GiRİŞ amaç YÖntem



Yüklə 230,67 Kb.
səhifə2/7
tarix26.07.2018
ölçüsü230,67 Kb.
#58989
1   2   3   4   5   6   7

Sinemayı etkileyen bir diğer önemli gelişme, 1950-1960 arasında yaşandı. "Beyaz cam" olarak da nitelenen televizyonun hızla yaygınlaşması sinema izleyicisini azalttı ve bazı büyük film şirketlerinin çökmesine neden oldu. Bunun sonucunda yeni arayışlara giren bazı yönetmenler, Hollywood’un cinsellik, şiddet, milliyetçilik gibi konulardaki kalıplaşmış sinema anlayışının dışına çıkan filmler yaptılar ve sinemada gençliğe yönelindi. 

Sinema salonları, 1970 ve 1980’lerde etkileyici ses ve görüntü efektlerinin kullanıldığı serüven ve bilimkurgu filmlerini ağırladı. Film maliyetleri ciddi oranda arttı. Ancak, videonun yaygınlaşmasıyla birlikte bu dönemde de "elektronik sinema" önem kazandı. Video pazarının yarattığı talep nedeniyle büyük şirketler kadar bağımsız küçük şirketler de film yapma olanağı buldu. Bunun etkisiyle bağımsız yenilikçi sinema canlandı. 

Günümüzde ise sinema, insanların günlük yaşamdan kopmak, eğlenmek veya hoş vakit geçirmek için sık sık gittiği eğlence araçlarından biri haline geldi. Her ne kadar büyük ekran televizyonlar sinemayı etkilese de karanlık salonlarda dev ekranda film izlemenin verdiği zevk değişmedi. Ancak sinema için en önemli unsur, artık Hollywood’dun bariz egemenliği... Her ne kadar bağımsız filmler gelişse ve Avrupa sineması kendine özgün yapıtlar ortaya koysa da küreselleşmenin etkisiyle ABD sineması etkisini artırdı. Sinema, artık 110 dakikada, sanayileşmenin etkisiyle yalnızlaşan ve sürekli değişen gündem karşısında duyarsızlaşan insanlara hem kaçış hem de dünyayı tanımlama imkanı sunuyor. 




2.2 Dünya Sinema Tarihi


Sinemanın ilk otuz yılı eşi görülmemiş bir gelişim ve büyümeye tanık oldu.New York,Paris,Londra ve Berlin gibi büyük kentlerde bir yenilik olarak başlayan bu yeni iletişim aracı, gösterildiği her yerde gittikçe artan sayıda izleyiciyi kendine çekerek diğer eğlence biçimlerini sarsın

tıya uğratıp hızla tüm dünyada kendi yolunu çizdi.İzleyici arttıkça film gösterilen yerlerde arttı; bu durum, zenginlik ve ihtişam bakımından tiyatrolar ve opera salonlarıyla boy ölçüşen, 1920’lerin büyük “film gösterim sarayları” nın ortaya çıkmasını sağladı.Bu arada filmler birkaç dakika soren “atraksiyonlar” olmaktan çıkıp bu güne kadar dünya sahnelerine egemen olan uzun metrajlı filmler halini aldı.

Sinemanın “keşfi” Fransız,Alman,Amerikan ve İngiliz öncülere mal edilse de, İngilizler ve Almanlar sinemanın dünya çağındaki görece küçük bir rol oynadılar. Bu yeni buluşun en ateşli ihracatçıları her şeyden önce Fransızlar ve onları izleyen Amerikalılardı; sinemanın Çin,Japonya,Latin Amerika ve Rusya’da yerleşmesine yardım ettiler.Birinci Dünya S avaşı öncesinde İtalya,Danimarka ve Rusya’nın da katkıları olduğu halde,sanatsal gelişimin öncülüğünü yapan yine Fransızlar ve Amerikalılardı.

Sonunda belirleyici ülkenin Birleik Devletler olduğu anlaşıldı.Birleşik Devletler en büyük film pazarı oldu ve öyle kaldı.Kendi pazarlarını koruyan ve dinamik bir ihracat politikası izleyen Amerikalılar Birinci Dünya Savaşı öncesinde dünya pazarında egemen konuma ulaştı.Savaş sırasında Avrupa zayıf düşerken,Amerikan sineması endüstriyel kontrolü pekiştirmenin yanı sıra yeni teknolojilerin de öncülüğünü yaparak gelişmeye devam etti.

Bu arada Birleşik Devletler’de film yapım merkezi batıya,Hollywood’a kaymıştı ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeni Hollywood stüdyolarından çıkan filmler dünya film pazarlarını doldurdu ve doldurmakta.Hollywood saldırısıyla çok az endüstri rekabet edebildi.Quo vadis(1913)ve Cabiria(1914) gibi hiçbir masraftan kaçınılmamış gösterişli yapımlarla uzun metrajlı filmlerin öcülüğünü yapmış olan İtalya endüstrisi neredeyse tamamen çöktü.İskandinavya’da İsveç sineması Danimarka’nın ardından karanlığa gömülmeden önce, özellikle Victor Sjöström’on güçlü destanları ve Mauritz Stiller’in komedileriyle kısa bir şöhret dönemi yaşadı.Fransız Sineması bile kendini sallantıda buldu.Avrupa’da yalnızca Almanya endüstriyel olarak eski gücüne kavuştuğunu kanıtlarken,yeni Sovyetler Birliği ve Japonya’da sinemanın gelişimi ticari yahtılmışlık koşulları altında gerçekleşti.

Hollywood hem endüstriyel hem sanatsal olarak öne geçti.Aslında bu iki boyut birbirinden ayrılamaz.Hollywood filmleri anlatıları daha iyi kurulduğu,efektleri daha muhteşem olduğu ve yıldız sistemi sahne oyunculuğuna yeni bir boyut kattığı için çekiciydi.Hollywood, kendi kaynaklarının yetmediği durumlarda egemenliğini güvenceye almak için Avrupa’dan sanatçı ve teknik yenilikler getirdi.İsveç’ten Sjöström,Stiller ve Stiller’in koruması altındaki genç Greta Garbo, Almanya’dan Emst Lubitsch ve F.W Murnau getirildi;Fox, sinemaskop haline gelecek sistemin patenti de dahil olmak üzere birçok patent aldı.





Dünyanın geri kalanı, kısmen Hollywood’danöğrenerek kısmen Hollywood’un karşılayamadığı gereksinimlere uygun ürünlerin alıcıları bulunduğu için varlığını sürdürebildi popüler film izleyicisinin yanı sıra sanatsal açıdan daha gözü pek ya da dış dünyadaki konularla ilgili filmlerinde izleyicisi vardı ve sayıları giderek artıyordu .Sanatsal avangard ve siyasal gruplar özellikle de sol eğilimli olanlarla ilişkiler kuruldu. Estetik hareketler ortaya çıktı ve bu hareketler diğer Sanatlardaki eğilimlerle birleşti.Bu hareketler bazen diğer sanat akımlarından türetilmiştir; fakat Batı'da yaygın kabul gören bir gerçek vardır ki, Sovyetler Birliği’nde sinema sanatsal gelişimin öncüsüydü. Sessiz sinema döneminin sonuna gelindiğinde sinema yalnızca bir endüstri değil,” yedinci sanat” olarak da kendini kabul ettirmişti.

Teknoloji olmasaydı bunların hiçbiri olmazdı.Sinema, gerçekten de bir sanat biçimi olarak, benzersiz bir biçimde teknolojik niteliğiyle tanımlanır.Bu kitabın bölümünün ilk kısmı olan “İlk Yıllar”ın sinemayı var eden ve hızla önemli bir sanat biçimine dönüşmesini sağlayan teknik ve maddi gelişmelerle başlamasının nedeni budur.Bu sanat biçimi ilk yıllarında oldukça ilkel ve geleceği belirsizdi.Sinemanın ağırlıklı olarak anlatısal ve kurgusal bir iletişim aracı niteliği kazanması da biraz zaman aldı.Bu yüzden sinemanın ilk yirmi yıllık tarihini ikiye ayırdık;(yaklaşık 1905’e kadar) sinemanın ilk dönemi ve (uzun metrajlı filmin Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce ortaya çıkışına dek süren) geçiş dönemi;bu dönemde sinema,bugüne dek kendisini tanımlayan anlatısal bir gösteri biçimi niteliğini kazanmaya başlamıştı.

Avrupa sineması olarak düşünecek olursak, savaşın yol açtığı kriz sadece ekonomik boyutta değildi.Fransa,Britanya ve İtalya gibi Avrupalı ihracatçılar yalnızca denizaşırı pazarlar üzerindeki kontrollerini kaybedip kendi pazarlarının güçlü Amerikan rekabetine açılmasına değil,aynı zamanda savaştan sonra bütün kültürel ortamın değişimine tanık oldular.Hollywood’un 1920’lerdeki zaferi, Eski Dünya karşısında Yeni Dünya’nın bir zaferiydi ve yalnızca Amerika’da değil, bu değişimin nasıl yorumlayacağından henüz emin olmayan ülkelerde de modern Amerikan kitle kültürünün ortaya çıkışının işaretiydi.

