"Bu havayı, bu şovu bile bile oluşturuyorsun," diye suçladı Jessica. "Asla telkine son vermiyorsun."
"Bana bunu yapmayı öğreten bizzat sensin."
Ama Jessica o gün görüşler ve iddialarla doluydu. O gün, küçük Leto'nun sünnet düğününün olduğu gündü. Paul, annesini üzen sebeplerden bazılarını anlıyordu. Chani'yle ilişkisini, "gençlik evliliği"ni hiçbir zaman kabul etmemişti. Ama Chani bir Atreides oğul doğurmuştu ve Jessica anneyle birlikte çocuğu da reddedememişti.
Oğlunun bakışlarının baskısı altındaki Jessica sonunda kıpırdandı ve konuşmaya başladı: "Benim anormal bir anne olduğumu düşünüyorsun."
"Tabii ki hayır."
"Yanımda kız kardeşin varken bana nasıl baktığını gördüm. Kız kardeşinle ilgili olarak hiçbir şey anlamıyorsun."
"Aila'nın niçin farklı olduğunu biliyorum," dedi Paul. "Ab-ı Hayat'ı dönüştürdüğün zaman daha doğmamıştı, senin birparçandı. O..."
"Bu konuda hiçbir şey bilmiyorsun!"
Ve Paul, olayın zamanının dışına çıkıp elde ettiği bilgiyi birdenbire ifade edemedi ve yalnızca şöyle dedi: "Senin anormal olduğunu düşünmüyorum."
Oğlunun sıkıntısının gören Jessica, "Bir şey daha var, Oğul."
"Evet?"
"Chani'ni seviyorum. Onu kabul ediyorum."
517
516
Bu gerçekti, dedi Paul kendi kendine. Bu, zamanın doğumunun yol açtığı çarpılmalarla değişecek mükemmel olmayan
bir görüntü değildi.
Su güvence, ona dünyasında yeni bir tutunma noktası sağladı. Rüya halinin içinden geçen saf gerçeklik parçalan bilincine doğru dalmaya başladı. Aniden bir hieregde, bir çöl kampında olduğunu fark etti. Chani damıtıcı çadırlarını yumuşak olduğu için ince kumun üstüne kurmuştu. Bu tek bir anlama gelebilirdi, Chani yanındaydı...Chani, canı, Chani, sihayası, çölün ilkbaharı kadar tatlı Chani, güneyin derinliklerindeki
palmiyeliklerden gelmiş.
Uyku zamanı geldiğinde Chani'nin ona bir kum ilahisi
söylediğini şimdi hatırlıyordu.
"Oh canım,
Bu gece hiç tadı yok Cennet'in,
Ve Şeyh-hulud'a and içerim
Oraya gideceksin,
Sevgime boyun eğeceksin."
Sonra kumun üstünde aşıkların paylaştığı yürüyüş şarkısını ]
söyledi; şarkının ritmi, kumulların ayakların altında sürüklen-j
meşine benziyordu: i
"Anlat bana gözlerini
Ve ben sana anlatayım kalbini.
Anlat bana ayaklarını
Ve ben sana anlatayım ellerini.
Anlat bana uyuyuşunu
Ve ben sana anlatayım uyanışını.
Anlat bana arzularını
Ve ben sana anlatayım ihtiyaçlarını."
Birisinin başka bir çadırda baliset tıngırdattığını duyunc aklına Gurney Halleck gelmişti. Tanıdık çalgı, bir kaçakç
grubunun arasında yüzünü görmüş olduğu Gurney'i hatırlattı; Harkonnenleri, öldürdükleri Dük'ün oğluna istemeden de olsa götürmesin diye onu görmeyen, göremeyen ya da tanıyamayan Gurney'i.
Ama gecenin içinde çalgıcının stili, balisetin telleri üzerindeki parmakların farklılığı, gerçek müzisyenin kim olduğunu Paul'ün aklına getirdi. Bu, Sıçrayan Chatt'ti; Fedaykinlerin, Muad'Dib'i koruyan ölüm komandolarının lideri.
Çöldeyiz, diye hatırladı Paul. Harkonnen devriyelerinin ulaşamayacağı merkezi ergdeyiz. Kumun üstünde yürümek, bir yaratanı kandırmak ve kendi başıma onun üstüne tırmanıp tam anlamıyla Fremen olmak için buradayım.
Kuşağındaki maula tabancasını ve hançer-i figanı artık hissedebiliyordu. Çevresindeki sessizliği hissedebiliyordu.
Bu, gece kuşlarının gittiği, gündüz hayvanlarının ise düşmanlarına yani güneşe karşı henüz alarma geçmedikleri o özel, sabah öncesi sessizlikti.
"Kuma gündüz ışığında binmelisin ki Şeyh-hulud seni görsün ve korkmadığını bilsin," demişti Stilgar. "Bu yüzden zamanımızı tersine çevireceğiz ve bu gece uyuyacağız."
Paul sessizce doğruldu, vücudunu saran bol damıtıcı giysinin gevşekliğini ve ötede gölgeler içindeki damıtıcı çadırı hissetti. Son derece sessiz hareket ediyordu ama yine de Chani onu duydu.
Çadırın karanlığının içinden konuşan kadın başka bir gölgeydi: "Henüz gün tam olarak ağarmadı, sevgilim."
"Sihaya," dedi Paul sesinde yarım yamalak bir gülüşle.
"Bana çölün ilkbaharı diyorsun ama bugün ben senin üvendirenim. Adetlere uyulup uyulmadığını izleyen Sayya-dina'yım."
Paul damıtıcı giysisini sıkılaştırmaya başladı. "Bir keresinde bana Kitab-ül-İbar'dan bir şeyler söylemiştin," dedi. "Demiştin ki: 'Kadın senin iarlandır; o halde tarlana git ve onu sür.' "
"Ben senin ilk çocuğunun annesiyim," diye onayladı
519
518
Chani.
Paul, yarı karanlıkta, Chani'nin onunla eş zamanlı har ketlerle damıtıcı giysisini açık çöl için ayarladığını gördü "Dinlenebildiğin kadar dinlenmelisin," dedi Chani.
Kadın konuşurken, Paul onun kendisi için duyduğu sevgi) fark ederek tatlı tatlı çıkıştı: "izleme Sayyadina'sı adayı uyar-j maz ya da tembihlemez."
Chani onun yanına sokuldu, avucuyla yanağına dokundu "Bugün hem izleyici hem de kadınım." "Bu görevi başka birine bırakmalıydın." "Beklemekten daha kötü bir şey olamaz," dedi Cha "senin yanında olmayı tercih ederim."
Paul giysisinin yüz maskesini örtmeden önce kadının a\ cunu öptü, dönüp çadırın contasını açtı. içeri dolan hava, o ' dar da kuru olmayan, şafakta çiy zerresi yoğuşturacak bir rinlik içeriyordu. Havayla birlikte, bir ön-bahar kütlesinin,' zeydoğuda bir yerlerde saptadıkları ve onlara yakında yaratan olduğunu söyleyen o kütlenin kokusu geldi.
Paul büzülebilen kapıdan emekleyerek çıktı, kumun üstü de ayağa kalkıp gerindi. Soluk, sedefli yeşil bir ışıltı do| ufkunu derinleştirmişti.
Birliğinin çadırları, karanlığın içinde çevresini saran küç sahte kumullar gibiydi. Sol tarafında ilerde bir hareket gördü.j muhafızlar...onu gördüklerini biliyordu.
Bugün karşılaşacağı tehlikeyi biliyorlardı. Her Fremen tehlikeyle karşılaşmıştı. Şimdi, bu son birkaç dakika, kendi hazırlayabilmesi için onu yalnız bırakıyorlardı. Bugün yapılmalı, dedi kendi kendine. Soykırım karşısında kullandığı gücü düşündü...sihra dövüş yöntemiyle eğitmesi için oğullarını ona yollayan ya adamlar, artık kurulda onu dinleyen ve planlarına uyan ya adamlar, dönünce ona Fremenlerin en büyük iltifatı ola "Planın işe yaradı, Muad'Dib" diyen adamlar.
Ancak onun hiç yapmamış olduğu bir şeyi, en sıradan, j ufak tefek Fremen savaşçıları bile yapabiliyordu. Ve Paul,
larla arasındaki, bu herkes tarafından bilinen farkın liderliğini olumsuz etkilediğini biliyordu. O, yaratana binmemişti.
Ha, diğerleriyle birlikte eğitim gezilerine ve baskınlara gitmişti ama kendi yolculuğunu yapmamıştı. Bunu yapıncaya kadar yaşamı diğerlerinin yeteneklerine bağlıydı. Hiçbir gerçek Fremen bunu kabul edemezdi. Bunu kendi başına yapıncaya kadar, büyük güney topraklarından, yani ergin yaklaşık yirmi gümler ötesindeki bölgeden mahrum kalacaktı...bir tahtırevan isteyip bir Başrahibe ya da hasta, yaralı biri gibi binmediği sürece.
Gece boyunca iç bilinciyle boğuşması geldi aklına. Burada garip bir paralellik görüyordu...eğer yaratana hükmederse, yönetimi güçlenecekti; eğer içe dönük gözüne hükmederse, bu kendine ait bir komuta gücünü de beraberinde getirecekti. Ama bunların her ikisinin ötesinde bulutlu bölge, bütün evrenin karmakarışık göründüğü Büyük Kargaşa uzanıyordu.
Evreni kavrayış şeklindeki farklılıklar onu huzursuz ediyordu., yanlışla eşlenen doğru. Paul, evreni asıl yerinde görüyordu. Ama doğduğunda, gerçeklerin baskılarına maruz kaldığında, şimdinin kendi ömrü vardı ve kendine ait ince farklarla gelişiyordu. Korkunç amaç yok olmuyordu. Kalıtsal bilinci yok olmuyordu. Ve hepsinin üstünde kanlı ve vahşi cihat beliriyor-du.
Chani de çadırın dışına çıktı, kollarını kavuşturdu ve kafasını kaldırıp Paul'ün ruh halini incelerken hep yaptığı gibi yan gözle ona baktı. '
"Lsul, doğduğun gezegenin sularından yine bahsetsene bana," dedi Chani.
Paul, kadının, dikkatini başka yöne çekmeye, amansız sınav öncesi onu rahatlatmaya çalıştığını anladı. Gün iyice ağarıyordu, Fedaykinlerinden bazılarının çoktan çadırlarını toplamaya başladığını fark etti.
"Senin, siyeçten ve oğlumuzdan bahsetmeni tercih ederim," dedi Paul. "Leto'muz hala annemi parmağının ucunda
521
520
oynatıyor mu?"
"Aynı zamanda Alia'yı da oynatıyor," dedi Chani. hızla büyüyor. Kocaman bir adam olacak."
"Güney nasıl bir yer?"
"Yaratana bindiğin zaman kendin göreceksin."
"Ama ben önce senin gözlerinle görmek istiyorum "
"Fazlasıyla ıssız," dedi Chani.
Paul, kadının damıtıcı giysisinin başlığının altından çıl< nezhoni eşarbına dokundu. "Neden siyeçten bahsetmiyorsun!
"Bahsettim ya. Siyeç, erkeklerimizin olmadığı ıssız bir; Bir çalışma mekanı. Fabrikalarda ve dikim alanlarında çal| yoruz. Yapılacak silahlar, hava tahmini için dikilecek kazık ve rüşvetler için toplanacak bahar var. Büyütüp sabitlemek iJ ekim yapılacak kumullar var. Dokunacak kumaşlar ve kiliml| şarj edilecek yakıtlı piller var. Kabilenin gücü asla kayb masın diye eğitilmesi gereken çocuklar var."
"Yani siyeçte sevimli olan hiçbir şey yok mu?" diye : Paul.
"Çocuklar sevimli. Adetleri yerine getiriyoruz. Yeterlij yeceğimiz var. Bazen aramızdan biri erkeğini görmek için ( zeye gelebiliyor. Hayat devam etmek zorunda."
"Kız kardeşim, Alia...insanlar onu kabul ettiler mi?"
Chani söken şafağın ışığında ona doğru döndü. Bakisi Paul'ün içine işledi. "Bunu başka bir zaman tartışırız, gilim."
"Şimdi tartışalım."
"Enerjini sınava saklamalısın," dedî Chani.
Paul kadının sesindeki uzaklaşmayı duyunca hassas j noktaya dokunmuş olduğunu anladı. "Bilinmeyenler endiş de beraberinde getirir," dedi.
Bunun üzerine Chani başıyla onayladı ve şöyle "Hala...Alia'nın acayipliği nedeniyle yanlış anlamalar Kadınlar korkuyorlar çünkü küçücük bir çocuk...yalnızca| yetişkinin bileceği şeylerden bahsediyor. Alia'yı...farklı ...rahimdeki dönüşümü anlamıyorlar."
"Bir sorun mu var?" diye sordu Paul. Ve şöyle düşündü: ,41la 'ylo 'Ig'U sorunlar olduğunu gördüm
Chani, tan yerinin genişleyen çizgisine doğru baktı "Kadınlardan bazıları Başrahibe'ye yalvarmak için bir araya geldiler. Kızının içinden şeytanı çıkarmasını istediler. Şu kutsal sözleri tekrarladılar: 'Bir cadının aramızda yaşamasına izin verme.' "
"Peki annem ne dedi?"
"Kuralı söyledi ve kadınları mahcup edip gönderdi. Dedi ki: 'Eğer Alia bir soruna yol açarsa, bu, o sorunu öngörmediği ve önlemediği için otoritenin hatasıdır.' Ve Alia rahmindeyken dönüşümün onu nasıl etkilediğini açıklamaya çalıştı. Ama kadınlar utandırılmış oldukları için kızgındılar. Fısıldaşarak gittiler."
Alia 'nın yüzünden sorun çıkacak, diye düşündü Paul.
Yüzünün açıkta kalan yerlerine kristal bir kum esintisi dokundu ve ön-bahar kütlesinin kokusunu getirdi. "El Sayal, sabahı getiren kum yağmuru," dedi.
Çöl manzarasının gri ışığına, zavallı manzaraya ve kendi içine hapsolmuş bir şekil olan kuma doğru baktı. Kuru bir şimşek, güneyde karanlık bir köşeyi çizgilerle kapladı...bir fırtınanın orada statik yükünü topladığının işareti. Uzun bir süre sonra gök gürledi.
"işte bu diyarı güzelleştiren ses," dedi Chani.
Adamlarının bir kısmı daha çadırlarından çıktı. Çevredeki muhafızlar yaklaşıyordu. Etrafındaki her şey hiçbir emre gerek kalmadan antik rutin içinde tıkır tıkır işliyordu.
"Olabildiğince az emir ver," demişti babası...bir keresinde., uzun zaman önce. "Bir konuyla ilgili bir kez emir verince, o konuyla ilgili daima emir vermek zorunda kalırsın."
Fremenler bu kuralı içgüdüsel olarak biliyorlardı.
Birliğin su ustası sabah ilahisine başlamıştı ve şimdi de kum binicisini kabul törenine çağıyordu.
"Dünya bir enkazdır," diye okudu adam, sesi kumullarda inliyordu. "Kim Azrail'i geri çevirebilir? Şeyh-hulud ne em-
522
523
rettiyse o olur."
Paul dinlerken bunların, aynı zamanda Fedaykinlerin ölüm ilahisinin başlangıcı, ölüm komandolarının savaşa atılıj ken söylediği sözler olduğunu fark etti.
Bugün burada bir ruhun daha ayrılışını göstermek için , kaya mezar olacak mı? diye sordu Paul kendi kendine. Gelâ çekte Fremenler burada durup her biri başka bir taş koyark bu yerde ölmüş olan Muad 'Dib 'i düşünecek mi?
Bunun, bugünün alternatifleri arasında bulunduğunu, uz mekandaki bu konumdan yayılan gelecek hatları arasında gerçek olduğunu biliyordu. Mükemmel olmayan göründ başına bela olmuştu. Korkunç amacına ne kadar çok direni? cihadın gelmemesi için ne kadar çok mücadele ederse, ön sezisinin her yanını saran karmaşa o kadar artıyordu. Tüm leceği, bir uçuruma doğru hızla akan bir nehre benziyo du...ötesinde her şeyin sis ve bulutlar altında olduğu bağlantıya doğru.
"Stilgar geliyor," dedi Chani. "Artık yanından aynin /orundayım, sevgilim. Artık Sayyadina olmak ve Vaka>j namelere doğru bir şekilde geçmesi için töreni gözlem^ zorundayım." Başını kaldırıp Paul'e baktı, bir an için duyg larını açığa vuracaktı ki kendini kontrol etti. "Bu olup bitine kahvaltını kendi ellerimle hazırlayacağım," dedi. Arkası| dönüp uzaklaştı.
Stilgar ince kumun üstünde Paul'e doğru yaklaşırkd küçük toz birikintilerini bulandırıyordu. Gözlerinin karanll oyukları yabani bakışlarıyla onun üzerine sabitlenmişti. Ka sakalı damıtıcı giysi maskesinin üstünden göze çarpıyor, naklarının sert hatları, hareket etmelerine rağmen, rüzgarın < düğü doğal kayalar gibi görünüyordu.
Adam Paul'ün sancağını taşıyordu, gönderinde bir borusu olan yeşil-siyah sancak bu diyarda çoktan bir efsa haline gelmişti. Paul biraz da gururlanarak şöyle düşünd Yaptığım en basit şey bile bir efsane haline geliyor. Chani 'd nasıl ayrıldığıma, Stilgar'ı nasıl karşıladığıma, bugün
nacağım her harekete dikkat edecekler. Yaşasam da ölsem de bu bir efsane olacak. Ölmemeliyim. Ölürsem bu yalnızca efsane olacak ve hiçbir şey cihadı engelleyemeyecek.
Stilgar, gönderi kuma, Paul'ün yanına gömdü ve ellerini iki yana sarkıttı. Mavi içinde mavi gözleri ölçülü ve kararlıydı. Ve Paul nasıl kendi gözlerinin de baharın renk maskesini taktığını düşündü.
"Bizi Hac'dan mahrum ediyorlar," dedi Stilgar ritüel bir ciddiyetle.
Paul, Chani'nin öğrettiği gibi karşılık verdi: "Kim bir Fre-men'i istediği yere yürüme ya da binip gitme hakkından mahrum edebilir?"
"Ben bir Naib'im," dedi Stilgar, "beni asla canlı ele geçiremezler. Ben düşmanlarımızı yok edecek ölüm üçayağının bir ayağıyım." Üzerlerine sesssizlik çöktü.
Paul, Stilgar'ın arkasında kumun üstüne dağılmış diğer Frenıenlere ve onların bu kişisel dua anı için kımıldamadan duruşlarına gözucuyla baktı. Ve Fremenlerin nasıl da yaşamları öldürmekten ibaret bir halk olduğunu düşündü; her gününü öfke ve kederle yaşamış olan, bu ikisinden birinin yerini, Liet-Kynes'ın ölmeden önce onlara aşıladığı rüya dışında başka bir şeyin alabileceğini bir kez bile aklına getirmeyen bir halk.
"Bize çöl ve çukurlar diyarında yol gösteren Tanrı nerede?" diye sordu Stilgar.
"O hep bizimle birlikte," dedi Fremenler ilahi okurcasına. Stilgar omuzlarını dikleştirdi, Paul'e yaklaşıp sesini alçalttı. "Şimdi, söylediğim şeyi hatırla. Bu işi basit ve direkt olarak yap... gösteri ş yapma. Biz yaratana binmeye on iki yaşında başlarız. Sen en az altı yaş daha büyüksün ve bu yaşamın içinde doğmadın. Hiç kimseyi cesaretinle etkilemek zorunda değilsin. Cesur olduğunu biliyoruz. Tek yapman gereken yaratanı çağırıp ona binmek."
"Tamam, bunu unutmayacağım," dedi Paul.
"Unutmasan iyi olur. Seni ben eğittim, yüzümü kara
525
524
çıkarma." Stilgar cüppesinin altından yaklaşık bir metre 112 luğunda plastik bir çubuk çıkardı. Bu nesnenin bir ucu sivriyd diğer ucunda yaylı bir dil vardı. "Bu gümleri kendim ha ladım. İyi bir gümler. Al onu."
Paul gümleri alırken plastiğin sıcak kayganlığını hissetti. "Kancaların Shishakli'de," dedi Stilgar. "Şuradaki kumu lun üstüne çıktığında onları sana verecek." Sağ tarafı işaret ı "Büyük bir yaratan çağır, Usul. Bize yolu göster."
Paul, Stilgar'ın ses tonuna dikkat etti...yarı ritüel bir yarı kaygılı bir dostun sesi.
O anda güneş ufkun üstüne sıçramış gibi göründ Gökyüzü, Arrakis için bile aşırı sıcak ve kuru bir gün olacağuj gösteren gri-mavi gümüş rengine bürünmüştü.
"Kavurucu bir gün olacak," dedi Stilgar, sesi bu kez tan men ritüeldi. "Git, Usul ve yaratana bin, adamların lideri o| rak kumda yolculuk et."
Paul sancağını selamlarken, yeşil-siyah bayrağın, şa rüzgarı kesildiği için nasıl gevşekçe sarktığını fark etti. gar'in göstermiş olduğu kumula doğru döndü...doruğu S linde olan kirli bej rengi bir yamaç. Birliktekilerin çoğu, çok tan ters yönde ilerlemeye ve çadırlarını gizleyen öbür kuma1 tırmanmaya başlamıştı.
