“GENETİK BİLİMİ”
(GENETİK YAZGI-KADER)
Allah’ın sistemi önceden beri hep böyledir.
Allah sisteminde asla değişiklik olmaz. ( 48 -23)
"Kim İslâm dışında Din seçerse, bu
geçerli değildir! (3-85)
-
Genetik zincirin halkaları nelerdir?
-
Genetik bilimi düzenleyen yasalar nelerdir ve düzenleyicisi kimdir?
-
Genetik bilginin şifreleri nerede ve nasıl yazılmış? Bu sırlar nasıl ve ne şekilde açıklanır? Kimler bu sırlara erişebilir?
-
Genetik yazgı nasıl yazılıyor?... bu genetik yazgı ana kader midir; birimsel kader midir? Bu yazgının birimsel kaderle ilişkisi nasıldır?
-
"İnsan" bu genetik zincirin hangi halkasındadır?
-
Genetik şifrenin- genetik yazgının hazinesi, maymuncuğu, anahtarı nedir? Nerede bulunur ve nasıl kullanılır? Sonucu nedir?
-
Genetik programlama nedir; bu programlama ve bunun işletim sistemi nedir?
-
Genetik programlamanın Evren ile ve insan ile ilişkisi nedir?
-
Genetik dizinleri kim nasıl düzenler?
-
Genetik bilimin yaratılışla ilişkisi nedir, nasıldır?
-
"insan" a bu ilimden ne kadarı niçin verilmiştir?
-
Genetik şifrenin tutulduğu bir hafıza var mıdır? Varsa nerededir?
-
Genler hangi özelliklerimizi düzenler, "Din" ile genetik bilimin ilişkisi nedir?
-
Genlerden ve genlerin eserlerinden yaratılanlar nelerdir?
-
Bedensel ve ruhsal genlerimiz nasıl düzenlenir?
-
Genetik dizilim nasıl bozulur? Bu bozulumun sonucu ne zaman ve nasıl yaşanır?
-
Genetik arınma mümkün müdür?.. Bu arınmanın zamanla-nesillerle ilgisi var mıdır?
-
Genetiğin duygusu var mıdır?
MADDEÖTESİ ERVAH (RUHLAR )BOYUTUNUN
“GENETİK” ZİNCİR VE BU ZİNCİRİN HALKALARI İLE
İLİŞKİSİ NE VE NASIL?
Dışarısı çok kalabalık; farkında mısınız?
Ayrıca, çok da gürültülü!.
“Dışarısı” sözcüğü ne ifade ediyor size?
Sizi bilmem ama, inanın ki algıladığım “dışarısı” çok kalabalık ve de çok gürültülü!.
Gergedana benzer bir hayvan, fakat başı karınca yiyen gibi!. Sırtı kat kat!. Hayli yüksek büyütme oranlı mikroskoplar, ancak görebiliyor onları!. Biz normal 1 atmosfer basınç altında yaşamaktayken… Onlar şu an için bildiğimiz, yaşamlarını en yüksek basınç altında sürdürebilen canlılar… Dört bin (4000) atmofer basınç altında yaşamlarını sürdürebiliyorlar.. Canlılar okyanusunda bir damla olan tür onlar…
Kirpiğimizin altında; gözümüzün içinde, onlara benzer yaşayanları… Kulağımızın içinde, koltuk altlarımızda veya ne kadar girilebilecek yer varsa bedenimizde, bunların tümünde, kendi şehirleri olarak doğup büyüyüp ölen canlıları bir yana koyarsak…
Bakteri, virüs dediklerimizi de bir yana koyarsak…
Kısacası, beş duyu ile algıladıklarımızı bir yana koyarsak…
Bizim, hiç haberdar olmadıklarımız yanında, katında, ya bizler?
Gerçekten boşlukta, dünya üzerinde mi yaşıyoruz? Yoksa, göremediğimiz bir başkasının gözünün ya da kulağının içinde mi!?
En azından, görüp algılayamadığımız, ne cesamette, hangi hacımda ya da her ne ölçü birimi ise, onunla ölçülebilen; ne kadar canlı türü var, aralarında olduğumuzun farkında bile olamadığımız?
Yalnızca madde beden algılayıcılarıyla, değerlendirme yapmamız çok kötü kesiyor bizi!.. Tıbbın bilmediklerini bir bilsek!.
Mikronun mikrosu canlı-şuurlular noktasından makronun makrosu olan galaktik canlı-şuurlular noktasına kadar uzanan skalada yerimiz neresi ve kimlerin-nelerin arasında bir yere sıkışmışız düşündünüz mü hiç?
Kimler bize ne göz, hangi düşünceyle bakıyorlar… Kimler-neler bizim hiç farkımızda bile değiller!… Hiç farkımızda bile olmayanları, hiç farketmemiş olanlar kimler!?…
Ana rahmindeki spermi buyur etmiş yumurta denen tek hücrenin neresinde yazılı, benim gözümün, kulağımın, saçımın nasıl olacağı? Neresinde yazılı, ses tellerimin nasıl oluşturulacağı ve sesimin nasıl çıkacağı?… Beyin hücrelerimin ne kadarının, hangi programlara göre, ne işlevler yaparak, çevresindekiler tarafından nasıl değerlendirileceğini neresine yazmışlar o tek hücrenin?
Aptal, “Kader”i kavrayamaz!.
Ahmak veya cahil ise “kader”i reddeder!.
“Echel-i cühelâ” diye bir tâbir vardır.. “Cahillerin en cahili” gibi bir anlam taşır… “Kader”i inkâr edenler için söylenmiş bir sözdür bu sanırım!.
“Genetik” bilimi, adı altında keşfedilen, öyle bir “yazgı” sistemi günışığına çıkmıştır ki günümüzde, “kader”i inkâr, ancak “echel-i cühelâ”ya özgü inkâr kavramı, olarak bu türü sergileyen özellik hâlini almıştır.
“Tanrı” kavramından arınamayan yeterince gelişmemişler, yukarda kaliteli bir tahtta oturanın; yanındakilere verdiği komutlarla; özel kalemlerle belki de sedefli(!) mürekkeple yeryüzündeki garibanların “yazgı”sını, yazdırdığını hayâl etmekteler… Hatta dahası, kendilerine misâl-mecaz yollu anlatılanların bu özelliğini öylesine farketmemekteler ki; Allah Rasulünün, “yazan kalemin çıtırtısı” işaretini dahi, kalemin “kamış”(!?) olmasına bağlamaktalar!.
Allah Nuru Muhammed Mustafa aleyhisselâm nurumuz olsun!.
Allah Rasûlünü anlamak bize kolaylaştırılsın… İşaretlerini, misâllerini, sembollerini farkedebilir hâle gelelim.
Evren içre evrenlerin “Bâtın”ı olan Allah ilminin, kuvveden fiile çıktığını mı; yoksa, bu ilmin algılayanla algılandığını mı, kavrayabilelim.
“Seyreden ol kendi oldu”; işaretinin, ne anlama geldiğini düşünelim.
Beş duyuya dayalı algılamanın tesbit ettiği genetik yazgının, neyin madde planındaki uzantısı olduğunu düşünelim…
Madde planındaki genetik yazgının, maddeyle tesbit edilemeyen ve maddemizle algılayamadığımız, neyin veya hangi bir tür “genetik yazgının” sonucu olduğunu sezmeye çalışalım…
Boyutsallık derinliği nerede?
“İlm-i ezel” nerede?
Yazan kalem ne?
Yazılan veya yazılmış olan nesne ne?
Madde ötesi “ervâh” boyutunun, “genetik” zincir ve bu zincirin halkaları ile ilişkisi ne ve nasıl?
Nerede başlayıp nerede bitiyor bu zincir ve biz hangi halkasındayız?
Bir yumurta hücresi iken, bu yaştaki özelliklerim, orada belli de…
Peki, O hücre oluşmadan önce, tüm yazgım nerede yazılıydı ki; benden (bize göre) asırlar önce yaşamış olan biri, meselâ benim, dünyaya gelip, işlevimin ne olacağını nasıl biliyordu?
Peki ya Nostradamus bazı, bilgileri nereden alıyordu?
Kaynakları neydi veya nasıl birşeydi; nasıl, neyle, nereden ediniyordu?
“Dışarı”daki veya “dışarımız”daki “Ötekiler” kimler? “Dışarısı” nire?
Yarın bu boyutu terkedince, “kimler”in arasında veya içinde yer alacağız? O zaman “dışarısı” veya “dışarımız” nire olacak?
Bu “ötekiler”, eskiden “cin” diye adlandırılmış olanlar mı yalnızca?… Yoksa, bu isimle, çok geniş bir skaladaki canlı-şuurlu varlık türleri anlatılmak isteniyor da; biz, anlayış sınırımız dolayısıyla, bu ismi, özel bir türe mi hasrediyoruz? Öyle ise “dışarıda” daha kimler var?
Milyonlarca dünyamızı, içine alıp buhar edecek olan cehennemin içinde yaşayan, “ötekiler” kimler, yapıları nasıl? Şu anda, her yönümüzle içlerinde, aralarında yaşadığımız diğer “ötekiler” kimler?…
Galaksideki yüzmilyonlarca, cehennemde yaşayan “ötekiler”!
Ve daha… İnsanların cennetleri ötesinde; bu kavramlar kendileri için bir değer ifade etmeyen “ötekiler”!.
Dostlarım… Yarın, anı kırıntısı kadar dahi değer taşımayacak bir dünya yaşantısından geçip, hayalinizin kapsayamıyacağı kadar sonsuzluğa uzanan yaşam biçimi içine doğru yolculuk etmekteyiz… Ne geldiğimiz âlemin başını kavrayabiliyoruz, ne de geçeceğimiz boyutun sonunu!. Tüm bağlı oldukların, kopamadıkların, uğruna tüm yaşamın boyunca herşeyini feda ettiklerinden ayrılarak, bambaşka bir boyutta bambaşka “ötekiler” arasında yerini alıp; dünyada edindiğin sermayeye göre yaşamını sürdüreceksin…
Şimdi iyi düşün bu gerçekler ışığında… Ne kadar hazırsın Bu yaşama?.. “Yazgın” sana neleri kolaylaştırmış? Bu şartlara hazırlanmayı mı; yoksa aksini mi? Hazırlanmayı kolaylaştırmış ve hazırlanabiliyorsan; ne mutlu sana said dostum!…
Hazırlanamıyorsan; o takdire de diyecek bir sözüm yok!
KAZA
(VARETME HÜKMÜ)
"ALLAH", "öncelik ve sonralık" gibi zaman kavramı olmaksızın; ilmiyle, ilminde mevcut olan sonsuz mânâları seyretmeyi dilemiş; " MÜRÎD " olması dolayısıyla, kendindeki sonsuz mânâları seyretmeyi "murad etmiş"; bu murad ediş ile birlikte, "ol dediği şey, anında olur", âyetinde işaret edilen bir biçimde bu mânâların seyri başlamıştır.
İşte "ALLAH"ın "ol" hükmüyle, yani "MÜRÎD" ismi ile işaret edilen bir biçimde ilmindeki mânâları seyretmeyi murad etmesi; “Evren” ismi altında olan tüm isimlerle işaret edilen varlıkların meydana gelmesini oluşturmuştur!. Bunların "yok"tan varolmasını murad etmesi “Hüküm”dür!.
Bütün bunların varolmasını murad etmiş, hüküm vermiştir ki, bu hüküm "ALLAH"ın "Kazası"dır!.
"Kaza", işte bu "hüküm"dür!.
Esasen;
"ALLAH MAHLÛKATIN KADERLERİNİ GÖKLERİ VE YERİ YARATMAZDAN ELLİ BİN SENE EVVEL YAZMIŞTIR, TAKDİR ETMİŞTİR."
Şeklindeki Rasûlullah açıklamasında bahsedilmekte olan gerçek işte bu boyuttur.
Bu boyutta, henüz bildiğimiz anlamda varlık suretleri olmadığı gibi, bu varlık suretlerini meydana getiren esmâ terkipleri -isimler bileşimleri- de yok daha!. Bunların asli vücudu yok!...
Bu yüzdendir ki, "Ayân-ı Sâbite vücûd kokusu almamıştır" denerek, bu takdir safhasına işaret edilir.
Yani, ALLAH'ın ilminde kendi mânâlarını seyretmesi, seyretmeyi hükmetmesi "Kaza"dır...
Bu mânâların seyredilir hâle gelmesini düzenlemesi de mutlak mânâda "Kader"dir.
TÜM CANLILARIN VAROLUŞ GEREKÇESİ
VE BİLGİSİ (TASARIMI)
“SAKLANMIŞ VE KORUNMUŞ KİTAP”TA
(SAHİFE-İ VÜCUD’DA-BİLGİ VE BİLİNÇ BOYUTUNDA)
BİLGİ OLARAK MEVCUTTUR
“Levhi Mahfuz”, “Kesret”i yani çokluk kavramlarını meydana getiren esmâ terkiplerinin “KAZA ve KADER” boyutudur!
Bilgi ve bilinç boyutudur!
ALLAH İLMİNDEKİ “HÜKÜM ve TAKDİRİN” fiiller âlemindeki görüntüsüdür.
Çokluk kavramı içinde olan tüm varlıklar bu boyutun tasnifiyle meydana gelmiştir. Burada yazılmış olan hiçbir şey asla ve kesinlikle değişmez!.
"İLLİYİN"e mensup melekler ile, bunların altındaki tüm meleklerin varoluş hükümleri ve varoluş hikmetleri; ve bize kadar olan ve daha alt boyutlardaki tüm canlıların varoluş kökenleri buraya dayanır...
Burada bizler, bilgi olarak tüm varoluş gerekçemiz ve programımızla mevcuduz. Tasarım olarak mevcuduz!
Ve burada her şey, ezelden ebede kadar mevcut olan her şey, bilgi olarak mevcuttur!.
HERŞEYİN FİİLEN YARADILIŞI,
O SİLİNMESİ, BOZULMASI MÜMKÜN OLMAYAN
KADERE(“SİSTEM”E-“YAZI”YA) GÖRE OLUŞUR
“Âlemde cereyan edecek olan cemi'i mahlûkatın iri-ufak, ulvi-süfli HER ŞEYİN ahvali LEVHİ MAHFUZ'da tamamen ve mufassalen yazılmış, hiç biri ihmal edilmemiştir.
İlmi Hak, kalblere O KİTAPTAN nâzil olur ve KALEM-İ EVVEL'in yazdığı bu yazı, tespit ettiği bu nizam sayesindedir ki eşyayı tetkik ve tetebbu ile mârifetler, ilimler, fikirler edinilir, kitaplar telif ve tasnif olunur, mâzi ve istikbal kanunları sezilir.
Bunlar gösterir ki, Allah Teâlâ’nın kudreti gaybında, LEVHİ MAHFUZUNDA bulunmayan ve bulunamayacak olan hiç bir âyet yoktur " (c:3; s:1921)(*)
-"ALLAH YAZDI... " (58-21)
"Allah yazdı... Ezelde hükmünü verip, silinmesi bozulması kâbil olmayan bir yazı ile “LEVHİ MAHFUZ”DA tesbit eyledi." (c:7; s:4804)(*)
-"ÇÜNKÜ BİZ HER ŞEYİ BİR KADERİ İLE HALK ETMİŞİZDİR!." (54-49)
"Her şeyin vukûundan evvel, ezelde, İLMİ İLÂHİ’DE MUKADDER OLAN BİR KADERİ, yani haysiyyeti ilmiyyesi vardır ki, kazasının cereyanı, fi'len yaradılışı O KADERE göre vâki olur.
Onu başkası istediği gibi icab ve tâyin (determine) edemez..
Onun için mücrim, kendi keyf ve iradesine göre cürmün mâhiyyet ve mukadderatını değiştiremez."(c:7; s:4654)(*)
-"NE ARZDA NE DE NEFİSLERİNİZDE HİÇ BİR MUSİBET İSABET ETMEZ Kİ HER HALDE BİR KİTAPTA YAZILI OLMASIN. (57-22)
"...Bütün musibetler de Allah'ın İLMİ EZELİSİNDE veya LEVHİ MAHFUZDA yazılmış bir takdiridir.
Öyle ki;
-"O MUSİBETİ, YARATMAMIZDAN EVVEL YAZMIŞIZDIR.(57-23)
"O halde mukadder olan musibetten kaçınmakla kurtulunmaz. Bu hususta böyle itikad etmeli ve o yolda hareket eylemelidir." (c:7; s:4754)(*)
-"ŞÂNI YÜCE KUR'ÂN “LEVHİ MAHFUZ”DADIR. (85-20/21)
"Allah'ın hıfzıyla tahriften, yanlışlıktan mâsun bir “LEVH”te sâbit ve mahfuzdur.
Bu “LEVH”, şeriat lisanında meşhur olan “LEVHİ MAHFUZ” dur. Bütün her şeyin yazıldığı sahife-i VÜCUD'dur. O'nun da aslı “ÜMMÜLKİTAB” olan “İLMULLAH”tır.." (C:8;s:5696)(*)
(*)E.Hamdi Yazır-“Hak Dili Kurân Dili”
GENETİK BİLGİ,
ÖZDEN GELEN İLİMLERDEN BİRİDİR!
(Soru: Genetik yolla intikal eden ilim, nakli midir? Özden gelen bir ilim midir?..)
Özden gelen ilimlerden biridir, genetik bilgi!..
İNSANIN VARLIĞINDA
“EVRENİN TÜM BOYUT VE KATMANLARINA
İLİŞKİN KORUNMUŞ-SAKLI BİLGİ” MEVCUTTUR
Levhi mahfûzun, bir minyatüriyle senin beynindir; külli mânâda da burçlar ve yıldızlardır!
&
Yerler ve gökler yaratılmadan önce her şey Levhi Mahfuz’da yazılmıştır.. İnsan varlığında evrenin katmanları mevcuttur.
Levhi Mahfuz hıfzedilmiş, korunmuş İlimdir. Bu ilim, Hz. Muhammed aleyhisselâmın “Allah ilk defa ruhumu yarattı… Allah ilk defa aklımı yarattı” buyurduğudur.
Cenâb-ı Hak kendi ilmi, kendi Zâtı ile baş başa olduğu bir anda, ilminde kendisindeki mânâları seyrediyor.. Rahmaniyet, Melikiyet… deki mânâları ortaya çıkararak mânâları düşünüyor.
Bunu bizim akıl boyutumuzla seyretmemiz mümkün değil… Ancak ilim yollu seyredilebilir. Bu esmâların belli terkipler halinde ortaya çıkması “Levhi Mahfuz”u oluşturur. Bizim değerlendiremediğimizi melekler değerlendirir.
Ezelden Ebede tüm boyutları alır bir şekilde Evren içre Evrenlerde mânâlar...
Bu ilmin kayıtlı olduğu yer “Levhi Mahfuz”dur.
Kezâ, kişinin kendisinde mevcut olan "LEVH-İ MAHFUZ"u dahi, onun istidat ve kâbiliyeti böylece tesbit edilmiş olan beyinden başka bir şey değildir!
BUGÜNÜN İLMİYLE BİLE ÇÖZEMEDİĞİMİZ
ŞİFRELERİ VEREN ZÂT…
MUHAMMED MUSTAFA A.S
Biz, ilkel bir şartlanma sonucu olarak, sadece beş duyu verilerini var kabul edip, beş duyunun tespit edemediği verileri yok sayıyoruz!... Gözle göremediğimizi inkâr ediyoruz...
Bundan yüz sene öncesine kadar böyle düşünülebilirdi; ancak günümüzde bu tür fikirler geçersiz sayılmaktadır!. Çünkü, göremediğimiz bir çok şeyin varolduğunu kesinlikle biliyoruz artık...
Kesinlikle, tutamadığımız birçok şeyin, varolduğunu biliyoruz!. Duyamadığımız pekçok şeyin mevcûdiyetinden haberimiz var; ne çare ki, bunlarla iletişim kurma imkânımız yok!.
Din bize, 1400 sene öncesinden, Hz. Muhammed aleyhisselâmın ağzı ile bu gerçeği sanki şöyle haber veriyor:
"Sizin, hücresel yapılı bir bedene sahip olmanız gibi; ışınsal bedenli yapıyla meydana gelmiş cinlerin var olması gibi; bunun ötesinde, ışık kuantlarından, yani Nur`dan varolmuş melekler de vardır!. Ki, evrende, bünyesinde bunları barındırmayan, bunların varlığından meydana gelmemiş hiç bir nesne yoktur!.
Evrende var olan her birim-nokta, bu ışık kuantlarından meydana gelmiştir. Yani, meleklerden meydana gelmiştir!. Ve bunlar, evrendeki mutlak bilinçten gelen bir şekilde, yapısal özelliklerine göre bilinçli birimlerdir!.
Bu açıklama ne zaman yapılıyor?...
Bundan 1400 sene evvel!.
Kimlere...!?
Bunu iyi değerlendirebilmek için, 1400 sene öncesinin şartlarının ne olduğunu araştırıp; o günkü insanların nasıl yaşadıklarını, nasıl taşları dikip karşısında tapındıklarını; ayıp olmasın diye kız çocuklarını nasıl diri diri toprağa gömdüklerini; ölen bir adamın karısını oğlunun nasıl aldığını bilmek lâzım!.
Böylesine ilkel değerlerle yaşayan bir toplumda, bugünün ilmiyle bile çözemediğimiz şifreleri veren, açıklayan bir Zât!... Hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselâm...
Ve bu Zât, bizim bugün bile hafsalamızın almayacağı bir takım olayları bize anlatıyor...
Aslında bu, büyük bir müjde!...
Çünkü, şu madde boyutundan kurtulmamızdan sonra, şayet belli çalışmalar yaparak ruhumuzu güçlendirebilirsek, nelere ulaşabileceğimizi müjdeliyor!.
Yani, "Ben bu ruh gücüyle, buralara ulaştım, bunları gördüm, yaşadım. Böyle şeyler var ve bunlar sizin için de mümkün olabilir." diyor...
"HANİF"LİK GENETİK VERİ TABANINA SAHİP
VE O ŞUURUN GENETİK MİRASINI
BÜNYESİNDE BULAN O EŞSİZ “KİTAP”…
MUHAMMED MUSTAFA!
Aklınızı başınıza toplayın!.
Yalnız bir köşeye çekilip, SİSTEMLİ bir şekilde DÜŞÜNMEYE başlayın!.
Milyarlarca GALAKSİYİ içinde barındıran bu evreni, bir NOKTA’dan halkeden; ve indinde sayısız NOKTA’lar ve o NOKTA’ların her birinden sayısız evrenler yaratmış bulunan; ve dahi, her an bu işlevi devam eden “ALLAH Adıyla İşaret Edilen”i; nasıl olur da Sirius yıldızında oturan bir tanrı gibi düşünür ve onun yeryüzünde hoparlör-postacı arası bir PEYGAMBERİ olabileceğini kabul edersiniz?
Eğer hâlâ böyle düşünüyorsanız, kozanızda mutluluklar dilerim sizlere!.
Yok eğer; artık böyle düşünmem mümkün değil; diyebiliyorsanız…
O zaman “ALLAH RASÛLÜ ve NEBÎSİ MUHAMMED MUSTAFA” isimli “OKU”nması gereken ve hâlâ “oku”nmamış olarak rafta bulunan “KİTAP”ı, bugüne kadarki tüm değer yargılarınızı bir yana bırakarak, yeniden elinize alınız!.. (Anlayışı kıtlara: sayfaları ve cildi olan kağıttan mâmûl bir kitaptan sözetmiyorum!.)
“ALLAH Adıyla İşaret Edilen”in her an yaratmakta olduğu sayısız NOKTA’lardan, yalnızca bir nokta olarak varolan evrenimizdeki milyarlarca galaksiden birindeki yüzmilyarlarca yıldızdan birinin uydusu Dünya üzerinde, “HALİFE” olması amacıyla ve bu amacı gerçekleştirecek fıtratla Mekke’de açığa çıkmış Bilincin, yaşam safhalarını ve DÜŞÜNCE SİSTEMİNİ “OKU”maya çalışarak işe başlayın…
“Hanif”lik genetik veri tabanına sahip; yıldızlardaki melekî gücü tanrı kabul etme anlayışını baltasıyla(?) yıkan ve ölü kuşu Allah kudretiyle dirilten şuurun genetik mirasını bünyesinde bulan; ve daha başından “halife”lik fıtratına hâiz olarak madde dünyasında yer alan Bilincin, içinde bulunduğu şartları, varlığı ve kendi hakikatını nasıl değerlendirebileceğini farketmeye, kavramaya çalışın!.
O eşsiz bilinç!…
O muhteşem hüviyet!…
O Hârikulâde devrimci kişilik!…
Sirius ya da BETA NOVA’daki TANRI’dan mı aldı PEYGAMBERLİĞİ?…
Yoksa…
“ALLAH Adıyla İşaret Edilen”in “RASÛL”Ü ve bunun yanısıra “NEBΔsi mi idi?
Gökteki tanrının fermanlarını ileten yeryüzündeki vâlisi-komutanı-postacısı-hoparlörü mü idi?
Yoksa…
İnsanlara, hakikatleri olan “ALLAH” adıyla işaret edilenin, fark ettirilmesi ve gereğinin yaşatılması amacıyla, teklif edilen önerileri, kendi hakikatı olan Allah’tan gelen bir şekilde; bu boyuta elçilik-transfer ederek açığa çıkaran “RASÛL”ü mü?
İnsanların sonsuz azâptan korunup, sonsuz saadete ermelerini sağlayacak dünyevi bakış açısını ve uygulama biçimlerini teklif eden Allah “NEBΔsi mi?
Ciddî olarak düşünün bir; Tanrının Hz. Muhammed adlı Peygamberine mi inanıyorsunuz; “ALLAH” adıyla işaret edilenin “Rasûl”ü ve “Nebî”si olan Muhammed Mustafa aleyhisselâma mı?
Eğer, ikincisine inanıyorsanız… Birincisine inanmaktan hangi farklı yönleri var bu düşüncenizin, lafzından-sözcüklerinden başka? Bunları ayırın bakalım bir yana?
Bu hususları öncelikle çok iyi anlayalım ki, ondan sonra, “ALLAH” adıyla işaret edilenin “RASÜL” ve “NEBΔsi olan MUHAMMED MUSTAFA isimli “KİTAB”ı “oku”maya çalışalım!.
O Zât’ın, hangi olayda, neyi nasıl değerlendirdiğini; olaylara bakış açısını; sorunların çözümünü “Allah”ta nasıl aradığını; sorunun çözümünün, olayları nereden nereye yönlendirilerek çözülmek istendiğini; insanların yaşamı ve olayları nasıl değerlendirmesi gerekliliğinin neden “Allah” bakışın dayalı nasıl olması îcâbettiğini “oku”maya hazırlanalım.
ANAHTAR BOYNUNUZDA,
ALTIN DA KASANIZDA!
Geçmişte ezber yollu öğrendiğiniz şeylerin acaba ne kadarı tahkike dönüp, sizi o konuda YAKÎNe erdirdi?
Kendinizden veremediğiniz isabetli cevap, taklidin SONUCUDUR!.
Taklidiniz ile tahkikinizi terazinin iki kefesine koyup bir tartar mısınız; lûtfen!
Dışardan aldıklarınız, bir kefeye; kendi buluşunuz, sizden açığa çıkan isabetli cevaplar diğer kefeye!
Mukallit, tanrısıyla yaşar!
İlim geldikten sonra hâlâ onların hevâsına tâbi oluyorsa mukallit; iyi bir müşrik olarak tanrısına kulluk ediyordur!
Ne zaman kendiniz için ve kendinizdekini açığa çıkarmak için varolduğunuzu farkedip, bunun gereğini yaşamaya başlayacaksınız?...
Cevabı sakın Tanrınıza bağlamayın!
Devâ Kur'ân ‘dadır! Kur'ân "OKU"maya çalışın!
Kurân‘ı "OKU"yamayan, "ÜMMÜL KUR'ÂN"ı hiç okuyamaz!
Gününüzün ne kadarını Kur'ân‘ı "OKU"mak için değerlendiriyorsunuz?... Ne kadarını da dünyada bırakıp gidecekleriniz için harcıyorsunuz?
Evet, "Kur'ân ‘ı "OKU"yabilmem için bana ne tavsiye edersiniz?...
Hangi hocaefendi ya da şeyhefendiye devam etsem ki, bunu okuyabilmek için?... Bana tavsiye edebileceğiniz biri var mı?.
Ona her şeyimi bağışlamaya hazırım; iş ki bana Kur'ân "OKU"masını öğretsin!
1 ton altın olan kasa anahtarı boynunda, kuru ekmek kemirmekte olan pozisyonundan kurtulabileyim!
Yok mu bana bir diyeceği olan?.
Anahtar boynunuzda, altın da kasanızda!
ALLAH RASÛLÜ A.S’IN BİZE HİBESİ,
SIRLAR SARAYININ ANAHTARI DEĞİL;
MAYMUNCUĞUDUR!
Burada şunu da fark edelim ki...
Yaradılış noktasında başlayarak, tüm birimlerin oluşumunda, aynı mertebeler ve boyutlar mevcuttur. Varlık katmanlar şeklinde tüm yaratılmışlarda mevcuttur. Bunu târif için ister dinî mecazları kullanın ister bilimsel deyimler, sonuç hep aynı gerçeği vurgular. Birinde mevcut olan boyut, hepsinde aynı şekilde mevcuttur. Fark, açığa çıkanların farklarıdır.
Öyle ise bu da bize şunu fark ettirir ki...
“Zerre küllün aynasıdır” işareti ile, Allah Rasûlü aleyhisselâmın bize hibesi, sırlar sarayının anahtarı değil, maymuncuğudur!. Öyle bir maymuncuk ki; sadece dış kapıyı açan anahtar değil; ehli elindeyse, tüm hazine odalarının kapısını açan bir maymuncuktur!.
Dostları ilə paylaş: |