Gerçek dünya düzeni



Yüklə 0,72 Mb.
səhifə8/14
tarix29.10.2017
ölçüsü0,72 Mb.
#19567
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   14

BÖLÜM 12
TÜRKİYE 1
KURULUŞ DÖNEMİ
Türkiye dediğimiz ülke neresi? Türk vatanı, Küçük Asya ya da Anadolu, aslında tarihte büyük önemi olan, verimli toprakları sayesinde insanlık tarihinin en çok sayıda ve en önemli medeniyetlerden bazılarını barındırmış, pagan dinlerin çoğunun ana vatanı ve/veya en önemli merkezlerinden biri; ilk önce yarı pagan bir din ile Hıristiyanlaştırılmış ve daha sonra Türklerin bölgeye girmesi ile Yahudileştirilmiş; Yahudilerin iddia ettikleri vaat edilen toprakların verimliliğinin kaynağı olan dağların ve su kaynaklarının bulunduğu ülkedir. İşte Siyonizm açısından Türkiye’nin önemi budur. Bunun içindir ki, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerini, daha da kötüsü Trabzon’dan hatta Samsun’dan Mersin’e kadar olan hattın doğusunda kalan toprakları istiyorlar.
Siyonizm bu bölgeyi yüz yılı aşkın bir süredir istiyor. Ama kendi adına değil. Ermeniler adına. Birinci dünya savaşı öncesi ve sonrasında söz konusu bölgede ABD mandası altıda bir Ermenistan kurulması projesinin ABD'de yeşertilmesinin ardında yatan güç, bölgeye 100-150 yıldır yerleşmiş olan ABD'li misyoner masonlar ve ABD'deki Yahudilerden kaynaklanmaktadır. Projenin altındaki imzalara bakarsanız, Yahudi hahamların imzalarını masonlar ile birlikte görebilirsiniz. Ancak 1920'lerde söz konusu ABD mandası, ABD'nin iç politik dengeleri içinde reddedilmiş ve ABD her nedense o yıllarda bu oyuna gelmemiştir, o zamanki ABD başkanının mandayı desteklemesine rağmen. Belki de 1930'ların ekonomik buhranı, bu itaatsizlik nedeniyle Siyonizm'in ABD'ye kestiği cezadır. Aynı zaman diliminde ve hatta diğerlerinden çok önce, Fransızlar da bölgeye misyonerlerini göndermiş ve Ortodoks Ermenileri Katolikleştirmişlerdir. Katolik Ermeni kiliseleri bu gerçeği zaten çok açık gösteriyor. Diğerlerinden daha sonra faaliyete geçen Çarlık Rusya'sı ise, tüm dünyada Ortodoks birliğinin sağlanması için, Anadolu Ermenileri ile etkileşime girmiş ve hatta o dönemde ortaya çıkan Ermeni çetelerini kendi ordusu içinde kullanmıştır. Yani anlayacağınız birinci dünya savaşı öncesinde Anadolu'da yerleşik Ermeni toplumu üç ayrı tarafın (ABD yani masonlar, Fransa ve Rusya) etki alanına girmiş ve oyuncağı olmuş ve bunun sonucunda Türkiye'nin kurulması ve Osmanlı'nın haklı reaksiyonları sonucu anavatanlarından olmuşlardır. Ermenistan'ın kurulma projesi, İsrail’in kurulması için Filistin’den, İngiltere devletinin aracılığı ile, toprak alınması kadar eski bir proje, yani en az 150 yıllık.
