Gecenin karanliğinda doğan işIK


Desin ki: -Ben hırıstiyan mıyım?



Yüklə 0,96 Mb.
səhifə13/23
tarix30.07.2018
ölçüsü0,96 Mb.
#63459
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   23

Desin ki:

-Ben hırıstiyan mıyım?


-Ol hırıstiyan, korkma. Bizim yolumuz Hz. Muhammed Mustafa’ya (asv) gider.

İnsana îmân edebilme! En zor iş o! Münezzehteki Allah, ne görünür, ne bilinir, ne anlatılır. Görmek, görünmek, onunla konuşmak kolay değil. Ama insanla konuşursun, sohbetini dinlersin. “Ben insana îmân ettim diyebilmek...”

-Tevbe de yahu!

-Yanlış diyorsam, siz deyin ki, “Biz bunu almıyoruz.” ben geri alırım.

O insan ki tevhît etmiş. Dikkatinizi çekerek, üzerine basarak diyorum. “İnsana îmân” dediğimiz insan ki, tevhît etmiş. Öyle insan ki, insan-ı kâmil. Hani peygamberimiz: “Ademe secde edin, Allah’ın kulu olasınız!” O Ademiyet ki, Allah ve Resûlü’nü tevhît etmiş. Ben gitmiyorum bundan asırlar evveline, bugünkü Ademiyet.

Allah ve Resûlü’nü nasıl tevhît etmiş? Velâyetine ermiş. O velâyetten yetki almış. Nübüvvetine ermiş tevhît etmiş.

“Ara bul Ȃdemi nerde

Tenezzül eyle et secde”

İşte bizim, insan dışı bir şey arayışımızı yıkabilme!

En zor şey, insanın tersinde, insanın dışında bir varlık aramayı kaldırmak. İnsanın dışında bir varlık ararsan gayrıyete düşeceksin.

“Talibi bu sözü kendinden demez,

Kelâm-ı Hak ile söyledi meğer.”

Kendinden der. Kelâm-ı Hak ile söyler. Kelâm-ı Hakk’ı kim kullanacak? Fenâfillah olan. Hakk’ı diyet eden. Zât-ı Hakk’ın mazharı olan.

Allah Hak mürşidin himmetini üzerimizden eksik etmesin! Bizim yolumuzu Hak mürşitlerimiz açtılar. Sadâkat gösterdiler. “Ara bul Ȃdemi nerde?” Ben nerde bulacağım Ȃdemi? Ölmüş gitmiş asırlar evvel. Yook, bugünkü Ȃdem! Ölen Ȃdemin tohumu yoksa ebterdir, aslı yok. Şu insan kendini bir arasa, incelese, tahlil etse...

İnşaAllah. İnsanı bulan, insanı bilen, sırrına eren olmak Allah cümlemize nasip eylesin. İhvânımıza aşk versin, sevgi versin.

İnsana îmân! Efendi: “Benim Allah’a, peygambere gücüm yetmez; Hasan Fehmi’ye inanıyorum.”demişti, benim de feleğimi terse çevirmişti.


-Yahu nedir bu Hasan Fehmi’ye îmân? demiştim.

“Mürşidi Hak bil Hakk’ı seversen

Pîr yüzündendir Hak hidâyâtı!”

“Halktan îba eden, kaçınan, Hak’tan da olur cüdâ”

İnsan dışı inançları yıkabilmek için uğraşıyoruz.

“Tevhît et Hakk’ı Hak ile

Efal, sıfat u zât ile

Gir ol vücud-u vahide”


Şimdi Allah’ı gökten getirsek başka türlü konuşmayacak bak açık seçik konuşuyorum. Aynı konuşacak. Gökten gelse de başka bir âlemlerden, münezzehlerden evhamımızda, hayâlimizde yaptığımız gelse, ya benim kalıptan konuşacak ya seninkinden! Ne diyecek? Aynı diyecek. Peygamber bir yerden gelse, başka türlü bir şey mi konuşacak?

Başka konuşsa zaten “sen değilsin” deriz, biz başkayı tanırız. Gayrullahı kaldırmışız biz. İnşaAllah anlayışlı ihvân olalım. Halde îmân edenler, ehli tevhîttir. Tevhîtte ehli olmak, Allah ve Resûlü’nü meriyete getirmek, sohbete getirmek. Sohbeti Hak’tan dinlemek zevkini Allah versin bize.

İnsana îmân dedik. Nasıldır bu insan? Cân mürşidim, Hak mürşidim, nûr mürşidim ne yapmış? Ruhundan ruh vermiş. Nispet fiili almış, fiilullaha mazhar kılmış. “Allah’tır senden işleyen.” demiştir. Beni bu hâle o cân mürşit getirdi. Nispet sıfatı almış, sıfatullahla giydirmiştir. Allah’la giydirmiş.

Hayat, Allah’ındır dirilik “ve hüves semiul basir” Allah’tır. ve hüve bi külli şey in alim” Allah’tır. "Ve nefahtü fihi min ruhi." Biz ruhumuzdan ruh verdik. Allah kendini bildirmek için vallahi var hızıyla çareler arıyor: “Bilin beni. Mazhar-ı tam insandan söylerim.”der. Ama biz gene bir gayrullah yaparız. Allah bize anlayış versin.

“Unut bildiğini cümle. Madem tevhîde geldin, hâlde tevhîde. Hak mürşitten tevhîde. Zâtın mazharısın. Unut bildiğini cümle. Yâni Allah inancını unut, peygamber inancını unut. Avamlıktan ne getirdinse unut.

Sil, sil baştan, sil ki,

Pes andan var, oku anla.

Sezai ilm-i Mevlâdan.

İlmi Mevlâdan oku. İnşaAllah!

Anlamak o kadar zor değil, anlatma Allah nasip etsin vallahi. Cân mürşidim, ruhu şâd olsun, çok maharetli bir efendiydi. Ahmet Efendi dedin mi, cihan durur!

-Nerden bilirsin?

Bak beni ne hâle getirmiş! Büyüklüğünü anlasana. Bir bakarsın öyle bir zuhurat yapar kimisinin başı düşer, kimisinin hiç umurunda değil. İnciler, mercanlar, yakutlar saçar, alan yok! Onu hemen kapatıverir, hemen bir dönüş yapar. Şekerli leblebiler saçar. “Ha ha ha! Efendi bu, o kadar hoşumuza gitti ki.”

Demişler ki:

-Efendi, bizim dergȃhtaki Mehmet Efendi, tevhît-i efal’i tarif ederken öldü.

Efendi de:

Kader-i ilâhî ölecekti. Allah ömrünü o kadar vermiş. Allah rahmet etsin. Bari size tevhît-i efal’i, lâ fâile illalahı anlatabildi mi?

Öldü ama gene de anlatamadı.

-Nedir tevhît-i efal?

-Enfüs âfâk fail Allah. Lâ fâile illallah demiş uzanmış adam. İşte budur demiş.

-Anladık, kalk. Nerden kalkacak, gitti adam! Bunu anlatmak için ne elbiseler değişti, ne dalgalar, neler neler gitti!.. inşaAllah, Allah bu yolda bize anlayış versin.

İnsanın 60-70 kiloluk vücudu söz dinlemez, almaz. Şurda kesilen tomruktan hiç farkı yoktur. Eğer cân kulağı açılmadı ise, Allah’ı duyacak kulak açılmadı ise, cemâli görecek göz açılmadı ise, telkîni Hak’tan duymadı ise, mümkün değil!

Önemli olan, şu insanın cân kulağı açılacak. Allah bu yolda elimizden tutsun. Habîbim sen onlara hidâyet edemezsin. "Summun, bukmun umyun fehüm lâ yerciun.” Gözler kapalı, kulaklar mühürlü, ağız öyle... Köre renk tarif etmek mümkün mü? Önemli olan şu kafanın içerisi.

Behlül Dânâ almış üç tane kafa. Harun Reşit va’zediyor. O da yuvarlak meşelerden birini kulağın birinden atıyormuş, meşe öteki kulaktan düşüyormuş. Bir tanesine hiç girmiyormuş. Bir tanesine atıyormuş, içeriye giriyormuş.

Şurada 5-10 dakikalık sohbetimiz Kur’anın bir canlı örneğidir. Allah’ın canlı örneğidir. Hz. Muhammed Mustafa’nın (asv) “Men reani fakad real Hak” hitabının ta kendisidir. Ama bunu bir istidâd, bir idrâk, bunu fehmedebilip bu hâliyle hâllenip yaşayabilme!

İhvânı o duruma getirebilmek için diyorum ki, “Hazır olun, gök kapıları aniden açılır. Sen gaflette iken geçer. Her zaman olmaz.”

Yatardık sırt üstü leyle-i kadir gecesi. Gök kapısı açılacak, dua edeceğiz. Birbirimize, uyumayalım arkadaşlar, derdik. Saatlerce beklerdik. Gök kapıları, gönül kapıları mürşitlerden açılır. Bu bir demdir gelir geçer. Allah bize çok iyilik versin.

Gönül şehr-i sarayında gözüm gördü dilarayı. Ah Fehmi, Ah Fehmi! Nice inkâr edem hakim ki, gördüm ben o bedrâyı. Efendi ruhu şâd olsun bizim camide bir mevlid tertip etti. Adı mevlid, beni konuşturacak orda. Hasan Fehmi’ye dedi, bir mevlid okutalım. Benim de o zamanlar ele avuca sığar tarafım mı var vallahi! Sohbet ettim, vaaz ettim, verdiler makinelerle. Kalabalık oldu millet, ihvân.

Bir Kuru Yusuf var Tepeciklerde bilmem sağ mı? Durur mu, gitmiş mi, ölmüş mü? Hasan Fehmi’nin ihvânından. Kürsüden indim, namazı kıldık çıkıyoruz. Yaklaştı, dedi bana ki:

-Sabri Efendi, sen misin?

-Evet dedim. Ben o zamanlar yeni bir ihvânım

-Aah, bir Hasan Efendiye ulaşsaydın, görseydin tevhîdi!

Yâni ben ona ulaşamamışım, o ulaşmış. Yâni sen Hasan Fehmi’den alacaktın tevhîti de görecektin... Onun böyle deyişini Efendi seyrediyor. Ben tuttum onu:

-Yahu kimdir bu Hasan Efendi?

-İşte onun için okuduk ya ölmüş bilmem kaç tarihinde?

- Ben Allah ve Resulû’ne ulaştım. Hasan Fehmi gelse biz ona ders vereceğiz, dedim. Belki gelmiştir, girmiştir ihvânın arasına. Ben Allah ve Resûlü’ne biat etmişim. Biat-ı Hakk’ı Muhammed’den almışım. Sen bana Hasan Fehmi’ye ulaşamadığım için mahrumiyette olduğumu diyorsun öyle mi?

Vah vah! Ölü birisi öyle mi? Ölene mi biatlısın? Eğer bu mürşitler ayrıldıkça azalsaydı, şimdiye kadar eseri kalmamıştı. Kalır mıydı 1400 seneden beri, eğer azalsaydı. Biat-ı Hakk’ı Muhammed’den kılanlar merhaba!

Mevlâna Celaleddin zikri bırakmış “Şems, Şems, Şems!” Zikri bırakmamış, özünü bulmuş. “Şems, Şems, Şems” “Benim Şemsim...” Şemsi zikreder. Şems’ten bahseder. “Benim güneşim Tebriz’den doğdu.” Hep O’ndan bahseder. “Dinim, îmânım Şems! Her şeyim Şems”der durur.

Dervişan demişler ki:

-Ne mutlu sana, Şems gibi bir mürşid-i kâmile ulaşmışsın! Sen ulaştın da oldun. Bize nerden? Bize nasip olmadı.

Bir, beş... Bakmış ki Mevlâna’ya metelik vermiyorlar artık. Mevlâna “Ben Şems Şems diyorum, bunlar da Şems Şems diyor. Biz sıfırlaştık demiş herhalde.”

Tebrizli Şems gelse, Mevlâna diyecek, ama nasıl anlatsın? Kalabalık bir toplantıda demiş ki Mevlâna:

-Tebrizli Şemse ben ulaştım, varım canım, ruhum, herşeyim. Ama esas ne mutlu size.

-Niye efendim, demişler.

-Zülfünün her bir telinde binlerce Şems asılan bir Mevlâna’ya ulaştınız...

A cânım benim, ruhum benim, ne kadar güzel söylemiş!..

Sakın ha bir Hasan Fehmi, bir Ahmet efendi, bir Celaleddin, bilmem Niyaziler büyük adamlardı geçtiler, Allah eksiltti bu işi demeyesiniz! Demeyin vallahi, Allah’ı darıltırsınız. Allah’ta bol, gani Allah. “Vallahu ganiyyun ve entumul fukara” Rahimdir Allah, Kerimdir Allah. İhvânımıza aşk versin, sevgi versin, ilhâm versin.

İşte Ali Efendi, uzun seneler dinlersin bu sohbetleri. Böyle gelir, böyle gider, değişen bir şey yok. Biz değişeceğiz ki tadını lezzetini alalım. Biz değişmeden sohbetin değişmesi bizi hiç etkilemez. Önemli olan, kişinin kendisi değişecek. Cemreler iner, buzlar erir. Sular ısınır, hava ısınır, toprak kabarır, tohum atılır. Cemreler inmeden, buz, don var iken nereye tohum ekersin, nereye fidan dikersin?

Şu insan vücuda ilâhî aşk inecek, ilâhî aşk. Allah aşkı inecek. Bir kadın aşkı, bir kız aşkı iniyor da adam yerinde duramıyor, hopluyor. Düşün Allah aşkı inerse ciğerine, ruhuna nüfûz ederse, ne olur?

“Yıkıldı kal’a-yı fikrim, yapıldı dinim îmânım.

Fenâyım Hak’ta vallahi, ne bilim kaldı ne tanım.”

Koca Niyazi! İşte istiyoruz ki aşk tedarik edelim. Cemrelerimiz insin, buzlar erisin. Her tohum bizde neşv ü nema, hayat bulsun.

Bir soru sorulsa:

-Hz. Muhammed niçin hatemü’l-enbiyadır? O’ndan sonra niçin peygamber gelmiyor?

Şu anda bir peygambere ihtiyaç hisseden varsa, o istesin bir peygamber Allah’tan. Bizim peygamber gitmedi ki gelsin yahu! Gitmedi ki gelsin. Hatemü’l enbiya, sonuncusu.

Onun için ölümü olmayan bir peygambere ulaştık. “Sizin aranıza sizden seçtim de gönderdim.”

-Bitirdi mi işi?

-Vallahi bitirmedi. Muhammedîyiz biz. “Ben peygamber iken Ȃdem toprakla su beynindeydi, o çamurdu.” buyuruyor. “Küntü nebiyyen ve Ȃdeme beynel mai vettin.” Peygamberin o peygamberliği devr-i âlem devam etmekte. Gideceği yok ki, bir başkası gelsin. Acaba boyu uzun muydu, teni nasıldı? Böyle renk, şekil, suret ararsak, zor... Allah bize anlayış versin. Buna çok ihtiyacımız var.

Ara bul Ȃdemi nerde? O Muhammediyete kavuşan Ȃdem. O’nun ruhundan ruh alan Ȃdem. Tenezzül eyle et secde. Başka ne Allah ara, ne peygamber. Allah bu yönde bizim yardımcımız olsun.

Çok da verme kendini dünyaya bir dem çek elin. İnsan şu nefsin dünyasından biraz arınabilmeli. Bu nefsin dünyası çok insanlar harcar. Yer bitirir, alır getirirler. Acınır insan. Ol fakir olup gezenlerde hazine dopdolu. Hazinede fakir yaşamak ne demek yahu!

Bugün hatunlara diyorum ki:

-Birinize soru soracağım. Nedir melâmilik anlat bize? Hemen dersiniz ki:

-Madem sordun, ver cevabını.

-Hı hı öyle deriz.”

-Öyle dersiniz biliyorum.

Nedir melâmilik? Nefsî mücadelede muzaffer olmadır. Allah ve Resûlü’nü hâle getirmedir. Melâmi, Allah’ı diyet edendir. Gözünden gören, dilinden söyleyen, yapandır. Biraz anlatırken kıyamet koptu burda. Aman Allahım! Onlara daha mı aşklı anlatıyorum. Yoksa onları daha mı fazla randımana getirmişiz. Durdur durdurabilirsen!

Şimdi ben de diyorum ki, şu insanın kıblesi kendinden kendine bir dönebilse! Anladım çün ben beni, hep görünen Hak oldu. Şu insan biraz kadr u kıymetini bilse.

Diyoruz ki: Ey güzeller güzeli! Sakın o güzeller güzelini abdestsiz taşıma. Cânda cânânını incitme sakın. Arşa kürse gitsen, ah u feryad eylesen, arafatın vakfesine dursan, bütün kâinatı dolaşsan desen ki, “Ey Allah seni arıyorum.” Bir el uzanacak, kulağını tutacak, vallahi buraya getirecek. Allah da burda, Resûlullah da burda, tevhît burda. Nerde arıyorsun? Gayrullah mı buldun sen? Burayı bıraktın da başka yerde ararsın? Enfüs âfâk fail Allah şuuru var burada. Hayat, ilim, irade, kudret, kelâm sıfatlarıyla mücehhez zât-ı Hakk’ın mazharı. İnsandan îba eden Hak’tan da oldu cüda. Yâni buradan ayrılanlar gayrullaha düşerler.

Allah melâmilere ne büyük lütuf, ne büyük kerem, ne büyük ihsanda bulunuyor.

Diyorum:

-Allah! Nemize baktın da bizi bu hale getirdin? Ne yaptık senin hoşuna giden, zevkine giden?..

-Nedir lütuf?

Allah diyen dil var bizde. Allah deriz. Biat-ı Hakk’ı Muhammed’den alanlarız. Allah’ın nûruyla nazar ederiz. Sıfatullahı giyinmişiz. Melâmet, sırr-ı hikmet, sırrullah! Allah’ın sırrıdır. Allah bize anlayış versin.

Peki derseniz ki:

-Bu vuslat-ı yârla halvete, celvete, aşka, zevke girmek isteriz. Bunun sermayesi nedir?

-Sâdık derviş olacaksın, sâdık derviş. Emre itaat eden, al denileni alan, at denileni atan derviş. Biat-ı Hakk’ı Muhammedden alanlar. Sâdık, Hakk’a biat edenler. İki zıt bir yerde cem olmaz. Birisi gelirdi bana “Ahmet Efendi bu işi o kadar iyi bilmez, eski bildiklerimizi unutmayalım. Ne olur ne olmaz, sapıtırız. Eski bildiklerimizi illâ bırakmayalım.”

Cân mürşidim!.. Unut bildiğini unut. Sil, sil baştan. Giy melâmet hırkasını bînişan etsin seni. Hak mürşidin himmetlerini Allah üzerimizden eksik etmesin. Allah bu ihvânımızı sevsin, bizden ayırmasın. Bizi de onlardan ayırmasın. Siz ayrılırsanız bir efendi bulursunuz. Efendi çook! Ya benim hâlim n’olur sizden ayrı düşersem. Benim hâlim n’olur? Hay Allahım Ya Rabbim!

Okulda bir saatlik derste 20 dakika teneffüs var. Hocalar da camide vaaz ederken bir saatte cemaat bunalır. Cemaata bir teneffüs ettirirler arada. Nasıl? Bir hikaye anlatır, bir esprili bir şey kor araya. Millet rahatlar. Yoksa tam randımanla, 220 voltla adamı dumura uğratırsın, felç edersin. Muhabbetullahın arasına da bazı hikayeler gelirse ihvân “Oh yahu biraz nefes aldık.” der. Yoksa tam randıman ile gitmek zor.

Mecnun hastalanmış. Sırtından kan alan hacamata “Allah acıdı, yapma.”diyor.

Adam:

-Sırtın kösele gibi olmuş, kumlarda, çöllerde yanmış, pişmiş birisisin. Senin de neyin acır?



Mecnun diyor ki:

“Ben acımıyorum. Leyla kanıma, canıma işlemiş. Korkuyorum ki o sevgili acıyacak! Onun acımasından korkuyorum. O benim canıma işlemiş. O benim kanıma işlemiş.

Ben de diyorum ki: Bu cemaatı sevmekte çok seviyorum da, incitmekten korkuyorum. Mevlâ bunların canına işlemiş, kanına işlemiş. Giyinmiş onları geçmiş karşıma, diyor ki “Sen söylersin ben de dinlerim.” Ha söyleyen ha dinleyen!

Hay Allah bize anlayış versin!



HACI BABA

İhvânımız zikreylesin,

Hâl ilmini zevk eylesin,

Allah desin, ma’nâ bilsin,

Halk yüzünden Hakk’ı sevsin.
Taklidini terk eylesin,

Şirk-i hafisini atsın,

Hakikata böyle ersin,

Halk yüzünden Hakk’ı sevsin.


Şuhût, tefekküre ersin,

Hikmet ile söz söylesin,

Ma’nâsını fehmeylesin,

Halk yüzünden Hakk’ı sevsin.




Yüklə 0,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin