Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə39/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   55

"Evet. Imm, Salusa Secundus'la ilgili şüphelerinde Ar-rakis'in nasıl bir yer tuttuğunu öğrenmek istiyorum. Bana, İmparator'un, Arrakis'le kendi gizemli hapis gezegeni arasın-daki benzerlikler yüzünden telaşlandığını söylemen yeterli değil. Bak, Rabban'ı uyarmak için acele etmemin tek nedeni, i kuryenin bu Heighliner'la gitmek zorunda olması. Sen hiçbir gecikme olamaz dedin. Kabul. Ama şimdi bir açıklama bekliyorum."



Lafı ağzında geveleyip duruyor, diye düşündü Havvat. Bir kaşını kaldırarak ya da bir el hareketiyle bana bir şey anlatabilen Leto gibi değil. Tek bir sözcüğü söyleyiş tarzıyla tüm bir cümleyi ifade eden Yaşlı Dük gibi de değil Bu bir ahmak1 Onu yok etmek insanlığa bir hizmet olur

"Bana tam ve eksiksiz bir açıklama yapmadan buradan J ayrılmayacaksın," dedi Baron.

"Salusa Secundus'tan çok sıradan bir şeymiş gibi bahsedi-J yorsunuz," dedi Havvat.

"Orası mahkumların gönderildiği bir sürgün yeri," dedi]

Baron. "Galaksideki en berbat serseriler Salusa Secundus'a gönderilir. Başka ne bilmemiz gerekiyor?"

"Hapis gezegenindeki koşullar hiçbir yerde olmadığı kadar acımasızdır," dedi Hawat. "Yeni gelen mahkumlar arasında ölüm oranının yüzde altmıştan yüksek olduğunu duydunuz. İmparator'un orada her çeşit baskıyı uyguladığını duydunuz. Tüm bunları duydunuz ve hiç soru sormadınız, ha?"

"imparator, hapishanesinin Büyük Evler tarafından incelenmesine izin vermez," diye homurdandı Baron, "Ama o da benim zindanlarımı görmedi."

"Ve Salusa Secundus'u merak etmek ise...ı-ıhh..." Havvat kemikli parmaklarından birini dudaklarına götürdü, "...engellenir."

"Demek, orada yapmak zorunda kaldığı bazı şeylerle pek gurur duymuyor!"

Havvat'ın dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme değdi geçti. Baron'a bakarken, ışıtübün ışığında gözleri parladı. "İmparator'un Sardokarlarını nereden bulduğunu hiç merak etmediniz mi?"

Baron dolgun dudaklarını büzdü. Yüz hatları dudağını sarkıtmış bir bebeğe benzedi, huysuz bir ses tonuyla konuştu: "Niye...asker topluyor...yani, devşirmeleri varken ve askere..."

"Hah!" dedi Havvat sertçe. "Sardokarların kahramanlıkları hakkında duyduğunuz hikayeler söylenti değil, öyle değil mi? Bunları, Sardokarlara karşı savaşıp da sağ kalabilen birkaç kişi anlattı, öyle değil mi?"

"Sardokarlar mükemmel savaşçılardır şüphesiz," dedi Baron. "Amabence, benim lejyonlarım..."

"Onların yanında bir turist kafilesi gibi kalırlar!" diye terslendi Havvat. "İmparator'un, Atreides Evi'ne neden düşman olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsunuz?"

"Bu senin yorumuna açık bir konu değil," diye uyardı Baron.

Bu konuda İmparator'u harekete geçirenin ne olduğunu



504


505





II

onun bile bilmemesi mümkün mü acaba? diye sordu Havvat kendi kendine.

"Beni hangi iş için kiraladıysanız o işle ilgili her alan be- . nim yorumuma açıktır," dedi Hawat. "Ben bir Mentat'ım. Bir] Mentat'ın bilgi alma ve hesaplama yollarını tıkamamalısınız."

Baron uzun bir süre gözlerini ona dikti ve sonra şöyle dedi: "Ne söylemen gerekiyorsa söyle, Mentat."

"İmparator Padişah, Atreides Evi'ne düşman oldu; çünkü Dük'ün Başsavaşçıları Gurney Halleck ve Duncan Idaho, Sar-dokarlar kadar iyi olan savaşçı bir birlik, küçük bir savaşçı birlik eğitmişlerdi. Hatta bazıları onlardan daha iyiydi. Dük birliğini büyütebilecek ve her parçasını Imparator'un birlikleri kadar güçlü kılabilecek durumdaydı."