Şimdi de aynı toprakları Siyonizm Kürtler adına istiyor. Zamanında Ermeniler adına isterlerken, Ermenilerin Aryan oldukları gibi ırkçı bir yaklaşım vardı; şimdi de Kürtlerin çok farklı, özel bir ırk olduğu iddiası var. Bu anti-hümanist ırkçı söylemin kökeni için, Tevrat’a bakmanız yeterli. Fırat, Dicle ve onların doğduğu dağlarla kaplı topraklar, bu bölgede yer alıyor. Dolayısıyla Tevrat’ta tanrılarının onlara söz verdiği bereketli topraklar için gerekli olan su, Türkiye’de bulunuyor. Siyonistlere Tevrat için ilham veren ve Tevrat'ın gerçek kökeni olan Sümerlerin yaşadığı Mezopotamya’ya hayat veren dağlar, bu bölgede bulunuyor. Marduk inancına ihanet eden, yok edilmesi gereken Babil’i barındıran, vaat edilen topraklara anlam kazandıran ve aslında yaklaşık 800-900 yıldır Türk vatanı olan bölgeyi istiyor Siyonistler. Anadolu’da en uzun süre egemenlik kurmuş, yaşamış ve en son var olmuş medeniyet ise , gerçekte Türklere ait. Bu topraklarda bu yüzden en çok hak sahibi olan Türkler. Son kurulan Türk devleti Türkiye Cumhuriyeti. Doğal olarak Siyonistler, bu Cumhuriyete ve bu halka düşmanlar. Bir nevi Babil olarak görüyorlar, modern Türkiye’yi. Ne yapmak istiyorlar? Yeniden Yahudileştirmek, Siyonist amaçlara köle etmek, Yahudi-Şeriat düzenini getirip, laik-halkçı düzeni yok etmek istiyorlar. Ve aynen bunu yapıyorlar şimdi çok çeşitli mason cemaatleri, terör örgütleri (Fethullah Cemaati-PKK), terör örgütlerinin siyasi organları (AKP), istihbarat servisleri (MOSSAD-MİT-CIA) sayesinde. Türkiye Cumhuriyeti işgal ediliyor ve aslında iğfal ediliyor.
Bu işgal nasıl başladı? İşgal ne kadar geriye gidiyor?
Ülkenin kuruluşuna bakmak lazım ilk önce. Plan neydi? Amaç neydi? Ne oldu? Birinci dünya savaşının çıkarılma sebepleri nelerdi? Birinci dünya savaşının çok değişik çıkarılma amaçları vardır. Sonuçlarına bakarsanız amaçlara ulaşırsınız. En önemli sonucu Ortodoks birliği idealinin, Rusya imparatorluğunun yıkılması, güçlü ve sanayileşmiş bir Rusya'nın tehdit oluşturacak bir güç olarak ortadan kaldırılması ile birlikte ortadan kalkmasıdır. Bolşevik devrimi Ortodoks birliği olasılığını ortadan kaldırmıştır ve aslında bu nedenle gerçek bir Siyonist operasyonudur. Zaten devrimi gerçekleştiren isimlerin yüzde doksanı Yahudi kökenlidir. Devrimin lideri Lenin ise yine İsviçre orijinli bir Siyonist ajandır. Yine Alman ve Avusturya imparatorluklarının savaşta yenilmesi ve yıkılması, Nazizm ve ikinci dünya savaşı için gerçek bir ön hazırlık imkanı yaratmıştır. Aydınlanma yanlısı Yahudilere karşı ortaya konan politikanın tohumları, bu savaşla atılmıştır. Orta ve Yakın Doğu ve Anadolu açısından ise en önemli amacı, Osmanlı’nın bölgedeki hakimiyetini ortadan kaldırmak idi.
Osmanlı’nın bölgedeki hakimiyetinin en önemli unsurlarından biri hilafet idi. Yani Türk sultanı, aynı zamanda Müslüman dünyasının, yani bölgenin Müslüman uluslarının dini lideri idi. Evet Atatürk, Türk olanı yani Anadolu’yu kurtardı ama, maalesef zorunlu olarak ve Siyonist amaçlara hizmet eder şekilde, Yakın ve Orta Doğu üzerindeki Türk hakimiyetini de vermek zorunda kaldı. Zira bölgede Araplar çoğunlukta idi; Arapların çoğu masonlar ve emperyalistler ile, şimdi de olduğu gibi işbirliği içinde idi; ve Osmanlı’nın egemenliği kalkınca, hepsi ya İngiliz (Irak-Mısır), ya da Fransız (Suriye-Cezayir) mandasına girdi. Kuzey Afrika’dan-İran’a kadar bütün bölge, İngiltere ve Fransa’nın eline geçti. Hangi Fransa? Doğu Anadolu’da Ermenileri, Katolikleştiren ve Osmanlı’ya karşı savaştıran ve silahlandıran Fransa. Hangi İngiltere? 1901 yılından beri Siyonizm’i, kendi ülkelerinin çıkarlarına rağmen, devlet politikası edinmiş İngiltere.