Paul'ün yolunun üstünde cüppeli birisi kaldı: bir Feday ekibinin lideri olan Shishakli...adamın damıtıcı giysisi başlığı ile maskesinin arasından yalnızca gözkapakları eği: gözleri görünüyordu.
Paul yaklaşırken Shishakli ona kırbaca benzer iki iı mızrak sundu. Mızraklar yaklaşık bir buçuk metre uzunlu daydı, bir ucunda parlak plasçelik kancalar vardı ve diğer sıkıca kavranabilmesi için kabartmalıydı.
Paul ayinin gerektirdiği gibi her ikisini de sol eliyle aldij "Bunlar benim kendi kancalarım," dedi Shishakli boğu sesle. "Hiç başarısız olmadılar."
Paul başıyla onaylayarak gerekli sessizliği sağladı, ad yanından geçip kumulun yamacına yöneldi. Doruğa va
geriye doğru bir göz attı; birliktekilerin, cüppeleri dalgalanarak, uçuşan böcekler gibi dağıldıklarını gördü. Şimdi kumluk sırtta tek başına duruyordu; önünde yalnızca ufuk, düz ve kıpırtısız ufuk vardı. Stilgar iyi bir kumul seçmişti, yanındaki-lerden daha yüksek olduğu için çevreye hakimdi.
Paul eğildi, gümleri kumun sıkışmış olduğu ve gümlemeye maksimum iletimi sağlayacak rüzgar alan tarafa yerleştirdi. Sonra bir an duraksadı, dersleri ve karşı karşıya olduğu ölüm kalım durumunu tekrar aklından geçirdi.
Mandalı açınca, gümler, çağrılarına başlayacaktı. Kumun ötesinden, dev bir solucan, bir yaratan, gümlemeyi işitecek ve ona gelecekti. Paul, kırbaca benzer kanca-mızraklarla yaratanın yüksek ve eğri sırtına tırmanabileceğim biliyordu. Bir solucanın halka dilimlerinden birinin ön kenarı bir kancayla açık tutulduğunda, kum daha hassas iç kısımlara girip buraları tahriş ettiğinden, hayvan çölün altına kaçmıyordu. Dahası, açılan dilimini çöl yüzeyinden olabildiğince uzak tutmak için dev gövdesini yuvarlıyordu.
Ben bir kum binicisiyim, dedi Paul kendi kendine.
Sol elindeki kancalara bir göz attı; hayvanı yuvarlamak, döndürmek ve istediği yere yönlendirmek için tek yapması gerekenin, bu kancaları bir yaratanın uçsuz bucaksız yan tarafına saplamak olduğunu düşündü. Bunu yapılırken görmüştü. Eğitimi sırasında, kısa bir biniş için bir solucanın yan tarafına yardımla tırmanmıştı. Yakalanan solucan bitkin düşüp çöl yüzeyinde hareketsiz kalana kadar sürütebiliyor ve sonra yeni bir yaratanın çağrılması gerekiyordu.
Paul, bu sınavı geçince, dinlenmek ve toparlanmak için güney topraklarına, kadınların ve ailelerin yeni palmiyelikler ve sıyeç bölgeleri arasında soykırımdan gizlendiği güneye, yirmi gümlerlik bir yolculuk yapmaya hak kazanacağını biliyordu.
Başını kaldırdı ve güneye baktı; ergden çağrılan çılgına dönmüş yaratanın bilinmeyen bir büyüklük olduğunu ve onu Çağıranın da aynı şekilde bu sınavın bir bilinmeyeni olduğunu
527
526
r
Aniden Jessica'nın aklına bir düşünce geldi: Paul şimdi her an kum binicisi sınavından geçiyor olabilir Bu gerçeği gizlemeye çalışıyorlar ama bu gün gibi aşikar.
l 'e Chani gizemli bir göreve gitti.
Gece derslerinin arasında sessiz bir an yakalamış olan Jes-sica dinlenme odasında oturuyordu. Sevimli bir oda olmakla birlikte soykırımdan kaçmadan önce Tabr Siyeçi'nde vakit geçirdiği oda kadar büyük değildi. Yine de buranın zemininde kalın kilimler, yumuşak minderler, onların hemen yanında alçak bir kahve sehpası, duvarlarda rengarenk perdeler ve başının üstünde yumuşak sarı bir ışık veren ışıküreler vardı. Oda\a. Fremen siyeçinin, onda bir güvenlik hissini çağrıştırmaya başlayan, o kendine özgü buruk yumuşacık kokusu sinmişti.
Ama yine de yabancı bir yerde olma hissini asla üstünden atamayacağını biliyordu. Bunun nedeni kilimler ve perdelerin gizlemeye çalıştığı sertlikti.
Belli belirsiz bir şırıltı, gümleme ve şaplak sesi dinlenme odasına kadar ulaştı. Jessica, bunun bir doğum kutlaması için olduğunu biliyordu, muhtemelen Subiay'ınki. Onun zamanı yaklaşmıştı. Ve Jessica bebeği az sonra göreceğini biliyordu... kutsanması için Başrahibe'ye getirilen mavi gözlü, nur topu gibi bir bebek. Kızı Alia'nın kutlamada olacağını ve kendisine
ı
kendi kendine hatırlattı. ,
"Yaklaşan yaratanı dikkatlice elemelisin," diye açıklamıştı Stilgar. "O geçerken, tırmanabileceğin kadar yakınında durmalısın ama seni yutabileceği kadar değil."
Paul, ani bir kararla gümlerin mandalını serbest bıraktı. Dil dönmeye başladı ve çağrılar kumun içinde gümledi, ölçülü bir "güm...güm...güm..."
Doğruldu, Stilgar'm sözlerini hatırlayarak bakışlarıyla ufku taradı: "Yaklaşma hattına karar verirken dikkatli ol. Unutma ki bir solucan bir gümlere nadiren görünmeden yaklaşır. Bir ta-;« raftan da dinle. Çoğu zaman onu görmeden önce duyarsın."
Ve Chani'nin, gece onun için duyduğu korkuya yenil düşüp kulağına fısıldadığı uyarı zihnini doldurdu: "Yaratanı yolunda durduğun zaman tamamen hareketsiz olmalısın, kum öbeği gibi düşünmelisin. Cüppenin altına gizlen ve derin özünde küçük bir kumul haline gel."
Öğrenmiş olduğu işaretleri yakalamak için dinleyerek izleyerek yavaş yavaş ufku taradı.
Güneydoğudan geldi, uzak bir tıslama, bir kum fısıltı! Hemen ardından, hayvanın uzaklarda bıraktığı izin, şafs ışığının önünde oluşturduğu silueti gördü ve daha önce hiç kadar büyük bir yaratan görmediğini, hiç bu büyüklükte yaratandan bahsedildiğini duymadığını düşündü. Uzunluj yarım fersahtan fazla görünüyordu, yükselen kafasının olı turduğu kum dalgasının yüksekliği yaklaşan bir dağ gibiydi.
Bu ne görüntüde ne de yaşamda görmediğim bir şey, di; uyardı Paul kendi kendini. Yaratığın yolunun üzerinde pozij yon almak için hızla koşturdu, kendisini bu anın acil ihti; larına tamamen kaptırmıştı.
"Para basma işini ve mahkemeleri kontrol et... varsın gerisi ayak takımının olsun. " İmparator Padişah size bunu tavsiye ediyor. Ve size diyor ki: "Kâr isliyorsanız, yönetmelisiniz. " Bu sözlerde doğruluk payı var ama ben kendi kendime şunu soruyorum: "Kimdir avak takımı ve kimdir yönetilenler? "
- Muad'Dib'in Landsraad'a Gizli Mesajı, Prenses Irulan'ın yazdığı "Arrakis'in Uyanışı"ndan
529
528
bilgi vereceğini de biliyordu.
Her gece okunan veda duasının zamanı henüz gelmemi! Poritrin, Bela Tegeuse, Rossak ve Harmonthep'e yapılmış kq baskınları için yas tutma töreninin zamanı yaklaştığını) doğum kutlamasını başlatmamış olmaları gerekiyordu.
Jessica iç çekti. Düşüncelerini oğlundan uzak tutn çalıştığını biliyordu...oğlundan ve karşı karşıya olduğu teh kelerden: zehirli çengelleri olan çukur tuzaklar, Harkonn baskınları (Fremenler, Paul'ün kendilerine verdiği yeni siljj larla, onların hava taşıtlarını ele geçirip akıncılarını öldlj düğünden bu baskınlar gün geçtikçe azalıyordu aslında) i çölün doğal tehlikeleri...yaratanlar ve susuzluk ve toz yarla
Dostları ilə paylaş: |