|
26
|
Ve isimlerin lütûflarına gelince
|
215
|
|
|
27
|
"Mâsûm ve lütûfta bulunulmuş ve korunmuş"
|
217
|
|
|
28
|
Hazînelerin hâzinedârı oluşu yönüyle veren, Allah'dır.
|
219
|
|
|
29
|
Ve o hakîkat ki, isim onunla diğer isimden ayrılır
|
220
|
|
|
30
|
Hazreti ilâhiyyede, aslâ tekrar eden bir şey yoktur
|
221
|
|
|
31
|
Bundan dolayı zıtlar ile vasıflanmayı kabûl eder.
|
222
|
|
|
32
|
Kişiye kendisinin hâricinden hiçbir lütûf ulaşmaz.
|
223
|
|
|
33
|
Bir kimsede kendi nefsinden gayrı bir şey yoktur.
|
224
|
|
|
34
|
Alışılmışın dışında olarak sağ, sağa karşılık olur ve terslik ortaya çıkar.
|
227
|
|
|
35
|
Bâzıları Allah üzerine hikmete aykırı olan şeyi câiz gördüler.
|
228
|
|
|
36
|
Ve bizden tahkik ehli, imkânı isbât eder;
|
230
|
|
|
37
|
Şit'in sırlarını taşıyıcı türden çocukların sonuncusu
|
231
|
|
|
38
|
Kıyâmet ancak insânların şerlileri üzerine kopar.
|
234
|
|
|
39
|
Mesnevîi Şerîf kırmızı başlıklar
|
235
|
|
Nûhiyye Kelimesindeki “SUBBÛHİYYE HİKMETİ” Fassı…………………………………….……
|
240
|
|
1
|
Giriş Bölümü
|
240
|
|
|
2
|
Cenâbı İlâhî'de tenzîh, sınırlama ve kayıtlamanın ayn’ıdır
|
241
|
|
|
3
|
Câhil veyâhut kötü edeb sâhibi olarak tenzih eden.
|
242
|
|
|
4
|
Şeriât lisânı genele ilk anda anlaşılacak ifâdeler üzere söyler.
|
243
|
|
|
5
|
Hak, mânâ yönüyle, zâhir olan şeyin rûhudur.
|
243
|
|
|
6
|
Öyle ise Hakk'ın sınırının olması mümkün değildir
|
245
|
|
|
7
|
Ve Hakk'ı tenzîh etmeyip teşbîh eden kimse de böyledir
|
246
|
|
|
8
|
Ve Hakk'ın mârifetinde tenzîh ve teşbîh arasını birleştiren
|
246
|
|
|
9
|
“Nefsine ârif olan kimse, muhakkak Rabb'ine ârif oldu"
|
247
|
|
|
10
|
Ve âlemin sûretinden Hakk'ın ayrılması aslâ mümkün değildir.
|
249
|
|
|
11
|
“El hamdu lillâhi rabbil âlemîn” (Fâtiha, 1/1)
|
251
|
|
|
12
|
Tenzîh ile kâil olur isen kayıtlayıcı, teşbîh ile kâil olursan sınırlayıcı
|
252
|
|
|
13
|
Ve eğer sen ikisiyle birlikte kail olursan doğruya sevkedici olursun
|
252
|
|
|
14
|
Çiftlik ile kâil olan, ortak isbât edici, teklik ile kâil olan tevhid edici
|
253
|
|
|
15
|
Sen iki kılıcı isen, teşbîhten sakın. Tek kılıcı isen, tenzîhten sakın
|
253
|
|
|
16
|
Şimdi sen O değilsin, belki sen O'sun;
|
253
|
|
|
17
|
“Leyse ke mislihî şey’un”/“ve huves semîul basîr”
|
254
|
|
|
18
|
Eğer Nuh, kavmi için iki dâvet arasını birleştirseydi,
|
255
|
|
|
19
|
Oysa emr, Kur'ân'dır, Furkân değildir.
|
256
|
|
|
20
|
Muhammedî dîn teşbîh ve tenzîh emrini bir emirde topladı
|
258
|
|
|
21
|
Furkân'dan dolayı onların bâtınları nefret etti; onların firârını artırdı
|
259
|
|
|
22
|
Bunun için parmaklarını kulaklarına tıkadılar ve elbiselerine büründüler.
|
260
|
|
|
23
|
Bunun için insânlar âlimi billâh ve âlimi billâh olmayanlar olarak ayrıldı
|
261
|
|
|
24
|
Mülk Allah içindir ve Allah onların vekîlidir.
|
262
|
|
|
25
|
"Ve büyük bir mekr ile mekr ettiler."
|
264
|
|
|
26
|
Allah'a dâvet, onun hüviyyeti yönüyle değil, ancak isimleri yönüyledir.
|
265
|
|
|
27
|
Senin Rabb'in ancak ona ibâdet etmenizi kazâ etti, yânî hükmetti"
|
269
|
|
|
28
|
Her bir mâbûdda Allâh'ın gayrisine ibâdet olunmadı.
|
271
|
|
|
29
|
Ve âbidin âlâsı, onda ulûhiyyet yâni ilâhlık hayâl etmedi.
|
272
|
|
|
30
|
"Yâ Rab, benim hayretimi sende arttır!"
|
273
|
|
|
31
|
Ve devr hareketi sâhibi için başlangıç yoktur
|
275
|
|
|
32
|
“Ve izel bihâru succiret.”“Ve denizler tutuşturulduğu zaman” (Tekvîr,81/6)
|
277
|
|
|
33
|
"Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden devreden bir kimse bırakma" (Nûh,71/26)
|
278
|
|
|
34
|
"İn tezerhum yudıllû ıbâdeke ve lâ yelidû illâ fâciren keffârâ" (Nûh,71/27)
|
282
|
|
|
35
|
Örtülmüş olan şeyi aşikâr ederler. Onu açığa çıktıktan sonra da örterler.
|
283
|
|
|
36
|
Rabbim, beni, annemi, babamı ve evime mü'min olarak girenleri (Nûh,71/28)
|
284
|
|
|
37
|
“Herşey helâk olucudur, ancak O’nun vechi hariç” (Kasas, 28/88)
|
286
|
|
İdrîsiyye Kelimesindeki “KUDDÛSİYYE HİKMETİ” Fassı………………………………….…….
|
288
|
|
1
|
Giriş Bölümü
|
288
|
|
|
2
|
“Ve refa’nâhu mekânen aliyyen”“Ve onu, yüksek bir mekâna kaldırdık.”(19/57)
|
289
|
|
|
3
|
Ve mekânet ulüvvüne gelince, o bizim için, yâni Muhammedîler içindir.
|
291
|
|
|
4
|
Amel mekânı taleb eder. İlim ise mekâneti yâni rütbeyi taleb eder.
|
292
|
|
|
5
|
Halîfe oluş ile olan ulüvv, zâti ulüvv olsaydı, her insan için olur idi.
|
294
|
|
|
6
|
O'nun ulüvvü, kendi nefsi içindir.
|
296
|
|
|
7
|
Allah onu zıtlar arasında toplamakla,onun üzerine onunla hükmetmekte bilinir
|
298
|
|
|
8
|
Zâhir "ben" dediği zaman, Bâtın hayır, der.
|
299
|
|
|
9
|
Bir, lâzımdır ki sayıyı inşâ etsin. Şu halde sayı, bir sebebiyle zâhir olur
|
301
|
|
|
10
|
İş budur ki, Hâlık mahlûktur. Ve yine iş budur ki, mahlûk Hâlık'tır.
|
304
|
|
|
11
|
Şimdi o nefsinin dışında bir şeyi boğazlar görmedi.
|
306
|
|
|
12
|
Şimdi "tabîat" kimdir ve ondan açığa çıkan kimdir?
|
309
|
|
|
13
|
Oysa onun üzerine ancak tecellî ettiği "ayn" hükmeder.
|
312
|
|
|
14
|
Benim dediğim şeyi bilen kimsenin basîreti değersiz olmaz.
|
314
|
|
|
15
|
O vech ile ki, ondan bir nitelikte onu dışlamak mümkün olmaya.
|
316
|
|
|
16
|
Ve ammâ hâssaten "Allah" ismi ile isimlendirilenin gayrısı
|
317
|
|
|
17
|
Muhakkak her bir isim zâta ve kendisi için konulan mânâya delâlet eder
|
319
|
|
|
18
|
Ve sıfât ile olan ulüvv böyle değildir.
|
319
|
|
İbrâhîmiyye Kelimesindeki “MÜHEYYEMİYYE HİKMETİ” Fassı………………………….…….
|
322
|
|
1
|
Giriş Bölümü
|
322
|
|
|
2
|
İbrâhîm Halîl a.s.ın "halîl" ile isimlendirilmesi;
|
323
|
|
|
3
|
Bu sebepten dolayı Halîl'e "halîl" denildi
|
323
|
|
|
4
|
Nasıl ki renk, renkli bir şeyde mütehallil olur yâni karışır ve açığa çıkar
|
324
|
|
|
5
|
Yâhut İbrâhîm'in sûretinin vücûduna Hakk'ın karışmasından dolayıdır.
|
325
|
|
|
6
|
Hakk'ın sıfâtlarının hepsi, mahlûk için sâbittir.
|
327
|
|
|
7
|
Ve işlerin hepsi Hâkk'a döner.
|
328
|
|
|
8
|
Edilgen şey zâhir ve etken şey bâtın ve örtülüdür.
|
330
|
|
|
9
|
Şimdi eğer Hak zâhir olacak olursa, halk onda örtülü ve bâtındır.
|
331
|
|
|
10
|
Bundan dolayı biz ilâh ediniciliğimiz ile ilâhı ilâh kıldık.
|
332
|
|
|
11
|
"Allah âleme bakılmaksızın bilinir" diye iddiâ ettiler.
|
333
|
|
|
12
|
Âlem, a'yânı sâbitesinin sûretinde Hakk'ın tecellîsinden başka değildir.
|
334
|
|
|
13
|
Hak, bu aynların hakîkatleri ve halleri dolayısıyla sûretlenmiş olur.
|
334
|
|
|
14
|
Ve bâzımız bâzımızı ârif olur. Ve bâzımız bâzımızdan ayrılmış olur
|
335
|
|
|
15
|
Bâzımız bu bilmenin,aynlarımızın vermesi sebebiyle, Hak'ta olduğunu bilir.
|
336
|
|
|
16
|
Ve iki açılım ile berâber Hak bizim üzerimize, ancak bizim ile hükmeder.
|
337
|
|
|
17
|
Perdeli olanların üzerine Allah için apaçık delîl sâbittir.
|
338
|
|
|
18
|
“Eğer O dileseydi, elbette hepinize hidâyet ederdi”sözünün ne faydası vardır
|
339
|
|
|
19
|
İşin, ne şey üzerine sâbit olduğunu idrâk etmesi için,basîret aynını açmadı
|
339
|
|
|
20
|
Hak dilemedi, onların hepsine hidâyet etmedi ve dilemez de
|
340
|
|
|
21
|
Böyle olunca, Hakk'ın dilemesi ahadiyyet üzere isâbet eder.
|
341
|
|
|
22
|
Bundan dolayı mü'minler çok ve keşf yâni açılım sâhibi olan ârifler az oldu
|
342
|
|
|
23
|
Bilinen makâmı olmayan bir kimse yoktur.
|
342
|
|
|
24
|
Ve senin üzerine olan hüküm, senin için sâbittir
|
343
|
|
|
25
|
Şimdi sen ancak nefsine hamd et ve ancak nefsini kötüle!
|
344
|
|
|
26
|
Sen hükümler ile O’nun gıdâsısın ve O vücût ile senin gıdândır.
|
344
|
|
|
27
|
Şu kadar ki sen mükellef olarak isimlenirsin.
|
345
|
|
|
28
|
Şimdi Hak bana hamd eder; ben de Hakk'a hamd ederim.
|
346
|
|
|
29
|
Ve ben O'nu ârifim; bundan dolayı O'nu müşâhede ederim
|
347
|
|
|
30
|
Ve Hakk'ın maksadını bende tahkîk et!
|
348
|
|
|
31
|
Bunun için ziyâfeti sünnet ve âdet edindi
|
349
|
|
|
32
|
Oysa burada parça yoktur.
|
349
|
|
|
33
|
Biz, Hak içiniz. Nitekim delîllerimiz sâbit oldu. Ve biz,bizim içiniz
|
350
|
|
|
34
|
Mesnevîi Şerîf kırmızı satırlar.
|
353
|
|
|