Atatürk’ün ideali ne idi? Kendi vatanını Fransa gibi medeni, modern bir ülke yapmak, yani Selanik-İstanbul-Anadolu’yu modern ülkeler seviyesine getirmek ve onları geçmek. Selanik dışında hayalini gerçekleştirme fırsatı buldu aslında. Ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Ama nasıl ve ne pahasına? Kurtuluş savaşı da, bu mucizenin nasıl gerçekleştiği de, bu dönemde verilen tavizler de bilinmiyor. Bize anlatılan gerçeğin sadece bir kısmı maalesef.
Şimdilerde iddia edilenin ve resmi ideolojinin aksine, Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti, her açıdan tamamen farklı ülkeler. Osmanlı Devletinde dine dayalı monarşi veya dönem dönem meşrutiyet rejimi hüküm sürerken, Türkiye demokratik bir cumhuriyettir veya en azından idealde öyle olması planlanmış. Osmanlı Devleti’nin halkı tebaa iken yani köle iken, Türkiye Devleti’nin halkı vatandaştır. Esas olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin birincil düşmanı da, aslında Osmanlı Devleti’dir. Ancak hiç kimse bize, Kurtuluş Savaşı’nın Osmanlı’ya karşı verildiğini ve asıl düşmanın Osmanlı olduğunu öğretmemiştir. Biz sanki geri zekalı insanlarmışız gibi, sürekli olarak Kurtuluş Savaşı’nı, daha kuruluşu Balkan savaşı sonrasına dayanan ve toplam nüfusu bugün bile 20 milyon dahi olmayan, Yunanistan’a karşı kazandığımız beyinlerimize kazınmıştır. Birinci dünya savaşının galipleri, koskoca emperyalist devletler (İngiltere-Fransa-ABD), sanki yıkılmış ve bitmiş Osmanlı’ya karşı güçleri yokmuş gibi, Yunanistan’ı öne sürerler, bu hayali Kurtuluş Savaşı’nda. Oysa asıl savaş, İstanbul’da kurulu Osmanlı devletine karşı verilen bir iç savaştır ve Ankara merkezlidir. Ama bu bize tarih dersinde öğretilmez. Atatürk’ün kimlerle bu iç savaşın önderliğini yaptığı ve kurduğu ülkenin rejimini kimlerle birlikte belirlediği öğretilmez. İngiltere ve Fransa gibi savaş galibi emperyalistlerin, neden İstanbul ve boğazlar gibi, çok önemli stratejik noktaları bile, ellerinin altında tutmak için ciddi askeri girişimlerde bulunmadıkları öğretilmez. İngiltere, Fransa, SSCB ve İtalya ile, ne gibi anlaşmaların yapıldığı öğretilmez. Atatürk’ün gücünü gerçekte nereden aldığı öğretilmez. Galip ülkelerin, neden Osmanlı Devleti’nin devamı üzerinde ısrar etmedikleri ve Türkiye Cumhuriyeti’ni hemen tanıdıkları ve pazarlıkları ve anlaşmaları, Ankara hükümeti ile yaptıkları öğretilmez.
Peki Atatürk kimdir? Selanik doğumlu, idealist bir Osmanlı subayı, ama önce bir siyasetçi; köken olarak da İttihat Terakkici. Peki politik görüşü nedir? Kesin olarak bir devrimci.

Nasıl bir devrimci? Dünya çapında yirminci yüzyılda kıyaslanamaz başarılar kazanmış bir devrimci. Peki neden devrimci?

1-Halkın egemenliğini savunduğu ve meşruti ve monarşik rejimlere karşı olduğu için-Cumhuriyetçilik

2-Dinin salt inanç olması gerektiğini düşündüğü ve devlet ve halk üzerindeki egemenliğine karşı olduğu için-Laiklik

3-Halkın egemenliğinin, kapitalist rejimlerde olduğu gibi, belli sınıflara verilmesine karşı olduğu için-Halkçılık

Halkçılık nedir? 1945 sonrasında soğuk savaş ile, iki belirgin ideoloji ortaya çıktı. Kapitalizm/Liberalizm ve Sosyalizm/Komünizm. Aslında bu ideolojiler 19. yüzyılın sonlarından beri yavaş yavaş belirginleştiler. Dolayısıyla 19. yüzyılda yaygın düşünceler idi. Her ne kadar Liberalizm/Komünizm sadece hayallerde gerçekleşmiş ise de, Kapitalizm/Sosyalizm, hem de oldukça sert bir şekilde insanlara ve uluslara uygulandılar. Kapitalizmde sermayeye sahip sınıfın üstünlüğü ve egemenliği savunulurken, sosyalizmde halkın eşitliği ve üstünlüğü iddiası vardır. İddiaya göre herkes eşittir ve her şey sistem içindir. Halkçılık aslında budur. Bu sistem ile varılmaya çalışılan ideal ise Komünizmdir.

4-Ülkenin ekonomik yapısı açısından sosyalist bir yapıyı tercih ettiği için-Devletçilik

5-Irka veya etnik kökene değil, sadece vatana duyulan sevgiye dayalı bir milliyetçiliği desteklediği için-Milliyetçilik



6-Ama en önemlisi devrimlerin sürekliliğine inandığı için-Devrimcilik
Burada yine önemli bir nokta, Türkiye Cumhuriyeti ve son dönem Osmanlı tarihi içinde çok önemli bir yer teşkil eden İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir. Kimdirler ve hangi fraksiyonlar söz konusudur? Kimlerin etkisi altındadırlar? Ve etkileri nelerdir? Bunlar da tarih derslerinde öğretilmez. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri, Osmanlı’da değil İttihat ve Terakki’dedir. Fakat biz kasten yanıltılarak, sanki Osmanlı’nın torunlarıymışız gibi eğitildik. Bize, sürekli ama sürekli olarak, Osmanlı tarihi öğretildi; sanki Osmanlı ile Türklüğün veya Türkiye Cumhuriyeti’nin bir alakası varmış gibi. Osmanlı hiç bir zaman Türk olma iddiasında değildi. Türklük Osmanlı’da aşağılanan bir durumdu. Osmanlı sarayı zaten Türk değildi. Osmanlı’nın kuruluş esasları bile, Türklüğe ihanet idi. Osmanlı’nın egemenliği, Türk vatanı ve milleti için ne zaman iyi olmuştu ve Türklüğe ne kazandırmıştı? Bunlar hiç sorulmadı.
Cumhuriyetin ve ülkenin resmi ideolojisinin kökeni ve dayanağı, aslında İttihat ve Terakki’dir. Salt o dönemde egemen olan, Almanya etkisi altındaki fraksiyonun, Osmanlı’yı Almanya’nın yanında savaşa sokması sonucunda, ülkenin zarar görmüş olmasını bahane ederek, partinin tümünün lanetlenmesi, sadece ama sadece tarihin çarpıtılmasıdır. Yine Alman taraftarı olanlar (Enver ve Talat paşalar), muhtemelen geldiğimiz durum incelendiğinde, yüzde yüz haklı idiler. İngiltere, Fransa, ABD, kesin olarak Yakın ve Orta Doğu’yu ele geçirmek için, yüz yılı aşkın bir zamandır, Osmanlı’nın sözde egemenliğine rağmen, bölgede çalışmalarda bulunmaktaydılar ve İttihatçıların Almanya’nın yanında yer almaları, Kurtuluş Savaşı kadar anlamlı ve mantıklı idi, salt bu üç devletin ve Siyonizm’in lanetinden kurtulması için ülkenin. Ama çabaları işe yaramadı ve kaybettiler. Fakat biz onları hain olarak anıyoruz nedense. Siyonist miyiz, yoksa? Ya da Siyonizm’in kontrolünde miyiz?
Peki Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinde öngördüğü her tehdit ve yıkım, bugün resmen ve aynen gerçekleşirken ve Atatürk bunları, neredeyse yüz yıl öncesinden öngörebilmişken ve hayatımız boyunca her yerde, biz sözde Atatürk’ün izinde giderken, nasıl oluyor da bu ülke işgal edilebiliyor? İşte gerçek soru bu. Yani neredeyse 85 yıla yakın bir süredir, biz sözde Atatürkçü bir çizgide endokrine edildiysek, Türk halkı olarak ve bunun doğal sonucu olarak, devrimci isek, anti-emperyalist isek, laik ve milliyetçi isek, halkçı ve cumhuriyetçi isek, nasıl oluyor da bu ülkenin aydınları, şeriatı, faşizmi, diktatörlüğü, gericiliği, Osmanlı’yı, emperyalistleri, küreselciliği savunabiliyor, sözde demokrasi adına? Bu satılmış sözde liberal ve solcu aydın kitleler, nasıl ve hangi kuklacılar tarafından konuşturuluyor? Masonlar!
Osmanlı zaten herkesin bildiği üzere, çöküşünden çok uzun süre önce, fiili olmasa bile işgal altında idi. Fransa’nın siyasi ve ekonomik etkisi çok güçlü idi ve hatta Roma Katolik Kilisesi, bu konuda aşırı derecede tedirgindi ve Fransa’yı sürekli olarak eleştiriyordu, çıkarları çatıştığı için ve Osmanlı’nın Fransa’nın desteği ile, hala kendisini tehdit altında tuttuğunu iddia ediyordu. Yani kısaca Fransa’yı Siyonizm’e hizmet etmekle suçluyordu, Osmanlı’ya yardım ettiği için finanssal olarak, ayakta tutma amacıyla. Gerçi Osmanlı’nın işgal edilmeye ihtiyacı var mıydı? Veya bu İslami monarşik devlet yapısının bu kadar uzun süre hayatta kalması, zaten mucize değil miydi? Hiçbir bilimsel gelişme sağlamayacaksın, eğitim, sağlık, sosyal yaşam ve hatta askeri alanlarda bile, inanılmaz bir şekilde geri kalacaksın. Hıristiyanların Orta Çağ devrinde yaşadıkları gibi, ilkel bir sosyal ortamda yaşayacaksın ve ondan sonra dünyanın emperyalistleri tarafından işgal edilmeyeceksin. İmkansız bir durum. Neden Osmanlı hala ayakta idi? Kim tarafından ve neden kollanıyor idi? Masonlar!
Peki ne oldu da, o Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti doğdu? Mucize mi? Zannetmiyorum. Uluslararası çıkar anlaşmazlıklarından faydalanan, Osmanlı’dan arta kalan insan ve insan dışı kaynakları, maksimum düzeyde kullanan, batının gelişme ve değerlerini hazmetmiş, ama batının bulunduğu noktanın ötesini hayal ettiği için devrimci olan Atatürk ve tabi ki onun gibi düşünen insanların, o dönemin emperyalistleri ile, ortak çıkar ve görüşlere sahip olmasının sonucu, ortaya çıkan bir mucize. Ancak Atatürk’ün motivasyonları, hedefleri ve hayalleri ile, mason ve emperyalistlerin motivasyonları, hedefleri ve hayalleri tabi ki farklı idi. Ve bu yüzdendir ki, Atatürk işgali bu denli ayrıntısı ile biliyordu. Ve gene bu yüzdendir ki, masonlar ve onların Türkiye’deki operasyonları, açık bir şekilde ve Türkiye’de Atatürk sonrası dönemde inanılmaz oranda güçlenmiş olan karşı devrimciler, gizli bir şekilde Atatürk düşmanıdırlar.
Maalesef Atatürkçülüğü savunduğunu zanneden kitleler, yıllarca karşı devrimcilerin muhafazakar söylemlerini, Atatürkçülük diye benimsediler. Türkiye’nin bize yutturulan resmi ideolojisi ile, Atatürkçülük taban tabana zıttırlar. Bunu kanıtlamak için bir tek kelime yeterlidir: inkılapçılık! Neden 12 Eylül darbecileri, TDK, TTK, CHP gibi, Atatürk’ün miraslarını kapatmıştır? Neden 12 Mart ve 12 Eylül, aydınlara karşı yapılmıştır ve ülkede ciddi bir aydın soykırımı yapılmıştır? Atatürk muhafazakar mı idi, yoksa devrimci mi? Peki madem devrimciydi, neden bütün devrimciler, resmi ideoloji yanlıları ve devlet tarafından vatan haini ilan edildiler? Çünkü biz aldatıldık ve ihanete uğradık!!!
Yani işgali araştırmaya aslında Türkiye’nin kuruluşundan itibaren başlamamız gerek.

İlk dönem yani Kurtuluş savaşı sonrasındaki Cumhuriyet döneminde çıkan isyanlar, başlangıcıdır işgalin. Atatürk’e karşı düzenlenen suikast araştırılmalıdır, hem organizasyonu, hem nedenleri, hem de sonuçları açısından. Ve daha sonra Atatürk’ün ölümü araştırılmalıdır. Zira hem suikast, hem de Atatürk’ün ölümü, çok ciddi şüphelidir ve istihbarat operasyonlarının sonucudur. Atatürk’ün ölümünden sonra karşı devrim, inanılmaz bir hızla başlatılmıştır, ikinci adam İsmet İnönü sayesinde. Karşı devrimin lideri, bize öğretilenin aksine İsmet İnönü’dür. Bize çocukluğumuzda öğretilen anti-devrimci resmi ideoloji, Atatürk’ün değil İsmet İnönü’nün politikasıdır. Tabi ondan sonra işgal fiilen başlar Demokrat parti döneminde. Zira daha Demokrat parti kurulmamışken bile, İsmet İnönü iktidarı tarafından, 1938 sonrasında izin verildiği için, emperyalist ajanlar girmişlerdir, devletin tüm kademelerine.


Atatürkçülüğün esası, aydınlanma, ilericilik, pozitivizm, hümanizm, laisizm, sosyalizm, vatandaşlığa dayalı bir milliyetçilik, ama en önemlisi devrimcilik idi. Ve bu düşüncelerin kökenleri, Atatürk’ün içinde yer aldığı politik yapı olan, İttihat ve Terakki partisinin içinde belli fraksiyonlar tarafından savunulmaktaydı. Muhakkak ki Atatürk’ün bu düşünceleri paylaştığı arkadaşları vardı ve ülkeyi bu idealler ile kurdular. Bu ülke, bu idealler ile 1920-1935 arasında güçlendi, yaşadı ve büyüdü. İşte gerçek Cumhuriyet dönemi bu idi.
Oysa bir de Türkiye gerçekleri vardı. Türk halkı yüzyıllardır Osmanlı’nın ve Yahudiliğin-Şeriatın baskısı altında ezilmiş, geri kalmış, eğitimsiz, okuma-yazma bile bilmeyen, dinini bile bilmeyen, Araplaştırılmış, dinini-dilini-kültürünü yitirmiş, topraklarını bile kullanamayan, sanayinin yüzünü bile görmemiş, medeniyeti bile bilmeyen, yoksul, gariban bir halk idi. Yıllarca zulüm ve baskı altında yaşadığı için, özgürlük-hak-gelişme-değişim-ilerleme-bilim, Türk halkına düşman kavramlar idi. Halkta mevcut ezikliğin üstesinden gelinmeliydi. İşte bu yüzden “Bir Türk Dünyaya Bedel”di. İşte bu yüzden “Ne Mutlu Türküm Diyene” idi. Atatürk, Türk halkında sosyal bir uyanış ve yeni bir Türk nesli yaratma arzusunda idi ve kısmen de yarattı. Ancak bu değişim, Siyonistlerin ve tabi ki onların emperyalist ve mason uşaklarının işine gelmiyor idi.
1. Dünya Savaşı sonrasında Siyonistler, Yakın ve Orta Doğu için planladıklarını, Arapların geri zekalılığı ve satılmışlığı sayesinde, birebir gerçekleştirdiler. Ancak onların görünürdeki planlarına göre, Doğu Anadolu-Azerbaycan-Ermenistan üzerinde, büyük bir Ermenistan devleti kurulacak ve ABD bu devlet üzerinde, manda egemenliği kuracak idi. Batı Anadolu ise, İngiltere-Fransa-İtalya arasında pay edilecekti. İddiaya göre anlaşmazlık sonucu Yunanistan’a bölgede 1000 yıl sonra egemenlik kurması söylendi. Aslında kendi ülkesinde bile egemenliği olmayan Yunanlılar da, bölgeyi Hellenize edeceğiz diye atladılar. Yunanlılar, aynen Kıbrıs durumunda olduğu gibi, Siyonistlere oyuncak oluyorlardı. Türklerin üstün gelmesi sonucu, ne kukla Ermenistan kuruldu, ne de Anadolu Yunanistan’a bağlandı.
Siyonist politikaların kurbanı, aslında bu iki Ortodoks ulus oldu. Amaç belki de bu idi. Anadolu’da yüzyıllardır var olan, durumları Türk toplumuna göre çok daha iyi olan, daha eğitimli, daha ileri Ermeni ve Rum toplumlarını mahvetmek ve Anadolu'dan sürmek idi, belki de amaç. Zira bu politikanın direkt sonucu, Rum ve Ermeni toplumlarının, Türk toplumu ile arasında düşmanlığın yaratılması, bu toplumların vatanlarından sürülmeleri oldu. Anadolu’da belki iki bin yıldır var olan, Ortodoks Rum ve Ermeni varlığı ortadan kaldırıldı, bu oyunlar sayesinde. Esasen aynı oyunun devamı 6-7 Eylül 1955'te tekrarlandı ve geride kalan Ortodoks Rum ve Ermeniler de bölgeden atıldı bu sayede. Geriye sadece Yahudileştirilmiş, ama kendilerini çok farklı bir dine mensup sayan, cahil Türkler ve azınlık durumundaki Yahudiler kalmıştı. Atatürk ve idealleri olmasaydı, zaten mevcut durum bu idi. Ama Atatürk, bu cahil ulusu diriltti veya en azından diriltmeye çalıştı. Yani Atatürk olmasaydı, durumumuz Arap uluslarınınki kadar kötü, hatta petrolümüzün olmadığı dikkate alınırsa, onlardan beter olacaktı. Aynen şimdiki Filistin’in durumu gibi olacaktı.
Siyonistlerin amacı bu idi. Türkiye’nin aynen bugünkü Filistin gibi, kukla, egemen olmayan, cahil, terörize olmuş bir ülke olması. Bu noktaya gelmemiz isteniyordu ve hala bizi getirmeye çalıştıkları nokta da bu. Ülkedeki Ortodoks Rum ve Ermeni varlığının düşman ilan edilmesi ve yok edilmesi, geri kalan Müslüman Türk varlığının da, ilkel Yahudi idealleri (şeriat) ile yaşamaları. Atatürk nasıl Yakın ve Orta Doğuyu feda etmiş, ancak Türkiye’yi kurmuş ise, bu tehdidi de elinden geldiğince bertaraf edip, ülkeyi modern, batılı bir ülke yapmak için her şeyi yapmıştır. Ancak bu arada Fransa, İtalya, İngiltere ve Rusya ile hangi anlaşmaların yapıldığı, hangi kapitülasyonların verildiği bilinmiyor. Ancak biliyoruz ki, ABD ve Siyonistlere kesin bir dille defolmaları söylenmiştir; zira Lozan’da varılan anlaşma açıktır. Bu anlaşmanın sonucunda, ABD’nin Türkiye ve bölgedeki egemenlik iddiasına, yüzyıllık yatırımlarına (mason misyonlarının) siktir çekilmiştir.
ABD içinde bir grup sözde yardımsever mason, yaklaşık 100-150 yıldır Ermeni yetimleri bahane ederek, sözde misyonerlik çalışmaları altında, istihbarat çalışmaları yapıp, bölgedeki Ermenileri ve Rumları Türklere karşı kışkırtıyor, muhtemelen silahlandırıyordu. 100 yıllık çalışma sonucunda, Yahudi hahamların desteğindeki bu yardımsever Protestan papazlar, bölgeden Rum ve Ermeni varlığının silinmesini sağladılar. Güya amaçları batıda Rum, doğuda Ermeni devletlerinin kurulması hayali idi. Sonuç ise tam tersi oldu. Bu sonuç, sözde yardımsever Masonların başarısızlığı mıdır, yoksa başarısı mıdır bilinemez. Ama kesin olan şey, Türklerin bunların yerine laik, modern bir güç olarak ortaya çıkmalarının masonların işine gelmediğidir. Atatürk bu durumu görüyor ve bu yüzden Gençliğe Hitabesini bu denli öngörülü yazıyor. İşte Atatürk düşmanlığının sebebi budur. İşte Atatürk’ün ideolojisine karşı 75 yıldır gerçekleştirilen karşı devrimin nedeni budur. İşte Atatürk’ün Siyonizm’e attığı kazık budur. Modern Türkiye!!!
Ama gelişen olayların ve kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin, Siyonizm’e faydaları da olmuştur. Birincisi hilafetin kaldırılması, Arap halkları üzerinde kurulacak olan emperyalist egemenlik için çok faydalı olmuştur. İkincisi Yakın ve Orta Doğu, Siyonizm’in egemenliğine geçmiş ve İsrail'in önü açılmıştır. Üçüncüsü Anadolu, Ortodoks Rum ve Ermeni halkından temizlenmiştir. Panislamizm idealinin yarattığı tehlike bertaraf edilmiştir. Pantürkizm idealinin gerçekleştirilme olasılığı ortadan kaldırılmıştır. Nitekim bizle gerçek bir dil, kültür bağı olan Türkmenler bile, emperyalistlerin ve Arapların insafına bırakılmıştır. Gereksiz bir Yunan (Rum) ve Ermeni-Türk düşmanlığı yaratılmıştır. Gereksiz bir Sovyet-Türk düşmanlığı yaratılmıştır. İttihat ve Terakki ortadan kaldırılmıştır.
Ancak bütün bunların feda edilmesi ile modern Türkiye kurulmuştur. Anti-şeriatçı, dolaylı olarak anti-Siyonist, anti-emperyalist, bağımsız, devrimci, aydınlanma yanlısı, ilerici bir devlet, hem de, Siyonizm’in ilgi alanının merkezinde, Siyonizm’e rağmen kurulmuştur. Atatürk ve onun gibi düşünenler sayesinde!!!

BÖLÜM 13
TÜRKİYE 2
MODERN (!!!) TÜRKİYE
Peki ne oldu Cumhuriyet kurulunca? Bu dönem yani 1923-1938 gerçekten araştırılması ve açıklanması gerekli bir dönem. Atatürk’ün bir diktatör gibi egemenliği olduğu, her şeyi gerçekten idealleri yönünde gerçekleştirmeye çalıştığı açık. Sorun şu ki, eskiden yanında yer alanlar, devrim arkadaşları, silah arkadaşları, ideallerini paylaşanlar, Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasına, ülkede iktidar sahibi olmasına rağmen, giderek azalmış, Atatürk yalnızlaşmış, esasen yalnızlaştırılmıştır. En büyük sorun Atatürk’ün ideolojisini anlayacak, sahip çıkacak, savunacak pek fazla arkadaşının kalmamasıdır. Çıkan isyanlar ayrı bir problemdir. Ülke komplolar ülkesi haline gelmiştir. Siyonistler yedikleri kazığın intikamını almaya başlamışlardır bile. Atatürk daha hayattayken bile İsmet İnönü, iktidarı ve ülkenin kaderini ele geçirmeye başlamıştır. Her zaman sessiz, sinsi ve derinden ilerlemiş, Kurtuluş Savaşında elde ettiği askeri terfilerini bile politik oyunlar ile gerçekleştirmiş, ideolojik olarak devrimci değil muhafazakar olan, diplomatik ve uzlaşmacı bir karaktere sahip İsmet İnönü, 1930’larda Türkiye Cumhuriyeti’ni devralmıştır Atatürk ve onun ideolojisinden. Kurtuluş savaşında komuta ettiği geri çekilmeleri, 1. ve 2. İnönü zaferi diye değiştirecek denli, sanki Yahudi’ymiş gibi tarihi bile değiştirip insanlığı yanıltmaya meyilli İsmet İnönü’dür, ülkede anti-komünist/devrimci/aydın düşmanlığını başlatan, Ortodoks azınlıklara savaş açan, Kürtleri feodal sistemin insafına terk eden, Atatürk’ün devrimlerini geri döndüren, ezanı Arapça okutan, 2. Dünya savaşı sırasında ülkeyi ekonomik krize sokan, ülkeyi gerçek bir militarist faşist diktatörlük haline getiren ve daha sonra demokrat partiyi iktidara taşıyan.
1940 sonrasında ülkedeki siyasi, sosyal, ekonomik değişimlerin incelenmesi, ülkede yaşanan karşı devrimi açığa çıkaracaktır. Masonların güçlenmesi, devlet kurumlarının işgali, devrimlerin zayıflaması görülecektir. Bu ortamın sonunda demokrat parti iktidara gelir ve açık bir şekilde karşı devrim operasyonları ardı ardına başlatılır. Hedef bellidir. Amaç açıktır. Ülkenin tüm kurum ve sosyal yapıları ile, devrimcilikten arındırılması ve masonlaştırılması. Ve 1960’a gelindiğinde bu amaç yüzde yüze yakın başarılmıştır. Menderes’in kontrolden çıkması ve her şeyin kontrolünün kendinde olduğunu zannetmesi sonucu çıkan ihtilal, Menderes’i devre dışı bırakmıştır. Modern bir anayasa dışında, ihtilalin hiç bir olumlu sonucu olmamıştır. İdamların haklı nedenleri, yani vatana ihanet bile ortaya konmamıştır. Anayasa da, aslında sadece o dönemde küresel düzeyde yaşanmakta olan özgürlükler hareketinin bir parçasıdır.
Yüklə 0,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin