Şia'ya Göre Gerçek Hülefa-i Raşidin
Onlar, Peygamber efendimizin tertemiz soyundan gelen on iki masumdur ve sıralaması şöyledir:
1-Emirü'l-Müminin Ali b. Ebu Talib (a.s): Takva ehlinin önderi, içi de dışı da temiz olanların öncüsü, dinin efendisi, Allah'ın aslanı, savaş meydanlarının galibi ve ilim şehrinin kapısıdır. Akılları, gönülleri ve canları kendine sevdalı kılmış, kalpleri aydınlatmıştır. Eğer o, Resul-i Ekrem'den (s.a.a) sonra olmasaydı, İslam baki kalmazdı.
2-İmam Ebu Muhammed Hasan b. Ali (a.s): Cennet gençlerinin efendisi ve Peygamber bostanının ümmet arasındaki gülüdür. Halk arasında takvası, iyiliği ve eminliğiyle tanınırdı.
3-İmam Ebu Abdullah Hüseyin b. Ali (a.s): Cennet gençlerinin efendisi, Peygamber bostanının gülü, şehitlerin efendisi ve Kerbela şehididir. Atası Resul-i Ekrem'in ümmetini ıslah etmek için Kerbela'da canını feda etmiştir.
4-İmam Ali b. Hüseyin (a.s): Lakabı Zeynelabidin'dir (abitlerin süsü). Secde edenlerin efendisidir.
5-İmam Muhammed b. Ali (a.s): Lakabı Bâkır'dır (ilmi yaran ve ortaya çıkaran). Secde edenlerin efendisidir.
6-İmam Cafer b. Muhammed (a.s): Lakabı Sadık'tır. Geçmiş ilimleri aydınlatmış, gelecek ilimlere ışık tutmuştur.
7-İmam Musa b. Cafer (a.s): Lakabı Kâzım'dır (öfkesini hazmeden). Peygamber soyunun ilim hazinesidir.
8-İmam Ali b. Musa (a.s): Lakabı Rıza'dır. Çocuk yaşta ilim ve hikmet sahibiydi.
9-İmam Muhammed b. Ali (a.s): Lakabı Cevad'dır (cömert). Cömertlik ve erdemliliğin efendisidir.
10-İmam Ali b. Muhammed (a.s): Lakabı Hâdi'dir (hidayet eden). Fazilet ve hidayet sahibidir.
11-İmam Hasan b. Ali (a.s): Lakabı Askerî'dir. Züht ve takva öncüsüdür.
12-İmam Muhammed b. Hasan (a.s): Lakabı Mehdi'dir (hidayet eden ve hidayet olunmuş). Hâlen hayatta olan ve zuhuru beklenen imamdır. Yeryüzü zulüm ve adaletsizlikle dolduktan sonra ortaya çıkacak, huzur ve adaleti her yana hâkim kılacak, İsa (a.s) onun arkasında namaz kılacak, Allah onunla nurunu tamamlayacak ve müminlerin yüzünü güldürecektir.
Bunlar, sayıları on ikiyle sınırlı olan Ehlibeyt imamlarıdır. İmamiye, İsna Aşeriye (on ikiler) veya Caferiye Şiası diyenler varsa da kastedilen bu imamlardır. Ümmet içerisinde Şia'dan başka hiçbir grup onların imametine inanmaz.
Bu gerçek imamların makamına, faziletine, yüceliğine ve paklığına işaret eden Meveddet, Tathir, Mübahele, Ebrar, Salavat vb. gibi (sayıları yüzlerce olan) ayetlere göz gezdirdiğimizde onlar hakkındaki gerçekler daha da belirginleşmiş olacaktır.
Peygamberimizin onların ismeti, fazileti ve bu ümmete öncülüğü hakkında söylemiş olduğu hadislere de göz gezdirdiğimizde artık tam bir yakinle onların imametini kabul ediyoruz. Ve görüyoruz ki, onlar, bu ümmeti sapıklıktan kurtaran ve yegâne kurtuluş yolunu gösteren gerçek öncülerdir. Ve yine anlıyoruz ki, Şia haktır. Zira Şiîler, Allah'ın sapasağlam ipi olan Ehlibeyt sevgisine sarılmışlardır. Bu temel sarsılmaz ve yıkılmaz bir temeldir. Şia bu vesileyle kurtuluş gemisine binmiş, boğulma tehlikesinden kurtulmuştur.
Kısaca, tüm bu yazılanlardan sonra emin bir şekilde diyebiliyoruz ki; İmamiye Şia'sı Muhammedî (s.a.a) sünnetin takipçisidir:
"Andolsun ki sen bundan gaflette idin; derken biz gözündeki perdeyi kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir."204[204]
Ehlisünnet Ve'l-Cemaat'e Göre Hülefa-i Raşidin
Bunlar, Peygamberimizin (s.a.a) vefatından hemen sonra hilafet koltuğuna oturan dört kişidir. Ehlisünnet ve'l-Cemaat, onların birbirine olan üstünlüğünü halifelik sırasına göre sıralandırır ve onları halktan üstün tutar. Aslında bu sözleri şimdilerde duyuyoruz. Çünkü daha önce de değindiğimiz gibi onlar İmam Ali'yi sıradan bir halife olarak dahi görmüyorlardı. Kaldı ki Hülefa-i Raşidîn'den saysınlar. Ahmed b. Hanbel, iki buçuk asır sonra Hz. Ali'yi halifeler kervanına ilave etti ve daha öncesinde İslam topraklarına ait bütün minberlerde ve Emevîler döneminde ona lanet okunuyordu.
