12- Abdullah b. Zübeyr
Babası, Cemel Savaşı'nda öldürülen Zübeyr b. Avvam'dır. Cemel savaşı, nebevî sünnette Nakislerin (biatten dönenlerin) Savaşı diye geçer. Annesi Ebubekir b. Kuhafe'nin kızı Esma, teyzesi Ebubekir'in kızı ve Peygamberimizin hanımı olan Ayşe'dir. Hz. Ali'nin (a.s) en büyük düşmanlarındandır. Dedesi Ebubekir'in hilafetiyle ve halası Ayşe'yle gurur duyuyordu. Bu ikisinden miras aldığı kinle yetişti.
Hz. Ali (a.s), Abdullah'ın babası Zübeyr'e şöyle derdi: "Biz, bozguncu oğlun büyüyüp aramızı açıncaya kadar seni hep Abdulmutta-lib'in çocuklarından biri olarak görürdük."
Cemel Savaşı'nın önemli unsurlarından ve öncülerinden olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Hatta Ayşe onu halka namaz kıldırması için görevlendirmiştir. Bu olay, Talha ve Zübeyr'in Ayşe tarafından kenara alındığı bir dönemde gerçekleşmişti. Çünkü o zamanlar Talha ile Zübeyr birbirleriyle çatışma içerisindeydi ve ikisi de bu makama göz dikmişti.
Rivayete göre, teyzesi Ayşe'ye elli kişiyi şahit göstererek Hav'eb Suları'nın orası olmadığına dair yemin ettiren kimse de oydu. Ayşe, bu tanıklığın ardından yoluna devam etti ve Hz. Ali (a.s) ile savaşa koyuldu.
Abdullah b. Zübeyr, babasını korkaklıkla suçlamış ve azarlamıştı. Çünkü Hz. Ali, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) hadisini Zübeyr'e hatırlattığında o, zulüm üzere Hz. Ali'yle savaşmakta olduğunu fark etmiş ve onunla savaşmaktan vazgeçmişti. Oğlunun azarlaması çoğalınca ona hitaben, "Sana ne oluyor? Meğer ne uğursuz bir evlatmışsın sen!" diye çıkıştı.400[400]
Abdullah, babasını azarlamaktan, bu konuda onu eleştirmekten ve kışkırtmaktan geri kalmadı. Sonunda bu uygulamalara dayanamayan Zübeyr, oğlunun ısrarlarına yenik düştü, İmam'la (a.s) savaştı ve öldürüldü. Böylece babasının onun hakkında söylemiş olduğu "Meğer ne uğursuz bir evlatmışsın sen!" sözü yerini bulmuş oldu.
Bu rivayeti naklettik, çünkü Zübeyr ve uğursuz oğlu Abdullah'ın ne kadar kinci kişiliklere sahip olduklarını ortaya koymaktır. Zübeyr'in savaş meydanını kolay kolay terk etmesi, yardımcıları olan Talha'yı, Basra'dan getirdiği adamlarını, kölelerini ve hizmetçilerini yalnız bırakması mümkün değildi. Baldızı olan Ayşe'yi ölüme terk edemezdi. Hatta onun bunları terk edebileceğini kabul etsek de bunlar, özellikle de oğlu Abdullah'ı yalnız bırakmazlardı.
Tarihçiler Abdullah b. Zübeyr'in, Hz. Ali'ye (a.s) küfrettiğini, ona lanet okuduğunu ve şöyle dediğini yazarlar: "O aşağılık insan (Hz. Ali'yi kastediyor) sizin yanınıza geldi…"
Abdullah b. Zübeyr, Basra halkına hitaben bir konuşma yapmış, onları Hz. Ali'ye karşı savaşa teşvik etmiş ve şunları söylemişti: "Ey insanlar! Ali, hak halife olan Osman'ı mazlum bir şekilde öldürmüştür. Şimdi de şehrinizi elinizden almak için ordu hazırlıyor. O halde erkek gibi davranın ve halifenizin kanını isteyin! Ailenizin, çocuklarınızın, kadınlarınızın, kızlarınızın ve şerefinizin savunuculuğunu yapın! Bilesiniz ki Ali'ye bu işte kendisinden başka kimse inanmıyor. Allah'a ant olsun ki eğer Ali size galip gelecek olsa, dininizi de dünyanızı da yok edecektir!"401[401]
Onun Haşim oğullarına, özellikle de Hz. Ali'ye düşmanlığı o kadar derindi ki, "Ben salâvat getirdiğim zaman bazıları (Hz. Ali) kibirleniyorlar!" diyerek kırk Cuma, hutbelerde Hz. Muhammed'e (s.a.a) salâvat getirmekten kaçınmıştı.402[402] Eğer Abdullah'ın düşmanlığı Peygamber'e salâvat getirmeyi engelleyecek kadar ilerlemişse, bütün kötülükleri Hz. Ali'ye nispet vermesi ve halka karşı onu kötülemesine de şaşmamak gerekir. Nitekim onun Basra'daki halkı savaşa hazırlamak için yaptığı konuşmayı gördünüz; şöyle diyordu: "Allah'a ant olsun ki eğer Ali size galip gelecek olsa, dininizi de dünyanızı da yok edecektir!"
Bu, apaçık bir yalandır. Abdullah'ın kalbinde hakka dair yer kalmadığını gösteren ve onun tarafından atılan bir iftiradır. Zira tarih de bunu gösteriyor ki, Hz. Ali onlara galip geldiğinde ve esirler arasında Abdullah b. Zübeyr olduğu halde Müminlerin Emiri Hz. Ali onların hepsini bağışladı ve azat etti. Ayşe'ye hürmet gösterip onu Medine'deki evine gönderdi. Ordusunun yaralıları öldürmesine, kadınları ve çocukları, köle veya cariye olarak almalarına izin vermedi. Hatta İmam'ın bu tavrı, kendi ordusu içerisinde itirazlara sebep oldu.
Hz. Ali (a.s), kitap ve sünneti baştan sona herkesten daha iyi biliyordu. Kimse onun sahip olduğu ilme sahip değildi. Buna rağmen ordusunda bulunan bazı münafıklar bu durumdan rahatsız oldu diğerlerini de İmam'a karşı kışkırttı. "Nasıl olur da onlarla savaşmak caiz olduğu halde kadınları bize haram olur?" diyorlardı. Askerlerin çoğu bu sözlerden etkilenmişti. Ama Ali (a.s), Kurân'dan deliller getirerek şu cevabı verdi: "Aranızda kura çekin; bakalım ananız Ayşe hanginize düşecek?" Bu sözü duyanlar yaptıklarının büyük bir hata olduğunu anlamış, İmam'a (a.s) hak vermiş ve "Allah bizi bağışlasın, biz hata yaptık ve sen haklısın" demişlerdi.
Abdullah b. Zübeyr'in sözleri yalan ve iftiradan ibaretti. Çünkü Ali'ye (a.s) duyduğu kin kalbini ve gözlerini kör etmişti. İmanını söküp atmıştı. Ama yine de Abdullah b. Zübeyr tövbe etmedi ve bu savaştan alması gereken dersi almadı. Bilakis öfkesi daha da şiddetlendi ve Ehlibeyt'e (a.s) karşı var gücüyle mücadele etmeye devam etti.
Tarihçilerin yazdıklarına göre, Abdullah, İmam Ali'nin (a.s) şeha-detinin ardından tekrar ayağa kalktı ve kendisini müminlerin emiri olarak tanıttı. Etrafında topladığı insanlarla bir güç oluşturdu. Aralarında İmam Ali'nin evlatlarından Muhammed b. Hanefiye ve İmam Hasan'ın (a.s) da bulunduğu Haşim oğullarından on dokuz kişiyi hapsetti. Zindanın etrafını bol miktarda odunla doldurup ateşe verdi. Eğer Muhtar'ın ordusu yetişip ateşi söndürmeseydi, Abdullah b. Zübeyr arzusuna kavuşacaktı.403[403]
Mervan b. Hakem, Haccac'ın komutasında bir ordu göndererek Abdullah b. Zübeyr'i abluka altına aldı. Bir süre sonra yakalanan Abdullah, Haccac tarafından Harem-i Şerif'te (Mekke'de) darağacına asılarak idam edildi. Abdullah b. Zübeyr'in hayatı böylece sona erdi. Babasının da sonu böyle olmuştu. İkisi de makam peşindeydiler. Biat toplayıp, liderlik için savaştılar. Öldürdüler, öldürüldüler. Ne var ki amaçlarına ulaşamadılar.
Abdullah b. Zübeyr'in, düşmanlık güttüğü Ehlibeyt'in (a.s) fıkhıyla çelişen fıkhî görüşleri de vardır. Mesela, ona göre geçici evlilik haramdır. Bir keresinde Abdullah, İbn-i Abbas'ı "Ey kör! Eğer geçici evlilik yaparsan seni taşlayarak öldürtürüm!" diye tehdit etmiş, İbn-i Abbas da ona şöyle cevap vermişti: "Benim gözüm kör olabilir, ama senin kalbin kördür. Geçici evliliğin helal olup olmadığı konusunda şüphen varsa, git bunu annene sor!"404[404]
Bu bölümde sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Amacımız Abdullah b. Zübeyr'in muhalefetlerini ve bilgisi olmadığı konularda dahi görüş bildirmiş olduğunu ortaya koymak idi.
İyisiyle, kötüsüyle bütün sahabeler tarihte kaldı ve zavallı ümmet kan deryasında ve sapkınlık okyanusunda yalnızlığa itildi. Çoğu hak ile batılı birbirinden ayırt edemiyordu. Nitekim Talha, Zübeyr ve Sâd b. Ebi Vakkas da bunu itiraf etmişlerdi.
Ama Allah'ın ayetleri ile yürüyen, hak hususunda bir an bile tereddüt etmeyen, haktan hiç ayrılmayan, hakkın da her zaman kendisiyle birlikte olduğu tek bir şahıs vardı:
Müminlerin Emiri İmam Ali (a.s)... Ne mutlu ona itaat edene ve ne mutlu onu kendisine imam edinene!
Allah Resulü şöyle buyurmuştur:
"Ey Ali! Sen ve Şiîlerin kıyamet günü kurtuluşa ereceksiniz."405[405]
"Hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?"406[406]
Dostları ilə paylaş: |