GeçMİŞte ve güNÜMÜzde tekfir meselesi


Müslümanların Birbirlerinden Uzaklaşmaları



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə12/32
tarix15.01.2019
ölçüsü0,74 Mb.
#97276
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   32

Müslümanların Birbirlerinden Uzaklaşmaları

İslam geldiği zaman toplum; İslam'a sarılan mü'min ve ona savaş açan kafir olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. Müslümanlar İslam akidesine bağlanınca, Hz. Peygamber tarafından bir zorlama olmadan ve bir meşakkat duymadan kendi arzulan ile tatbikata geçti­ler. Siyret kitapları şöyle bir olay zikreder: Fahişe bir kadınla ilişkisi olan bir adam vardı.

Adam müslüman olunca, kadın onu eski ilişkisini sürdürmeye çağırdı. Ama adam, kadına: Allah ve Re­sulü bunu yasakladı, diyerek tavrını ortaya koydu. Yi­ne içkiyi yasaklayan ayet inince, Sahabe-i Kiram'dan biri müslümanlardan bir cemaata uğradı. Cemaat sof­rayı kurup kadehlerini doldurmuş içiyorlardı. Sahabi yanlarında durdu ve "Ey inananlar! içki, kumar, put­lar ve fal okları şüphesiz şeytan işi pisliklerdir../' söz­leriyle başlayıp,"... Artık bunlardan vazgeçersiniz de­ğil rni?" sözleriyle biten Maide Suresinin 90 ve 91. ayetlerini okudu.Cemaatta: "Biz vazgeçtik, Ya "Rabbi!" dediler. Adam sözüne devamla diyor ki, cemaattan bazısı kadehini doldurmuş, ağzına götürüyordu, ayet-i kerime kendilerine okununca, hemen kadehle­rini döktüler. Müslümanların İslamı kabullenmeleri böyleydi. Akideye boyun eğiyorlar, artık fer'i kısım­larda duraksamıyorlardi. Müşrikler müslümanlarla savaşmakta katı bir tutum içinde oldukları gibi, onlar da kendi iç dünyalarında tutarlı ve mantıklı idiler. Müşrikler İslamla savaşmakta ve ona karşı olmakta gayet ciddi oldukları gibi müslümanlat da usul ve fü-ru'da İslam'ın emirlerine itaat edip boyun eğiyorlardı. Ama bu günkü müslüman, islam akidesini tümden kabulleniyor: ama ahkama uyma hususunda tembel­lik gösteriyor, farzları yerine getirmede gevşek davra­nıyorlar, bazan da haramlara düşüyorlar.

Müslümanlardan İslam akidesine bağlananlarla ilgili bir anket düzenleyecek olsak; elde edeceğimiz sonuç %80'in üzerinde bir rakam olacaktır. Haram ve helalara riayet edenler hakkında da bir anket düzenle-sek, bu oran % 60, veya daha da altına düşecektir. İşte gençlerin, hatta dini bütün müslümanîarm şikayet et­tikleri konu budur.

Müslümanların yaşadıkları ülkelerin tümü, dün­yanın geri kalmış veya uyuyan bölgeleridir. Bunu an­lamıyorum. Onları kalkındırmak, sırtında birçok ağır yük olduğu halde dağa tırmanan kişinin içinde bulun­duğu durum gibidir.

Gayr-i müslim, çevrelerde insanlar şöyle diyorlar: islam'da iyilik olsaydı, halkı ilerlerdi. Müslümanlar bulundukları hal üzere devam ettikleri sürece, İslam'a bir gösterge teşkil ediyorlar. Herkes bilir ki bu ümmet ilerlemeyi ancakislama sarıldığı gün öğrenecektir. İs­lam'a bağlılıkta ne kadar sadık ve dürüst olursa ilerle­mesi de o kadar çabuk olur.

Halkımız hükümetleri, hükümetler de halkımızı suçlarlar. Bunlar onlara hakaret eder, onlar bunları suçlar. İslam ümmeti, asırlardan beri fasit bir daire içinde döner durur. Resulullah (SAV) pek doğru buyurmuş: Size emirlerinizin(yöneticilerin) en hayırlıla­rını ve en şerlilerini göstereyim mi? Onların en hayırlı­ları şu kişilerdir ki, onlar sizi sever, siz de onları... Siz onlara dua edersiniz, onlar da sizlere. Emirlerinizin en şerlileri de şunlardır: Siz onlara öfkelenirsiniz onlar da size; siz onlara lanet okursunuz, onlar da size..."

Sünen-i İbn~i Macede, Abdullah bin Ömer bin el-Hattab'ın rivayet ettiği bir hadis var. (Allah her ikisin­den de razı olsun) Abdullahdiyor ki: Resulullah'm ya­nında bulunan on kişilik muhacir grubunun içindey­dim. Hz. Peygamber yüzünü bize çevirdi ve şöyle bu­yurdu: Ey Muhacir topluluğu! Beş haslet vardır ki onları idrak etmenizden Allah'a sığınırım. Bir kavim içinde fahişe çıkar ve onlar da onu ilan ederlerse, kendilerinden önce ya­şamış olanlar da bulunmıyan acılara ve veba hastalıklarına tutulurlar. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapan bir kavim de devlet zulmüne, nztk darlığına ve kuraklığa maruz kalır. Bir ka­vimde ahdini tutmazsa, Allah onlara dış düşmanları musal­lat kılar. Bu düşman ellerinde bulundurduklarının bîr kıs­mım alır. Yöneticileri Allah'ın indirdiği kitaptaki hükümler­le amel etmezlerse, Allah'da onların arasına huzursuzluk verir."

Müslümanlar, asırlardan beri-yöneticiler olsun, yönetilenler olsun-islam ahkamını uygulamaktan sıyrılmışlar, İslam'ın getirdiklerine uymaktan kendi­lerini azad etmişler. Bizatihi İslam onları "küfür"le ni­telendirmeyi kabul etseydi elbette yönetilenlerden önce yöneticileri bu vasıfla nitelendirirdik? Fakat hik­meti nedir? Bilinmez. İslam bunu emretmez ve razı da olmaz. İslam bizim ancak Allah'ın koyduğu hudutlar­da durmaya ve ona uymaya izin verir. Fakat bu bazı müslüman yöneticilerin zulüm, kötülük ve günah iş­leme bakımından tüm yeryüzü yöneticilerini geçtikle­rini; çok kere kafir bir yöneticinin kendi halkına veya düşmanına yapmaktan haya duyduğu zulmü kendi milletlerine reva gördüklerini söylememize engel de­ğildir. Şa'bi'nin Emevi yöneticiler hakkında söyledik­leri karşısında bu bugünkü kötü yöneticilere nedeme-li? Şa'bi onlar hakkında şöyle diyordu:" Allah'a yemin ederim ki yeryüzünde iş görmekte onlardan daha za­lim, yönetimde onlardan daha zorba bir kavim bilmi­yorum... Onlarla mücadele ediniz.. 70 Said bin cü-beyr'de onlar hakkında şöyle diyor:"...Onlarla muha­rebe edin. Zira hükümetleri zalimdir. Dinin emirlerini dinlememekte, zayıfları ezmekte, namazı da boş ge­çirmektedirler..71

Bugünkü kötü yöneticilerle Emevi yöneticilerini mukayese ettiğimizde, ne demeliyiz? Kuşkusuz bu günkü yöneticileri onlarla kıyasladığımız vakit, onla­rın, savaş ve kerem adamı, zimmet ve şeref sahibi, ve hidayet önderi olduklarını hemen söyleyebilirim. Zi­ra bu günkü kötü yöneticiler, bu sayılanların tümünü yitirmişler. Halk'a gelince, zulüm ve azgınlığın uzun sürmesinden ötürü, önünü arkasını tammıyan kör iş­çiler gibi kendilerine bir şeyler verdiği sürece yöneti­ciyi arkasından dsstekler oldu. Aldığının da haram yoldan mı, yoksa helal yoldan mı? olduğunu sormaz oldu. Hacer-i Esved'in karşısında oturmuş bir adam­dan üç kez Allah'a yemin ederek, Resuîullah döne­minden bugüne kadar "falan" yönetici gibi birini tanı­madığını söylerken kulaklarımla duydum. Sözünü et­tiği bu yönetici, tahtına, gecenin karanliğıyla ve bu ümmetin düşmanlarından birinin desteğiyle çıktı. Ve yönetimi ele geçirdi. Kılıcını boyunlara koyup, bu ümmetin en iyilerini, şeref ve iffetlilerini öldürdü, fa­zileti yok etti. Ahlak ve iffeti bitirdi; Kız ve erkek gençleri birbirine karıştırdı, utanmadan da gece-gündüz islam'ı istemediğini söyledi.

Bu, ezilmiş halka ait bir örnektir. Bunun yeni bir şey olmadığını hemen söylemeliyim. İşte Zeynel Abi-din'in, babası Hz.Hüseyin'in şehadeti sırasında mey­dana gelmiş olaylardan bize riveyet ettiği bir tanesi. Onun ağzından dinleyelim:"Bir adam beni sakladı. Bana yiyecek verdi ve bana özel davrandı. Her yanıma girip çıktığında ağlamaya başlıyordu. İbn-i Zeyyad'm adamlarından biri: Kim Ali bin Hüseyin'i (Zeynel-AbidinH bulursa, getirsin. Ona üçyüz dirhem verece­ğiz, diye bağırmcaya kadar, "ben, eğer insanlardan bi­rinde hayır vefa varsa, ancak bu adamda vardır." di­yordum. Ama adam düşündüğüm gibi çıkmadı. Adam üçyüz dirhemi duyunca ağlıyarak yanıma gir­di. Ellerimi boynuna bağlamaya başladı. Bir yandan da: Korkuyorum, diyordu. Adam beni ellerim arkaya bağlı olarak onların yanma götürdü ve onlara teslim etti. Üçyüz dirhemi aldı. 72 Bereket versin ki paralar dinar değil dirhemdi. Çünkü, dinar olsaydı onu öldü­rüp, başını keser, öylece yöneticiye götürüp teslim ederdi.

Vereceğim ikinci örnek te böyle. Hz. Hüseyin'in torunu ve Muhammed Bakır'ın kardeşi Zeyd bin Ali şahitlik için Irak'a davet edilmişti. İraklılar onu Eme-vilere karşı ayaklanmaya sevketmek için bu fırsatı ga­nimet bildiler. Bununla ilgili olarak Zeyd'e şöyle dedi­ler: "Küfe'de yüz bin kişilik bir ordu var. Bunu biri bel­gelendirmek istedi ve kendisiyle birlikte olan isyancı­ların isimlerini teker teker kaydetti. Bu sayı onbeşbin savaşçıya vardı." Emevilerin eyalet valisi bunu öğren­di. Bunun üzerine Zeyd bin Ali 122 H /740 yılının safer ayında ihtilali başlatmak mecburiyetinde kaldı. Savaş'a başlayınca, yanında sadece ikiyüz onsekiz kişi­nin kaldığını gördü. Bununla beraber Zeyd, dedeleri gibi şehid düşünceye kadar savaştı. 73

Bu dram yaklaşık her ihtilalci ile birlikte tekrar­landı.

Yönetici ile yönetilen arasındaki suçlamalar ta­vuk, yumurta olayına dönüşünceye kadar tekrarlan­dı. Bunu ondan, onu bundan çıktı hikayesi?

Sorumluluk zalim, fasık, facir ve korkak yönetici­nin üzerinde mi? yoksa yöneticiyi azarlamayıp maz­luma yardım etmeyen, iyiliği emredip kötülükten sa-kındirmıyan, yasakları işlemekten sakınmayıp çekin­meyen yönetilenin üzerinde mi?

Diğer bir defasmda-sonuncu değil-gelin islamı tatbik edelim, dedik. Eğer bizimle hallerimiz-yöneten ve yönetilen olarak-düzgün olursa, rahata kavuşuruz ve huzur buluruz. Kötü yöneticiler bunu hiç yapar mı?

Ben onların: Biz Rusya'nın ve Amerika'nın onayı­nı istiyoruz, diyeceklerini sanıyorum. İsrail ile barış yapanlar artacak. Aslında İsrail ikisinden de önce­dir.

Kim bilir, bakarsınız, başımıza bir yönetici geçip şöyle der: Sanatçı kadınların ve gönül tacirlerinin ona­yını almak gerekir. Zira İslam, onların ticaretine zarar verir. Onların ticareti turizmi çeker. Turizm döviz ge­tirir.

Döviz ise ülkenin ilerlemesi için şarttır. İlerleme ise hayatın esasıdır...vs...

Buna şaşmayınız. "Ebu Cehil" gibi bir adam Hazi­ran Savaşından çıkmıştı. Tıpkı kedinin kovaladığı fa­renin çıkışı gibi, Müzik hariç, yok ettiği ve yasakladığı insan haklarından ve çiğnediği hürriyetlerden hiçbir şeyi hatırlamadı. Şöyle dedi: Kuşkusuz halk istiyor ve istemekden başka bir şeye gücü yetmiyor. Çünkü İn­giltere halkı harpten sonra müzik dinliyordu. Kendi halkı da böyle olmalı. İngiltere halkından demokrasi ve hürriyet almadı. Çünkü kör onu görmüyor. Seçim sistemini de almadı. Ne basın hürriyetini ve ne de baş­ka bir şeyi. Sadece müziği aldı...

Bu yöneticinin iyilikleri (!) hâlâ hafızalarımızda. Kız çocuklarının ülkesindeki birinci sınıf otellere gir­mesine ve aralarda oturmalarına izin verdi. Kışlalarda gençlerin karışık bulunmalarını emretti. Bir defasında Irak Başbakanı 74 ona gençlerin yorgunlukları hak­kında soru sordu. Oda şöyle cevapladı: Talebeler bizi izliyorlar. Zeki ve becerikli yöneticimiz ona kızlarla erkekleri karıştırmaları teklifinde bulundu: Çünkü gençler grevsiz ve politikasız alanlar bulurlarmış. İşte o ülkesinde böyle çalışıyordu. Sonunda Iraklı devlet adamı:"Ebu Cehil"in ülkesindeki fesadı hükümet ya­pıyor. Önce planlıyor, sonra da piyasaya sürüyor," de­di.

Bu gibi yöneticiler İslam'ın tatbikini isterler mi? Moskova ve Washington hatta bunlardan da önce, İs­rail bunu uygun görecek mi?

Kadın ve erkek sanatçıların, düşüklerin görüşleri nedir acaba? 75


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin