Resul-i Ekrem'in (s.a.a) konuşmalarına ve sahabeye karşı davranışlarına baktığımızda onun herkese hak ettiği gibi davrandığını görüyoruz. Zira o, Allah için öfkelenir, Allah için severdi. Allah'ın emirlerine muhalefet eden sahabeden beri olduğunu söylerdi. Nitekim Cüzeyme oğulları kabilesini kılıçtan geçiren Halid b. Velid'in yaptıkları karşısında Peygamberimiz (s.a.a), ondan beri olduğunu söylemiş, hırsızlık yapan eşraftan bir kadını affettirmek için aracılığa gelen Usame'ye de öfkelenmişti. Hatta Peygamberimiz, Usame'ye çıkıştığında şu meşhur sözünü söylemişti: "Yazıklar olsun sana! Allah'ın hükmünün uygulanmaması için aracılık mı ediyorsun? Ant olsun Allah'a eğer Muhammed'in kızı Fatıma (s.a) bile hırsızlık yapsaydı ellerini keserdim. Sizden önceki milletlerin yok olmasının sebebi de buydu. Eşraftan biri hırsızlık yapınca onu serbest bırakıyorlar, sıradan biri hırsızlık yapınca da cezalandırıyorlardı."
Görüyoruz ki Peygamberimiz, bazen de ihlâs sahibi bazı ashabı için Allah'tan razılık, bağışlanma ve bereket diliyor, onlar için dua ediyor; bazen de emrine uymayan ve muhalefet edenlere lanet ediyordu. Nitekim sahabelere henüz bir delikanlı olan Usame'nin ordusuna katılmalarını emrettiğinde bazıları dedikodu etmeye başlamış, "O henüz genç, neden bizi ona uymaya çağırıyorsun!" diye itiraz etmiş ve Usame'nin ordusuna katılmamıştı. Bunun üzerine Peygamberimiz de, "Allah, Usame'nin ordusuna katılmayanlara lanet etsin!" buyurmuştu.
Yine görüyoruz ki Peygamberimiz bazı sahabeler hakkında insanları uyarıyor ve onların başkalarını aldatmasına izin vermiyor. Nitekim münafıklardan biri hakkında şöyle buyuruyor: "Onun öyle yardımcıları var ki, sizler namazlarınızı onların namazları yanında, oruçlarınızı da onların oruçları yanında hakir göreceksiniz. Onlar Kurân okuyacak ama okudukları Kurân boğazlarından aşağı geçmeyecek (kalplerine ve beyinlerine girmeyecek) ve onlar ok yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklar."
Bazen de Hayber Savaşı'na katılmış olan bir sahabenin cenaze namazını kılmadığını ve onun hakkındaki gerçekleri insanlara anlattığını ve "O, Allah yolundayken ihanet etmiştir!" dediğini görüyoruz. Nitekim orada bulunanlar, ölen kimsenin yükünü açtıklarında Yahudilerin bazı mühürlerini görmüşlerdi.
Maverdî şöyle der: "Resul-i Ekrem (s.a.a) Tebük Savaşı'nda susamıştı. Münafıklar, "Muhammed göklerden haber vermeyi biliyor, ama suya nasıl ulaşacağını bilmiyor mu?" diye alay ettiler. O sırada Cebrail nazil oldu ve bu kimselerin isimlerini açıkladı. Peygamber (s.a.a) bu isimleri Sâd b. İbade'ye söyledi. Sâd, "Eğer istiyorsan onların boyunlarını vurayım!" dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem, "Hayır, bırak! Halk, 'Muhammed kendi ashabını öldürüyor' desin istemem! Bizimle oldukları sürece onlara iyi davranacağız."480[480]
Kurân-ı Kerim'in ashap hakkındaki yöntemi nasılsa, Peygamberimizin yöntemi de öyle olmuştur. Allah-u Taâla ashabın doğrularını ve takvalılarını sevdiğini; münafıklarını, mürtetlerini ve sözünden dönenleri ise sevmediğini ve onlara gazaplandığını açıklamıştır. Birçok muhkem ayette Allah, onlardan bazılarını lanetle anmıştır. Zikir Ehline Sorun adlı kitabımızda bu konuya geniş bir şekilde değinmiştik.
Örnek olarak, Allah-u Taâla'nın, bazı münafık sahabelerin iç dünyalarını nasıl su yüzüne çıkardığını hep birlikte görelim: Sahabelerden on iki kişi yollarının camiye uzak olması ve namaz vaktinde Mescidü'n-Nebi'ye yetişememe bahanesiyle bir mescit yaptırdı. Bundan daha büyük bir ihlas olabilir mi? Mescit yaptırabilmek için mallarını harcamışlardı. Namazlarını vaktinde camide kılmak istemişlerdi. Oysaki yerde ve gökte hiçbir şeyin ona gizli olmadığı, kalplerdeki sırları ve gözlerdeki ihanetleri bilen Allah, bu münafıkların asıl amacının ne olduğunu biliyordu. Peygamberini vahiyle haberdar etti ve onların nifakını ortaya çıkardı. Yüce Allah şöyle buyuruyordu:
"Zarar vermek, küfürde bulunmak, inananların aralarını açmak, daha önce Allah'la ve Peygamberiyle savaşanın gelmesini gözlemek için mescit kuranlara gelince: 'İyilikten başka niyetimiz yoktu' diye yemin edecekler. Oysa Allah onların yalan söylediklerine şahittir."481[481]
Allah-u Taâla hakkı söylemekten çekinmediği gibi Peygamberimiz de açıkça ashabının dünya için birbirleriyle savaşacaklarını, Yahudi ve Nasranîler gibi sapıklığa düşeceklerini, karış karış onları (Yahudi ve Nasranîleri) takip edeceklerini, kendisinden sonra gerisin geriye döneceklerini ve dinden çıkacaklarını belirtmiş, bunların içinden ancak bir koyun sürüsü kadarının kurtuluşa ereceğini ve gerisinin ateş ehli olduğunu vurgulamıştır.
Bütün bunlara rağmen nasıl olur da Ehlisünnet ve'l-Cemaat sahabenin tamamının adil olduğunu ve hepsinin cennete gideceğini iddia eder? Nasıl olur da bizi ikna etmeye, buna inanmaya ve onları takip etmeye zorlarlar? Ve nasıl olur da tüm bunlara rağmen onları eleştirmenin dinden çıkmak ve ölümü hak etmek demek olduğunu savunurlar?
Bu sözleri bırakın akıl sahipleri, deliler bile kabul etmez! Bu yalan ve iftiralar, zalim hükümdarların ortaya çıkardığı ve saray mollalarıyla cahil âlimlerin desteklediği sözlerdir. Biz asla bunları kabul etmiyoruz. Çünkü aklımız var ve bu sözün Allah'ı ve Peygamber'i reddetmek manasına geldiğini biliyoruz. Allah'ı ve Peygamber'i reddetmek ise küfre yol açar. Ayrıca vicdanımız bile böyle bir şeyin mümkün olamayacağını gösterir.
Biz Ehlisünnet ve'l-Cemaat'i ille de bu düşüncesinden vazgeçmeye zorlamıyoruz. Onlar özgürdür. Yaptıklarının sorumluluğunu taşıyacak olan yine de kendileridir. Ama sahabenin adaleti konusunda Kurân ve sünnete amel eden ve bu nedenle ashabın iyilerini seven, kötülerinin de hata yaptığını söyleyen kimseleri tekfir etmemeleri gerektiğini bilsinler istiyoruz. Çünkü böyle düşünen bir kimse Allah ve resulünün dostları ile dost, düşmanları ile düşman olmuştur. Bu kimse neden kâfir olsun ki?
Buradan da anlaşıldığı gibi Ehlisünnet ve'l-Cemaat Kurân ve sünnetin açık emrine muhalefet etmiş, Emevî ve Abbasî rejimlerinin dikte ettiği şeylere uymuş ve bu şekilde akıl ve dinin bütün ölçülerini bir kenara itmiştir.
Ne ilginçtir ki "Sahabeye sövmek kâfirliktir" diyen ve buna inandığını söyleyen bir Ehlisünnet âlimine "Neden o halde minberlerde İmam Ali'ye (a.s) lanet okutan Muaviye ve Muaviye yanlısı sahabeleri kâfir ilan etmiyorsunuz?" diye sorduğunuzda mutlaka verecekleri cevap şu oluyor:
"Onlar birer ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazançları kendilerine, sizin kazancınız da size. Onların yaptıkları sizden sorulmaz."482[482]
Dostları ilə paylaş: |