Gecenin karanliğinda doğan işIK


Etrafında yüce Hakkı görsene



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə2/9
tarix02.11.2017
ölçüsü0,75 Mb.
#28640
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Etrafında yüce Hakkı görsene


İraden var uyma kötü nefsine

Halifesin, halifesin, halife


Allah’ı bil mȃsivadan cahil ol

Kötü nefse zulüm eyle zalim ol


Zül Celȃli Cemȃl bilip Halîm ol

Halifesin, halifesin, halife


Hakk dilerse insan olur halife

Hakkın, eli, kolu, olur halife

Dost Eminim sana derler halife

Halifesin, halifesin, halife…


Yüce Allah nasip etsin halifelik versin, ȃmin…



GECE VE AŞK
Gece soğuk ve sessiz. Uyku derin mi derin, tatlı mı tatlı… O da ne? Bir kıpırtı içinde, bir göz kırpma, bir tatlı an, evet bu O! Kalksana usul usul, dilde besmele ile kalk… Aman duymasın kimse, bozulmasın tılsım. Ȃşıklar arasındaki en güzel andır bu yaklaşım, adım adım… Sağ adımını at Tevhid ile “Lȃilȃheillallah”, ihlȃsla bütün benliğinle titre ve terennüm et sevgiliyi… Sol adımında yine O ve dilinde güzel ismi… Ne güzellik Ya Rab aşkını duymak kalpte, titremek o hakiki sevgiyle… Yürek kıpır kıpır, yürü çeşme başına, aman dikkat sessiz ol duyguların kaybolmasın ne yaparsın sonra?..Yürü çeşme başına ya da koş ki içini ve dışını tertemiz etsin, ak pak etsin El- Kuddüs… O da ne? Karanlıklar sanki yok oldu da her yer nurla doluyor… İçim bir hoş oluyor, gece aydınlanıyor… Dilimde zikir, kalbimde şükür… Evet aşk dile geliyor !..

Aşk tarifsiz bir duygudur ve nasibi olana büyük ödül. Aşk olmasa ne zevki kalırdı yaşamın? Seni sıcak yatağından fırlatan, soğukta ısıtan, nuruyla aydınlatan aşktır… Maşuk her an seninledir, seni bırakmaz, mıknatıs gibi çeker… O’na kavuşmak yani vuslat, miracın olur, miraç namazla olur… Aşkın ereği vuslattır, ȃşığın en büyük hazzı O’nun için namazdır… Bu hazzı bilen bilir… Dur namaza haydi bu bir vuslat demidir… Aşkın daim olsun, geceler hiç bitmesin, sevgiliyle birlikte bilemezsin neredesin...

Bu ne güzel bir aşk ki kaldırır yatağından

İçine nurlar doğar gece karanlığından

Sesler gelir derinden bu ilahi ruhundan

Titrer gönül bu aşkla haber gelir bâtından


Aydınlanır iç dünyan O’nun parlak nurundan

Diller O’nu zikreder huzur bulur adından

Dalarsın bir ummana ıslanırsın suyundan

Bu dünyayı terk edip sıyrılırsın mekândan


Sevgili münezzehtir hem mekân hem zamandan

Sevgiliye ulaşır yok olursun dünyadan

Maddi olan değişir her şey yansır mânâdan

Tek bir ses duyulur ki Hakkı anar durmadan


Aşk duyar ȃşık olan, çağrı gelir Dost’undan

Gece karanlıkları aydınlanır nurundan

Kaybolur maddi olan titrer gönül aşkından

Ayrı kalmaz hiç bir şey gayrı kalmaz Allah’tan


Bu ne güzel aşktır ki kalkarsın yatağından

Gecenin karanlığı aydınlanır nurundan

Ȃşık Maşuk bir olur Yaradan’ın aşkından

Nice güzellik gelir Dost Emin’e Dost’undan



MUCİZE

Aşk’dır gördüğün yaşamdaki mucize…

”Hiçbir şey yoktu ve sadece O vardı.”…”Halen de öyledir” der sufiler. Ezel, ebed Maşuk varsa Aşk olmaz mı? Elbet bilen bilir en büyük mucizedir… Aşk da hep vardı ve halen de var…

“Ol” deyince Maşuk, yayıldı aşk her bir yere ve zamana, sonsuz…

Aşk, ne önce, ne şimdi, ne de sonra olamaz O’nsuz…

Olağan olan şeyde Aşk yoktur, onun için mucize gerek ve dostum dikkatle bak her yanın dolu mucize…

Yaratan bir hediye vermiş kalbimize, bizler nokta nokta her birimiz mucize…

Alev alev yanıyor kȃinat bu aşkın ateşinden, “Aşk ateşi” acaba dokunmaz mı hiç size?