Okuyucunun bundan emin olabilmesi ve bu acı hakikati ispatlamak için aşağıdaki noktalara dikkat edelim:
Daha önce Abdullah b. Ömer'in, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in önde gelen fakihlerinden olduğunu söylemiştik. Malik, Muvatta adlı kitabında; Buharî ve Müslim, Sahih'lerinde ve diğer muhaddisler kendi kitaplarında onun sözlerine itimat etmişlerdir.
Bu adam önde gelen Nasibîlerdendi. Tarihte açıkça Ali (a.s) düşmanlığıyla tanınan biridir. Yine tarih bize şunu gösteriyor ki; Abdullah b. Ömer, Hz. Ali'ye biat etmemekle kalmayıp onun yerine gayet istekli bir şekilde Allah ve Peygamber (s.a.a) düşmanı olan melun Haccac'a biat etti.205[205]
Abdullah b. Ömer'in, "Ali'nin hiçbir üstünlüğü yoktur!" diyerek onu Osman'dan daha aşağı sıraya koyması, aslında onun İmam Ali'ye olan kininin açık bir göstergesidir. Daha önce de gördüğümüz gibi o; Ebubekir, Ömer ve Osman'ı tercih ediyor, ama sıra İmam Ali'ye gelince, onu çarşıda gezen insanlardan daha aşağı görüyordu.
Burada değinilmesi gereken bir hakikat daha var. Hadisçiler ve tarih yazarları Abdullah b. Ömer'in psikolojik yapısını ve başta İmam Ali (a.s) olmak üzere tüm Ehlibeyt (a.s) imamlarına olan düşmanlığını açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Abdullah b. Ömer, "Benden sonraki halifeler on iki kişidir" şeklindeki nebevî hadisin tefsirinde şöyle der: "Bu ümmetin on iki halifesi olacaktır. Bu kimseler şunlardır: Ebubekir Sıddık, Ömer Faruk, Osman Zinnureyn, kutsal toprakların padişahları Muaviye ve oğlu, Seffah, Selam, Mensur, Cabir, Mehdi, Emin ve Emir-i Usb. Bunların hepsi Benî Kâb b. Luvî kabilesindendir ve hilafete layık kimselerdir. Onlar gibi kimse bulunmaz!!"206[206]
Siz, ey vicdan sahipleri! Okuyun ve görün! Görün ki, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'in önde gelen fakihlerinden Ömer b. Abdullah nasıl da hakikatleri saptırıyor? Nasıl da Muaviye'yi, oğlu Yezid'i ve Seffah'ı insanların en iyisi olarak addediyor? Bu, bir şey değilmiş gibi bir de "Hepsi hilafete layık kimselerdir, onlar gibisi bulunmaz" diyor!! Gözünü kin ve cehalet kör etmiştir onun; basiretini ise düşmanlık bulutları…207[207]
Ona göre İmam Ali'nin (a.s) hiçbir üstünlüğü yokmuş ve savaşta Peygamberimizin (s.a.a) azat ettiği Muaviye, küfür ehli Yezid ve cani Seffah İmam'dan daha üstünmüş! Bak şu işe, başımıza taş yağacak!
Elhak ki Abdullah b. Ömer babasının gerçek oğluymuş. Her şey kendi yerinde olmalıdır. Buna hiç şaşırmamak lazım. Çünkü çömlekten neyin kokusu gelirse, içindeki de odur. Babası da İmam Ali'yi hilafet sahnesinden silebilmek için elinden geleni yapmış, onu insanların gözünde küçük düşürmeye çalışmıştı. Babasının ardından Abdullah da öfkesinin önüne geçemedi. Osman'ın ölümünün ardından muhacir ve ensar İmam Ali'yi (a.s) halife seçerken o, buna yanaşmadı. Hadis okuyor, okuduğu hadislerde de İmam Ali'nin güya avamdan bir farkı olmadığını ve herhangi bir üstünlüğünün de bulunmadığını ima etmeye çalışıyordu.
Abdullah b. Ömer, Emevî hükümeti için çok emek sarf etmiş biridir. Peygamberimize ihanet ederek hilafet tacını başına geçiren Muaviye, Yezid, Seffah ve Mensur gibi fısk ehli tüm Emevî hükümdarların halifeliklerini kabul etti. Halifeliği Kurân ve sünnete ait nasslara dayanan ve halkın iradesiyle halife olan İmam Ali gibi ilimde ve imanda herkesin parmakla gösterdiği asıl müminlerin emirini reddetti. Bu, ilginç değil mi?
İleriki konularda da yine Abdullah b. Ömer'den bahsedeceğiz. Onun gerçek yüzünü daha fazla ortaya koymaya çalışacağız. Gerçi şimdiye kadar yazdıklarımız onun itibar ve adaletini ortadan kaldırmaya yetiyor, ama gelin, görün ki Ehlisünnet ve'l-Cemaat ondan vazgeçmek bilmiyor. Zaten o değil miydi, Ehlisünnet ve'l-Cemaat ekolünü Ehlibeyt muhalifliğiyle tesis eden?
Siz, dünyanın neresine giderseniz gidin, doğu-batı her yeri gezin, Ehlisünnet ve'l-Cemaat'e ait bir mescitte namaz kılın ve onların âlimleriyle konuşun; göreceksiniz ki bu mescit imamları hâlâ şöyle diyorlar: "Abdullah b. Ömer radiyallahu anh'tan rivayet edilir ki…"
Dostları ilə paylaş: |