Cemaatin Birden Fazla Olması Ve Müslüman Cemaate Karşı Çikma Küfürdür
Gençler, müslüman cemaatin birden fazla olmasının caiz olmadığı ve bir tek cemaat olması gerektiği fikrine vardılar. Fakat bundan daha da tehlikelisi, "müslümanlann cemaati" ile "islami cemaatler" kavramlarını birbirine karıştırarak cemaate karşı çıkmanın küfre götüreceğini söylediler.
Abdurrahman Ebu'lHayr ile ebu Mus'ab (bu ikinci şahıs tekfir cemaatinin içinde yer almaktadır) arasında geçen konuşmadan bir pasaj sunuyorum aşağıya:
Ebu'l Hayr: Niçin Şeyh Salih ile Karim Anadolulu üzerine dua etmiyorsunuz?
Ebu Musab: Çünkü biz onlara hakkı tebliğ ettik, ama onlar kabul etmediler.
Ebu'l Hayr: Neyin üzerinde ittifak ettiniz, hangi konuda ayrıldınız?
Ebu musab: sahabenin ve fukahanm görüşleri meselesinde ihtilafa düştük. Onlar bu görüşleri alıyorlar, biz ise onlara güvenmiyoruz.
Ebu'1-Hayr: Fakat ben Salih'in muhakemesini okudum. Karim'in kendini savunduğunu da duydum. "Tağut küfür, iman, cahiliyet ve İslam" gibi kavramları araştırdım. Yine karim'in yıllardan beri "İslami he-rekete karşı savaş örgütünün bir üyesi olduğunu da araştırdım.
Ebu Musab: Fakat her ikisi de cemaate bey'at etmeyi reddettiler. Halbuki biz hakkın cemaatiyiz, bize düşman olan müslüman değildir.
Ebu'l Hayr: Gerçek durumu yani doğru düşüncelere dayanan muhtelif cemaatleri kabullenmemiz caiz olmaz mı?
Ebu Musab: Müslüman cemaatin birden fazla olması caiz olmaz. 173
Gençler kendi görüşleri için, Ali İmran süresindeki şu ilahi kelamı delil getirdiler: "kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için pek büyük bir azab vardır. Nice yüzlerin ağardığt nice yüzlerin karardığı günü (düşün). Şimdi yüzleri kararanlara'inanmanızdan sonra kafir mi oldunuz? Öyle ise inkar etmiş olmanız yüzünden tadın azabı' denilir." (AH İmran, 105-106)
Bu ayetin tefsirinde İbn kesir şunlan kaydediyor: "Allahu Teala bu ümmetin parçalanıp bölünmek, aleyhlerine hüccet bulunmakla beraber emr-i bil maruf ve nehy i anil münkeri terketmek hususunda önceki milletler gibi olmaların, nehyetti. İmam Ahmed b. Hanbel el-Müsned'inde Ebu Amir'den şunu rivayet etmiştir: Ebu Amir dedi ki: Ben muaviye b. Ebi Stif-yan'la birlikte haccettim. Mekke'ye gelince, öğle namazını kıldıktan sonra ayağa kalkıp, rasulullah (sav)in şöyle buyurduğunu nakletti: Ehl-i Kitab, dinlerinde yetmişiki fırkaya aynldı. muhakkak bu ümmet de yetmişüç fırkaya ayrılacak. Biri -ehli sünnet vel cemaat- hariç, diğerleri cehennemde olacaktır..." Bu hadisi Tirmizi ve Ibn Mace de tahric etti. yukarıda geçen ayetlerin öncesine ve sonrasına bakan kişi, yüce Allah'ın müslümanları önceki milletlerin düştüğü nimeti inkar, peygamberlere isyan, çeşitli grub ve taifelere bölünme, gibi hatalara düşmekten sakındırdığını görecektir.
Hadisin işaret ettiği husus da budur. Bütün bunlarda cemaatın manası düşünülemez. Nitekim genç-. ler böyle anlamaktadırlar.
Aksine yine de onlar müslümanlarm cemaatıdır.
İnşallah dördüncü bölümde cemaat mefhumu ile il gUiaçıklamayaengenişşekriyleyerv eritecektir. 174
Bugünkü Toplumlar Aksi Sabit Oluncaya Kadar Cahiliyyet Ve Kafir Toplumdur.
Bu söz kafirlere yönelik değil müslümanlar içindir. Cahiliyyet konusu ve cahiliyyet sözünün ne vakit küfür ifade edip etmediği hususu daha önce geçmişti. Artık o konuya daha dönmeyeceğim. Burda şunu eklemek istiyorum: Müslüman toplulukların çoğunun üzerinden bin yüdan fazla bir zaman geçti ve onlar hâlâ müslümanlar. Bugün müslüman nüfus bir milyara ulaştı. Onları küfürle damgalamak basitlik değil mi? Halbuki onlar hâla islam ile isimlendiriliyor ve hâlâ ibadetlerini yerine getiriyorlar...
Halife Hz. Ebu Bekir (r.a) döneminde, Araplar dinden dönünce bir, kentin veya bir kabilenin rnüslü-manhğına hükmetmek için ezan sesini duymak yetiyordu. Bunun üzerine de onlann müslüman olduklarına hükmediliyordu.
Gençlerin söylediklerinin tam aksini söylememiz mümkün: Bu topluluklar eskiden beri müslüman. Onlann kafirliğini söyleyen kişi bu halin devam ettiğine dair delil getirmesi gerekir. Kafirliği ve mürtedliği sabit oluncaya kadar onlar islam üzeredirler.
Ve hatta toplumun fertleri dinden dönünceülkele-rinin dar-ı islamdan dar-ı küfre dönüştüğüne kolaylıkla hükmedilemez. Fakihler bunu tartışmışlardır. İbn-i Hübeyre eş-Şafii bu konuda şöyle diyor: "...Alimler, bir belde halkı dinden dönünce ve orada onların idaresi hakim olunca, yaşadıkları belde dar ül-harbe dönüşür mü hususunda ihtilafa düştüler.
Ebu Hanife dönüşmiyeceğini söyledi...Malik'in görüşünün zahiri, bir beldede küfür ahkamının ortaya çıkışıyla oranın dar-ı harbe dönüşmiyeceği konusundadır. Şafii ve Ahmed bin Hansel'in mezhebi de budur..." 175
Ebu Hanife'ye gelince; onun bu konuda belirli şartlan var. Bir yerin dar-ı harbe dönüşmesi için, o şartlann mürtedlerin ülkesinde gerçekleşmesi gerekir. Bu konuda meşhur Hanefi Fakihi es-Serahsi "el-Mebsuf'unda şunları kaydediyor:"...İslamdan dönen ve müslümanlarla savaşıp bir kenti ele geçiren bir kavim... hasılı Ebu Hanife'ye göre onların ülkesi şu üç şart ile dar-ı harbe dönüşür:
a- O ülkenin şirk ülkesine komşu olması, O ülkeyle darül harb arasında müslümanlann ülkesi bulunmamalıdır.
b- O ülkede inanç özgürlüğü olan bir müslüman, hayat hakkı u inmiş bir zimmi bulunmamalıdır.
c- O ülkede şirk. kamı açıkça icra edilmelidir.
Ebu Yusuf ile İman Muhammed'e göre, o ülkede şirk ahkamını açığa vurdukları zaman onların ülkesi dar-ı harbe dönüşür. Çünkü o mevki kuvvet ve galebe itibariyle ya islam ülkesine veya şirk ülkesine ait olur. Herhangi bir yerde şirk ülkesine ait olur. Her hangi bir yerde şirk hükümleri zuhur eder ve orada güçte müşriklere ait olursa, orası dar-ı harb olur. Herhangi bir yerde islami hükümler zuhur eder ve güçte müslümanlara ait olursa orası dar-ı islamdır. Fakat Ebu Hanife kuvvetli olmayı ve üstün gelmeyi nazarı itibara alır. Çünkü bu belde müslümanlann hamisi olması hasebiyle darüHslamdır. Bu koruma işini ancak müşriklerin tümüyle işgali ortadan kaldırır. Bu da üç şartın bir araya gelmesi ile gerçekleşir..."176
Bu durum, toplumun fertleri fiilen dinden döndüğü ve onlara mürtet hükmü verildiği vakit ortaya çıkar. Toplumun fertleri islam üzerinde iseler ve onlar, ezanlarını okumaya, namazlarını kılmaya ve sair ibadetlerine devam ediyor iseler, o vakit durum nasıl olur? O taktirde, müslüman ve İslama mensup olduğunu, müslümanhğıni diliyle ve davranışlarıyla iddia eden kişinin durumu nasıl olur? Bir mürtedin mürtediğine hükmetmek için şüphelerinin keşfedilmesi ve kendisine teybe teklif edilmesi gerekir. Hatta Ulema demiştir ki: İrtidat ettiğini reddetse, o tasdik edilir. Şehadet getirse ve namaz kılsa müslümanhgına hükmedilir. Hadis-i şerifte şöyle Duyurulmuştur: "Bir adamın mescide geldiğini gördüğünüz vakit onun mü'min olduğuna şahitlik ediniz." Kural böyle iken bir toplumun tümünün küfrüne nasıl hükmedilir?
Kafir toplum hakkında bu söylenebilirde, müslüman toplum için asla... 177
Dostları ilə paylaş: |