Kahire'de gençlerle konuşmam sırasında kendi düşünceleri için bir kısım kurallar koyduklarına kanaat getirdim. Bir süre sonra kuralları kendileri koyduklarını unutmuş gibiydiler. Herkesin o kurallara uymasını istiyorlardı. Onlara göre o kurallar herkes tarafından kabul edilmiş kurallar oluvermiştir. Şu sözleri de o kurallardan biridir:"Amelsiz iman olmaz. İslam şeriatıyla amel etmeyen kafirdir. Günah işleyen kişinin hemen tevbe etmesi gerekir..."Kural koymak-onlarm bazısı sırf aklın ürünüdür- ve kuralları insanlar hakkında ve şeriat konusunda ölçü tain ' etmek çok tehlikeli bir iştir. Bu gençler halkı tekfir etmek için herkes tarafından kabul edilmiş kurallar gibi bu kaidelerden hareket ediyorlar.İmanın şehadet kelimesini söylemekle meydana geldiği bilinen bir gerçektir. Ama amellere gelince, onları terkeden kafir olmaz. Fakat onların varlığıyla iman artar ve yoklu-ğuyla da eksilir. Bu konuda Cenab-ı Hakkın şu sözü gayet açıktır: "İmanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin kalbine iman indiren O'dur." (Fetih suresi: 4) Buhari'nin rivayet ettiği hadiste de şöyle buy-rulmaktadır: "La İlahe İllallah deyip de kalbinde bir arpa ağırlığınca hayır (yani iman) bulunan kimse cehennemden çıkacaktır. La ilahe illallah deyip de kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır (iman) bulunan kimse cehennemden çıkacaktır." 188
İnsanın cehennemden çıkması kafir olmayıp müslüman olduğu anlamına gelir. Çünkü kafir ebedi olarak cehennemde kalır.
Bu konuda Muaz hadisi apaçıktır: "Kalbinden inanarak Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın Rasuİüdür diye şehadet getiren hiçbir kişi yoktur ki, Allah ona cehennemi haram kılmasın.
Muaz: Ya Rasulullah! Bunu insanlara haber vereyim mi? Onlar da müjdelensinler... diye sordu. Rasulullah (sav): "Hayır! Onların güvenip taatı terketme-lerinden korkuyorum." dedi.
Rasulullah (say)in hayatını ve sünnetini gözden geçiren kişi onun İslam'ın emirlerinde kusurlu davrandığı veya günah işlediği için hiçbir kimsenin müs-lümanlığmı reddetmediğini görecektir. Ne var ki, kendisini dinden çıkaracak bir şey yaptığı vakit onun mürtedliğine hükmederdi. Bu konuda Mikdad hadisi gayet açıktır. Usame hadisi de aynı şekildedir. Şeyhülislam (bn Teymiye'den mü'min kulun masiyet sebebiyle küfre girip girmediği konusu soruldu. O da şöylecevap verdi: "Kişi sadece günah sebebiyle tekfir edilemez. Zira kitap, sünnet ve icma ile sabittir ki, evlenmemiş zani öldürülmez, celd (sopa) edilir. İçki içen de, iftira eden de celdedilir. Hırsızın eli kesilir. Bu sayılanlar kafir olsalardı elbette mürted olurlar ve öldürülmeleri gerekirdi. Bu ise kitap, sünnet ve icma-ya muhalefettir." 189
İbn Teymiye başka bir yerde de şöyle diyor: "...Bundan dolayı selef uleması itikadla ilgili kitaplarında: Biz herhangi bir günah sebebiyle kıble ehlinden birini tekfir edemeyiz. Yine herhangi bir kişiyi bir ameli sebebiyle İslam'dan çıkarmayız." 190 Buhari, Müslim ve Tirmizi'nin rivayet ettikleri meşhur Ebu Zer hadisinde Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "Bana Cebrail (as) gelip, ümmetimden hiçbir şeyi Allah'a ortak koşmayarak vefat eden kişinin cennete gireceğini müjdeledi. Ebu Zer: "Zina etse de ve hırsızlık etse de mi?" diye sordum. Rasulullah: "Zina etse de ve hırsızlık etse de" âiyebuyurdu. Ben yine: "Zina etsedemi?Hırsizlik etse demi?" diye sordum. O: "Zina etse de, hırsılık etse de." buyurdu. Sonra dördüncü tekrarda: "Ebu Zerr'in burnu yerde sürünmesine rağmen de..." buyurdu.
Bu hususta akli ve nakli deliller çoktur. O halde gençler bu fikirleri nereden aldılar?
Bu sorunun cevabını İbn Teymiye şöyle diyerek veriyor: "Hariciler, insanlar ya kafir veya mü'mindir; mü'min farzların tümünü yapan, haramların tümünden kaçan kişidir; böyle olmayan kişi kafirdir ve ebedi olarak cehennemde kalacaktır, dediler. Sonra kendi görüşlerine karşı çıkanları tekfir ettiler. Hz. Osman, Ali ve bu ikisi gibiler, Allah'ın indirdiğinin di-şmdakilerle hükmettiler ve zulmettiler. Bundan dolayı da kafir oldular., şeklinde söylediler.
Bu kişilerin -yani haricilerin- mezhebi, Kitab ve Sünnetten birçok delil ile batıldır." 191
Genellikle bu konudaki hadislerin zahiri küfür ifade eder. Fakat bu küfür dinden çıkaran küfür (rid-de) şeklinde değildir. Çünkü bu amellerin sahiplerinin mü'min olduğunu isbat eden diğer naslarda bulunmaktadır. Bundan dolayı bu örneklere "ameli küfür" denilmektedir. Buna göre Mevdudi ve Seyyid kutub "Küfür ve cahiliyef'ten bahsederlerken onların sözlerini, "ameli küfür" ve masiyetlerin "cahiliyeti" şeklinde yorumlamak mümkündür. Sahabe-i kiramdan Osman b. Mazun'un içkinin haramlığım kabul etmemiş olsaydı, kendisine ridde (dinden dönme) hükmü uygulanacaktı. Fakat o içkinin haramlığım kabul etti ve kırbaçlandı. Günah işlemekle itikadi küfür arasındaki fark budur. Bir kimse haramlığı üzerinde ittifak hasıl olan bir şeyin helallığma inansa, o kafir olur. Kim de haramlığına inanarakbir günahı işlese o müslümandır ama günahkardır, ona ceza gerekir.
Tevbe konusuna ve tevbenin ne vakit kabul edildiğine gelince bu daha önce geçmişti. Ben burada tevbenin "en yakın zaman" da yapılmasını şart koşan gençlerin şüphesini ortaya koymakla yetineceğim. Bu şartlarının delilini onlara sorduğum vakit, dediler ki, Nisa suresinde Cenab-ı Hakşöylebuyuruyor: "Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra "tez elden" tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbesini kabul eder: Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir." (Nisa suresi: 17)
Ayet, tevbenin "tez elden" yapılmasının farziyeti konusunda gayet açıktır. Tevbe etmemiş veya uzun bir süre sonra tevbe etmiş kişinin bu tevbesinin bir kıymeti yoktur, o kafirdir. Çünkü gençlere göre bütün yollar Roma'ya çıkar! Ayet bu mevzuda tek başına olsaydı elbette ki bu tür bir hükme varılabilirdi. Ne var ki, aynı konuda varid olan hadis-i şerifler de çoktur. Bu hadisler mananın daha iyi anlaşılmasında ayetlere yardım ederler:
1- Tirmizi'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği hadis şöyle: "Şüphesiz Allah {cc) kulunun tevbesini can çe-kiştirmedikçe kabul eder." yani ölüm komasına girmedikçe...
2- Müslim, Rasulullah (sav) in şöyle buyurduğunu rivayet eder: Güneş batıdan doğmadan önce kim tevbe ederse Allah onun tevbesini kabul eder."
3- Müslim'in Ebu Musa'dan rivayet ettiği hadis: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Aziz ve Celil olan Allah gündüz kötü harekette bulunanların tevbeleri-ni kabul etmek için geceleyin elini uzatır. Cece günah işleyenlerin tevbelerini kabul etmek için de gündüzün elini uzatır. Ve bu güneşin batıdan doğuşu zamanına kadar devam eder."
Bu hadis-i şerifler, insanın ölüm münasebetiyle can çekiştirmedikçe veya kıyamet alametleri ortaya çıkmadıkça -ki onlardan biri de güneşin batıdan doğ-masidır- tevbenin kabul edileceğini ifade ederler.
Bunların zuhurundan önce kim tevbe ederse, Allah onun tevbesini kabul eder. Eğer kişi ölüm üzere olur ve can çekişirse veya kıyamet alametleri zuhur ederse, tevbesinin kendisine bir yararı dokunmayacaktır.
Bilakis Nisa süresindeki şu ayet şöyledir: "Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine Ölüm gelip çatınca "-Ben şimdi tevbe ettim diyen ve kafir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur..." (Nisa suresi: 18). Bu ayet, hadislerde ifade edileni destekliyor. Gençler bu anlayışa nereden vardılar acaba? Nadiren de olsa Hariciler'in daha Önce söyledikleri yeniden gündeme geliyor.
Bu konunun bir kısmı "Hükümleri doğrudan Kur'an'dan almaya çalışma" başlığıyla verilen konuda geçmişti. Burada tekrarlamaya gerek yoktur. 192
Dostları ilə paylaş: |