İlk döneminde sinema programları güncel olayları, komik skeçleri, tek bölümlük anlatıları,dizileri,özel oyun ya da çizgi filmleri birbirine karıştıran bir tür yamalı bohça halindeydi.Konulu uzun anlatıların programın merkezi haline gelişiyle,diğer film tipleri ya ikincil bir konuma düştüler ya da alternatif seyredilme biçimleri bulmak zorunda kaldılar.Bu durum diğer tiplerin gelişimini aslında önlemiyordu,daha çok farklı kimliklerini güçlendirme eğilimindeydi.Çizgi film yapımı,genelde büyük stüdyoların dışında yapılan ayrı bir sinemacılık kolu haline geldi.Diziler içinde aynı şey geçerliydi.Haber filmleriyle birlikte hem çizgi hem de dizi filmler,Fransa’da Louis Feuillade’in bazı dizileri tam bir programı doldurabilmesine ve zaman zaman uzun çizgi filmler yapılmaya çalışılmasına rağmen çoğunlukla uzun metrajlı filmle sonuçlanan bir program içinde kısa parçalar olarak gösteriliyordu.Bununla birlikte sinemanın ilk dönemindeki türler içinde yalnızca komedi,hem kısa hem de uzun formatta başarıyla gelişti.Charlie Chaplin ve Buster Keaton 1920’lerin başında uzun metrajlı filmlere başarılı bir geçiş yaparken, Stan Laurel ve Oliver Hardy başta olmak üzere sessiz dönem komedyenlerinin çoğu,bu dönemde kariyerlerini neredeyse tümüyle kısa filmler etrafında inşa ettiler.



“Sessiz Film” bölümünde,1920’lerde dramatik uzun metrajlı filmin yanı sıra gelişmeye devam eden canlandırma,komedi ve diziler gibi film türleri,dönem ilerlerken giderek daha çok farklılık kazanan güncel film ya da belgesel filmler ve anaakıma paralel (zaman zaman karşıt)olarak avangard sinemacılığın yükselişi anlatılıyordu.Hem belgesel hem de avangard film geçici ticari başarılar kazandı.Robert Flaherty’nin kuzeyli Nanook’u Paris’te bir sinemada birkaç ay boyunca gösterildi;Jean Epstein ve Germaine Dulac gibi Fransız “İzlenimci” sinemacıların eserleri de epeyce izleyici topladı.Ne var ki, bir bütün olarak belgesel ve avangard film, anaakımdan farklı değerleri ve ticari değeri saptanamadı.Avangard film özellikle Fransa’da (Fernand Leger, Marcel Duchamp ve Man Ray), ayrıca Almanya (Hans Richter) ve Sovyetler Birliği’nde 1920’lerin modernist sanat hareketlerinde önemlki bir yere sahipti ve modernist dürtü 1920’lerde (Sovyetler Birliği’nde Dziga Vertpv,Almanya’da Walter Ruttman) ve sonrasında belgeseli canlandıracaktı.

Sessiz sinema döneminde özgün ulusal sinemaları geliştiren ve sürdürmeyi başaran ülkelerden en önemlileri Fransa,Almanya ve Sovyetler Birliği’ydi.Bunlardan Fransız sineması, savaşın yol açtığı krize ve savaş sonrası dönemin ekonomik belirsizliklerine rağmen süreklilik konusunda en başarılı ülke oldu.Alman sineması ise savaş öncesi yıllara oranla önemsizdi, 1919’da “ekspresyonist” DrCaligari’nin Muayenehanesi ile dünya sahnesine bomba gibi düştü ve Weimar dönemi boyunca geniş bir sanatsal enerjiler yelpazesini yeni sinematografik biçimlere dönüştürmeyi başardı.Ancak daha da görkemlisi,1917 devriminden sonra Sovyet sinemasının ortaya çıkışıydı.Yeni Sovyet sineması, savaş öncesi Rus sinemasının tarzını sürdürmeyi devrimden kaçıp Batı’ya sığınan göçmenlere bırakarak kararlı bir şekilde geçmişe sırt çevirdi.Ulusal Sinemalarla ilgili bölümde, her üç öğe- yakın zamanda yeniden keşfedilen devrim öncesi Rus sineması, Sovyet sineması ve Rus göçmenler- ayrı ayrı ele alınıyor.

Bu bölümde sinemaları ayrıca incelenen ülkeler şunlardır:Sessiz sinema döneminde ilginç, fakat görece silik bir tarihe sahip olan Britanya;savaştan hemen önce kısa süreliğine uluslararası ün kazanan İtalya;nüfusları az olmasına rağmen sessiz sinemanın gelişiminde önemli bir rol oynayan İskandinav ülkeleri,özellikler de Danimarka ve İsveç;geleneksel tiyatro ve diğer sanat biçimleri temelinde bir sinema geliştiren ve Batı’ya yavaş yavaş uyum sağlayan Japonya.Ayrıca iki savaş arası yıllarda doğu ve orta Avrupa’da boy veren benzersiz ve uluslaraşın Yidiş sinemasına da yer veriliyor.

Bu yazıların çoğunda ele alınan dönem,ilk günlerden 1920’lerin sonunda senkronize sese geçişe kadar olan dönemdir.Ne var ki, Alman sineması için bitiş noktası Nazilerin 1933’te iktidara gelmesidir.Benzer nedenlerle Yidiş sinemasının öyküsü de Yahudi Soykırımıyla zalimce sona erdirildiği 1939’a kadar getiriliyor.Japonya içinse yalnızca 1923 tarihli büyük Kanto depremine kadar olan yıllar bu bölümde ele alınıyor;1930’lara kadar uzanan Japon sessiz sinemasının sonraki gelişimi II.Bölümde ayrıca anlatılmıştır.

Doğrusunu söylemek gerekirse sessiz sinema yanlış bir adlandırılmadır;çünkü filmler sessiz olmalarına rağmen sinema sessiz değildi.İlk filmlerin, özellikle belgesellerin gösterimine çoğunlukla bir konuşmacı ya da açıklayıcı eşlik ederdi ve Japonya’da, hem hareketi yorumlayan hem de diyalogları seslendiren ünlü benşi kurumu gelişti.Diğer ülkeler sesli sinemaya geçtikten sonra, Japonya’da sessiz sinemanın uzun süren varlığını sürdürmesinin nedeni büyük ölçüde benşiler’di.Ne var ki,bütün “sessiz” sinemalarda,akortsuz bir piyanoyla yapılan doğaçlamalardan,Saint-Saens (L’Assassinat du Duc de Guise,19089 ya da Shostakovich (Yeni Babil,1929) ayarında bestecilerin tam orkestrasyonlu müziklerine kadar uzanan müzikal eşlik evrenseldi.Müzik, sessiz film deneyiminin ayrılmaz bir parçasıydı.Bu bölümün son kısmında, sessiz sinemanın 1920’lerdeki görkemli günlerini incelemeye geçmeden önce,film müziğinin olağanüstü gelişimi ve izleyicinin algılayışını şekillendirmedeki rolü inceleniyor.

İLK YILLAR

Sinema Öncesi Dönem

Sinemanın tarihi “büyük patlama”yla başlamadı.Tek tek hiçbir olayın- ister Edison’un 1891’deki patentli Kinetoscope icadı,ister Lumiere kardeşlerin 1895’te ücret ödeyen bir izleyici topluluğuna ilk film gösterimi olsunpuslu sinema öncesi dönemi gerçek sinemadan ayırdığını iddia etmek mümkün değildir.Daha çok görüntüleri ardışık halde sunmayı amaçlayan (Etienne Gaspard Robertson’ın 1798’deki Phantasmagorla’sından Emile Reynaud’nun 1892’deki Pantomimes Lumineuses’sine kadar) ve yalnızca sinema olarak kabul edilebilir bir aygıtın 1890’larda ortaya çıkışını değil,elektronik görüntü yaratmanın öncülerini de kapsayan ilk deneyler ve düzeneklerle birlikte başlayan bir süreklilik vardır.Görüntüleri tv tipinde bir düzenekle aktarmayla ilgili ilk deneyler aslında sinema kadar eskidir:Adriano de Panva konuyla ilgili ilk çalışmalarını 1880’de yayımladı ve Georges Rignoux gerçek bir aktarım 1909’da başardı.Bu arada bazı “sinema öncesi” tekniklerin,sinemanın yenibir kitlesel eğlence ve eğitim aracı olarak kendisini kabul ettirdiği 1900-1905 yılları arasında gerçek sinemayla birlikte kullanılmasına devam edildi ve hareket efektli saydarn resimler uzun bir süre daha filmlerle birlikte gösterildi.



Bu nedenle büyülü fener,film ve tv üç ayrı evreni (ve inceleme alanını) oluşturmaz;onlar tek bir evrim sürecinin parçalarıdır.Yine de bunları yalnızca teknoloji ve yayılma biçimleri bakımından değil,kronolojik olarak da ayırt etmek mümkündür.Büyülü fener gösterisi,yirminci yüzyıl başında yerini giderek film gösterimine bırakırken,tv ancak yüzyılınikinci yarısında tam olarak ortaya çıktı.Bu sıralamada sinema ayırt eden şey,bir yanda teknolojik temeli-peş peşe hızla gösterilen ve süreklilik yanılması veren fotoğrafik görüntüler- öte yanda ağırlıklı olarak büyük ölçekli kamusal eğlenceyi kullanmasıdır.

Yüklə 230,67 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin