanetle suçlamaya kalkışabilir mi?" Ve Baron bunun olmasını umarak nefesini tuttu.
"İmparator'un bir şeye kalkışmaya ihtiyacı yoktur."
Baron yüzünün ifadesini saklamak için süspansörlerinin' içinde hızla döndü. Bu ben yaşarken olabilir! diye düşündü. imparator! Hadi bana haksızlık etsin. Ardından...rüşvetler ve baskı, Büyük Evler'in bir araya gelmesi' barınağa koşturan köylüler gibi benim sancağımın altına üşüşecekler En korktukları şey İmparator 'un Sardokarlannın sırayla her bir Ev 'in üstüne salınınasıdır.
"İmparator'un samimi umudu, seni hiçbir zaman ihanetle] suçlamamaktır," dedi Kont.
Baron, sesinden alaycılığı uzak tutup, yalnızca incinmiş bir] ifade yüklemekte zorlandı ama bunu başardı. "Ben son derece j sadık bir kul oldum. Bu sözler beni, ifade edemeyeceğim kadar"! çok incitti."
"Immmın ıh, hımmm," dedi Kont.
Baron, Kont'a yüzünü dönmeden başıyla onayladı. Hemen]
ardından şöyle dedi, "Arenaya gitme vakti geldi."
"Gerçekten öyle," dedi Kont.
Sessizlik konisinden çıkıp, Minör Evler'in salonun sonunda oluşturduğu öbeklere doğru yan yana yürüdüler. Kalenin içinde bir yerlerde bir çan yavaşça çalmaya başladı... arenaya toplanmak için son yirmi dakika uyarısı.
"Minör Evler yol göstermen için seni bekliyorlar," dedi Kont, başıyla kendilerine doğru yaklaşan insanları işaret ederek.
Çifte anlam...çifte anlam, diye düşündü Baron.
Kafasını kaldırıp salon çıkışının iki yanındaki yeni tılsımlara baktı...asılı duran boğa kafası ve Yaşlı Dük Atreides'in, merhum Dük Leto'nun babasının yağlı boya tablosu. Bunlar, Baron'un içine garip bir şeyler doğmasına neden oldu. Cala-dan'daki ve sonra Arrakis'teki salonlara astıklarında bu tılsımların Dük Leto'da ne gibi düşünceler uyandırdığını merak etti...şov yapan baba ve onu öldüren boğanın kafası.
"İnsanoğlunun, ıh, tek bir, mmmm, bilimi vardır," dedi Kont, sıra halinde kendilerini izleyenleri arkalarında toplayıp salondan bekleme odasına geçerlerken. Yüksek pencereleri olan bekleme odası, zeminine desenli, nıor-beyaz karolar döşenmiş dar bir mekandı.
"Peki nedir bu bilim?" diye sordu Baron.
"Bu, ımınmm ıhh, gerginliğin, ıhhh, bilimidir," dedi Kont.
Arkalarındaki koyun suratlı ve uyumlu Minör Evler, tam olarak uygun bir övgü tonuyla gülüyorlardı; ama, iç oğlanları bir sıra arazi arabasını ve arabaların bir esintiyle kırbaç gibi saklayan tabur flamalarını gözler önüne sererek dış kapıları açınca aniden duyulan motor gürültüleriyle üst üste binen sesleri, bir anlaşmazlık tınısı taşıyordu.
Baron aniden oluşan gürültüyü bastırmak için sesini yükseltti: "Umarım yeğenimin bugünkü gösterisi sizi tedirgin etmez, Kont Fenring."
"İçimde, ıhhh, yalnızca, ımmm, bir, hımmm, beklenti hissi var, evet," dedi Kont. "Zabıt varakasında kişi, ıhhh, daima,
445
444
ımmmm ıhhh, soyunun mevkiini, ıhhh, göz önünde bulundurmalıdır."
Birdenbire şaşkınlıktan kaskatı kesilen Baron, çıkıştan aşağı inen ilk basamakta tökezleyerek bunu gizledi. Zabıt varakası! Bu, imparatorluk'a karşı işlenen bir suçu bildiren bir rapordu
Ama Kont, bunun bir şaka gibi görünmesi için kıkırdadı ve hafifçe Baron'un koluna vurdu.
Yine de Baron, arenaya giden yol boyunca arabasının zırhlı yastıkları arasında arkasına yaslanarak oturdu, imparator'un 'ofis boy'unun Minör Evler'in önünde neden bu tür bir şaka yapmak gereği duyduğunu merak ederek yanındaki Kont'a gizli bakışlar savurdu. Fenring'in, gereksiz olduğunu hissettiği herhangi bir şeyi yaptığı, bir sözcüğün işi halledeceği yerde iki sözcük kullandığı veya tek bir sözde tek bir anlamla yetindiği nadiren görülmüştü.
Üçgen arenanın üstündeki altın locada oturuyorlardı... borular çalınıyordu, tepelerindeki ve çevrelerindeki sıralar, şamata yapan insanlar ve dalgalanan flamalarla tıka basa doluydu. O sırada Baron'un sorusu yanıtlandı.
"Sevgili Baron'um," dedi Kont, kulağına eğilerek, "biliyorsun değil mi, imparator seçtiğin varise resmi onay vermedi."
Baron aniden kendisini, içine düştüğü şaşkınlığın oluşturduğu kişisel bir sessizlik konisinin içinde buldu. Gözlerini Fenring'e dikti, altın locadaki gruba katılmak için arkasında muhafızlarla gelmekte olan Kont'un eşini güçbela gördü.
"Bugün burada olmamın gerçek sebebi bu," dedi Kont. "imparator benden değerli bir halef seçip seçmediğini bildirmemi istedi. Bir maskenin altındaki gerçek kişiyi gözler önüne sermek için arena gibisi yoktur, öyle değil mi?"
"imparator, varisimi özgürce seçmem konusunda bana söz vermişti!" dedi Baron kulak tırmalayan bir sesle.
"Göreceğiz," dedi Fenring ve eşini karşılamak için başını çevirdi. Kadın, Baron'a gülümseyerek oturdu, sonra dikkatini altlarındaki kum zemine çevirdi: üzerinde tayt ve spor ayak-
kabılarla arenaya çıkan Feyd-Rautha'nın sağ elinde siyah eldiven ve uzun hançer, sol elinde beyaz eldiven ve kısa hançer vardı.
"Zehir için beyaz, saflık için siyah," dedi Leydi Fenring. "Tuhaf bir gelenek, değil mi sevgilim?"
"Immmm," dedi Kont.
Aile balkonlarından tezahüratlar yükseldi, Feyd-Rautha alkışlara karşılık vermek için durdu, yukarıya bakıp yüzleri inceledi...kuzenîlerini ve kuzenlerini, yarı kardeşleri, odalıkları ve dış-freyn akrabaları gördü. Uçuşan rengarenk elbiseler ve sancakların ortasında pembe borazanlara benzeyen o kadar çok ağız yaygara koparıyordu ki.
Feyd-Rautha, sıraları dolduran yüzlerin, köle gladyatörün kanının olduğu kadar kendi kanının da aktığını görmek için can attıklarını anladı. Bu dövüşün sonucunun ne olacağı konusunda tabii ki hiç şüphe yoktu. Tehlikenin kendisi değil sadece görüntüsü vardı...yine de...
Feyd-Rautha hançerlerini güneşe doğru kaldırdı, arenanın üç köşesini antik tarzda selamladı. Önce beyaz eldivenli elindeki kısa hançer (beyaz, zehirin sembolü) kınına sokuldu. Sonra da siyah eldivenli eldeki uzun bıçak...şu anda saf olmayan saf bıçak, günü tümüyle kişisel bir zafere çevirecek gizli silahı: siyah bıçakta zehir.
Vücut kalkanını ayarlaması yalnızca bir an sürdü, tamamen korunduğundan emin olmak için alnının gerildiğini hissetmek üzere bir an durakladı.
Bu an sanki hiç geçmiyor gibiydi; ve Feyd-Rautha bir şovmenin kendinden emin ustalığıyla anı uzattıkça uzatıyordu, yardımcılarına ve rakibini şaşırtacak adamlarına başıyla işaret veriyor, dikkatle bakıp malzemelerini kontrol ediyordu; keskin ve parlak sivri çıkıntıları takılmış prangalar, mavi flandraları dalgalanan çengeller ve kancalar.
Feyd-Rautha müzisyenlere işaret verdi.
Antik ihtişamıyla yankılanan yavaş bir marş başladı ve Feyd-Rautha grubunun başında amcasının bulunduğu locanın
446
447
altında saygıyla eğilmek için arenanın karşısına gitti. Atılan tören anahtarını havada yakaladı.
Müzik kesildi.
Aniden oluşan sessizlikte iki adım geriledi, anahtarı havaya kaldırıp bağırdı. "Bu gerçeği..." Ve amcasının şöyle düşüneceğini bilerek durakladı: Bu genç aptal tüm bu olanlardan sonra Leydi Fenring 'e ithaf edecek ve kıyametin kopmasına yol açacak!
"...amcam ve velinimetim Baron Vladimir Harkonnen'e ithaf ediyorum!" diye bağırdı Feyd-Rautha.
Ve amcasının rahat bir nefes aldığını görmekten zevk aldı.
Hızlı bir marş başladı ve Feyd-Rautha arkasından seğirten adamlarıyla birlikte arenayı bir uçtan uca geçip yalnızca uygun kimlik bandı takanların girebildiği önlem kapısına geldi. Feyd-Rautha ön-kapıyı hiç kullanmamış olduğu ve şaşırtıcılarına nadiren ihtiyaç duyduğu için kendisiyle gurur duydu. Ama bugün orada olduklarını bilmek güzeldi...özel planlar bazen özel tehlikeler içerirdi.
Arenaya tekrar sessizlik çöktü.
Feyd-Rautha yüzünü gladyatörün çıkacağı, karşı taraftaki büyük kırmızı kapıya döndü.
Özel gladyatör.
Thufır Havvat'ın tasarlamış olduğu plan oldukça basit ve amaca yönelik, diye düşündü Feyd-Rautha. Köleye uyuşturucu verilmeyecekti, işte tehlike buydu. Bunun yerine, adamın bilinçaltına kritik bir anda kaslarını hareketsiz kılacak bir anahtar sözcük kazınmıştı. Feyd-Rautha, dudaklarını sessizce oynatarak hayati önem taşıyan sözcüğü defalarca aklından geçirdi: "Süprüntü!" Seyirciler na-Baron'u öldürmek için arenaya uyuşturucu verilmemiş bir kölenin salındığını sanacaklardı. Ve dikkatlice düzenlenmiş bütün kanıtlar kölecibaşını hedef gösterecekti.
Servo-motorlar kırmızı kapıyı açmak üzere çalışırken alçak bir vızıltı yükseldi.
Feyd-Rautha bütün dikkatini kapıya yoğunlaştırdı. Bu ilk
an son derece kritikti. Çıkışta gladyatörün görünüşü eğitimli bir göze, bilmesi gerekenden fazlasını ifade ederdi. Dövüşe çıktıkları anda öldürmeye hazır görünmeleri için bütün gladyatörlere elakka adlı uyuşturucunun zerkedilmesi gerekirdi... ama hançeri nasıl tarttıklarını, savunma yaparken hangi yöne döndüklerini, tribünlerdeki seyircilerin gerçekten farkında olup olmadıklarını izlemek zorundaydınız. Kölenin başını yana yatırış şekli, karşı hamleler ve hileler için en hayati ipuçlarını verebilirdi.
Kırmızı kapı gürültüyle açıldı.
Kafası traşlı, göz çukurları koyu renk olan uzun boylu ve kaslı bir adam dışarı çıktı. Teni, sanki elakka almış gibi havuç rengiydi ama Feyd-Rautha bu rengin boya olduğunu biliyordu. Köle, bedenini saran esnek yeşil bir giysi giymiş ve yarım-kalkana özgü kırmızı bir kemer takmıştı...kemerin oku, kölenin sol tarafının kalkanlı olduğunu göstermek için sol tarafı işaret ediyordu. Hançerini kılıç stilinde tutuyordu, eğitimli bir dövüşçü gibi hafifçe dışarı doğru eğmişti. Yavaş yavaş arenanın ortasına doğru ilerledi, kalkanlı tarafını Feyd-Rautha'ya ve ön-kapıdaki gruba doğru döndü.
"Bunu hiç gözüm tutmadı," dedi Feyd-Rautha'nın çengel-cilerinden biri. "Uyuşturulduğundan emin misiniz, Efendim?"
"Rengine baksana," dedi Feyd-Rautha.
"Ama bir dövüşçü gibi duruyor," dedi başka bir yardımcı.
Feyd-Rautha iki adım ilerleyerek kuma çıktı ve köleyi inceledi.
"Koluna ne yapmış?" diye sordu şaşırtıcılardan biri.
Feyd-Rautha'nın dikkati adamın sol önkolundaki kanlı bir sıyrığa kaydı ve kolunu aşağıya doğru izledi; eli, kalçasının sol tarafına, yeşil giysinin üzerine kanla çizilmiş bir deseni işaret ediyordu...orada ıslak bir şekil vardı: bir atmacanın ana hatları.
Atmaca!
Feyd-Rautha, koyu renk çukurlu gözlerin olağanüstü bir uyanıklıkla kendisine ters ters baktıklarını gördü.
449
448
Dük Leto 'nün Arrakis 'ten getirdiğimiz savaşçılarından bir, bu! diye düşündü Feyd-Rautha. Basit bir gladyatör değil bu' Tüyleri ürperdi, acaba Havvat'ın bu arena için başka bir planı mı var diye düşündü...hilenin içindeki hilenin içinde hile. Ve suçu üstlenecek olan yalnızca kölecibaşıydı!
Başyardımcısı Feyd-Rautha'nın kulağına şunları söyledi: "Bunun bakışlarını hiç gözüm tutmadı, Efendim. Bırakın denemek için hançer tuttuğu koluna bir iki tane çengel atayım."
"Kendi çengellerimi kendim atacağım," dedi Feyd-Rautha Yardımcısından bir çift uzun kancalı çubuk aldı, elinde tartıp dengesine baktı. Bu çengellerin ucuna da uyuşturucu sürülmüş olması gerekiyordu...ama bu sefer sürülmemişti ve baş yardımcı bu yüzden ölebilirdi. Ama tüm bunlar planın bir parçasıydı.
"Bu seni bir kahraman yapacak, " demişti Havvat. "Gladyatörünü teke tek oldurmuş olacaksın, hem de ihanete rağmen Kölecibaşı idam edilecek ve senin adamın onun yerine geçecek "
Feyd-Rautha, anı sonuna dek kullanıp arenanın ortasına doğru beş adım daha ilerlerlerken köleyi inceledi. Tepesindeki tribünlerde oturan uzmanların ters giden bir şeyler olduğunu çoktan fark ettiklerini biliyordu. Gladyatör uyuşturulmuş bir adamın ten rengine sahipti ama yerinden kıpırdamıyor ve titremiyordu. Coşkulu izleyiciler şimdi aralarında şöyle fısıldaşa-caklardı: "Bakın nasıl da duruyor. Tahrik olmalıydı...saldır-malı ya da geri çekilmeliydi. Bakın nasıl da gücünü harcamıyor, nasıl da bekliyor. Beklememeliydi."
Dostları ilə paylaş: |