Düzenlenen operasyonlarda, örgütün yönetici kadrosundan elde edilen "ULUSAL MEDYA 2001" başlıklı belge içersinde, bir bölümde, "İlhan SELÇUK kimdir" başlığının olduğu ve devamında "GÜRBÜZ ÇAPAN- İLHAN SELÇUK-DOĞU
PERİNÇEK VE CUMHURİYET GAZETESİ başlığı altında " PERİNÇEK, İlhan
SELÇUK ve Gürbüz ÇAPAN'ı bir araya getirerek, finansal sorunlarında üstesinden gelinebileceğini düşünmüştür. Ancak PERİNÇEK'in hesabı tutmamış, kendisinden çok daha deneyimli olan İlhan SELÇUK, Perinçek'i devre dışı bırakarak Gürbüz ÇAPAN ile anlaşmayı bırakmıştır. Bu anlaşmaya göre ÇAPAN hisselerin %40'ını satın almıştır. Daha sonra %60 hisseyi de satın alan ÇAPAN, Cumhuriyet Gazetesinin sahibi olmuştur" Aynı belgenin içeriğinde, Cumhuriyet Gazetesinde gerçekleştirilecek kadro hareketinin ardından, yayın politikasının yeniden belirlenmesi gerektiğinin yazıldığı, ayrıca Gazeteci patronlar hakkında yazılar olduğu okunmuş Cumhuriyet Gazetesiyle ilgili ne gibi çalışmalar yaptığı, Gürbüz ÇAPAN ve İlhan SELÇUK'u bir araya getirmesinin sebebi sorulduğunda;
Yazının istihbarat raporu kokusu taşıdığını, kendilerinin Armado Oteli 'ndeki görüşmelerini izlemiş veya dinlemiş olabileceklerini, ancak burada kullanılan ifadelerde kendileri ile ilhan SELÇUK ve Gürbüz ÇAPAN arasındaki dostluk ilişkileri ile bağdaşmayan kaba ifadeler olduğunu, bu tür sorularla vatan milleti savunan medya birlikteliklerinin tehdit edilmiş oluyor olduğunu, birleşmesi gereken yurtsever yayın organlarının birbirinden korkar hale getirilmek isteniyor olduğunu, ERGENEKON Operasyonunun hedeflerinden birinin de böylece ortaya çıkmış bulunduğunu,
İşçi Partisinde bulunan dokümanlar arasında; "sayın İlhan SELÇUK" diye başlayan 6 Kasım 2002 tarihli bir mektup ele geçirildiği ve bu, mektubun içeriğinde "biz birlikte başına geçeceğiz ve kurulmakta olan Mafya-Tarikat yönetimini KESİNLİKLE BAŞINA YIKACAĞIZ" "Eğer kararlı bir muhalefet çizgisi izlersek, Cumhuriyet gazetesinin satışı 3 ay içerisinde yüz bine yaklaşır ve çok etkili olur" yazdığı bu mektupta başına yıkmayı belirttiği yönetimin ne olduğu ve neden Cumhuriyet gazetesinin satışlarıyla ilgilenmekte olduğu sorulduğunda;
Türkiye'de ki mafya tarikat yönetimini kast ettiğini, bu yönetimin yasa dışı, Cumhuriyet yıkıcısı olduğunun Yargıtay Başsavcısı tarafından da saptanmış olduğunu, bu nedenle bu mektuptaki değerlendirmesinin tarihi önemde olduğunu, kendilerinin bu yönetimi Türk Milleti olarak elbette yasal yollardan yıkacaklarını ve yıkmakta olduklarını, kendisinin en az yüz yazısında ve bildirisinde bu ifadelerin aynen yer almış olduğunu, Parti organlarının kararlarında da mevcut olduğunu, bu mektubun aklarlfckğı kadarıyla kendisine ait olduğunu,
aynı görüşünü 6 Kasım 2002 günü Cumhurbaşkanı sayın Sezer'e yazdığı mektupta da aynı ifadelerle belirttiğini, örneğini sunacağını, demek ki aynı günde hem sayın Cumhurbaşkanı 'na hem de ilhan SELÇUK'a fikirlerini yazmış olduğunu,
Tape 3842, 07.03.2008 günü saat: 10.35 de, Bedri....? ile yaptığı görüşmede; Bedri'nin ... şimdi o bir biri geçen güne öbir önceki akşam" " Tümep bir yemekli toplantıya davet etti" dediği, kendisinin de "Kemal Alemdaroğlu seni görmüş orda ..." "Senin yanında kim vardı ?" dediği, Bedri'nin "Bizim partide Karanlık vardı NusretTe gidecektik söyledim ben Nusret'e hafta sonu bana telefon açmıştı" "Ya şimdi aslında çok
benim beklemediğim bir katılımdı herkes vardı orda" "İlhan Selçuk yüksek yargıdan,
Üniversitelerden bayağı seçkin bir topluluktu 70 kişi vardı Şener Eruygur bayağı da uzun sürdü yedide başladı on birde bitti dört saat süren toplantı oldu" "Şener E... yani bir araya gelmek gerekir Ulusalcıların birleşmesi gerekir diye özeti bu olan birazda halkı suçlayan bu Cumhuriyet Mitinglerinde toplandı bu kadar kalabalıklar ne oldu bir şey çıkmadı öyle bir konuşma yaptı" dediği, kendisinin "Keşke şeyi esas söyleseydin o gün indirmek ve Milli bir hükümet kurmak mümkündü ona yanaşmadı Şener Eruygurlar Cumhurbaşkanı istifaya davet etseydin ..." şeklindeki konuşması sorulduğunda;
Bu konuşmanın doğru olduğunu, aynen bu şekilde cereyan ettiğini, Kendisinin Mayıs 2007 de Cumhurbaşkanına bir mektupla başvurduğunu ve Başbakan koltuğunda oturan Tayip ERDOGAN'ı Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı olduğu için istifaya davet etmesi gerektiğini, ilgili Anayasa maddelerini de göstererek arz ettiğini, gerekçe olarak Türkiye 'nin başbakanının bir başka devletin proje görevlisi olamayacağını, bir başka devletin ast-üst ilişkileri içerisinde yer alamayacağını, başka bir devletten emir alır konumda bulunamayacağını belirttiğini, bu mektubu Milli Güvenlik Kurulunun bütün üyelerine, Bakanlara ve basına verdiğini, eğer Cumhurbaşkanı Tayip ERDOĞAN' ı istifaya davet etse idi, Hükümet o günkü koşullarda orada oturamayacak olduğunu, çünkü bozgun halinde olduğunu, Cumhurbaşkanına istifa daveti yapması için kuvvet vermek gerekli olduğunu, bu konuda Sayın Deniz BAYKAL, Sayın Zeki SEZER ve E. Org. Şener ERUYGUR dahil bir çok kitle örgütü yöneticisine de öneride bulunduğunu, sözünü ettiği konunun bu olduğunu, basında çıkmış olduğunu, Cumhurbaşkanlığı genel sekreterinin telefon edip, öneriyi aldığını, parti sekreterliğine bildirmiş olduğunu, AKP' li bakanlara da mektubun aynen gitmiş olduğunu, eğer o mektupta ki tutum uygulansa idi Türkiye bu gün bu iç kargaşayı ve çatışma ortamına belki de sürüklenmeyecek olduğunu,
26.02.2008 günü saat:19.34*de, Ferid İLSEVER ile yaptığı görüşmede özetle; Kendisinin "Şimdi Emin Gürses" "Dün gördün Hürriyet çok güzel haber yapmış" "Ondan sonra çok güzel moral veren falan bi tutum içindeymiş" "Ondan sonra
Ümit Sayın da tam rezalet " "Yaltaklanma yavşak zaten provakatör" "Özel olarak
sokulmuş bi adam" "Neyse o konularda uyardım" "Onun üzerinden herif hep yalan söylüyordu" "Tespit etmiştik aslında" "Neyse oturduk epey konuştuk bu bütün gazetelerde Yeni Şafak'tan bilmem Yeni Zaman'a kadar Aksiyon'a kadar falan heriflerin planları falan hepsi ortaya düştü" "Bunlarla konuştuk ne yapabiliriz falan yarın saat 16:00 da şeyle konuşacağız İlhan Selçuk la" dediği, FERİT'in "Çok güzel" "Nasıl havası iyi mi yani" dediği,Kendisinin "Alemdaroğlu mu" "Alemdaroğlu çok iyi ya" "Düşün beş saat kaldı ya tam beş saat ordan ayrılmadı orda oturduk" şeklindeki görüşmesi sorulduğunda;
İşçi Partisi Genel Merkezindeki arama sırasında ele geçirilen "ELBA HIGH QUALITY CD" yazan M4-C524-B-R2-09:40 seri numaralı CD'nin yapılan incelemesinde; içersinde "Yargı-Nusret Senemden" isimli klasör içersinde "Yargıtay ile ilgili notlarım" isimli Word sayfası incelendiğinde, içeriğinde;
"... İ.Selçuk'un yemeği en son ne zaman oldu. S...İU en son ne zaman katıldı. S..h bey, Y....V başkanı katılıyor..." şeklindeki belgeyi kim yada kimlerin hazırladığı sorulduğunda;
Bu notlan ilk defa görüyor olduğunu, hiçbir bilgisinin olmadığını," beyan etmiş olup şüpheli İlhan SELÇUK'un şüpheliler Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU ve Doğu PERİNÇEK ile ortak bir fikir ve amaç etrafında eylem birliği içinde çalıştıklan anlaşılmıştır.
g)-Hukuki durumunun değerlendirilmesi;
Şüpheli İlhan SELÇUK'un Cumhuriyet Gazetesinin Başyazan olduğu ve Pencere isimli köşesinde günlük yazılar yazdığı, kendisi legal alanda yazmış olduğu günlük makalelerinde genellikle, Türkiye'ye Amerika Birleşik Devletlerinin "ılımlı islamı" getireceğini, dincilerle anlaştığını laikliğin tehlikede bulunduğunu, laiklik olmadan demokrasinin olamıyacağmı, Irak'ı işgal eden Amerika'nın PKK'yı da kontrolü altına aldığı ve Türkiye'ye karşı kullandığını, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) kapsamında Türkiye'de bölücülük ve dinciliğe yol verildiğini buna engel olunmazsa kendi tabiri ile ayvayı yiyeceğimizi sürekli olarak vurgulamıştır.
Şüpheli İlhan SELÇUK, 1962 yılından beri Cumhuriyet Gazetesinde Fıkra yazmakta olup, kendisini solcu bir yazar olarak tanıtmakta, ilerleyen yaşı ve tecrübesi ile şu anda gazetecilik yapan birçok önemli şahsiyetin de ustası (üstadı) olarak görülmektedir. Zaten gazete çalışanlan ve okurlan tarafından kendisine "İlhan Abi" denilmektedir. Gerek basın camiasında gerekse iş dünyasında sözü sazı dinlenir, ağırlığı olan bir kişilik olarak tanınmaktadır.
Şüpheli İlhan SELÇUK'un söz konusu soruşturma sırasında atılı suç nedeniyle İstanbul Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesinden alman karara istinaden evinde yapılan usulüne uygun arama işlemi ile sonrasında gözaltına alınması işleminin sabaha karşı olmasını bir kısım basm-yaym organlan aşın bir şekilde abartarak haber yaptıkları, atfedilen suçtan ziyade yapılan usuli muamelenin zamanı konusunu gündeme getirerek işin aslını geri planda bırakmaya yönelik yayınlar yapılarak soruşturmayı yürütenleri baskı altına almaya çalıştıkları görülmüştür.
Bu cümleden olarak; 22/03/2008 ve 23/03/2008 tarihindeki bir kısım gazetelerin attıklan manşetlere ve haber başlıklanna bakacak olursak:
"BU DA İŞKENCE", "HESAPLAŞMA MI?" , "ŞOK GÖZALTILAR TÜRKİYE'Yİ AYAĞA KALDIRDI AYIPTIR... SKANDALDİR!"/'GÖZALTI YÖNTEMİ ASKERİ DARBELERİ ANIMSATIYOR" , "TÜRKİYE'Yİ SARSAN GÖZALTILAR", "GÖZALTI DEPREMİ", "ZİVERBEY KÖŞKÜ'NDEN VATAN CADDESİ'NE" , "BÜYÜK GÖZALTI", "AKP KARŞITLARI GÖZALTINDA", "ERGENEKON ARAPSAÇI", "83 YAŞINDAKİ YAZARA GECE BASKINI NİYE?", "HESAPLAŞMADA KILIÇLAR ÇEKİLDİ", "TÜRKİYE ŞOKTA LAİK VE ULUSALCI ÇİZGİNİN SEMBOL İSİMLERİNDEN İLHAN SELÇUK....ÇETE SUÇLAMASIYLA GÖZALTINA ALINDI", "İLHAN SELÇUK TÜRKİYE'DİR", "SUSTURAMAYACAKLAR", "ZİVERBEY" İ ANIMSATTI", "12 MARTTAN 21 MARTA", "SAAT 04.00 SIRA BİZDE Mİ KORKUSU", "TEPKİ BÜYÜK OLDU", "KISASA KISAS MI", "ŞEREFSİZLİK TALİMATI", "TÜRKİYE'Yİ SARSAN 04.00 BASKINI", "İLHAN ABİ'DEN MESAJ VAR! '12 MARTTAN DAHA BİLENMİŞ DURUMDAYIM", "CUMHURİYET'İN ÖNÜNDE
MENDERESİ HATIRLATTILAR", "SANKİ 21 MART DARBESİ", "TÜRKİYE AYAĞA KALKTI" şeklinde olup şüpheli İlhan SELÇUK hakkındaki yukarıda yapmış olduğumuz değerlendirmenin ne kadar doğru olduğu anlaşılmaktadır.
Aramalar sırasında şüpheli İlhan SELÇUK'tan ele geçirilen ve Uludağ Üniversitesi öğrencilerine yönelik olarak şüpheli İlhan SELÇUK tarafından 2001 yılı Ekim ayında Rektörlük binasında verilmiş olduğu anlaşılan "Aydınlanma Devrimi ve Küreselleşme" isimli konferansa ilişkin yazının incelenmesinde özetle: "Yaşamak her haliyle yaşamak, yaşamanın bilincine varmaktan geçer. Yaşamanın bilinci de aydınlanmadan geçer. Aydınlanmamış bir insan yaşayamaz. Çünkü yaşadığının bilincine ancak aklıyla varabilir insan... Aydınlanmayı özümsemek zorundalar, yoksa yaşadıklarının farkına varamazlar. Günlük hayatımızın içindedir aydınlanma. Diyelim ki arkadaş seçeceksiniz... Acaba şu anda Afganistan'da işte o çuvalın içine girmiş bir kadınla arkadaşlık etmek mümkün mü? Ya da kara çarşafın içine girmiş, bir diyalog kuramazsınız. Ya da erkek olsun, insan o kara kaplı kitaba göre düşünmeyi yaşamak sanıyorsa yaşamıyor demektir. O öteki dünyaya şartlanmış bu dünyaya değil... Şimdi peki biz eğer bütün yaşama olanaklarım günah mıdır, sevap mıdır, acaba günah mı işliyorum? diye gözden geçirirsek ve sürekli günahların dünyasında yaşamaya devam edersek acaba yeterince yaşayabilir miyiz? Siz gençler bir seçim karşısmdasmız ve bu seçimi yapmanız için düşünmeniz gerekir... Bakm Afganistan'a gittiğiniz zaman bir takım insanlarla tartışmak olanağını yitirirsiniz. Çünkü o kara kaplı kitaba göre düşünüyor, hayatı orada görüyor, hayatına yön veren o kara kaplı kitaptır ama hayatı yaşamak için de insanın düşünebilmesi gerekir, düşünebilmesi için de mantığı bellemesi gerekir. Mantığı bellemesi için de zaman denen şeyi, süreç denen şeyi kabul etmesi gerekir. Zamanı kabul ettiğiniz zaman, evreni kavramaya başlıyorsunuz demektir. Buna da tarih deniyor. Tarih nerden başlar? Acaba Adem ile Havva cennetten kovulup ta dünyaya gelmesiyle mi başladı? Yoksa başka bir şekilde mi başladı... İnsan böyle bir evrimle insan olmuş, vaktiyle bugünkü insan değilmiş, yani Aristo mantığında "insan insandır. Ya insandır ya da değildir" gibi bir mantığa ulaşabiliriz. Ama fosillere baktığımız zaman şunu görüyoruz insanın böyle bir sürüngenlikten çıkıp ta iki ayak üzerine gelinceye kadar geçen tarihsel zaman kim bilir kaç milyon yıl. Bir "an" düşünün bir de birkaç milyon yıl düşünün! Ve arkadaşlar insan, insansı insan dört ayak üzerinde yürürken, tarihin bir döneminde yaşarken içlerinden bir tanesi iki ayağının üzerine dikilmiş...Bir insan sürüsü ovada ve dört ayak üzerinde içlerinden bir tanesi ayağa kalkıyor, onun fosillerini bulmuşlar, ona "pitekampropus erectus" diyorlar. Erectus dikilen, ayakta duran demek... İşte o ayağa kalkan insanı muhakkak parçalamışlardır. Çünkü düzene aykırı davrandı. Ama insan öyle insan oldu. Hep baş kaldırarak...
Tarihi başından sonuna saydamlaştırmak gene insan aklının ürünüdür... Şunu düşünelim, diyelim ki biz aydınlanmanın ne demek olduğunu bilmek istiyorsak insanın insanlaşması yolunda en büyük devrimdir diye niteleyebiliriz. Deriz ki ilimin dinden bağımsızlaşmasıdır, insanın da laikliğe kavuşmasıdır. Bu kadar basit... Burada onbinlerce insanın yaşadığı üniversitede eğer hayatı güzelleştirmek istiyorsanız Mustafa Kemal ATATÜRK'ün Türkiye'ye kazandırdığı aydınlanmanın beyinsel gözeneklerinize işlemesi gerekir, bunun başka bir yolu yoktur. Çünkü dünyada kabul edilen budur. Eğer o aydınlanma yasaları T.C.'de geçerli olursa o kadını çarşafa sokup köleleştiren o kocanın ya da erkeğin de buna saygı duyması gerekir, buna saygı duydukça kendi eşine saygı duymuş demektir. Bırakın onu kendi insanlığına saygı duyması demektir. Bunun demokrasisi yok, "Örtüneceğim" diyen kadının demokrasi ile insan haklan ile falan en küçük bir ilişkisi yoktur. İnsan özgür olacaksa, eğer kadın özgür olacaksa saçlanm rüzgarda savurabilmeli. Saçlannı rüzgarda savuramayan bir kadın özgür değildir, o1 bir hapishanenin içindedir... Siz bu hayatın
içinde sadece kendi geleceğinizi değil çocuklarınızın da geleceğini sağlamak için bu Atatürk düşmanlarıyla Mustafa Kemal'e kan davası güdenlerle bu karanlığın şeytanlanyla bu zavallı aklını kullanamayan kişilerle mücadele etmek zorundasınız. Laiklik için, Cumhuriyet için, Atatürk için, demokrasi ve insan haklan için mücadele etmek zorundasınız... Yoksa birileri gelir sizleri de Ortaçağ yaratıklanna çevirir..." şeklindeki konuşması somasında sorulan Amerika emperyalizmin bütün kollannı giderek uzattığı günümüzde Afganistan'la kendi belirlediği birkaç ülkeye savaş ilan ediyor, bunu nasıl yorumluyorsunuz şeklindeki soruya "Emperyalizm diye bir şey var, bakın 20. yüzyılda 2.Dünya Savaşı ortaya çıktı, bunlar neden çıktı? Tabi ilkel insanlar savaşırlar değil mi? Tarihte gördüğümüz o. Ama savaş gelişmişlerin ürünü oluyor. 1.Dünya Savaşı çıktı, 10 milyon insan öldü. Avrupa'da 2.Dünya Savaşı çıktı, 40 milyon insan öldü. Nasıl oluyor bu? Dünyayı paylaşmak istiyorlar. İnsanın hırsı sonsuz. Bunlar aydınlanmış insanlar onu da söyleyeyim. İnsanın aydınlanmayla da her şey bir çözüme ulaşmış değil. Aydınlanmadan sonra da bir de SOSYALİZM var. Konuşmadık bugün. İnsanların ürettiklerini hakça paylaşmaya razı olmaları diye bir erdem, bunun adı sosyalizm, öbürünün adı kapitalizmdi..." şeklinde cevap verdiği başka birisinin günümüz koşullannda değerlendirdiğimizde devrimi tanımlar mısınız ve bizler bu devrimin neresindeyiz şeklindeki soru üzerine "Devrim anlık bir şey değil Fransız Devrimi için 1789 derler, bizim de 1923 devridir... Devrim devam ediyor. Eğer 1923 Devriminden yanaysanız yeriniz bellidir, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün yanıdır. Karşı devrimciler karşı devrimcilere karşı devrimi sürdürmek çok zor, çünkü o demokratik içerik içinde sürdürmek çok zor... Şimdi şu anda devrim devam ediyor, siz o devrimin heyecanını duyuyor musunuz ona bakın. Bakın içimizde 68'liler var, onlar devrimin heyecanını duyuyorlar... Ben diyorum ki aydınlanma bilimin dinden, insan aklının da her şeyden özgürleşmesi demektir..." şeklinde cevap verdiği, başka bir soru üzerine "...68'li gençleri ne zaman buldu? Yeryüzünde sosyalizmin yükselişi bütün insanlık yeryüzünde sosyal adalete kavuşacak diye bir heyecan dalga dalga ortalığı sararken Sovyetler'de, Fransa'da, Almanya'da, İngiltere'de... 2.Dünya Savaşı'ndan soma Asya'da ve Afrika'da böyle bir dalgalanma oluyordu, o sırada Türkiye'deki gençlik te o rüzgarlar içinde rüzgarlandı. Sonra tersine bir şey geldi kapitalizm ve Amerika'nın tam egemenliği...Aydınlanmanın bilincine varmayan insanın mutlu olması mümkün değil..."şeklinde cevap verdiği, başka bir dinleyicinin "Anadolu Cumhuriyet modelini benimsedi mi, yoksa Anadolu'ya benimsetildi mi?" şeklindeki soruya ".. .Arkadaşlar bakın, 1923-2001 şimdi Cumhuriyeti biz benimsedik. Anadolu benimsemiştir arkadaşlar Cumhuriyeti. Anadolu'da Cumhuriyeti yıkmak için çok oyunlar sahneye konuldu. Bunlardan biri irtica biri terör..." şeklinde cevap verdiği başka bir dinleyicinin demokrasi mi Cumhuriyet mi daha öncelikli şeklindeki soruya "İngiltere krallık ama demokrasi, ne yapmışlar ama o krallığın yetkilerini sıyırmışlar, din devletini dışlamışlar, krallık göstermelik, törensel olarak duruyor ama memleketi onlar yönetmiyor. İran'da Cumhuriyet ama demokrasi var mı din devleti Ortaçağ devleti, kavranılan birbirine kanştırmayalım. En büyük demokratik devrim bütün Türk tarihinde İslam dünyasında 1923 Aydınlanma Cumhuriyet Devrimidir. O demokrasidir arkadaşlar. Cumhuriyet ile demokrasi karşı karşıya değildir. Çünkü din devletini yıkmış, kadına özgürlük vermiş yani en büyük demokratik devrimdir. Çok partili rejimden sonra bu olay çıktı ortaya..." şeklinde cevap verdiği, bir dinleyicinin aydınlanmanın din adamlanmn kiliseyi geçersizleştirdiğini söylüyorsunuz, aydınlanma din adamlan yerine bilim adamlanm bilimi getirdi, değişen ne oldu? İnsanı sadece bilimsel kanıtlarla açıklamak yeterli mi, psikolojik ve sosyolojik yönü yok mu, postmodernizm hakkında ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusuna "Postmodernizm hakkında iyi şeyler düşünmüyorum ama yaşanan bir evredir.. .Aydınlanmanın arkasından gelecek olan şey, bir sosyal adalete hakça düzene dönüşmektir. Ama irticaya tekrar dönüşürseniz o başka bir olay, ikisini birbirine kanştırmamak gerekiyor. Şu anda Türkiye'de en büyük sorun Amerika'nın da desteğiyle, irtica oldu. 68'li gençler, Türkiye'de sosyalizmi kurmak^için yola çıktılar. Sosyalizm neydi
arkadaşlar? Emeğin hakkım vermek, alın teri toplumu kurmak, hakça bir düzen oluşturmaktı. ...Ben insanım yurttaşım demenin aydınlığı ve özgürlüğü varken insanlar neden kul olmayı tercih ederler." şeklinde cevap verdiği görülmüştür.
Şüpheli İlhan SELÇUK'un bu konferansı ile diğer yazı ve konuşmaları birlikte değerlendirildiğinde;
Şüpheli İlhan SELÇUK'un düşünce yapısı olarak "Aydınlanmanın ancak akıl ve bilimle olabileceğini, dinin aydınlanmanın önünde büyük bir engel teşkil ettiğini, kadının özgür olabilmesi için saçının rüzgarda savrulması gerektiğini, evrim teorisinin bilimsel olarak kanıtlanmış kesin bir gerçek olduğunu, aydınlanmanın yeterli olmadığını sosyalizmin egemen olması gerektiğini, Türkiye için en büyük tehlikenin mevcut iktidarların olduğunu, TBMM'nin çıkardığı yasalar ve hükümetin icraatlarıyla Cumhuriyetin kurumlarının ve kazanımlannm tek tek elden gittiğini, türban konusunda yapılan Anayasa değişikliği ile adım adım dini kuralların devlet yapısına hakim olmaya başladığım, YÖK'ün ve Cumhurbaşkanlığının elden gittiğini, kalelerin kaybedildiğini, bu gidişin neticesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Ilımlı İslam Cumhuriyeti olacağını iddia etmekte ve her fırsatta bu düşüncelerini kendisini dinleyen ve okuyan kişilere aktarmaktadır.
Ayrıca, şüpheli İlhan SELÇUK, her fırsatta bu gidişata son verilmesi gerektiği ve bunun yolunun da mevcut iktidar partisinin kapatılması, ekonomik krizin çıkması somasında kaos ve kargaşa ortamında askeri müdahale için gerekli zeminin oluşarak silahlı kuvvetler içinde hiyerarşik yapıya uymayan kendince ERGENEKON terör örgütünün amacına hizmet ettiğini düşündüğü bir kısım genç subayların askeri bir müdahele ile yönetimi ele geçirmesi ile mümkün olabileceğini ileri sürmektedir.
Bu düşüncelerini hem gazete köşesinde, hem de değişik ortamlarda düzenlenen açık veya gizli yemekli toplantılarda Türkiye'nin kaderine hükmedebilecek, etkin ve yetkin kişilerin bulunduğu yerlerde dile getirmekte ve yönlendirici konumunu en iyi şekilde örgütün amacı doğrultusunda kullanmaktadır.
Şüpheli İlhan SELÇUK, aşama ifadelerinde ERGENEKON terör örgütü ile irtibatının olmadığını, Doğu PERİNÇEK ile ilişkisinin, siyasi parti lideri olması nedeniyle ara sıra ziyaretine geldiği, bunun haricinde herhangi bir ilişkilerinin olmadığım beyan etmiş ise de;
Ankara ilinde İşçi Partisi Binasında yapılan aramada ele geçirilen; "ÖNEMLİ 2" ibareli CD'nin incelemesinde; 01.02.2008 tarih ve saat: 20.09 da Yazan: h, En son kaydeden: h olan "YARGITAY İLE İLGİLİ NOTLARIM" isimli word belgesi içerisinde; "İ.Selçuk'un yemeği en son ne zaman oldu. Silahçıoğlu en son ne zaman katıldı. Sabih bey, Yar..av başkanı katılıyor." şeklinde notların olduğu,
Şüpheli Doğu Perinçek'in ikametinde yapılan aramada, Fikret KAZANCI imzalı 27.04.2004 tarihli T.C. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılmış, İşçi Partisinin Ak Partiyi kapatma dilekçesine eklenmek üzere gönderilmiş yazı olduğu, yazıda "Dosyanın Takviyesini Teminen: Ergün POYRAZ'm... Patlak Ampul Kitabı ve "... ayrıca gazeteci yazar (Cumhuriyet Gazetesi) Sn. İlhan SELÇUK'un 17.07.2007 tarihli köşesindeki yazılarını birlikte sunuyorum" şeklinde olduğu,
Yine aynı yerde bulunan 75-78. sayfalarda Sayın İlhan SELÇUK'un dikkatine başlıklı "İsteğiniz Üzerine Cumhuriyet için bir yazı hazırladım. Konuştuğumuz konular
sunuyorum Güncelliği nedeniyle biran önce yayınlanmasında yararvar gibi geliyor
bana, takdir sizin" şeklinde başladığı ekinde "Cumhuriyet Yıkıcılığının Güncel politikaları" başlıklı 4 Haziran 1997 tarihli yazı olduğu,.