Baron bu açıklamayı kafasında tarttı, ardından: "Arrakis'in j bununla ne ilgisi var?" diye sordu.

"Arrakis, en acımasız sağ kalma eğitiminden geçmiş asker-| ler sağlayan bir kaynak."

Baron başını iki yana salladı. "Fremenleri kastediyor ola- j mazsın, öyle değil mi?"

"Fremenleri kastediyorum."

"Pöh! O halde neden Rabban'ı uyarıyoruz ki? Sardokar-1 ların soykırımı ve Rabban'ın zulmünden sonra bir avuçtanj fazla Fremen kalmış olamaz."

Havvat sessizce bakmaya devam etti.

"Bir avuçtan fazla olamazlar," diye tekrarladı Baron, j "Rabban sırf geçen sene altı bin Fremen öldürdü!"

Havvat hala ona bakıyordu.

"Ve bir önceki yıl dokuz bin," dedi Baron. "Sardokarlar da,j gitmeden önce en az yirmi bin tanesinin hesabını görmüş ol-J malı."

"Son iki yılda Rabban'ın birliğinin kayıpları ne kadar?"5 diye sordu Havvat.

Baron gerdanını ovuşturdu. "Şey, tabii, oldukça yoğun biri şekilde asker topluyordu. Ajanları oldukça büyük vaatlerdej bulunuyor ve..."

"Yuvarlak hesap otuz bin diyebilir miyiz?" diye sordu Havvat.

"Bu birazcık yüksek gibi," dedi Baron.

"Bilakis," dedi Havvat. "Rabban'ın raporlarının satır aralarını ben de sizin kadar okuyabiliyorum. Ve ajanlarımızdan bana gelen raporları siz de mutlaka anlamışsınızdır."

"Arrakis zalim bir gezegen," dedi Baron. "Fırtınaların yol açtığı kayıplar..."

"Bu sayıya fırtınanın kaç kişi eklediğini ikimiz de biliyoruz," dedi Havvat.

"Ne olmuş otuz bin kişi kaybettiyse?" diye sordu Baron ve yüzüne kan hücum etti.

"Sizin hesabınıza göre," dedi Havvat, "iki yılda on beş bin kişi öldürürken, bu sayının iki katı kadar kayıp verdi. Sardo-karların da yirmi bin kişi, belki de biraz daha fazlasını öldürdüğünü söylediniz. Arrakis'ten dönüşleri için hazırlanan nakliye manifestolarını gördüm. Eğer yirmi bin kişi öldür-müşlerse, onların kaybı nerdeyse bire beş oranında. Neden bu sayılarla yüzleşmiyor ve ne ifade ettiklerini anlamıyorsunuz?"

Baron buz gibi bir ahenkle konuştu: "Bu senin işin, Mentat. Ne ifade ediyorlar?"

"Duncan Idaho'nun gittiği siyeçte kaç kişi olduğunu size söylemiştim," dedi Havvat. "Her şey uyuyor. Eğer bu siyeç topluluklarından sadece iki yüz elli tane varsa, nüfusları beş milyon civarında olmalı. Benim tahminime göre bu topluluklardan en az bunun iki katı kadar var. Böyle bir gezegende nüfus dağınık olur."

"On milyon mu?"

Baron'un gerdanı şaşkınlıkla titreşti.

"En azından."

Baron dolgun dudaklarını büzdü. Boncuk gibi gözlerini kırpmadan Havvat'a baktı. Bu gerçek Mentat hesaplaması mı acaba? diye düşündü. Nasıl böyle bir şey olur da kimse şüphelenmez?

"Doğum oranlarının artış miktarını bile etkili bir şekilde



506


507




düşüremedik," dedi Havvat. "Biz sadece daha az başarılı örnek- j lerini ayıkladık, güçlü olanları daha da güçlenmeleri için bırak- j tık...tıpkı Salusa Secundus'taki gibi."

"Salusa Secundus!" diye bağırdı Baron. "Imparator'un ha-| pis gezegeniyle bunun ne ilgisi var?"

"Salusa Secundus'ta sağ kalan biri diğerlerinin çoğundan] daha dayanıklı olmaya başlar," dedi Hawat. "Buna en iyi aske-j ri eğitim de eklendiği zaman..."

"Saçmalık! Senin iddiana göre, yeğenimin onlara yaptıg bu zulümden sonra, ben Fremenlerin arasından asker toplaya-J bilirim."

Hawat yumuşak bir sesle konuştu: "Siz kendi birlikleriniz hiç zulmetmiyor musunuz?"

"Şey...ben...ama..."

"Zulüm göreceli bir şeydir," dedi Havvat. "Sizin savaşçı^ larınız çevrelerindeki savaşçılardan çok daha iyiler, değil Baron'un askeri olmanın alternatifinin hoş bir şey olmadığın görüyorlar, değil mi?"

Sessiz kalan Baron'un gözleri dalmıştı. Olasılıklar... Yofcj sa Rabban bilmeden Harkonnen Evi'ne en güçlü silahı mı sağ| lamıştı?

Hemen ardından şöyle dedi: "Bu askerlerin sadakatinde nasıl emin olabilirsin?"

"Onları, müfrezeden büyük olmayan küçük gruplar halind alırdım," dedi Hawat. "Bu zulmün etkisinden çıkarır ve alt] yapılarını anlayan, tercihen onlarla aynı zulmü yaşamış insan^ lardan oluşan eğitici bir kadroyla birlikte izole ederdim. One sonra da, gezegenlerinin kendileri gibi üstün canlılar üreten gizli bir eğitim alanı olduğu sırrını kulaklarına fısıldayıp onla dolduruşa getirirdim. Ve bütün bunlar olup biterken, onla böyle üstün canlıların neler kazanabileceğini gösterirdim^ zengin bir yaşam, güzel kadınlar, şık konaklar...ne isterlerse."

Baron başını onaylarcasına sallamaya başladı. "Sardokarla rın kendi yurtlarında yaşadıkları gibi."

"Askerler, zamanla, Salusa Secundus gibi bir yerin onla

...seçkinleri ürettiği için mazur görülebileceğine inanmaya başlarlar. En sıradan Sardokar askeri, birçok açıdan bir Büyük Ev'in herhangi bir üyesinin yaşamı kadar haşmetli bir yaşam sürer."

"Olağanüstü bir fikir!" diye fısıldadı Baron.

"Benim şüphelerimi paylaşmaya başladınız," dedi Havvat.

"Böyle bir şey nerede başladı?" diye sordu Baron.

"Ha, evet: Corrino Evi nereden geldi? İmparator ilk mahkum gruplarını göndermeden önce Salusa Secundus'ta kimse var mıydı? Anne tarafından kuzen olan Dük Leto bile bunu asla kesin olarak bilemedi. Böyle sorular sorulması engellenirdi."

Baron'un gözleri düşünceyle donuklaştı. "Evet, çok dikkatlice korunmuş bir sır. Her aracı kullanarak..."

"Hem orada gizleyecek ne var ki?" diye sordu Havvat. "imparator Padişah'ın bir hapis gezegeni olması mı? Bunu herkes biliyor. Onun..."

"Kont Fenring!" dedi Baron pat diye .

Konuşmayı kesen Havvat, şaşkınlık içinde kaşlarını çatarak Baron'u inceledi: "Ne olmuş Kont Fenring'e?"

"Birkaç yıl önce yeğenimin doğum gününde," dedi Baron. "Şu imparatorluk züppesi Kont Fenring, resmi gözlemci olarak ve...ımm, imparator'la aramda bir iş anlaşmasını sonuçlandırmak için geldi."

"Eee?"

"Ben...ımm, konuşurken, sanırım Arrakis'i bir hapis gezegeni haline getirmekle ilgili bir şeyler söyledim. Fenring..."



"Tam olarak ne söylediniz?" diye sordu Havvat.

"Tam olarak mı? Bu uzun bir zaman önceydi ve..."

"Efendim Baron, hizmetlerimden en iyi şekilde yararlanmak istiyorsanız, bana yeterli bilgi vermelisiniz. Bu konuşma kaydedilmedi mi?"

Kızgınlıktan Baron'un yüzüne kan hücum etti. "Sen de Pi-ter kadar kötüsün! Hiç hoşlanmam böyle..."





509


508




"Piter artık yanınızda değil, Efendim," dedi Hawat. "Hazır laf açılmışken, Piter'ın başına ne gelmişti?"

"Benimle fazla içli dışlı olmuştu, benden çok şey istemeye başlamıştı."

"Yararlı bir adamı ziyan etmeyeceğinize dair beni ikna etmiştiniz," dedi Hawat. "Tehditler savurup kaçamak cevaplar vererek beni ziyan mı edeceksiniz? Kont Fenring'e ne söylediğinizden bahsediyorduk."

Baron'un yüzü yavaş yavaş sakinleşti. Zamanı gelince, diye düşündü. Bana karşı tavrını hatırlayacağım. Evet Hatırlayacağım.

"Bir dakika," dedi Baron ve büyük salondaki konuşmayı düşündü. Durdukları sessizlik konisini gözünün önüne getirmesi işe yaradı. "Şöyle bir şeyler söylemiştim," dedi Baron. " 'İmparator, belli sayıda ölümün her zaman işin bir parçası olduğunu bilir.' İş gücü kayıplarımızdan bahsediyordum. Sonra Arrakis sorununa başka bir çözüm düşünmekle ilgili bir şeyler söyledim ve İmparator'un hapis gezegeninin onu taklit etmek için bana ilham verdiğini söyledim."

"Cadı soyu!" dedi Havvat sertçe. "Fenring ne dedi?"

"İşte o zaman beni seninle ilgili sorguya çekmeye başladı."

Havvat arkasına yaslanıp düşünceli bir şekilde gözlerini kapadı. "Demek bu yüzden Arrakis'le ilgilenmeye başladılar," dedi. "Neyse, olan olmuş." Gözlerini açtı. "Şimdiye kadar Ar-rakis'in her yerine casuslarını yerleştirmişlerdir. İki yıl!"

"Ama benim masum önerim kesinlikle..."

"Bir İmparator'un gözünde hiçbir şey masum değildir! Rabban'a ne talimat verdiniz?"

"Sadece, Arrakis'e bizden korkmayı öğretecekti."

Hawat başını iki yana salladı. "Şimdi iki seçeneğiniz var, j Baron. Ya yerlileri öldürüp onları kırıp geçirirsiniz ya da..."

"Bir iş gücünü olduğu gibi ziyan mı edeyim?"

"İmparator'un hala arkasına takabildiği şu Büyük Evler'lel buraya gelip Giedi Prime'ı kabak gibi oymasını mı tercih eder-j diniz?"

Baron, Mentat'ını inceledi, ardından: "Bunu yapmaya kalkışamaz!"

"Kalkışamaz mı?"

Baron'un dudakları titredi. "Alternatifin nedir?" "Sevgili yeğeniniz Rabban'a sırt çevirin." "Sırt çev..." Baron susup gözlerini Hawat'a dikti. "Ona ne birlik gönderin ne de herhangi bir şekilde yardım. Arrakis'te işleri nasıl berbat bir şekilde yürüttüğünü duyduğunuzu ve en kısa sürede bunu düzeltmeye yönelik önlemler almayı plandığınızı bildirmek dışında mesajlarına yanıt vermeyin. Mesajlarınızdan bazılarının İmparatorluk casuslarının eline geçmesini ayarlarım."

"Peki ya bahar ne olacak, kazançlar. "Kârdan Baronluk payınızı talep edin ama taleplerinizin şekli konusunda dikkatli olun. Rabban'dan sabit tutarlar isteyin. Biz..."

Baron ellerini avuçları yukarı gelecek şekilde çevirdi. "Ama nasıl emin olabiliriz ki o sinsi yeğenimin..."

"Arrakis'te hala casuslarımız var. Rabban'a koyduğunuz bahar kotalarını karşılamasını yoksa görevden alınacağını söyleyin."

"Ben yeğenimi tanırım," dedi Baron. "Bu yalnızca onun halka daha fazla zulmetmesine yol açacaktır."

"Tabii ki öyle olacak!" dedi Havvat sertçe. "Bunun şu anda kesilmesini istemiyorsunuz! Siz sadece kendi ellerinizin temiz kalmasını istiyorsunuz. Bırakın Rabban sizin için Salusa Se-cundus'unuzu yaratsın. Ona mahkum göndermeye bile gerek yok. Gereken nüfusa sahip. Eğer Rabban bahar kotanızı karşılamak için halkını çalışmaya zorlarsa, o zaman İmparator'un şüphelenip başka bir sebep aramasına gerek kalmayacaktır. Bu, gezegene işkence çektirmek için yeterli bir sebep. Ve siz Baron, herhangi bir söz ya da hareketle bunun için başka bir sebep olduğunu belli etmeyeceksiniz."

Baron, ses tonundaki şakayla karışık hayranlığı engelleyemedi. "Ay, Hawat, çok üçkağıtçısın. Peki Arrakis'e gidip Rab-



511


510




ban'ın hazırladığı şeyden nasıl yararlanacağız?"

"En basiti bu, Baron. Her yıl kotayı biraz artırırsanız.^ yakında orada bir çıban başı oluşur. Üretim düşer. Rabban' görevden alıp...karışıklığı düzeltmek için kendiniz başa* geçersiniz."

"Uyar," dedi Baron. "Ama bütün bunlardan bıktım usandım. Arrakis'i benim için ele geçirecek başka birini hazırlıyorum."

Hawat karşısındaki toparlak suratı incedi. Yaşlı asker-casus başını onaylarcasma yavaş yavaş sallamaya başladı. "Feyd-Rautha," dedi. "Demek şu andaki zulmün sebebi bu. Siz de çok üçkağıtçısınız, Baron. Belki de bu iki entrikayı birleştirebiliriz. Evet. Sizin Feyd-Rautha Arrakis'e gidip onların kurtarıcısı olabilir. Halicin gönlünü kazanabilir. Evet."

Baron gülümsedi. Ve gülümserken kendi kendine sordu: Peki bunun, Hava at 'm kişisel planıyla ne ilgisi var?

Çıkmasına izin verildiğini anlayan Hawat, kalkıp kırmızı duvarlı odadan ayrıldı. Yürürken, Arrakis'le ilgili hesaplamaların hepsinde ortaya çıkan rahatsız edici bilinmeyenleri bastıra-mıyordu. Kaçakçıların arasında saklanan Gurney Halleck'in bildirdiği şu yeni dinsel lider, şu Muad'Dib.



Belki de Baron 'a, bırakın bu din istediği yerde, tava ve graben halkları arasında bile gelişsin dememeliydim, diye düşündü kendi kendine. Ama baskının dinlerin gelişmesine neden olduğu bilinen bir şeydir.

Ve Halleck'in Fremen savaş taktikleriyle ilgili raporlarını düşündü. Bu taktikler Halleck'i hatırlatıyordu...ve Idaho'yu...j ve hatta Hawat'ı.



Idaho kurtuldu mu acaba? diye sordu kendi kendine.

Ama bu boş bir soruydu. Henüz kendine Paul'ün kurtulup kurtulamadığını sormamıştı. Baron'un bütün Atreideslerin öl-j düğüne inandığını biliyordu. Baron, Bene Gesserit cadısının! kendi silahı olduğunu itiraf etmişti. Ve bu tek bir anlama gelebilirdi: hepsinin sonu...kadının öz oğlunun bile.



Kadının Atreideslere karşı ne zehirli bir nefreti varmış,\

diye düşündü. Benim bu Baron 'a karşı duyduğum nefret gibi bir şey- Benim darbem de onunki kadar kesin ve mükemmel olacak mı?



Her şeyde evrenimize çit bir desen vardır Onun simetrisi, inceliği ve zerafeı, vardır...her zaman gerçek sanatçıların eserlerinde bulacağınız nitelikler Bunu, mevsim dönümlerinde, kum bulutlarının bir sırt boyunca yayılışında, günlük çalısının öbek öbek dallarında ya da yapraklarının deseninde bulabilirsiniz. Huzur veren ritmler, hareketler ve biçimler bulma ümidiyle, yaşamımızda ve toplumumuzda, bu desenleri taklit etmeye çalışırız. Yine de, en mükemmel olanı ararken tehlikeyle karşılaşma ihtimali vardır. Mükemmel desenin kendi kararlılığını taşıyacağı açıktır Böyle bir mükemmellikte her şey ölüme doğru ilerler.

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'in Toplu Vecizeleri"nden

Paul Muad'Dib yoğun bahar özü içeren bir yemek yemiş olduğunu hatırladı. Bu anıya tutundu çünkü bu bir kanca noktasıydı ve bu hakim noktadan bakarak son tecrübesinin bir rüya olması gerektiğini söyleyebildi kendi kendine.



Ben bir süreçler tiyatrosuyum, diye düşündü. Mükemmel olmayan görüntünün, kalıtsal bilinç ve onun korkunç amacının kurbanıyım.

Ama, kendisine bir şekilde fazla yüklendiği ve zamanın içinde kaybolduğu korkusunu içinden atamadı; geçmiş, gelecek ve şimdi ayrılamayacak bir şekilde birbirine karışmıştı. Bu,





513


512




bir tür görsel bitkinlikti; biliyordu ki bu, önsezi geleceğinjj sürekli olarak bir tür anı şeklinde tutma gerekliliğinden kay-j Haklanıyordu; oysa anı, doğası gereği geçmişe ait bir şeydi.

Bana yemeği Chani hazırladı, dedi kendi kendine.

Ama Chani güneyin derinliklerindeydi, güneşin -sıç olduğu soğuk ülkedeydi, oğulları II. Leto ile birlikte likte, yeni siyeç kalelerinden birinde gizleniyordu.

Yoksa bu henüz gerçekleşmemiş bir şey miydi?

Hayır, diye yatıştırdı kendi kendini; çünkü kız kardeşi] Acayip Alia, annesi ve Chani'yle birlikte, vahşi bir yaratanın sırtına bağlanmış bir Başrahibe tahtırevanına binip güneye doğru yirmi gümlerlik bir yolculuk yaparak oraya gitmişti.

Dev solucanlara binme fikrinden kaçarak kendi kendine sordu: Yoksa Alia henüz doğmadı mı?

Ben razziadaydım, diye hatırladı Paul. Arrakeen'deki ölüle-'. rimizin suyunu geri almak için baskına gitmiştik. Ve ben ölülerin yakıldığı odun yığınında babamdan arta kalanları buldum. Babamın kafatasını Harg Geçidi 'nin yukarısındaki bir Fremen höyüğüne yerleştirdim.

Yoksa bu henüz olmamış bir şey miydi?



Yaralarım gerçek, dedi Paul kendi kendine. Yara izleri gerçek. Babamın kafatasının bulunduğu mezar gerçek.

Hala rüyada gibi olan Paul, Jamis'in karısı Harah'ın, bir j gün siyeç koridorundaki bir dövüşü haber vermek için gelmiş j olduğunu hatırladı. Bu, kadınlar ve çocuklar güneyin derinlik-j lerine gönderilmeden önce, geçici siyeçte olmuştu. Harah iç] odanın girişinde durmuştu; siyah saçının yan tarafları, bir zincire takılmış su halkalarıyla arkadan toplanmıştı. Odanın per-| desini yana çekmiş ve ona Chani'nin biraz önce birisinij öldürdüğünü söylemişti.



Bu gerçekleşti, dedi Paul kendi kendine. Bu gerçekti,^ zamanının dışına çekilmiş ve değişebilecek bir şey değildi.

Paul dışarı fırlayınca, Chani'yi, üstünde kapüşonu geriy atılmış parlak mavi bir cüppeyle, koridorun sarı kürelerinin! altında, harcadığı çaba sonucu ince yüz hatları kızarmış biri

halde bulduğunu hatırladı. Kız hançer-i figanını kınına sokuyordu. Kalabalık bir grup koridorda yükleriyle birlikte hızla uzaklaşıyordu.

Ve Paul kendi kendine şunları söylediğini hatırladı: Bir ceset taşıdıkları daima anlaşılır.

Chani ona doğru dönünce, siyeçin içindeyken boynuna görünecek şekilde bir iple taktığı su halkaları çıngırdadı.

"Chani, neler oluyor?" diye sordu.

"Teke tek dövüşte sana meydan okumaya gelen birini hakladım, Usul."

"Onu sen mi öldürdün?"

"Evet. Ama belki de onu Harah'a bırakmalıydım."

(Ve Paul çevrelerindeki insanların bu sözleri nasıl takdirle karşıladıklarını hatırladı. Harah bile gülmüştü.)

"Ama o bana meydan okumaya gelmiş!"

"Beni sihramiz yöntemle sen eğittin, Usul."

"Mutlaka öyle! Ama sen bunu yapmama..."

"Ben çölde doğdum, Usul. Hançer-i figanın nasıl kullanılacağını bilirim."

Paul kızgınlığını bastırıp makul bir şekilde konuşmaya çalıştı. "Bütün bunlar doğru olabilir, Chani, ama..."

"Ben artık siyeçte elküresinin ışığıyla akrep avlayan bir çocuk değilim, Usul. Oyun oynamıyorum."

Paul, ona dik dik baktı ve kayıtsız tavrının altında garip bir zalimlik fark etti.

"O buna layık değildi, Usul," dedi Chani. "Meditasyonunu onun gibilerin bölmesine izin vermem." Yan gözle bakarak yaklaştı, yalnızca onun duyabileceği bir sesle konuştu. "Ve sevgilim, sana meydan okuyacak birisinin benimle karşılaştığı ve utanç dolu ölüme Muad'Dib'in kadını tarafından gönderildiği duyulduğu zaman meydan okuyacakların sayısı azalacaktır."



Evet, dedi Paul kendi kendine, bu kesinlikle oldu. Bu ger-çek-geçmiş. Ve meydan okuyarak Muad'Dib'in yeni bıçağını sınayanların sayısı belirgin bir şekilde düştü.



515


514




Bir yerlerde, rüya olmayan bir dünyada bir hareket belirtisi, bir gece kuşunun çığlığı vardı.

Rüya görüyorum, diye yatıştırdı Paul kendi kendini. Bahar

yemeği yüzünden.

Yine de bir terk edilmişlik duygusu onu sarıyordu. Ruhunun bir şekilde sıyrılıp Fremen inanışına göre gerçek varlığının olduğu dünyaya, alem al-mitale, benzerlikler dünyasına, bütün fiziksel sınırlamaların ortadan kalktığı o metafizik aleme sû-zülmesinin mümkün olup olmadığını merak etti. Ve böyle bir yer düşüncesiyle korkuyu tattı çünkü bütün sınırlamaların kaldırılması bütün referans noktalarının kaldırılması anlamına geliyordu. Bir mitin topraklarında yönünü bulup da şöyle diyemedi: "Ben benim çünkü ben buradayım."

Annesi bir seferinde şöyle demişti: "Bazı insanlar seni nasıl gördükleri konusunda birbirlerinden ayrılırlar."

Bu rüyadan uyanıyor olmalıyım, dedi Paul kendi kendine. Çünkü bu gerçekleşmişti...artık Fremenlerin Başrahibesi olan annesi Leydi Jessica'mn söylediği bu sözler gerçekleşmişti.

Paul, Fremenlerle arasındaki dinsel ilişkinin annesini


korkuttuğunu biliyordu. Jessica, hem siyeçte hem de grabende
yaşayan insanların Muad'Dib'den O diye bahsetmelerinden'
hoşlanmıyordu. Ve kabileleri sorgulamaya gidiyor, Sayyadina
casuslarını gönderiyor, onların yanıtlarını topluyor ve bunlarla -
ilgili olarak arpacı kumrusu gibi düşünüyordu. İ
Paul'e bir Bene Gesserit meseli aktarmıştı: "Din ve politika .
aynı arabaya bindiğinde, arabayı sürenler yollarında hiçbir
şeyin duramayacağına inanırlar. Paldır küldür gitmeye başlar
lar...gittikçe hızlanırlar, hızlanırlar, hızlanırlar. Karşılarına
engeller çıkabileceği düşüncesini akıllarına bile getirmezler ve
gözü kapalı koşturan bir adamın çok geç oluncaya dek uçu
rumu göremeyeceğini unuturlar."

Annesinin meskeninde, üstüne Fremen mitolojisine ait desenler dokunmuş koyu renk perdelerle örtülü iç odada oturmuş olduğunu hatırladı. Orada oturup annesini dinlemiş, onun her zaman, önüne bakarken bile nasıl gözlem yaptığına dikkat et-

rnişti. Oval yüzünde, ağzının kenarlarında yeni çizgiler belirmişti ama saçları hala cilalı bronz rengindeydi. İri yeşil gözleri ise baharın boyadığı mavi örtünün altına gizlenmişti. "Fremenlerin basit, pratik bir dini var," dedi Paul. "Dinle ilgili hiçbir şey basit değildir," diye uyardı annesi. Ama Paul, bulutların örttüğü geleceğin hala üzerlerinde asılı olduğunu gördü ve içini bir kızgınlığın kapladığını fark etti. Yalnızca şunu söyleyebildi: "Din güçlerimizi birleştiriyor. Bu bizim gizemimiz."


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin