Ehlisünnet'e Göre Şia
Şia hakkında insafla yaklaşan, İslamî ahlaka riayet eden ve ılımlı davranan Ehlisünnet mensubu bazı muasır âlimleri saymazsak, Ehlisünnet âlimlerinin büyük çoğunluğu, Emevî anlayışına dayalı olarak geçmişte ve günümüzde Şia'ya kin ve nefretle yaklaşmışlar, içlerindeki bu nefreti gerek yazılarında, gerekse konuşmalarında çekinmeden sergilemişlerdir.
Bazen kendilerinin bile anlamadıkları şeyleri yazmışlar, Ehlibeyt Şiîleri hakkında yalan şeyler uydurarak bunları halka anlatmışlar, onlara küfrettirmişler, onları kâfir ilan etmişler ve haklarında çirkin lakaplar kullanmışlardır. Onlar bu işi yaparken zorla ve hileyle hilafet koltuğuna oturan, hile, nifak ve yalanla insanlara hükümdarlık eden Muaviye ve Muaviye gibi insanların yolunu izlemişlerdir.
Bazen Şiîliğin Abdullah b. Sebe tarafından ortaya atıldığını savunuyorlar, bazen de iftiralarını daha da ileri boyutlara götürerek şöyle diyorlar: "Şiîliğin kökü Zerdüştlüğe dayanır. Onlar Rafızî'dirler. Allah onların yüzünü kara çıkarsın! İslam için Yahudi ve Hıristiyanlardan daha tehlikelidirler!"
Bazen de şöyle yazıyorlar: "Onlar münafıktır. Takiye yaparlar. Hiçbir şeye aldırış etmezler. Kendi yakınlarıyla evlenirler ve hatta geçici evlilik, yani zina (!) yaparlar." Bazıları da şöyle diyor: "Onların bugün Müslümanların ellerinde bulunan Kurân'dan başka bir Kurân'ları var. Ali ve evlatları olan diğer imamlara taparlar. Muhammed'e (s.a.a) ve Cebrail'e (a.s) düşmandırlar vs."
Ehlisünnet ve'l-Cemaat önderleri olarak tabir edilen bu âlimler tarafından hemen hemen her yıl Şia'ya hakaret içeren ve onları kâfir ilan eden kitaplar yayınlanmaktadır. Bu işlerinde zamane hükümdarlarını hoşnut etmekten başka hedefleri bulunmamaktadır. Onlar ise Müslümanlar arasında tefrika ve ikilik görmedikleri sürece hoşnut olmazlar.
Ne ilginçtir ki bütün bunları iddia eden âlimler, gerek yazılarında, gerekse sözlerinde hiçbir delil sunmuyorlar. Onların tek delili geçmişlerini körü körüne taklit etmek, cahillik ve içlerindeki kindir. Onlar papağan gibi Nasibîlerin ve Emevîlerin yazdıklarını tekrarlıyorlar. Henüz dahi Yezid düşmanlarına küfrediyor ve onları kâfir ilan ediyorlar.86[86]
Yezid'i saygıyla ananların, Yezid düşmanlarına küfretmelerine ve onları kâfir ilen etmelerine şaşmamak gerekir. Bunların "iyiler" olarak kabul ettiği Yezid ve Muaviye değil miydi ki kendi dönemlerinde altın ve gümüşleri oluk gibi akıtarak nice vicdanları satın almış ve kendilerine yandaş toplamıştı. Onlar kendi dönemlerinde bunu yaparken bunlar da onlardan geri kalmadılar. Milyonlarca dolarları, Londra ve Paris'te görenleri şaşkına çeviren görkemli sarayları ve şatafatlı sofraları var. Sahip oldukları onca varlık, niceleri için din, vicdan ve vatan unsurlarını göz ardı ettirebilecek güçtedir.
Eğer bunlar gerçekten de Peygamber'in sünnetinin takipçisi olsalardı, Peygamber'in (s.a.a) örnek davranışlarından birinin de, "inanç ayrımı gözetmeksizin başkalarına saygılı olmak" olduğunu bilirlerdi.
Peygamberimizin sünneti bize şunu demiyor mu; "Müslümanlar sağlam bir bina gibidir; bir kısmı sarsılsa diğer kısmı onu tutar."? Ve yine şöyle demiyor mu; "Müslümanlar bir beden gibidir. Bir yeri ağrıdığında diğer yerler onun acısını hisseder."? Yine Peygamberimiz açıkça buyurmamış mıdır; "Müslüman'a küfretmek ve onunla savaşmak kâfirliktir" diye?
Kendilerine Ehlisünnet adını veren bu yazarlar Peygamber'i (s.a.a) tanısalardı, Allah'ın varlığına ve birliğine, Muhammed'in (s.a.a) onun elçisi olduğuna inanan, namaz kılıp zekât veren, oruç tutan, hacca giden, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir grubu kâfir olarak ilan etmezlerdi.
Onlar Emevîlerin sünnetine, cahiliyet düşüncesine, ırkçılık ve kabilecilik kavramlarına sahip oldukları için böyle kitap yazıyorlar. Çok meşhur bir atasözü vardır: "Akrep kininden dolayı sokmaz; onun doğasında vardır." Yine şöyle derler: "Çömlekte ne varsa o çıkar."
Acaba Peygamberimiz, Kurân'da da olduğu gibi şöyle buyurmuyor muydu: "De ki ey kitap ehli: Gelin, aramızda ortak sözde birleşelim…"?87[87]
Eğer onlar gerçekten sünnet ehli olsalardı, kardeşleri olan Şiîleri bu ayet gereği ortak inanca davet etmeleri gerekirdi. Eğer İslam, düşmanlık gösteren Yahudi ve Hıristiyanları ortak bir konuda birleşmeye ve kardeşliğe davet edebiliyorsa, aynı Allah'a, aynı Peygamber'e, aynı kitaba ve aynı kıbleye inandıkları halde Şiîlerle neden dost ve kardeş olunmasın ki?
Ehlisünnet âlimleri neden Şiî kardeşlerini davet edip onlarla konuşmaya yanaşmıyorlar? Eğer inançları yanlışsa, bunu neden oturup Şiîlere söylemiyorlar. Neden bir panel düzenleyip de her iki tarafın âlimlerini karşılıklı konuşturmuyorlar?
Ehlisünnet ve'l-Cemaat bugün dünya Müslümanlarının dörtte üçünü oluşturuyor. Dolayısıyla maddî imkânları ve yönetimlerde etkileri var. Uydu vb. gibi kitle iletişim araçlarıyla bu tür panelleri tüm dünya Müslümanlarına duyurabilirler. Böylece onların işi daha kolay olur. Ama ne yazık ki Ehlisünnet âlimleri hiçbir zaman böyle bir girişimde bulunmuyor ve ilmî bir konuda yüzleşmek istemiyorlar. Hâlbuki Allah-u Taâla, şöyle buyurmaktadır:
"De ki: Eğer doğruysanız, getirin delillerinizi!"88[88]
"De ki: "De ki: "Sizin elinizde ortaya koyacağınız bir bilgi, bir belge varsa hemen çıkarıp gösterin. Ama gerçek şu ki: Siz sadece kuru bir zannın ardından gidiyorsunuz, düpedüz yalan söylüyorsunuz."89[89]
Bu nedenle görüyoruz ki onlar sürekli küfürlere, hakaretlere ve iftiralara müracaat ediyor, Şiîleri kâfir ilan ediyorlar. Onlar da biliyorlar ki delil sadece Şia'nın elindedir.
Bence onlar korkuyor. Çünkü hakikatler ortaya çıkacak olsa, el-Ezher'de90[90] de olduğu gibi Müslümanların çoğu Şiî olur. El-Ezher alimleri bu konuda araştırma yaptıklarında hakikatleri görüp kabullendiler ve geçmişlerinin inançlarını terk ettiler.
Ehlisünnet ve'l-Cemaat âlimleri, inançlarını tehdit eden bu tehlikenin farkına vararak Şia toplumu içerisinde asimile olmaktan korkuyorlar. İşte bundan dolayıdır ki bazıları, Şiîlerle oturup kalkmayı dahi müritlerine haram kılmışlardır. Nerde kaldı ki Şiîlerle oturup konuşsun, onlarla evlensin ve kestiklerini yesinler!..
Onların Peygamber (s.a.a) sünnetinden ne kadar uzak ve Emevîlerin sünnetine ne kadar yakın oldukları hemen ortaya çıkıyor. Tabii ki… Müslümanlarla var güçleriyle mücadele eden ve istemeyerek Müslüman olan Emevîler değil miydi?
Onların öncüsü Ebusüfyan oğlu Muaviye, yani iktidarı ele geçirmek için seçkin sahabeleri öldüren kişi, şöyle diyordu:
"Ben, namaz kılmanız, oruç tutmanız ve hacca gitmeniz için sizinle savaşmadım. Size hükmetmek için savaştım. Allah, sizin meylinizin aksine beni arzularıma kavuşturdu!"
Ne güzel buyuruyor Allah:
"Hükümdarlar bir ülkeye girince oranın düzenini altüst eder, halkının eşrafını da sefil ve zelil ederler. Evet, istilacılar hep böyle yaparlar."91[91]
Dostları ilə paylaş: |