Şüpheli İlhan SELÇUK'un yukarıda belirtilen ev adresinde yapılan arama sırasında ele geçirilen dokümanlar içinde Emniyet Müdürlüğünce yapılan numaralandırma sonucu (106-108 sayfalarda yeralan) 17 Mart 2008 tarihli, Sayın İlhan Selçuk Ağabey hitabı ile başlayan, "Konu: Cumhuriyet Gazetesi içiny'ya^ı"^eklinde olan İP Genel Başkam Doğu
PERİNÇEK imzalı "Yargıtay Başsavcısının kapatma davası açması üzerine bir yazı hazırladım. Parti yasaklan konusunda Türkiye'de kitabı olan tek hukukçuyum. Anayasa Mahkemesi kararlannda ve Yargıtay Başsavcılığı İddianamelerinde kitabımdan çok uzun alıntılara yer verilmiştir. Lütfen okumanızı ve Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmasını dilerim. Saygılanmla" ön girişinden sonra "Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül iktidarı yasadışıdır" başlıklı köşe yazısı olduğu değerlendirilen 3 sayfa yazı olduğu,
Aynı adreste bulunan ve aynı şekilde numaralandırılan dokümanlardan (150— 158 şeklinde numaralandırılmış) Doğu PERİNÇEK tarafından hazırlanmış "Kuşatma Nerden ve Nasıl Yarılır" başlıklı 16 Kasım 2003 tarihli, Milli Hükümetin kurulmasının anlatıldığı, "...Kuşatma iç cepheden ve Tayyip Erdoğan hükümetinin düşürülmesi ile yanlır...
Tayyip Erdoğan hükümeti nasıl bertaraf edilebilir ve Milli Hükümet nasıl kurulabilir?
Tayyip ERDOĞAN iktidarı, Millet-Ordu işbirliği ile bertaraf edilebilir. Millet-Ordu işbirliği, hiçbir zaman saray darbesi anlamını taşımamaktadır. Millet-Ordu işbirliğinin unsurları milli Kuvvetler olarak adlandırılacaktır. Milli Kuvvetler şöyle sıralanabilir:
-
Halk Hareketi
-
Milli Güçbirliği
-
Meclisteki milli Kuvvetler
—Ulusal Medya (Ulusal Kanal vb) —Türk Ordusu
Milli Kuvvetlerin esas belirleyici unsuru, halk hareketleridir.
Bugün Halk Hareketini oluşturan kuvvetler şunlardır.
—İşçi hareketi
—Kamu emekçileri hareketi
—Üniversite ve gençlik hareketi
—Köylü Hareketi
Mİlli sanayici ve tüccarlar mücadelesi
Milli Güçbirliği, hem halk hareketini siyaset düzleminden desteklemek ve hem de yerel seçimlerde AKP'nin durumunu pekiştirmesine imkan vermemek için, milletin ihtiyacıdır. Milli Güçbirliği, aynı zamanda AKP yönetimine muhalefet eden bütün partilerin ihtiyacıdır.
AKP iktidannı yıkmak için, ABD güdümlü medyanın toplum içindeki etkisinin kınlması ve bu amaçla ulusal bir medyanın kurulması şarttır. Türkiye'ye karşı yürütülen psikolojik harekât yeterli bir direnmeyle karşılaşmadan ilerlemekte ve yeni mevziler kazanmaktadır. Türkiye halkının bilinci karartılmakta, maneviyatı sarsılmakta ve halk güçlerinin oluşması önlenmektedir. Bu durumda ulusal Kanal başta olmak üzere Ulusal Medya araçlan geliştirilmeli ve etkin kılınmalıdır...." Şeklinde ibareler içerir doküman ele geçirilmiş olup, aynı dokümanlar İşçi Partisi Genel Başkanı şüpheli Doğu PERİNÇEK' ten de ele geçirilmiş olmakla şüpheliler İlhan SELÇUK ve Doğu PERİNÇEK arasında örgütsel irtibatın bulunduğu anlaşılmış, aynca bu yazı içeriğinde Milli Güç Birliği, millet-ordu işbirliği ile mevcut yönetimi değiştirmenin mümkün olduğunun vurgulandığı görülmüştür.
Dostları ilə paylaş: |