Hicret Etmek Üzere Bey'at Etme
Hz. Peygamber (sav)in Medine'ye hicretinden Önce ve sonra Müslümanlar oraya hicret ediyorlardı. Fakat bazıları da Mekke'de kalmıştı. Bu kalma işi ya engelleme suretinde oluyordu veya başka bir şeyle. Nitekim Kureyş Ümmü sele-me'ye böyle yapmıştı. Kureyş kendisini ve çocuğunu hicretten alıkoy arken, kocasına izin vermişti. Mekke halkından müslümanlığını gizleyenler de vardı. "Evs" ve diğer kabilelerde olduğu gibi bazı kabilelerde İslam yayılmıştı. Bunlar ve benzerleri hicret etmemişlerdi, bazı kabilelerde kendilerine İslam'ı Öğretecek ve onlara öğüt verecek muallimler istemek maksadıyla Rasulullah'a heyet göndermişlerdi. Hiç kimse hicretin İslam'ın şartlarından olduğunu söylemedi. Müslümanlığı seçen bu kabileler müslümanlarla aralarında anlaşma bulunan bir kabileye karşı yardım isteseler bu istekleri gerçekleştirilmezdi. Haris b. ziyad es-Saidi'den nakledilmiştir: Haris dedi ki: Hendek günü, insanlarla hicret etmek üzere bey'âtlaşırken karşılaştım. Biz onlann bey'ata çağnldıklannı zannettik. Ben: "Ya rasulullah! Bu kişi hicret etmek üzere bey'at etti" dedim. O da: "Bu kim" diye buyurdu. Ben de: "Bu kişi amcamın oğlu hut veya yezid b. Hut" dedim. Bunun üzerine: "İnsanlar size hicret ediyorlar, siz onlara hicret etmiyor musunuz..." buyurdu. Bu hadisi Buha-ri, Ebu Avane, Ebu Nuaym ve Taberani tahric etti. Muhacir müslümanlann büyük ekseriyeti ve diğerleri Hendek günü Medine'de idiler, bununla beraber Ensar hariç Rasulullah (sav) onlarla hicret üzerine bey'atlaşmıştı. bu durum onlann daha önce bey'at etmemiş oldukları anlamına mı gelir, yoksa yalnızca bir bey'at yenilemesi mi? Bu konuyu Ebu Hü-reyre (ra)nin rivayet ettiği bir hadisle bitiriyorum: Ebu Hü-reyre şöyle dedi: Abs oğullarından üç grup Rasulullah'a geldi, biri şöyle dedi: Kurralanınız (Kufan öğreticilerimiz) bize gelip, hicret etmeyen kişinin müslümanlığı yoktur. Halbuki bizim mallanınız ve sürülerimiz var. Onlar geçim kaynağımız. Eğer hicret etmeyenin müslümanlığı yoksa biz on-lan satalım ve hicret edelim." Bunun üzerine Rasulullah (sav): "Nerde olursanız olun Allah'tan korkun. Allah amellerinizden hiçbir şeyi boşa çıkarmayacaktır..." 201
Dinlemek Ve İtaat Etmek Üzere Bey'at
Bu konunun birçok defa tekrarlandığı ortadadır. Araplar bir başkanın emirlerini dinlemek ve itaat etmek üzere bir araya gelmemişlerdi. Belki de dinleyip itaat etmeyi büyük bir ayıp görüyorlardı. İbn ömer (ra) dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz emirlerini dinleyip itaat etmek üzere Rasulullah (sav)e bey'at ettiğimiz vakit bize: "Gücünüz yettiği kadarıyla" derdi. 202 Bu hadis, müttefekün aleyhtir. Uba-de b. samit'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz, Rasulullah'a zorlukta, kolaylıkta, neşede ve kederde, başkalarının bizim üzerimize tercih edilmesi hallerinde dinlemek, itaat eylemek, emaret sahibi olan kimselerle emirlik hususunda niza'laşmamak, her nerede bulunursak bulunalım, muhakkak hakkı söylemek, Allah yolundan hiçbir kimsenin levm ve kötülemesinden korkmamak üzere bey'at edip söz verdik. RasuluHah bir de şunu ilave etmiştir: Ancak emir sahibinde açık bir küfür görmeniz müstesnadır ki bu halde onun küfrü hakkında yanınızda Allah'ın kitabından kuvvetli bir deliliniz olmalıdır. 203
Halifelere bey'at da yukarıda geçtiği gibiydi. Fakat sa-habe-i kiramın ileri gelenlerinden bir cemaatın Hz. Ebu be-kir ve Hz. Ali'ye bey'at etmekte geri kaldıkları nazın itibare alınmalıdır. Hz. Ebu bekir'e (ra), Hz. Abbas, oğlu Fadl, Hz. Zübeyr, Hz. Mikdad, Hz. selman, Hz.Ebu zer, Hz. Ammar ve Hz. el-Berra bey'at etmekte gecikmişlerdi. Sonra çok geçmeden bey'at ettiler, ama hiç kimse onlan küfürle itham etmedi. 204
İbn Sa'd'da şu olay nakledilir: Halid b. Said yemen'den döndükten sonra üç ay geçmesine rağmen Hz. Ebu bekir (ra)e bey'at etmedi. Sonra Hz. Ebu bekir (ra) onu evinde ziyaret edip, halini hatırını sordu. Bu sırada Hz. Halid: "Sana bey'at etmemi ister misin?" dedi. Hz. Ebu Bekir de: "Müslümanların içine girdiği duruma senin de girmeni isterim." dedi, bunun üzerine Halid: "Akşam buluşalım" dedi. Sonra gelip, Hz. Ebu bekir minberde iken ona bey'at etti. Ebu Bekir (ra) onu tekfir etmeyi düşünmediği gibi gidip evinde ziyaret etti ve halini hatırını sordu. Bunun gibi bir olay da Hz. Ali b. Ebi Talib'in başından geçmişti. Sahabe-i Kiram'dan Irak fatihi Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdullah bin. Ömer, Ebu Said el-Hudri ve Usame b. zeyd gibi bazı zevat Hz. Ali'ye bey'at etmekten imtina etmişlerdi. Hz. Talha ve Zübeyr'in de içinde bulundukları bir ordu, aynca Hz. Muaviye ve onunla birlikte olanlar ona karşı çıkmışlardı. Hz. Ali (ra) bunlardan hiç kimseyi, hatta Haricileri dahi tekfir etmedi, sahabe-i kiramdan bazıları da fitne çıktığını düşünerek kendi köşelerine çekildiler, kendi köşelerine çekilmekle beraber diğer müs-lürnanlan küfürle itham etmediler. 205
Halifelik Üzerîne Bey'at
Emeviler döneminden beri "Şura" yürürlükten kalkmasına rağmen Müslüman idareciler bey'ata karşı çok arzulu idiler. Bu arzu hala günümüze kadar devam edegeldi. Nihayet, kötü yöneticiler ve idareyi geceleyin ele geçiren Haramiler gelince, ne ümmeti ve ne de başka şeyleri önemsemediler. Çünkü onlar bu makamlara ulaşmalarmdaki marifetin, kendilerini yücelten ve sürükleyen gizli ellere ait olduğunu biliyorlardı. Bundan dolayı da onlar ne bu ümmeti ve ne de bey'atı istediler. Hatta çirkin yüzü güzel göstermek is-,tediklerinde veya kendileri hesabına istenildiğinde hileli seçim yaptılar ve bu seçimlerde % 99,9 sonuç aldılar. Münafıklar da onların "ömür boyu başkan" olduklannı ilan ettiler. Bey'atın vacip olduğunu -tabii ki müslüman imama- ve yapılan bey'ata sadık kalınmasını belirten birçok hadis varid olmuştur. Abdullah b. amr b. el-As (ra)in rivayet ettiği uzunca bir hadisin sonunda şöyle bu vurulmaktadır:"... Her kim bir imam (devlet başkanı)a bey'at edip de elini eli üzerine koymuş ve kalbinin meyvesini ona vermişse (yani ona doğru ve halis bir niyetle ahd veimişse) artık gücü yettiği derecede o imama itaat etsin. Eğer diğer bir imam yani devlet başkanı çıkıp da birincisi ile nizaya kalkışırsa, ikincisinin boynunu vurunuz." Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. îbn Abbas (ra) nın rivayet ettiği bir başka hadis îbn Abbas (ra) dedi ki: Rasulullah (sav) şöyle buyurdu "Her kim devlet başkanından hoşlanmayacağı kötü bîr şey görürse sabretsin, (isyan etmesin) Çünkü devlet başkanına karşı isyan ederek itaatten bir karış dişan çıkan bir insan., bu isyankar hali üzere ölürse, muhakkak cahiliyet ölümü ile ölür." Bu hadis müttefekun aleyhtir.
İbn Ömer (r.anhüma) Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir Her kim itaatten bir el kadar aynlırsa, kıyamet gününde Allah'a fiili hususunda lehine hiçbir hücceti olmayarak kavuşacaktır. Her kim de boynunda bey'atı olmayarak ölürse cahiliyet Ölümü ile Ölür." Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.
Bütün bunlar müslüman idareci hakkındadır, kötü yönetici zalim, fasık, facir idareciler ve yönetimi zorla ele geçirenler için değildir. Buradaki cahiliyet ölümü, küfür anlamına gelmez. Onun son durağı müslümanm isyankar olmasıdır. Aksi halde Hz. Talha ve Zübeyr, Cemel vak'asında öldürülenler. Hz. Muaviye'nin ordusunda öldürülenler, bunların tümü elbette kafir olurdu. Çünkü onlar, o dönemde meşru halife olan Hz. îmam Ali'ye bey'at etmemiş olarak öldüler.206
O halde müslümanlar birkaç bey'ati tanıdılar. Nitekim bey'at tekrarlanıyordu. îslam üzere yapılan bey'atın istisnası ile diğer bey'atlan terk eden küfre girmez. Bu husustaki deliller daha önce geçmişti.
Gençlerin "cahiliyet ölümü" tabirine takılıp kalmaları, bir tür lafzın zahirini ele almaktır. Halbuki onlar şer'i bir delile sahip olmadıkları gibi iddialarını pekiştirecek bir benzer olaya da sahip değiller, 207
Dostları ilə paylaş: |