Yoklayın belki içindedir, girmiştir gönlünüze…

Farkında olmak gerek, girmediği yakmadığı zerre yok cihanda, “Aşk ateşi” ezelden beri yakar çünkü o bir mucize…

Ȃşık, Maşuk nerededir? Göründü mü hiç size? Dikkat eyle göreceksin bir tek Aşk var, mucize…

Zȃhirdeki makro ȃlem, mikro ȃlem mucize, aşka düşmüş döner durur, aşkla yanar mucize…

Ȃşık sever Maşukunu aşk ile, Maşuk sever ȃşıkını Aşk ile…Tarifi yok bir kavramdır aşk denilen mucize…Ȃşık kimdir, Maşuk kimdir, kimden kime mucizedir aşk denilen mucize?

Olağandışı olana mucize derler, mucize olanda akıl yoktur, mantık yoktur ve aşk bir mucizedir ki Aşk gelince akıl durur...


Şimşek çakar gök ışıldar yağmur yağar rahmet olur

Benzeri yok bir duygudur aşk gelince akıl durur

Aşka düşen zevkten erir tarifsiz bir huzur bulur

Benzeri yok bir duygudur aşk gelince akıl durur


Bir ceryana kapılırsın istesen de kaçamazsın

Çok güzellik yaşasan da kimselere açamazsın

Yaradan’ın bir lütfudur satılmaz o alamazsın

Benzeri yok bir duygudur aşk gelince akıl durur


Her aşığın aşkı başka tarifleri bir başkadır

Ȃşık maşuk bir tanedir acep neden his başkadır

Hikmeti çok Yaradan’ın yaratılan hep başkadır

Benzeri yok bir duygudur aşk gelince akıl durur


Dost Eminim bu ne haldir, aşk gelince akıl durur

Anlatılmaz bir duygudur zȃhir ilim orda durur

O ilahi bir duygudur lügat biter sözler durur

Benzeri yok bir duygudur aşk gelince akıl durur…




NUR

Nurdan geldin, Nurdan geldin, nursun sen…

Nur üstüne nurdu En-Nur… Habibini kendi nuruyla var etti... Muhammed’in nuruyla da bu evreni gösterdi. On sekiz bin ȃlemde zerrelerin içinde yapıtaşı nurdandır… Sen de nurdan geldin güzelim, etrafa iyi bak parlıyor her tarafın nurdan oluşmuş her şey… Bak ki gözün hemen kamaşır, nurlar durmaz uçuşur…

Yoğuşmuş bir nursun sen görünensin…

Yoğunluk kalkar bir gün bu dünyadan gidersin…

Nurdan geldik nuruz biz, çeşit çeşit renklerde nura tabi kuluz biz…

Bu ȃlemde her gördüğün yoğunlaşmış bir nurdur daha doğrusu En- Nur’un bir şavkı gibidir…

İyi bak nurlar arasında gezersin, sen de bir nursun. Nur’dan geldin, Nur’sun sen…


Taşta toprakta O’nun nuru var

Halk ettiği mahlȗkatın her zerresinde

Yeşilde mavide sarıda morda

Nereye baksam O’nun nuru var…


Bir gülsün bu ȃlemde görünen, bir ödülsün bu ȃleme verilen, işte birkaç satır Dost Emin’den;
 

Nur içinde  yerin varsa dünyada

Nur içinde yerin olur ukbada

Nuru veren neden verir burada

İşarettir verecektir ukbada

 

Nurlar doğsun çiçek açsın ruhunda



Sır kalmasın en-Nur ile aranda

Mutlu ol sen hem burada hem orda

Nuru bulan inan yanmaz narında

 

Dost Eminim Hakkı düşler nurunda



Nurdan gelen nurla yaşar dünyada

Nuru ile olur bir gün yurdunda

Nur ödüldür parlar insan ruhunda

 

            ***



 

Nuru  bize veren Mevla

Nurun bizden hiç ayırma

Mutluluktur  o daimi

Nurun bizden hiç ayırma

KISSA
Sultan ordusuna emir verdi “Şu nehirden geçip karşıdaki araziyi zapt edin ki orası çok güzel bir yer.” Ne köprü vardı ne de sal. Yetkili kumandanlar toplanmış kara kara düşünürlerken bir asker yanaşıp dedi ki “İsterseniz ben bir köprü kurabilirim.” Nasıl olur? Diye bakıştı kumandanlar fakat memnun oldular. Zaten başka çareleri yoktu. Askerin suyu geçerken ıslanmasını istemiyorlardı. Malzemeler geldi ve sabaha kadar hummalı bir çalışmayla köprü yapıldı. Ordu salimen nehrin karşısına geçti ve gün ışıdığında vezir övünçle sultana koştu. Çadıra girip el pençe divana durduğunda guruluydu. Sultan sordu ve vezir övünerek nasıl köprü yapıldığını ve askerlerin ıslanmadan nehri geçtiklerini anlattı.

Sultan öfkeden kızardı, ”Bilmez misin ben suyun içinden doğrudan geçsinler diye emir vermiştim.” Vezir şaşırdı ”ama nasıl olur ıslanacaklardı” diye kekeledi.

Sultan askerlerin suyu yüzerek ve yürüyerek geçmelerini istemişti ki ıslanıp temizlensinler. Zira erler kirlenmiş ve kokuyorlardı, aynı zamanda zorluklar içerisinde

nehri geçen askerler hem temiz hem de gerçekten tecrübeli iyi birer asker olabileceklerdi…



HİSSE:

- Sultan ne söylerse bir hikmet vardır…

- Hayattaki kolaylık ve rahatlık bazen iyi sonuç getirmez.

- Şeytan seni zorluklardan koruyormuş gibi yanaşabilir.

- “Cefa” çekmeden “Sefa” sürülmez.

- Zorluk çekerken rahmet denizinde ıslanabilirsin.

- v.d..

PIRILTILAR - I -

Nokta gibi parlar bir şey, göz önünden uçuşur, ya da bir yakamozda bir kıpırtı oluşur, yani bir pırıltı…

Bazen gönlüne mȃnȃ ȃleminden bir takım özlü, felsefik belki ledün ilminden bir cümle gelir, bazen de bir etki altında aniden bir tefekkür doğar, işte bunlara pırıltı dedim ben.

Pırıltıları temalarına göre sınıflandırıp benzer konularda yazmalıyım diye not alıp bekletiyordum. Sonra notlar birikip zaman geçince güncel olarak nedenlerini unuttuğumu ve sonunda çağrışım bile vermeyeceklerini gördüm. Bu nedenle bundan böyle geldikçe bu pırıltıları kaydetmeyi düşündüm. Belki ilerde işlenip açılabilir.

***

-Yüksek dağların zirvelerinde bembeyaz bir taç gibi bir kar örtüsü vardır. Beydağlarında bu manzarayı gördüğümde öncelikle bu güzelliği yaratana şükrettim, zevkle seyrettim. Sonra şöyle düşündüm; farazi olarak dağlar göklere yükseldikçe yüce Mevla’ya yakınlığı artan kȃmil insanlar gibi alt kısımdakilerden farklı olarak ilahi rahmet ve yetkinlikle donanmayı simgelemek üzere taçlandırılmış gibi… Dağ ne kadar yüksekse kar ve buzdan tacı o kadar kalın ve görkemli oluyor tıpkı veliler nebiler gibi…



-Az konuş; çok konuşan lüzumsuz laflarla pot kırar, kalp kırar ki tamiri zordur.

-Az ye; çok yiyenin yiyeceğinde haram olan veya şüpheli yiyecekler olması ihtimali artar.

-Az uyu; çok uyudukça şeytan rüyada senin nefsini azdırabilir. Ayrıca Allah’ın rızasını kazanacağın eylemlere yeterli zamanın olmaz.

- Çok ibadet et; ettikçe sırlar kapısı daha çok açılır.


-Yaratımdaki sonsuz başkalıklar, sonsuz güzellikleri sergiliyor…

-Kur’an-ı Kerim’de birçok ayetlerde “Hiç düşünmez misiniz… aklınızı kullanmaz mısınız” şeklinde uyarılar yer alır. Bunu şöyle yorumladım ki her oluşum Allahtan’dır ve O “Ol” demeden hiçbir şey olmaz yani insan olarak bunu bilin, aciz olduğunuzu bilin bir yaprağı bile sizin oynatmanız mümkün değildir. Bu gerçeği bilin.

Bilin ki sadece Allah “Ol” der ise o şey hemen olur. Bunu düşünün, bunu akıl edinin… Böylece O’nun “Ol” demesi için isteklerinizi dileklerinizi O’na iletin, dua edin. Tabii isteklerinizin hakkınızda hayırlı olmasını belirtiniz ki akıl bunun içindir. Hakikat yolcusu bunu bilir ve hiç olduğunu bilir.

-Allah yolunda bir kazanç elde etmedikten, ruhunu tekȃmül ettirip, kemȃlȃta erip kȃmil insan olmadıktan sonra nefs-i emmaresini tatmin için yaşayan insan uzun yaşasa ne olur, kısa yaşasa ne olur.

-Hakka tabi olan tabii olur.

-Sabırlı ol ki muradın olsun.

-En büyük düşman kendi nefsindir, nefsini düşünen nefsiyle baş başa yapayalnız kalır.
12 / 01 / 2008


DUA
-Huzurundaki huzurumuzu daim eyle Allah’ım,
-Daim huzurundayız yüzümüzü ak eyle Allah’ım,
-Nurunla aydınlansın yolumuz, karanlıkları bizden ırak eyle Allah’ım,
-Bizler aciz ve naçiz yani birer hiçiz, hiçliğini bilenlerden eyle Allah’ım,
-Gören göz ver, işiten kulak. Bizden Cemȃlinle işle Allah’ım,
-Kulluk bilincini ayırma belleğimizden kulluğumuzu bilenlerden eyle Allah’ım,
-Muhammed Mustafa (A.S) hazretlerinin şefaatini ve himmetini nasip eyle, O’nun ruhaniyetinden bize güzellikler yansıt Allah’ım,
-Tevhide eren, TEK’liği bilen, sadece seni görenlerden eyle Allah’ım,
-Hakikate ermiş, rızanı bulmuş, senden yansıyan halifen olmuş, aşkınla yanmışlardan eyle Allah’ım,
-Canını değil seni can bilen, seninle yaşayıp, senin çün ölenlerden eyle Allah’ım,
-Güzeller güzeli sevgili sensin, aşkını daim eyle Allah’ım,

-Mȃsivayı uzak, şeytanı ırak, kendini yakın eyle Allah’ım,


-Adını dilde, mekȃnını gönülde eksik koyma Allah’ım,
-Dost Emin’i dost et, mümin kulun et,

Aşkınla yansın sonra külün et, ayırma bu dostu, sana yakın et Allah’ım,


Şükürler sana, diyemem fazla, anlarsın hȃlden razı ol bizden eyle bol rahmet Rahman Allah’ım...

Ȃmin…


PIRILTILAR - II -
-Yaratılanlar ya da yansımalardan hangisi güzel diye bir seçim yapmak yanılgıdır. “Güzel” den çirkin şey sadır olmaz ki… Her şey işleviyle, göreviyle gelir ve o işlev için en güzelidir...

Yani “Ahsen-i Takvim” olarak yaratılmıştır… Sen, yaşadığın mekȃn ve zamanda işlevin için en güzel yaratımsın, bir pırıltısın… Parlar geçer güzellikler ama yeni yeni sonsuz sayıda güzellikler gelir ve onlar da geçer. Bil ki bu hareket Bȃki olanın bir ispatıdır…

-Dünya bir sergi salonu gibidir. Eserler her an değişmektedir. Bakan göze göre değişik duygular verir… Bil ki sana bu zevki El-Musavvir verir ki, her boyuttan, her resimden, her müzikten yansıyan O’dur…

Bugün buradaysak güzelim yarın orada. Burada şimdi böyle, yarın orada olacağız öyle… Her şekilde her yerde yansımayız Bir’likte… Var seyreyle ve kulağın aç iyi dinle, bu güzellikler hep senin için. Senden işleyen kim? Kendinden kendine bir aşktır bu, işliyor için için…

-Bir güzele aşk, mecazidir. Onu tüm güzelliğin içinde gören aşk ise hakiki aşktır…
-Kendi iç benliğinden bir an bile ayrı kalamayan insan, her bir şeyi kuşatmış olan yaratan Allah’ından nasıl ayrı kalabilir?

-DNA molekülü nasıl bir nokta ise o canlı için, sen de bir noktasısın maddi ve manevi ȃlemlerin… Açıldıkça sergilersin tüm özelliklerini ve güzelliklerini…


-Tüm oluşlar Külli iradenindir, senden oluşana cüzi diyorlar…
- Çok şey bildiğini söylersin, hiçbir şey bilmediğini bil yeter… Çok şey olduğunu söylersin, hiçbir şey olmadığını bil yeter…
-Celȃl içre Cemȃl’i gör Hakkı bil…
-Akıl almaz şu muazzam var oluşu var eden muazzam bir yaratan vardır, o da şüphesiz Allahtır…
-Benlik; yani gurur, kibir, kendini beğenme, seviyesinden hoşnut olma halidir ki, yükselmeyi, kemȃle ermeyi önlemiş olur. Kemȃle eremeyen yani kȃmil insan olamayan kişi Hakka vasıl olup vuslata eremez. Vuslata eremeyen devranı tamamlayamadığından hamdır…
-Hakikat ehli için avamın şeriatı değişir.
-Doğru yolda olmak Hakk nizamına uymaktır…

ŞEY
Üzüm yerken birden aklıma düştü;

Yaratılan her şey O’nu sever, O’nu özler. Bu açıkça bilinmese de ilahi bir hikmettir. Mahlȗk, en güzel sıfatlarını ortaya serer ve Hȃlık’a kavuşmayı arzular… Toprak ve su en güzel özelliklerinden verir ve örneğin üzüm olur… Niye verir? Sevgiliye ulaşmak için vasıta yapar üzüm taneleri nefis tadını insanlara sunar ağızlar tatlanır, ballanır ama gerçek hazlar üzüm tanesindedir… Neden dersen? O aşk içinde kendini özlediği Maşuk’una sunmaktadır, vuslat ile yok olmaktadır ve O olmaktadır. Maşuk burada bir diğeridir ve bir diğeri o kadar çoktur ki… Vahdet kesretle görünmektedir… Maşuk Bir’dir ancak sonsuz sayıda ȃşık halinde aşkı yaşar... Kendinden kendinedir bu aşk… Her şey aslında bir şeydir ve bir şeyse her şey…

Aşağıdaki şiirde bu durum yani kesrette vahdet anlatılıyor, tefekkür etmek de sizlere düşüyor...
ŞEY...
Bir şey iken her şey oldun

Bir şey misin her şey misin

Her bir yeri nura boğdun

Bir şey misin her şey misin


Mekȃnın yok neredesin

Her yerdesin görünmezsin

Cahillere bilmecesin

Bir şey misin her şey misin


Müminlerin kalbindesin

Düşünenin fikrindesin

Dervişlerin zikrindesin

Bir şey misin her şey misin


Hem ezelsin hem ebedsin

Hem bȃtınsın hem zȃhirsin

Hem sonsuzluk hem zerresin

Bir şey misin her şey misin


Var da sensin yok da sensin

Kȃdir olan mutlak sensin

Hem celȃlsin hem cemȃlsin

Bir şey misin her şey misin ./..

Yücelerin yücesisin

Sen gönlümde efendisin

Maşukumsun sevgilimsin

Bir şey misin her şey misin

Söylenecek her söz sensin

Yazılacak kitap sensin

Kuralları koyan sensin

Bir şey misin her şey misin


Hayat veren bir nefessin

İşitilen her tür sessin

Gören gözde güzelliksin

Bir şey misin her şey misin


Mümin olan seni bilsin

Dost Eminin gönlündesin

Aşk ateşin hiç sönmesin

Bir şey misin her şey misin?…


Kesrette yani çokluk ortamında var görünen “şey”ler sonsuz sayıda ve hepsi ayrı özellik ve niteliktedir, birbirlerine benzemez hiç biri. Toplamda tümünü Vahdet yani Bir halinde düşündüğünde noksansız varlık; Subhanallah, Vahid-ül Ahad’ı bulursun... Aşağıdaki şiir bakın ne diyor?

Ayrı, ayrı yaratılmış her bir şey

Birbirine benzemiyor hiçbir şey

Düşündün mü neden böyle güzel dost

Birbirine benzemiyor hiçbir şey
Suphanallah noksansızdır bilirsin

Her bir şeyi sergilemiş görürsün

Aklın almaz şaşırırsın kalırsın

Birbirine benzemiyor hiçbir şey


Vahdet burda görünürken kesretse

Gördüklerin ayrı birer ögeyse

Her ögede ayrı sıfat var ise

Birbirine benzemiyor hiçbir şey


O’ndan gelen tüm sıfatlar özgündür

Kimi inci kimisiyse zümrüttür

Esma, esma müsemmadan görünür

Birbirine benzemiyor hiçbir şey


Beden benzer ruhu ise benzemez

Fizik benzer kimyasıysa benzemez

Mekȃn benzer zamanıysa benzemez

Birbirine benzemiyor hiçbir şey


Dost Eminim TEK’den gelmiş her bir şey

Tek olanlar menşeinde tek BİR şey

Allah tekdir yoktur gayrı hiç bir şey

Birbirine benzemiyor hiçbir şey


PIRILTILAR - III -
-Her işte her oluşta bir değil bin bir hikmet vardır…
-Sabır, geçmişi düşünüp üzülmemek, geleceği düşünüp endişe duymamaktır. O halde anı yaşamak sabırlı olmanın sonucudur. An’da yaşayan Hakk Teȃlȃ’nın verdiği kulluğunu bilir ve huzur içinde, zevk içinde, aşk içinde olur, daim zikirde olur. Sevgiyle bakar, sevgiyle görür, gerçek şu ki dostum dem bu demdir…
-Dost’a dost olmuşsan eğer bu dostluk şereftir her şeye değer..
-Bakıyorduk, arıyorduk… Bu neden, niçin, neden böyle? Saçlar ağardı hala arıyorduk nihayet şükür dedik bulduk, bulduk neyi deme, Dost’u bulduk aşkı bulduk…
-Bazı insanlar bir şey kazanmak uğruna farkında olmadan çok şeyi kaybedebilirler. Tıpkı bazılarının dünyayı kazanmak uğruna ahreti kaybettikleri gibi…
-Ayrı görme sen halkı, odur Hakk’ın eseri

Dikkatlice bak ona görürsün Müessiri…

            

- İnsan âcizdir, biidrâktir. Allah’ın sonsuz hikmetlerinden ve bu hikmetlerin uyum içinde olduğundan haberi yoktur. Lütuf olur da bir tane hikmetini idrâk ederse kendini âlim sanır…

        

- Şu gördüğün güzellikleri var edeni, El-Musavvir’i düşün; Sen bakar bakar da büyük bir haz duyarsın, incelik şurda ki, sen haz alırım sanırsın ancak gerçekte  O alır hazzı…

“Ne güzel manzara, ne hoş çiçek, ne cici çocuk!” dersin ama sen demezsin O der…

 

- Kaderine göre bir işlev için gelirsin. İlahî çizgi şaşmaz. Sonuç için gerekli sebepler oluşur ve kaderinde öngörülen işlevin mutlaka olur.



Ancak ilahî çizgiye aykırı olarak iradeni kullanırsan zorluk ve mutsuzluk görürsün, uygun olarak irade kullanırsan ( ki bu Sırat-ı Müstakimdir ) kolaylıklar ve mutluluklar senin olur…
- Allah’ın Velîleri yıldızlar gibidir, kimisi güneş kimisi gezegenlere benzerler. Her biri ayrı nicelik ve niteliklerde parlayan ziyâlardır. Onların ziyâsı En-Nur’dan yansıttıkları nurdur… Her biri Allah’ın dileğince nur saçar, sakın onları aynı sanma her biri ayrı özellik ve güzelliktedir. Her birinden ayrı görüyorsan Hakk’ın nurunu, ne mutlu!..

 

  - Sütü temiz olanın yoğurdu temiz olur, yoğurdun temiz ise ayranın temiz olur…


- Oruç, yiyerek değil, yemeyerek tutulur...

 


ŞEMS
Şems, yani güneş, ışıtır her bir yeri…

Rahmanın rahmeti gibi ayırmaz şunu bunu, güneş ışığı da girebildiği eve verir aydınlığını…

Şems yaşadığında saldı ışığını ve halen ışıtıyor gönülleri ve ısıtıyor Hakk aşığını…

O Şems ki, görür, bakar, bir kıvılcım çakar, tutuşur fȃkir bir dervişin kalbi, ortaya aşk çıkar… Eğer kalbinde bir kıvılcım var idiyse, üfler de alev alır parlar nerdeyse…

Ya da alev alev yanmaktaysa Hakk dostunun yüreği, bir nazar eder, alev biter kor olur…

O Şems ki, bir kor gördüyse eğer, için için yanan bir Mevlana ise yani, üfleyerek kül eder, yok ederek var eder…

Ne zaman ziyaret etsem ürperir içim aşkla dolar, şiir olur dilden akar. Aşağıda dile gelenlerden bir kaçı;

ŞEMS – ŞEMS


Hakk’tan geldi Hakka döndü

Şems, Şems, Şems, Şems

Yeryüzünü aydınlattı

Şems, Şems, Şems, Şems


Neden geldi bu dünyaya

Niçin koştu şu Konya’ya

Neler verdi Mevlana’ya

Şems, Şems, Şems, Şems ./..

Maşuk ona aşkı verdi

Aşk ateşi alevlendi

Mevlana’yı yaktı gitti

Şems, Şems, Şems, Şems


Bu nasıl bir aşk ateşi

Yanar durur yoktur eşi

Özler canlar o güneşi

Şems, Şems, Şems, Şems


Mevlana’nın aşkıdır Şems

Dost Eminin dostudur Şems

Yüzyıllardır parlıyor Şems

Şems, Şems, Şems, Şems

ŞEMS

İçimde bir aşk yeniden doğdu



Titreyen gönül Şems’ini buldu

Mıknatıs gibi çekti yanına

Titreyen gönül Şems’ini buldu

Sessiz konuştu gizlice benle

Aşkı bul dedi Maşuk seninle

Çıkarsın belki bir ulu yere

Titreyen gönül Şems’ini buldu ./..

Mevlana kalktı kapıyı açtı

Işıklar saçtı içim açıldı

Aşkım tutuştu nurlar saçıldı Titreyen gönül Şems’ini buldu


Gönüller yakan aşk bir tanedir

Şems’in açtığı yol bir tanedir

Mevlana der ki Hakk bir tanedir

Titreyen gönül Şems’ini buldu


Geldim Mevlana Şems’ten selam var

Titredin hemen Hakk’tan selam var

Dost Emin der ki Dost’dan selam var

Titreyen gönül Şems’ini buldu

Rahmet rüzgȃrı esiyor burda

Neler göründü bana dergȃhta

Şems’in nurusun yüce Mevlana

Titreyen gönül Şems’ini buldu

***

ŞEMS AKŞAMI


Gökteki şems battı karanlık oldu

Şems’in türbesinde ışıklar doğdu

Görünen Şems değil O’nun nuruydu

Şems’in türbesinde ışıklar doğdu


Türbenin altından yukarı çıktı

Gülen bir nazar ile kendine baktı

Kendini kendinde gördüğü andı

Şems’in türbesinde ışıklar doğdu


Dost Emin türbede gördüğün nurdu

Şems batmaz ışıktı Hakkın nuruydu

Cahil karanlığı ışığa boğdu

Şems’in türbesinde ışıklar doğdu


***


KENDİNDEN KENDİNE
Güneşin etrafında dönen gezegenler veya diğer gök cisimleri, her biri kendi yörüngesinde dönüp duruyor, tıpkı atomun içinde dönmekte olan elektronlar gibi… Canlılara, insanlara dikkat ettim ki, onların da yörüngeleri etrafında hayat akışları devam ediyor, doğuyor, yaşıyor ve ölüyorlar… Topraktan gelip toprağa giden bir beden veya Allah’tan gelen ve yine O’na dönen bir ruh var… O halde tüm yaratılmışlar bir devran içinde, izledikleri yörünge çizgisinde giderek başlangıç noktasına tekrar dönüyorlar. Yani başlangıç ve sonuç noktası aynı nokta oluyor…

Yüce Allah bir Hadis-i Kutsi de “Gizli bir hazine idim, bilinmeklik istedim ȃlemleri yarattım” buyuruyor. Başlangıç noktası bu… ”Ol” dedi ve o anda oldu cümle ȃlem, başladı hareket, başladı devran... Açıldı gizli hazine, saçıldı güzellikler... Bu muazzam oluşumu havsalanız alıyor mu ?

Allahım çok büyüksün

Havsalamız almıyor

Gerçek varlıksın, teksin

Havsalamız almıyor


Nurun kaplamış yeri

Hem yeri hem gökleri

Yarattın melekleri

Havsalamız almıyor


İnsana görev verdin

Yeryüzüne gönderdin

Bana kulluk et dedin

Havsalamız almıyor


Uyardın insanları

Gönderdin kitapları

Açtın nice sırları

Havsalamız almıyor


Allah'ı gör her yerde

Kalksın önünden perde

Sakın görmedim deme

Havsalamız almıyor


Dost Emin inanıyor

Kȃfir tesadüf diyor

Kör olanlar görmüyor

Havsalamız almıyor


Görünen, bilinen cismani hareketin dışında bir de insanda duygu ve düşünce oluşumu da var ki, diğer yaratıklardan ayrıcalığı meydana çıkıyor. (İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesidir ve en şerefli mahlȗktur. Allah insana akıl ve irade verdi ve düşünerek doğru yolda olmayı emretti.) Hareketteki obje, cisim de olsa, düşünce de olsa “mahlȗk”tur. Yani yaratılmış “halk” edilmiştir. Yoktan var eden “Hȃlık” tır ve hiçbir şey yok iken O var idi ve yine de öyledir. Zira yaratan O, yok eden O, o halde her hȃlükȃrda var olan tek O’dur. Görünen görünmeyen her türlü oluşumlar “Ol” noktasında ve “Ol” deminde aynen devam ediyor. Tümüne (Tevhid-i Ef’al) denir tasavvufta. Yani tüm fiiller oluşumlar BİR’den gelir, bize görünen çokluk (kesret) aslında TEK (vahdet) dir. Bu akıl havsala almaz oluşumların tümünün menşei (çıkış kaynağı) BİR’dir. Yaratan Bir’dir… Belirmişlerin görünenlerin hepsi “Gizli Hazine” (Kenz-i Mahfi) den sergilenmiştir. Sergi salonu sonsuzdur, sergilenenler sonsuz, izleyenler de sonsuz… Yani Dost’un her şeyi kendinden kendinedir…
Başı sensin sonu sensin

Bu esrarın sırrı sensin

Ȃlim sensin ilim sensin

Sen kendinden kendinesin


Kâh önümde görünensin

Kâh gözlere görünmezsin

Müminlerin gönlündesin

Sen kendinden kendinesin

Cahil bilmez neredesin

Hȃlbuki sen her yerdesin

Hem yerdesin hem göktesin

Sen kendinden kendinesin


Dost Eminin kalbindesin

Dervişlerin zikrindesin

Allahım sen çok yücesin

Sen kendinden kendinesin


Seni senden senin gibi işleyen beni benden benim gibi işliyor…

Sen kendini varlık görürsen eğer, aldanırsın, yanılırsın… Düşün ve bul kendinden kendine işleyen O’ymuş meğer…

Hamd eden kimdir kime, zikir kimdendir kime, senin diliden çıkan dualar kimden kime? Bir noktasın sen O’ndan, işler senden Kendi’ne…
Selam senden sanadır

Dua senden sanadır

Zikir senden sanadır

Fikir senden sanadır


Ne yaparsan sanadır

Zannetme ki O'nadır

Bir aynaya bakarsan

Selam senden sanadır


Her şeyi O'ndan iste

Tüm istekler O'nadır

Her dileğin verilir

Dua senden sanadır


Sayısı yok tesbihin

Her an zikir O'nadır

Dilden değil kalpten an

Zikir senden sanadır


Etrafa bak O'nu gör

Tefekkürün O'nadır

Düşündükçe titre dur

Fikir senden sanadır ./..


Dost Eminim sırdaş ol

Senin aşkın O'nadır

Maşukunu kalpte bul

Vuslat senden sanadır...

Evvel, Ahir var olan, zȃhir, bȃtın TEK olan, yüce Allah’ım, sensin görünen, görünmeyen, her işte her oluşta kendinden kendinesin… Arif olanlar görür, ȃfakta, enfüstesin...



AŞKA DAİR
Aşk’a dair neler neler yazılmış ve yaşanmıştır günümüze dek. Fakat aşkı tarif et desen her kişiden apayrı tarifler duyarsınız…

Bir ȃşıkla yeni tanışmıştım, bana sordu sen hangisine ȃşıksın dostum dedi; dünyaya mı, paraya mı, Leyla’ya mı yoksa Mevlaya mı? Bunların sonuncusu hakiki aşk diğerleri ise mecazi aşkı temsil eder…

Bir diğer dost ise şöyle diyordu; Leyla’ya aşık olmayan Mevla’ya aşık olamaz ki…

Mecazi aşktan ilahi aşka geçilir mi? Belki Mecnun olunursa…

Peki ilahi aşkta mecazi aşk görülür mü? Bu soru yanlıştır, zira O’ndan ayrı Maşuk nerede?

Sevgi veya şiddetli arzu ayrı şeydir. Aşk ise tarifsizdir. Aşk’da can gider canan gelir…

Ȃşık oldum ol Güzel’e, terk eyledim cihanı

Maşuk canı candan aldı, canda buldum cananı

Her gördüğüm canan oldu, yok oldu hep mȃsiva

Maşuk canı candan aldı, canda buldum cananı…


Gerçek aşkı veren O’dur, yani Maşuk. Kendinden kendine aşk duyan da yine O… Başka türlü aşka ulaşmak ne mümkün.. Aşk, kendi gelir aniden, titrer gönül derinden…

Dilime aşk dizeleri geldiğinde şaşırdım, acaba benim bilmediğim bir Leyla mı var diye, ama yoktu bir Leyla, fakat kalbimde kıpır kıpır bir vuruş vardı, içimde genişlik, gözümde bir pırıltı vardı ve tarifsiz bir güzellik vardı ve sevilen en Güzel’di… O Allah’tı, vuslat her andı, namaz miraçtı, benim aşkım en büyük aşktı…

Her ȃşık aşkını en büyük sanır

Bir kendini bir de Maşuk’u tanır

Hȃlbuki sayısız ȃşıklar vardır

Her ȃşık aşkını en büyük sanır


Kimisi çöllerde Leyla’yı arar

Kimi Kerem olur Aslı’yı sorar

Derviş olur kimi Mevla’yı arar

Her ȃşık aşkını en büyük sanır


Perdeli olanlar halka ȃşıktır

Hakikat yolcusu Hakka ȃşıktır

Hepsi de sonuçta O’na ȃşıktır

Her ȃşık aşkını en büyük sanır


Gerçekte ȃlemde bir tek aşk vardır

Yaratan ȃşıktır, ȃşık Maşuktur

Her zerre Hu çeker çünkü ȃşıktır

Her ȃşık aşkını en büyük sanır


Dost Emin Maşuku ezelden tanır

Hayrandır Mevlaya çünkü ȃşıktır

Her güzellik aşkın içinde vardır

Her ȃşık aşkını en büyük sanır ./…


O, “Ol” desin yeter bir bakarsın ȃşık olmuşsun…

İçin bir hoş olmuş O’nunla dolmuşsun…

Dilinde O’nun ismi zikir etmişsin…

Her düşüncede O var fikir etmişsin…


Bu aşk nasıl şey diye düşünme en büyük zevktir en büyük mülkiyettir. Dünya malı, mülkü, zevki bırak kalsın… Öylesine bir derya ki bu, düştüğün gizemli bir sır, anlatılmaz bir heyuladır… Başka şeye gerek yok…

Ne gizemli bir sır imiş aşk denilen heyula

Bu aşk bana yeter dostum başka şeye gerek yok

Girmiş kalbe çıkmaz bir an, akıldadır daima

Aşk ne imiş düşen bilir başka şeye gerek yok
Seni alıp seyran eder başka şeye gerek yok

Gördüğüne hayran eder başka şeye gerek yok

Nice şeye hayret eder başka şeye gerek yok

Maşuk ile ülfet eder başka şeye gerek yok


Dost Eminim bu ne hȃldir başka şeye gerek yok

Dünya malı, mülkü, zevki, başka şeye gerek yok

Akıl, mantık. felsefeymiş başka şeye gerek yok

Maşuk ile vuslat gerek başka şeye gerek yok


Aşk, meşki de getirir, yani Maşuk’un güzelliklerini öğrenirsin aşkın artar, aşk arttıkça ȃşık da yükselir arşa çıkar…

Aşk’tan söz eden çok, o sözünü bitiren ise hiç yok… Bu sözü bitmiş bilmeyin, şimdilik ara verip gönlünüzü dinleyin…


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin