Fıymak: Nereye kadar?
Baskın Oran
TÜSİAD, tarihimizin şu çok önemli noktasında yine cesaretini topladı, “Esas olan birey’in hak ve özgürlükleridir; anayasanın her maddesi değişebilir” diye özetlenebilecek “Yeni Anayasa Sürecinin 5 Temel Boyutu” adlı çalışmayı yaptırarak kamuoyuna açıkladı. Tarih: 22 Mart 2011.
Beş gün sonra, 27’sinde, Yönetim Kurulu’ndan yazılı açıklama: “Anılan belge bir TÜSİAD görüş raporu değildir; akademisyen ve kanaat önderlerinin 5 temel başlıkta uzlaştıkları ve uzlaşamadıkları tespitleri içermektedir. Çalışmanın son bölümü, Prof. Ergun Özbudun ve Prof. Turgut Tarhanlı’ya ait şahsi yorum ve değerlendirmelerdir”. Yani, dört bir yandan “İlk 3’ü değiştirtmezük!” saldırısı başlayınca ve yalnızca siyasi partilerden değil, derneğin içinden de gelince, TÜSİAD kaçtı.
Olay patronlara özgü bir istisna değil; son on beş yılda artık kurallaşmış bir durum ve bence “kaçmak” fiilinin argosu buraya daha iyi oturmakta: 1995’te TOBB, Prof. Doğu Ergil’e “Doğu Raporu” yazdırdı, büyük tepki gelince fıydı. 1997’de TÜSİAD, Prof. Bülent Tanör’e “Türkiye’de Demokratikleşme Perspektifleri”ni yazdırdı, büyük tepki gelince fıydı. 2004’te Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu bendenize “Azınlık Raporu”nu yazdırdı, büyük tepki gelince Hükümet “Biz böyle bir rapor istememiştik” diyerek fıydı. 2007’de AKP, Prof. Özbudun’a bir anayasa taslağı hazırlattı, tepkileri görünce fıydı. Şimdi yine TÜSİAD…
Esas korktukları ne?
İstemezükçülerin korkusu tabii ki Madde 1’deki cumhuriyet rejiminden padişahlığa dönülmesi değil. Madde 2’deki demokratik, laik ve sosyal niteliklerin kaldırılması değil. Madde 3’teki dilin Kürtçe, bayrağın Fenerbahçe bayrağı, milli marşın İzmir Marşı, başkentin Konya yapılması değil. Peki ne? İki korku: Birincisi, TÜSİAD’ın (ve Türkiye’nin) geleneksel korkusu: İrtica. Bunun şimdiki tipik tezahürü, II. Kordon’da biz abisi Ahmet’le oynarken kaçan toplarımızı yakalayan o sevimli çilli kız Şefika’nın (Pekin) rapor açıklanınca söyledikleri: “Değişemez maddelerin kaldırılması halinde, şeriat tehlikesini nasıl engelleyeceğiz?” (Radikal, 23.03.11)
Ama bu korkunun yanında baba bir tane daha var: Anayasa’nın Başlangıç Bölümü’nün değiştirilmesi. “Parçalanma korkusu” diye takdim edilen, ama aslında 12 Eylül düzeninin değişmesi korkusu. Nitekim (üstelik, 2001’de düzeltilmiş haliyle) “Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremez” diyen bu hamasî bölüm, 12 Eylül askerî darbesinin aynen ve bizzat ta kendisi! Madde 3’te ilan edilen “milletin bölünmezliği”yle birleşince, birey’i dosdoğru idam sehpasına yolluyor.
Yolluyor, çünkü “devlet bölünmez” deyince tüm dünyaya uyar, ama “millet bölünmez” dedin mi Avrupalı katiyen anlamaz. Çünkü o anda, milleti oluşturan alt kimlikleri ve birey’i sıfırlamışsındır. Asker kafalı sivillerin “İstemezük!”ü bunun bitmesi korkusundan geliyor. Bu yüzdendir ki, o akıllara seza Madde 4 konularak ilk üç madde korunmuş. (Aslında, 12 Eylül faşizminin yerine ben olsam, işi daha da sağlama alırdım: “Madde 5: Dördüncü madde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez”. Kendisinin bir uzmanı olarak eminim ki bunu K. Evren düşünmüştür de, sivil paşaları “Aman Paşam!” demişlerdir).
TÜSİAD’ın CV’si
TÜSİAD’ı tanımayanlar bu korkuları tam anlamayabilir. “Koskoca büyük burjuvazi!” diyebilir. “Burjuvazi=Birey demek değil midir?” diyebilir. Oysa, hani “Allah büyük ama kayık küçük” hikayesi, çoğu üyesi bulûğu tam idrak eylememiş bir “büyük burjuvazi”den bahsediyoruz; burası Türkiye abicim. Üstelik, hem “küçüklük” ile “korku” ters orantılıdır, hem de “kaptırabileceğin” ile “korku” doğru orantılı. Ben gördüğümü tahlil edeyim size.
TÜSİAD, 90’lara kadar feci tutucuydu. Sivil toplumla ilgisi yoktu. Çünkü 2K+İ’den ödü kopuyordu: Komünizm, Kürtçülük (PKK), İrtica. 90’ların başında birinciden kurtuldu, 90’ların ortasından sonra ikincisi ivme yitirdi. Ama üçüncüsü, özellikle RP’nin saçmalıkları sayesinde berdevamdı. Bu yüzden TÜSİAD: 1) Eylül 90’da yayınladığı Eğitim Raporu’nda 8 yıllık temel eğitimi savundu; 2) Yukarıda bahsettiğim Ocak 97 raporunda yine imam-hatiplerin ilk üç yılının kapatılmasını, bu okullara kız öğrenci alınmamasını, din dersinin zorunlu olmaktan çıkartılmasını istedi; 3) Bunlar iyi de, bir ay sonra, geçenlerde “Susurluk ve Ergenekon” yazımda anlattığım o feci askerî manipülasyon sonucu üretilen ortamda 28 Şubat yarı-darbesine can-ü gönülden destek verdi.
Ama bundan sonra, durumlar farklı bir mecraya girdi sanki. Kasım 2002’de gelen AKP geçmişe oranla çok istikrarlı bir ekonomik politika sergilemeye başlamış, AB’nin istediği özgürlüklere çok yakın bir çizgi tutturmuştu. Üstelik, rakip Anadolu Sermayesini temsil eden MÜSİAD, dışa açılmayı yani küreselleşmeyi becerince Tüsiadlaşmaya başlamıştı. Dernek sakinleşti. Mesela 27 Nisan 2007 e-muhtırasına arkasını dönüverdi. Ama, şimdi anlıyoruz ki, yukarıda sözünü ettiğim iki korkunun kalıntıları duruyormuş. Zaten Ocak 97 raporunda Prof. Tanör Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığına bağlanmasını, Kürtçe yasaklarının kalkmasını, TMK’nın ifade özgürlüğü katili 8. maddesinin kaldırılmasını, anadilde eğitimi isteyince TÜSİAD’ın altı üstüne gelmiş, isyan çıkmış, ibra bile verilmemiş, sonuçta Dernek resmen fıymıştı.
Sisifos’un halleri
Çok sevdiğim ve saydığım ihtiyar delikanlı İshak Alaton 29 tarihli Taraf ve Radikal’e demeç verdi. İmzamı atarım, ama verdiği Sisifos örneği hariç. Çünkü, yayınlandıkları zaman her biri teker teker linç edilen bu raporlar, bu efsane kahramanının aksine bir süre sonra amacına ulaşıyor. Prof. Ergil raporundan önce kimin ağzında “Kürt” kelimesi vardı? Prof. Tanör raporundaki 8 yıllık eğitim gerçekleşti, Temmuz 2003’te TMK md. 8 kaldırıldı, anadilde eğitim artık gündemde, askerlerin hali ise malum. Alt-Üst Kimlik ve Türkiyeli kavramlarını getirdiği için linç edilen Azınlık Raporu’ndan bir ay sonra Devlet Bakanı Tüzmen “Turquality üst garantör kimlik olacak” dedi, Erdoğan da “Türkiye Halkı”. Bu işler böyledir; biraz sabır. Zaten, eminim, Alaton da sarsmak için söyledi.
Zaytung’dan size son haber: “114 yaşındaki Fehmi Dede, uzun yaşamın sırrını anlattı: ‘Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve …”. Genç bilgisayarcı dostum Bülent de diyor ki: “Bunu okuyunca, şu geldi aklıma: ‘40 yaşındaki TÜSİAD, uzun yaşamın sırrını anlattı: Anılan belge bir TÜSİAD görüş raporu değildir". İkisinin de fayda katsayıları aynı. Bir de Riyad’da piste inemeyip benzini tükenen Pan American uçağı hikayesi var, aynı şey. Kule sonunda demiş: “Now, repeat after me, brother: Eşhedü en lâ…”
------------- ------------
Not: Geçen haftaki yazıda aritmetik özürlü yazarınız, Varlık Vergisi rezaletinde, G’lere M’lerden fazla ödetme oranlarını sırayla şöyle yazmış olmalıydı: % 97, % 143, % 92. Parantez içindeki “kat”lar ise doğru. Kusura bakmayınız.
Dostları ilə paylaş: |