Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə45/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   55

Jessica, imparatorluk ailesinin damadının annesi olarak tadabileceği o güç ve güvenlik dolu yaşam için Arrakis'in zor koşullarından ayrıldığını hayal etti. Bu mağara hücresinin kayalarını örten kalın perdelere göz gezdirirken, buraya, solucanların, tahtırevanların; ve sefere katılanların ihtiyaçlarının tepeleme istiflendiği paketlerin ortasında gelmiş olduğunu düşündü.



Chani yaşadığı surece, Paul kendi görevini anlamayacak, diye düşündü Jessica. Ona bir oğul verdi ve bu kadarı yeterli.

Aniden torununa duyduğu özlem içini sardı, çocuk büyükbabasına...Leto'ya öyle çok benziyordu ki. Jessica avuçlarını yanaklarına koydu, duyguları yatıştıran ve zihni arındıran ritüel solumayı uygulamaya başladı; ardından vücudu zihnin isteklerine hazırlayan ibadet egzersizi için belini kırarak öne doğru eğildi.

Biliyordu ki, Paul'ün Kuşlar Mağarası'nı karargahı olarak seçmesi tartışma götürmezdi. Burası ideal bir yerdi. Ve kuzeyde, sarp kayalıkların duvar gibi çevrelediği korunaklı bir köye açılan Rüzgar Geçidi uzanıyordu. Bu kilit bir köydü;



580




zanaatkarlarla teknisyenlerin yurdu ve tüm bir Harkonnen sa vunma bölgesinin bakım merkeziydi.

Odanın perdesinin dışında bir öksürük duyuldu. Jessic doğruldu, derin bir nefes alıp yavaş yavaş verdi.

"Girin," dedi.

Perde savrularak açıldı ve Gurney Halleck odaya daldı, garip gülümsemeye sahip yüze yalnızca bir an bakabildi, ardın dan adam arkasına geçip adaleli kolunu çenesinin altına rak onu ayağa kaldırdı.

"Gurney, seni aptal, ne yapıyorsun?" diye sordu.

Sonra sırtına dayalı hançerin ucunu hissetti. Bu hançerin, ucundan vücuduna yayılan ürpertiyle olayın farkına vardı, (a anda Gurney'in canına kastettiğini anladı. Neden? Hiçbir sebep göremiyordu çünkü adam ihanet edecek türde biri değildi. Ama amacının ne olduğundan emindi. Bunu bilmek zihnini bulandırıyordu. Bu öyle kolay kolay alt edilecek bir adam değildi. Bu adam, Ses'ten, bütün dövüş hilelerinden, ölüm ve şiddet numaralarından haberdar bir katildi. Bu adam, Jes-sica'nın da bizzat gizli ipuçları ve önerilerle eğitimine yardımcı olduğu bir araçtı.

"Kurtulduğunu sandın, öyle mi, cadı?" diye homurdandı

Gurney.


Jessica soruyu kafasında evirip çevirmeye ya da yanıtlamaya fırsat bulamadan, perdeler aralandı ve Paul içeri girdi.

"İşte anne, O..." Paul gördüğü sahnedeki gerilimi fark edince sözlerini tamamlayamadı.

"Olduğunuz yerde kalın, Efendim," dedi Gurney.

"Sen ne..." Paul başını iki yana salladı.

Jessica konuşmaya kalkışınca boğazına dayalı kolun kasıldığını hissetti.

"Yalnızca ben izin verdiğim zaman konuşacaksın, cadı," dedi Gurney. "Senden oğlunun duyması için tek bir şey söylemeni istiyorum ve bana karşı koymaya kalkıştığını hissettiğim an bu hançeri gayri ihtiyari kalbine saplayıveririm. Sesin aynı perdede kalacak. Belirli kaslarını germeyecek ya da kıpırdat-

tnayacaksın. Birkaç saniye daha yaşayabilmek için çok aşırı bir dikkatle hareket edeceksin. Ve seni temin ederim ki en fazla bu kadar zamanın var."

Paul öne doğru bir adım attı. "Gurney, ne..."

"Olduğunuz yerde kalın!" dedi Gurney sertçe. "Bir adım daha atarsanız anneniz ölür."

Paul'ün eli hançerinin kabzasına kaydı. Müthiş bir sükunetle konuştu: "En iyisi derdini anlat, Gurney."

"Babanıza ihanet edeni öldüreceğime ant içmiştim," dedi Gurney. "Beni bir Harkonnen köle çukurundan kurtarıp bana özgürlük, yaşam, onur...ve benim için her şeyden daha değerli olan bir şeyi, dostluğunu veren adamı unutabileceğimi mi sanıv örsünüz? Ona ihanet eden hançerimin altında. Hiçbir şey beni durdura..."

"Bundan daha fazla yanılamazdın, Gurney," dedi Paul.

Ve Jessica şöyle düşündü: Demek buymuş! Ne ironi!

"Yanılıyorum, öyle mi?" diye sordu Gurney. "Bunu kadının kendisinden duyalım bakalım. Ve bu suçlamanın doğruluğunu onaylamak için rüşvet verdiğimi, casusluk yaptığımı ve dalavereler çevirdiğimi de unutmasın. Hikayenin bir kısmını elde edebilmek için bir Harkonnen muhafız yüzbaşısına se-ınuta bile ayarladım."

Jessica boğazındaki kolun birazcık gevşediğini hissetti ama konuşmaya başlamadan önce Paul şunları söyledi: "Hain Yueh'ydi. Bunu sana bir kez daha söylemeyeceğim, Gurney. Kanıtlar kesin ve çürütülemez. Yueh'ydi. Bu şüpheye nasıl kapıldığın umurumda bile değil çünkü bu bir şüpheden öteye gidemez...ama eğer anneme zarar verirsen..." Paul hançer-i figanını kınından çıkardı, bıçağı adamın önünde tuttu, "...canını tilırım."

"Yueh şartlandırılmış bir doktordu, soylu bir ev için uy-•undu," diye hırladı Gurney. "O ihanet etmiş olamaz."

"O şartlandırmayı ortadan kaldırmanın bir yolunu biliyo-rum," dedi Paul.

"Kanıt," diye ısrar etti Gurney.





583


582




"Kanıt burada değil," dedi Paul. "Tabr siyeçinde, ta güneyde, ama eğer..."

"Bu bir numara," diye homurdandı Gurney ve kolu Jes-


sica'nın boğazını sıktı. f

"Numara değil," dedi Paul, sesi öyle üzgün bir tını taşıyordu ki Jessica'nın yüreği parçalandı.

"Harkonnen ajanından ele geçirilen mesajı gördüm," dedi ? Gurney. "Not doğrudan..."

"Onu ben de görmüştüm," dedi Paul. "Babam, bir gece bu


notu bana göstermiş ve bunun neden kendisini sevdiği kadın
dan şüphelendirmeyi amaçlayan bir Harkonnen numarası ol- ,
ması gerektiğini açıklamıştı." f
"Yaa!" dedi Gurney. "Siz..."

"Kes sesini," dedi Paul, sözlerinin tekdüze sükuneti Jessica'nın daha önce hiçbir seste duymadığı kadar emredici bir ton taşıyordu.



Büyük Kontrol 'e sahip, diye düşündü Jessica. Gurney'in kadının boynuna dayalı kolu titredi. Sırtındaki hançerin ucu kararsızlık içinde kıpırdadı.

"Senin duymadığın," dedi Paul, "annemin Dük'ünü kaybettiği gece nasıl hıçkıra hıçkıra ağladığıydı. Harkonnenleri öldürmekten bahsederken annemin gözlerinin kıvılcımlar saçtığını görmedin."



Demek dinlemiş, diye düşündü Jessica. Gözyaşları görüşünü engelledi.

"Senin hatırlamadığın," diye devam etti Paul, "Harkonnen köle çukurunda aldığın derslerdi. Babamın dostluğuyla gurur duyduğundan bahsediyorsun! Harkonnenlerle Atreidesler arasındaki farkı, bir hileye bulaşmış leş gibi Harkonnen kokusunu alabilecek kadar öğrenmedin mi? Atreides sadakati sevgiyle kazanılırken Harkonnenlerinkinin nefretle satın alındığını öğrenmedin mi? Bunun ne tür bir ihanet olduğunu anlayamadın mı?"

"Ama Yueh?" diye mırıldandı Gurney.

"Elimizdeki kanıt, Yueh'nin, ihanetini itiraf ettiği kendi

mesajı," dedi Paul. "Sana duyduğum sevgi üzerine yemin ederim, seni cansız yere serdikten sonra bile duyacağım sevgi üzerine."

Oğlunu duyan Jessica, onun bilincine ve zekasının keskin sezgisine hayranlık duydu.

"Babamın dostları hakkında bir içgüdüsü vardı," dedi Paul. "Sevgisini verirken tutumlu davranırdı ama hiç hata yapmazdı. Zayıflığı, nefreti yanlış anlamasıydı. Harkonnenlerden nefret eden birinin ona ihanet edemeyeceğini sanıyordu." Gözucuyla annesine baktı. "O bunu biliyor. Babamın, kendisine olan güvenini asla kaybetmediğine dair mesajını ona vermiştim."

Jessica kontrolünü kaybetmekte olduğunu hissetti, alt dudağını ısırdı. Paul'ün katı resmiyetini görünce bu sözlerin ona neye mal olduğunu anladı. Ona doğru koşup hiç yapmamış olduğu gibi oğlunun başını göğsüne bastırmak istedi. Ama boğazına dayalı kolun titremesi kesilmişti, sırtındaki hançerin ucu hareketsiz ve sivriydi.

"Bir çocuğun yaşamındaki en korkunç anlardan biri," dedi Paul, "babasıyla annesinin insan olduğunu ve kendisinin asla tam olarak tadamayacağı bir sevgiyi paylaştıklarını keşfettiği andır. Bu bir yitiriştir, dünyanın orada ve burada olduğu, bizim de onun içinde yalnız olduğumuz gerçeğine uyanmaktır. Bu an kendi gerçekliğini içinde taşır, bundan kaçamazsın. Babamı annem hakkında konuşurken duydum. O hain değil, Gurney."

Jessica konuşabildi: "Gurney, bırak beni." Bu sözlerde özel bir emredicilik, adamın zayıflıklarını körükleyen bir hile yoktu ama Gurney'in eli aşağı düştü. Jessica Paul'e doğru ilerledi, ona dokunmadan önünde durdu.

"Paul," dedi, "bu evrende başka uyanışlar da var. Birdenbire seni kendi seçtiğim bir yola sokmak için nasıl kullandığımı, şekillendirdiğimi ve yönlendirdiğimi anladım...kendi eğitimim nedeniyle seçmek zorunda olduğum bir yola, eğer bu bir özürse." Yutkundu, boğazına bir şeyler düğümlenmişti. Başını kaldırıp oğlunun gözlerine baktı. "Paul...benim için bir



585


584




şey yapmanı istiyorum: sen mutluluk yolunu seç. Eğer istediğin buysa çöl kadınınla evlen. Bunu yapmak için herkese ve her şeye karşı koy. Ama kendi yolunu kendin seç. Ben..." Arkasından gelen hafif mırıltıyı duyunca sustu.

Gurney!

Jessica, oğlunun bakışlarının arkasına yöneldiğini gördü ve

döndü.

Gurney aynı noktada duruyordu ama hançerini kınına sokmuş, kaçakçıların siyeç bölgelerinden aldığı tipteki damıtıcı giysisinin kaygan griliğini ortaya çıkaracak şekilde cüppesini



açmıştı.

"Hançerinizi göğsüme saplayın," diye mırıldandı Gurney. "Beni öldürün ve bu işi bitirin diyorum. Ben adımı lekeledim. Dük'üme ihanet ettim! En iyi..." "Sakin ol!" dedi Paul. Gurney gözlerini ona dikti.

"Kapa şu cüppeyi ve bir aptal gibi davranmayı bırak," dedi Paul. "Bir gün için bu kadar aptallık yeter."

"Öldürün beni dedim!" diye söylendi Gurney öfkeyle. "Beni gayet iyi tanıyorsun," dedi Paul. "Benim ne tür bir aptal olduğumu sanıyorsun? ihtiyacım olan her adamla buna katlanmak zorunda mıyım?"

Gurney Jessica'ya baktı, ona hiç yakışmayan ümitsiz ve yalvarır bir ses tonuyla konuştu: "O halde siz, Leydim, lütfen

...siz öldürün beni."

Jessica adamın yanına gitti, ellerini omuzlarına koydu. "Neden Atreideslerin sevdiklerini öldürmeleri gerektiği konusunda ısrar ediyorsun, Gurney?" Açılmış cüppeyi yavaşça ellerinin arasından çekerek adamın göğsünün üstünde kapadı.

Gurney kesik kesik konuştu: "Ama.. .ben..."

"Bunu Leto için yaptığını düşünüyordun," dedi Jessica, "ve bu yüzden sana saygı duyuyorum."

"Leydim," dedi Gurney. Çenesini göğsüne indirdi, gözyaşlarının akmasını engellemek için gözkapaklarını sıkıca kapadı.

"Bunu eski dostlar arasındaki bir yanlış anlama olarak ka-

586


bul edelim," dedi Jessica. Paul annesinin sesindeki yatıştırıcıları ve dengeleyici tonları duydu. "Artık geçti ve bir daha asla aramızda böyle yanlış anlamalar olmayacağı için şükredebiliriz."

Gurney nemli gözlerini açtı ve kadına baktı.

"Benim tanıdığım Gurney Halleck hem kılıç hem de baliset ustasıydı," dedi Jessica. "Benim asıl hayran olduğum baliset ustasıydı. O Gurney Halleck benim için baliset çalarken saatlerce onu dinlemekten nasıl zevk aldığımı hatırlamıyor mu? Hala bir balisetin var mı, Gurney?"

"Yeni bir tane var," dedi Gurney. "Chusuk'tan geldi, hoş bir çalgı. Üzerinde imza olmamasına rağmen gerçek bir Varo-ta'ya benziyor. Sanırım Varota'nın bir öğrencisi tarafından..." Sözlerini tamamlayamadı. "Size ne söyleyebilirim, Leydim? Burada durmuş gevezelik ediyo..."

"Gevezelik değil, Gurney," dedi Paul. Annesinin yanına gelip Gurney'in gözlerinin içine bakarak durdu. "Gevezelik değil sadece dostlar arasına mutluluğu getiren bir şey. Şimdi annem için çalarsan bunu bir iyilik olarak kabul ederim. Savaş planı birazcık bekleyebilir. Nasıl olsa yarına kadar savaşa gitmeyeceğiz."

"Ben...gidip balisetimi alayım," dedi Gurney. "Geçitte duruyor." Onların etrafından dolaşıp perdelerin arasından çıktı.

Paul elini annesinin koluna koydu, kadının titrediğini fark etti

"Geçti, anne," dedi.

Jessica başını çevirmeden yan gözle oğluna baktı. "Geçti mi9"

"Tabii ki. Gurney'in..."

"Gurney mi? Ha...evet." Bakışlarını yere indirdi.

Gurney balisetiyle birlikte geri dönerken perdeler hışırdadı. Gözlerini onlardan kaçırarak çalgıyı akort etmeye başladı. Duvarlardaki perdeler yankılanmayı engellediği için çalgının sesinin az ve derinden çıkmasına neden oluyordu.

Paul, annesini bir minderin yanına götürüp sırtını duvar-

587


T

daki kalın perdelere dayayarak oraya oturmasını sağladı. Çölün kuruluğuyla yüzünde çizgiler oluşmaya başlayan ve mavi peçeli gözlerinin kenarları gerilen annesinin, ne kadar yaşlı göründüğünü aniden fark etmek onu sarstı.

Yorgun, diye düşündü Paul. Yükünü hafifletmenin bir yolunu bulmalıyız.

Gurney bir akor bastı.

Paul ona şöyle bir bakarak konuştu: "Benim...ilgilenmem gereken bazı şeyler var. Burada beni bekle." Gurney başıyla onayladı.

Kafası çok uzaklarda gibiydi; sanki o an, ufkunda yağmur getiren yapağı gibi bulutları olan Çaladan semalarının altındaydı.

Paul başını çevirmek için kendisini zorladı, yan geçidi örten ağır perdelerin arasından çıktı. Gurney'in onun arkasından bir ezgi tutturduğunu duydu ve müziğin kısık sesini dinlemek için odanın dışında bir an durakladı.

"Bağlar ve bahçeler,

Ve dolgun göğüslü huriler,

Ve önümde dolup taşan bir kadeh.

Neden un ufak olmuş tepeler

Ve savaşlar hakkında zırvalıyorum?

Neden yaşla dolu bu gözler?

Açılıyor gökler

Saçılıyor zenginlikler;

Sadece toplamalıyım servetini.

Neden bir tuzak kurulduğunu,

Ve kadehimde zehir olduğunu düşünüyorum?

Neden hissettiriyor kendini seneler?

Çağırıyor aşkın kolları

Onların çıplak zevkleri,

Ve Aden'in sarhoşluk vaatleri.

Neden yaralan hatırlıyor,

Eski günahların hayalini kuruyorum...

Ve neden korku içinde geceler?"

Cüppeli bir Fedaykin kurye Paul'ün önündeki geçidin köşesinden çıktı. Adam, açık çölden yeni geldiğini belli edecek şekilde, kapüşonunu geriye atmıştı ve damıtıcı giysisinin bağları boynunun çevresinde sallanıyordu.

Paul adama durmasını işaret etti ve kapının perdesinden ayrılıp geçitte kuryeye doğru ilerledi.

Adam, bir Başrahibe'yi ya da ayin Sayyadina'sını karşılar gibi ellerini önünde birleştirip eğildi. "Muad'Dib, liderler Kurul için gelmeye başladılar."

"Bu kadar çabuk mu?"

"Bunlar Stilgar'ın daha önce haber gönderdikleri...ımm şe> zannederek..." Omuz silkti.

"Anladım." Paul gözucuyla arkaya, balisetin belli belirsiz sesine doğru baktı ve annesinin favorisi olan bu eski şarkıyı düşündü: neşeli bir ezgi ve üzüntülü sözlerin garip zıtlığı. "Stilgar biraz sonra diğerleriyle birlikte burada olacak. Annemin beklediği yeri onlara göster."

"Burada bekleyeceğim, Muad'dib," dedi kurye.

"Evet...evet, bekle."

Paul adamın yanından geçip mağaranın derinliklerine doğru ilerledi, bu tür mağaraların hepsinde bulunan o mekana, su tutma havzasının yakınındaki mekana yöneldi. Bu mekanda küçük bir şeyh-hulud olurdu, su dolu hendeklerle çevrelenerek kıstırılmış ve bodur bırakılmış, uzunluğu dokuz metreden fazla olmayan bir yaratık. Yaratan, yaşam çevriminde taşıyıcı görevi gören küçük yaratanından çıktıktan sonra, onun için zehir olduğundan sudan kaçardı. Ve bir yaratanın boğulması en büyük Fremen sırrıydı; çünkü bu, birliklerinin özü olan Ab-ı Hayat'ı, yalnızca bir Başrahibe tarafından dönüştürülebilen zehiri üretiyordu.

Paul, annesine yönelen tehlikenin gerilimiyle yüz yüze



589


588




kaldığında bu karara varmıştı. Görmüş olduğu hiçbir gelecek î
hattı, Gurney Halleck'in neden olduğu o tehlike anını taşımı
yordu. Tüm evrenin kaynaşan bir bağlantıya doğru yuvarlan
dığı hissini veren gelecek...'bulutlu bulanık gelecek' bir hayal
dünyası gibi çevresinde asılıydı. »
Bunu görmek zorundayım, diye düşündü. •
Vücudu yavaş yavaş belirli bir bahar toleransını kazanmıştı
ve bu önsezi görüntülerini gitgide azaltıyor...karartıyordu.
Çözüm onun için gün gibi aşikardı.

Yaratanı boğacağım. Şimdi Başrahıbelerın sağ çıktığı sı
navdan sağ çıkabilen Kuisatz Haderah olup olmadığımı göre- j
ceğiz bakalım *

Ve Çöl Savaşı 'nın üçüncü yılında, Paul-Mııad'Dib, Kuşlar Mağarası 'nda, bir iç hücrenin kisve perdelerinin altında tek başına yatıyordu Ve kendini Ab-ı Hayat'in vahyine kaptırmış, varlığı hayat veren zehirle, zamanın sınırlarının ötesine aktarılmış bir halde olu gibi yatıyordu Böylece' Lısan-ul-Gayb'm hem olu hem de diri olabileceğine dair kehanet gerçekleşmiş oluyordu.

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Arrakis'in Toplu Efsaneleri"

Chani tan yeri ağarmadan Habbanya havzasından gelfrke^ onu güneyden getirmiş olan topterin, enginliğin içinde gizli btf yere doğru pır pır ses çıkararak gittiğini duydu. Çevresindelâ eskortlar mesafelerini koruyarak sırtın kayalarının arasın» doğru her yöne yayılıp tehlike olup olmadığını araştırıyorlarım

Muad'Dib'in eşine, ilk çocuğunun annesine istediği şeyi sağlıyorlardı: bir an tek başına yürümek.

Paul neden beni çağırdı? diye sordu kendi kendine. Daha önce bana küçük Leto ve Alia'yla birlikte güneyde kalmam gerektiğini söylemişti

Cüppesini toparladı ve bir kaya engelinin üzerinden, yalnızca çöl eğitimi almış olanların karanlıkta fark edebileceği tırmanma patikasına sessizce sıçradı. Ayağının altında çakıllar kaydı; ve o, gerekli çevikliği hiç düşünmeden üzerlerinden sekti.

Bu tırmanış, canlanmasına, eskortlarının sessizliğinin ve değerli bir topterin kendisi için gönderilmesinin yol açtığı korkuların yatışmasına neden oldu. Paul-Muad'Dib'e, Usul'una kavuşmaya yaklaştığı için içi içine sığmıyordu. Adı tüm diyarda bir savaş çığlığı olabilirdi: "Muad'Dib! Muad'Dib1 Muad'Dib!" Ama o, farklı bir adı olan farklı bir adam tanıyordu... oğlunun babası, sevecen sevgilisi.

Tepesindeki kayaların arasından iriyarı biri çıktı, acele etmesini işaret etti. Chani adımlarını hızlandırdı. Şafak kuşları çoktan ötmeye ve gökyüzüne yükselmeye başlamışlardı. Donuk bir ışık doğu ufkuna yayıldı.

Yukarıda gördüğü kendi eskortlarından biri değildi. Hareketlerinin ve tavırlarının tanıdık geldiğini fark ederek Otheym mı acaba? diye düşündü. Adamın yanına çıktı, artan ışıkta Fedaykin subayının geniş ve basık yüzünü tanıdı, kapüşonu açıktı ve çöle yalnızca bir an için çıkan birinin bazen yaptığı gibi ağız filtresi gevşekçe bağlanmıştı.

"Çabuk," diye tısladı ve kadını gizli mağaranın saklı yarığına doğru götürdü. Geçmesi için kapı contasını tutarken, "Birazdan gün ağaracak," diye fısıldadı. "Harkonnenler bu bölgenin üstünde çaresizlik içinde devriye geziyorlar. Şu anda keşfedilme riskini göze alamayız."

Yan geçidin dar girişinden Kuşlar Mağarası'na girdiler. Işıküreler yandı. Otheym yanından geçerken, "Beni izle. Hadi Çabuk," dedi.



591


590




Geçitte hızla ilerleyip başka bir vanalı kapıdan başka bir geçide ve perdelerin arasından, eskiden burası gündüz konakladıkları bir mağarayken Sayyadina'nın bölmesi olan yere girdiler. Şimdi zemin, kilimler ve minderlerle kaplıydı. Üzerinde kırmızı atmaca figürü olan dokuma perdeler kaya duvarları gizliyordu. Bir kenarda duran yer masasının üstüne yayılmış kağıtlardan, bunların hammaddesi olan baharın aroması yükseliyordu.

Başrahibe girişin tam karşısında tek başına oturuyordu. Başım kaldırdı ve alışık olmayanları ürperten o içe dönük bakışla baktı.

Otheym avuçlarını birbirine yapıştırarak konuştu: "Chani' yi getirdim." Eğildi ve perdelerin arasından çekildi.

Ve Jessica, Chani 'ye nasıl söyleyeceğim? diye düşündü.

"Torunum nasıl?" diye sordu.

Demek ritüel karalama olacak, diye düşündü Chani ve içini yine korkular sardı. Muad'Dib nerede? Neden beni karşılamak için burada değil?

"Sağlıklı ve mutlu, anneciğim," dedi Chani. "Onu ve Alia'yı Harah'a bıraktım."



Anneciğim, diye düşündü Jessica. Evet, resmi karşılamada bana böyle hitap etmeye hakkı var. Bana bir torun verdi.

"Coanua siyeçinden hediye olarak bir kumaş gönderildiğini duydum," dedi Jessica.

"Çok güzel bir kumaş," dedi Chani.

"Alia mesaj yolladı mı?"

"Yollamadı. Ama şimdi siyeçte işler iyi gidiyor, insanlar artık onun mucizevi konumunu kabul etmeye başladı."

Niye böyle uzatıp duruyor? diye düşündü Chani. Öyle acil bir şey var ki bana bir topter gönderdiler. Şimdi formaliteler^ vakit kaybediyoruz!

"Yeni kumaşın bir kısmından küçük Leto'ya giysi dikmeh-yiz," dedi Jessica.

"Nasıl isterseniz, anneciğim," dedi Chani. Bakışlarını yere indirdi. "Savaştan haber var mı?" Jessica bunun Pa"1'

Muad'Dib'le ilgili bir soru olduğunu anlamasın diye, yüzünde herhangi bir ifade olmasına izin vermedi.

"Yeni zaferler," dedi Jessica. "Rabban ihtiyatlı bir ateşkes önerisi yolladı. Habercilerin suyunu alıp geri gönderdik. Hatta Rabban bazı çanak köylerindeki halkın yükünü hafifletti. Ama çok geç kaldı. Halk, onun, bunu bizden korktuğu için yaptığını biliyor."

"Demek Muad'Dib'in dediği gibi oluyor," dedi Chani. Korkularını gizlemeye çalışarak Jessica'ya baktı. Onun adını andım ama karşılık vermedi. O mn surat dediği bu cansız taşta kimse bir duygu göremez...am fazlasıyla donuk Niye bu kadar durgun? Usul'umun başına ne geldi?

"Keşke güneyde olsaydık," dedi Jessica. "Biz ayrıldığımızda vahalar öyle güzeldi ki. Tüm diyarın bu şekilde çiçekle-neceği günün özlemini çekmiyor musun sen de?"

"Orası güzel bir diyar, doğru," dedi Chani. "Ama orada çok fazla keder var."

"Keder zaferin bedelidir," dedi Jessica.

Beni kedere mi hazırlıyor? diye sordu Chani kendi kendine. Ve şunları söyledi: "Erkeksiz öyle çok kadın var ki...Kuzeye çağrıldığım duyulunca beni kıskandılar."

"Seni ben çağırdım," dedi Jessica.

Chani kalbinin küt küt attığını hissetti. Kulaklarını, duyacakları şeyden korkarak elleriyle kapatmak istedi. Yine de sesinin titremesine engel oldu: "Mesaj, Muad'Dib'in imzasını taşıyordu."

"İmzayı subaylarının huzurunda ben attım," dedi Jessica. "Bu gerekli bir hileydi." Ve şöyle düşündü: Cesur bir kadın Paul'umun kadını. Korku neredeyse benliğini sarmışken bile ayrıntılara dikkat ediyor. Evet. Şu an ihtiyacımız olan o olabilir.

Chani konuşurken sesine yalnızca belli belirsiz bir kabullenme sızmıştı. "Artık söylenmesi gereken şeyi bana söyleyebilirsiniz."

"PauPü yaşama döndürmek için senin yardımına ihtiyacım





593




var," dedi Jessica. Ve şöyle düşündü: İşte1 Tam olarak doğru bir şekilde söyledim Yaşama döndürmek! Böylece, bir çift sözcükle hem Paul'un sağ olduğunu hem de tehlike içinde olduğunu öğrendi

Chani'nin kendisini sakinleştirmesi yalnızca bir an sürdü. Ardından, "Ne yapabilirim?" diye sordu. Aslında yapmak istediği, Jessica'nın üstüne atılıp onu sarsmak ve "Beni ona götür!" diye haykırmaktı. Ama sessizce yanıt bekledi.

"Harkonnenlerin," dedi Jessica, "Paul'ü zehirlemek için aramıza bir ajan sokmayı başardıklarını düşünüyorum. Duruma uygun tek açıklama bu gibi görünüyor. Son derece olağandışı bir zehir. Kanını en incelikli yöntemlerle inceledim ama zehiri saptayamadım."

Chani kendini dizlerinin üstüne bıraktı."Zehir mi? Acı çekiyor mu? Ben..."

"Kendinde değil," dedi Jessica. "Yaşam belirtileri o kadar hafif ki yalnızca en gelişmiş yöntemlerle saptanabiliyor. Onu benden başka biri bulmuş olsaydı başına ne gelebilebileceğini düşünmek tüylerimi ürpertiyor. Eğitimsiz bir göze ölmüş gibi görünür."


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin