Globalleşen dünyada bursa tekstil sektöRÜ prof. Dr. Halil rifat alpay genel göRÜNÜM



Yüklə 50,13 Kb.
tarix07.04.2018
ölçüsü50,13 Kb.
#47431

GLOBALLEŞEN DÜNYADA BURSA TEKSTİL SEKTÖRÜ
PROF. DR. HALİL RİFAT ALPAY

GENEL GÖRÜNÜM

Dünyamızda yeni bir sistemin oluşumu hızlanarak sürmekte ve bu "Global Sistem” önünde durulması imkansız değişim dalgalarının ortaya çıkmasına da sebep olmaktadır. Yeni bir bin yılın başlarında herkesin merak ve endişe ile henüz oluşma evresinde olan bu “Yeni Dünya Düzeni”ni kavramaya çalıştığı anlaşılmaktadır . Fakat etkilerine bakıldığında bir bütün olarak kolayca kavranabileceği şüpheli olan “Yeni Dünya Düzeni” , 60 milyon yıl önce yeryüzünde hakim olan dinozorların yok olarak hakimiyetin primatlara geçtiği döneme benzetilmektedir . Her konuda değişimin çok hızlandığından ve etkileşimlerin olağanüstü arttığından söz edilirken bir yandan da mevcut olgular arasında sebep-sonuç ilişkileri kurulmaya çalışılmaktadır . Unutulmaması gereken günümüzün yeni oluşumlarının bir önceki dünya düzeni bünyesindeki değişim ve etkileşimlerin sonuçları olduğudur . Elbette bütün sistemler sürekli olmayı isterler. Ancak hem çevresel ortam hem de sistemlerin kendi içsel öğelerinin özellikleri ve ilişkileri bu sürekliliğe imkan vermezler . Dikkatle incelendiğinde “teknoloji” başlı başına en dinamik öğe olarak karşımıza çıkmaktadır . 40 ‘lı yıllarda transistorun bulunuşuyla başlayan ve 80’lerden itibaren mikro elektronik ve bilgisayar sahasında olağanüstü gelişen bilişim teknolojisi bilgiyi, iletişimi ve etkileşimleri inanılmaz boyutlara ulaştırmıştır. 80’lerin sonunda bütün dünyada komünizm aniden ve umulmayan bir hızla çökmüş , rekabete dayalı bir sistem olan kapitalizmin kendisi rakipsiz kalmıştır . Dünyadaki toplam insan nüfusunun üçte birinin eski ve alışık oldukları sistemden birden bire kapitalist sisteme geçmiş olmaları mevcut yapılarca hazmedilmesi zor birçok değişimi de ortaya çıkarmıştır .


Gittikçe küçülmekte olan Global Köyümüzde , daha yoğun ilişkiler , daha açık bir ticaret ortamı , daha sert bir rekabet ve daha etkin iletişim olanakları gündeme gelirken , organizasyonlarımızı bütün seviyelerde sürekli olarak yenilemek ve ıslah etmek zorunda kaldığımızı görmekteyiz . Başarmak için geleceğin önceden kestirilmesi , kazanmak için oyunun felsefesinin iyice kavranılmış olması gerekmektedir . Uygulanması çok zor olmasına rağmen , eski kanaatlerimizi ve varsayımlarımızı bir kenara bırakarak dinamik ve global ekonomik sistem gerçeğini biran önce kavramaya çalışmalıyız . Başarılı olabilmek için bütün organizasyonlarımızı , daha hızlı öğrenen , daha çabuk uyum sağlayan , daha girişimci , daha yaratıcı ve elbette bütün bunları sağlayabilecek şekilde daha az bürokratik hale getirmek mecburiyetindeyiz .
Ülkemizin en önemli sektörü hiç şüphesiz tekstil ve konfeksiyondur . Bu durum son otuz yıldan beri ihracat ve istihdam bakımından ağırlığını giderek artıran , Türkiye'nin toplam ihracatında ve sanayi üretiminde en büyük paylara sahip bulunan ve bünyesinde milyonlarca insanımıza çalışma imkanı veren bir işkolu olmasından kaynaklanmaktadır . Türkiye'de tekstil-konfeksiyon endüstrisi ve ticareti 1970'lerden başlayarak günümüze kadar geçen sürede istikrarlı bir gelişme göstermiş ve artık "ülkenin lokomotif sektörü" unvanını kazanmıştır . Özellikle 90’lı yıllardan itibaren yapılan yüksek teknolojili makine ithalatı ve gerçekleştirilen dev yatırım hacmiyle sektör dönüşü olmayan bir doğrultuda ilerlemiştir .

1

1990'lara kadar ülkemizde , bu sektörün sorunlarının "teknolojisinin ülkemizde üretilememesi" ya da “teknolojik seviyesinin modernleştirilememiş olması" gibi "teknolojik kaynaklı" olduğuna yaygın olarak inanılıyordu . Artık gündemimizde daha yeni ve pek de alışık olmadığımız konular var : Son yatırımlar ile aşırı büyüdüğü ifade edilen sektör kapasitesinin tam olarak bilinememesi , ithal edilen teknolojinin seçimi , uluslararası rekabetin farklılaşarak aniden şiddetlenmesi , sektördeki insan faktörünün nitelikleri yönünden yetersizliklerinin bulunması gibi çeşitli hususlar tartışılmaktadır .


Yaşanılmakta olan sıkıntıların sebepleri bir çok farklı kaynaktan ortaya çıkmakta ve irili ufaklı deprem etkileri yaratmaktadır. Tekstil ve konfeksiyon sektörümüzde ise böyle sarsıntılara uzun süre dayanabilecek kurumsallaşmış yapılar oluşturulabilmiş değildir . Sektörün sürekli kriz modunda kalmasına neden olan sarsıntıların sebepleri üç temel kategoride ele alınarak incelenebilir :

1. Dünya ortamından kaynaklanan faktörler :


  • Dünyada komünizm çökmüştür .

  • Müthiş bir telekomünikasyon devrimi yaşanmaktadır .

  • Mal , hizmet , sermaye , teknoloji ve bilgi konularında miktar ve hız bakımından giderek artan transferlerin önlerine çıkan her türlü engel kaldırılmaktadır . Bu durum daha önce benzerine rastlanmamış bir etkileşim ortamı yaratmaktadır . Adına “Globalleşme” denilen bu ortamdaki etkileşim 2005 yılında ticaretin tamamen serbestleşmesi ile doruğa ulaşmıştır.

Bugün tekstil ve konfeksiyon sektörümüzde sorunlar yaratan bütün dış koşulların , oluşmakta bulunan yeni ortamın doğal etkileri olduğunun algılanmasında güçlük çekildiği bir gerçektir. Önümüzdeki dönemde dünyada uluslararası sermaye hareketlerinin ve teknoloji transferinin önündeki engellerin kaldırılması için gereken tedbirlerin alınacağı düşünülerek bunun tekstil üretim ve ticaretine olumlu etkiler yapacağı beklenilmelidir . Yaratılacak ortam koşulları ile uluslararası piyasalarda belirsizliğin azaltılması ve ekonomik güvensizliğin en aza indirilmesi hedeflenmektedir . Bütün bunlar sanayi ötesi topluma geçişi hızlandıracak ve ülkemizde de endüstri ilişkilerinde köklü değişimleri gündeme getirecektir . Bu durumdan tekstil sektörümüzde faaliyet gösteren firmaların birinci derecede etkilenmesi doğaldır . Artan rekabet koşulları karşısında strateji geliştiremeyen , imkanlarını en yüksek etkinlik ile kullanamayan işletmelerin , acımasız global pazar koşullarında ayakta kalabilmeleri mümkün olamayacağından ve bu sebepten kapanmaları gündeme geldiğinde bu durumun çalışanları da işsizlik sorunları ile karşı karşıya bırakabileceği düşünülerek işçiler ile işverenin birlikte davranmalarının zorunlu hale geldiği anlaşılmış olmalıdır . Daha açık bir yorum yapılarak önümüzdeki dönemde endüstri ilişkilerinde "sendikacılık" kavramında da köklü değişimlerin gündeme geleceğini , sadece ücret pazarlığı yapan sendikaların yerini bilimsel yöntemlerle çalışan , rekabet stratejileri geliştiren ve işsizlikle mücadele için çeşitli konularda Ar-Ge faaliyetlerinde bulunan sendikal kuruluşların alacağını söylemek şaşırtıcı olmamalıdır . 2000’li yıllarda sendikalar ; global ortamda ticari rekabet koşullarını , ulusal , sektörel ve firmalar bazındaki ekonomik gelişmeleri , işsizlik oranlarını , sendikalı üye sayılarındaki değişim eğilimlerini , kalite ve verimlilik anlayışının firma kültürüne etkilerini , yönetimlerin strateji geliştirmedeki etkinlik seviyelerini , sağlıklı iş ve çevre koşullarını düşünmek zorunda olacaklardır .



2

Dünya ortamından kaynaklanan faktörlerin arasında hiç şüphesiz teknolojik olanlar Tekstil Sektörümüz açısından hayati önem taşıyanlardır . Ülkemizde tekstil teknolojisinin hala üretilemediği unutulmamalıdır . Sektörün ihtiyacı olan makine , yedek parça ve ekipman neredeyse tümüyle ithal edilmektedir . Güçlü bir tekstil sektörü oluşturulması isteniliyor ise öncelikle güçlü bir teknolojik alt yapının da ülkemizde kurulması gerektiği belirtilmelidir .


Teknolojinin bütünsel gelişimi , bilgi üretmeyi , iletmeyi , saklamayı ve bilgiye ulaşmayı inanılmaz bir hıza ve kolaylığa ulaştırınca endüstri kavramı değişmiş ve yeniden düşünülmeye başlanmış , endüstriyel ortam da tamamen biçim değiştirmiştir. Bütün dünyada iş yapmak çok daha eğitimli ve nitelikli insanlar için artan olanaklar ortaya koyarken , işsizlik en önemli sorun olarak büyümeye devam etmiştir . Dünyanın nüfusu artmakta ve bu nüfusun içinde genç insanların oranı giderek azalmaktadır . Bu değişim önümüzdeki yüzyılda her şeyin eskisinden çok farklı olacağının da habercisidir . Gelecek birkaç yıl içinde ürünün , hizmetin , bilginin ve sermayenin bir yerden başka bir yere önünde hiçbir engel olmadan iletilebileceği ve bu ortamda “rekabet” olgusunun birinci derecede önem kazanacağı anlaşılmaktadır .
Önümüzdeki on yılda tekstil sektörümüzün gündeminde alışılmışın dışında konuların bulunacağını tahmin etmek güç değildir . Anahtar kelimelerle vermek gerekirse bunlar ; çevre , globalleşme , rekabet , strateji , kalite , eğitim , teknoloji ve insan olacaktır . Tekstil , bütün dünyada hem sosyal hem de ekonomik açıdan önemini artıracağı için politik ve teknolojik bakımdan da ön planda yer alacağı kesindir . Ülkemiz açısından sektörün ikame edilemeyecek derecede istihdam ve ihracat sağlaması olağanüstü önemli bir konuma ulaşmasına yol açacaktır. Dünya tekstil ticaretinde ortaya çıkacak olan koşullarda haksız rekabetin engelleneceği , korumacılığa da özel koşullar haricinde izin verilmeyeceği öngörülmektedir . Bu durumda Türkiye'nin tekstil sektörünü her bakımdan tam rekabete hazır hale getirmesi zorunludur . Diğer taraftan AB ve diğer ülkeler ile yerine göre rekabet edilirken çoğunlukla ortak çalışmalarda bulunulabileceği anlaşılmaktadır .
Bilişim konusundaki gelişmeler küresel ekonomiyi yönlendirmektedir . Hiçbir sektörün bu etkinin dışında kalması mümkün görünmemektedir . Bilgi toplama , işleme ve iletme masraflarındaki değişimler , işin daha önce yapılış şeklinden farklı yapılmasına neden olmaktadır . Tüm alanlardaki küreselleşme nedeniyle arz ve talep yapısı değişmektedir . Endüstriyel çalışma ortamı daha dinamik , daha karışık , daha farklı bir hal almıştır . Bu çevre içerisinde doğru , düşük maliyetli , gerekli ve zamanında bilgi edinmek çok önemlidir . Modernleşme çabası gösteren tekstil firmaları etkin ve rekabetçi olabilmek için bilişim teknolojilerini tanımaya ve uygulamaya başlamışlardır . Bu firmalar bilişim sistemlerine inanılmaz miktarlarda para harcamaktadırlar . Gelinmiş bulunan noktada hiç şüphesiz en önemli olan "sektörde karar vermenin gittikçe zorlaşması"dır . Tekstilimizin yatırım ve yönetim noktalarında her seviyede ve her adımda karar vermek çok riskli bir hale gelmiştir . Başta müteşebbis sanayicilerimiz olmak üzere sektörün bütün yöneticileri önlerini görmek ve sağlıklı kararlar vermek istiyorlar . Bu isteklerinin önündeki en önemli engel güvenilir veri ve bilgilere sahip olunamayışı ve mevcut, kısıtlı kaynakları değerlendirebilecek , yorum yapabilen uzmanların etkin kullanılamayışıdır.

3

2.Türkiye ortamından kaynaklanan faktörler :


Tekstil sektörümüzü Türkiye ortamından kaynaklanan olumsuzlukların da ağır biçimde etkilediği anlaşılmaktadır :


  • Uygulanmakta olan “enflasyonu düşürme” politikası ve bankaların yeni tüketim modelleri oluşturmayı teşvik eden kredilendirme politikaları nedeniyle iç pazarda talep daralması yaşanmaktadır .

  • Türkiye’nin diğer devletlerle arasında ortaya çıkan siyasi olumsuzluklar dış pazarları etkilemektedir ve ihracatımız için engeller oluşmaktadır .

  • İzlenmekte olan ekonomi politikalarından dolayı aşırı değerlenmiş bulunan TL ihracatçılarımızı rahatsız etmektedir .

  • Sektörün yapısal sorunları çok büyüktür ve yeterince anlaşılamamıştır . Yeni dünya düzenindeki rekabet olgusu “Yeni Stratejiler” ile birlikte “nitelikli ve eğitimli” insan faktörünü daha önce hiç olmadığı kadar hayati bir öneme sahip kılacaktır . Türkiye , ekonomik sınırların ortadan kalktığı ve yaşlı insanların oranının giderek arttığı “Yeni Dünya” da , genç nüfusunun görece avantajlarını onları nitelikli ve iyi eğitilmiş “rekabetçi üretkenlere” dönüştürmek suretiyle stratejik konumlanmasını gerçekleştirmelidir . Bu temel strateji , ülkenin kalkınmasının ve sosyo-ekonomik gelişmesinin hedeflerine de uygun olacaktır . “Yeni Dünya Düzeni”nde başarılı olması istenilen , nitelikli , üretken ve rekabetçi insan faktörünün eğitimi için yeni bir dünya görüşü ile yeni bir eğitim stratejisinin ortaya konulması ve uygulanması kaçınılmazdır .Devletin sektöre yapacağı en büyük katkı, firma stratejilerini belirleyen yöneticilere ve yatırım kararı veren müteşebbislere ihtiyaç duydukları bilgileri gecikme olmaksızın vermek , fikri mülkiyet , rekabet hukuku konularında uzman desteği sağlamak ve Ar-Ge çalışmalarını teşvik etmek olmalıdır .Güçlü bir tekstil sektörü oluşturulması isteniliyor ise öncelikle sağlam bir yönetim alt yapısının kurulması gerektiği bir defa daha belirtilmek zorundadır . Sektörde yıllardan beri gerçek bir “yönetim bunalımı” yaşanmaktadır. Hiç şüphesiz önümüzdeki yıllarda yine dünyada tekstil sektörü çok önemli olacak ve ülkemiz açısından da hayati önem taşımaya devam edecektir . Ülkemizin diğer sektörlerinin de çok büyük gelişmeler göstereceği tahmin edilmesine rağmen tekstil sektöründe kazanılmış bulunan deneyim ve pazar hakimiyetinin sürdürülmesi gerektiği açıkça görülmektedir . Tekstil ve konfeksiyon sektörümüzde "eğitim" kavramının ve öneminin yeterince anlaşılamamış olması ve bu sebepten de işyerlerinin yeni koşullara uyum sağlaması istenilen durumlarında profesyonel eğitimin sistem , uzman ve araçlarından yararlanılamamış bulunulmasıdır . Çok az sayıda firma dışında ne yazık ki bu genel bir görünümdür . Her kademedeki insan faktörünün değişen ortam koşulları ve modern teknolojiye ayak uydurabilmesi için mevcut firma kültürünü değiştirebilecek tarzda eğitim uygulanması ama daha önce buna gerçekten ihtiyaç duyulması sektörün gelecekteki başarısının ön şartıdır .



3. Sektör hakkında bilgi edinilememesinden kaynaklanan faktörler :



  • Bütün bu çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için vazgeçilemez olan temel gereksinim güvenilir bilgilere sahip olunmasıdır . Ancak dünden bugüne değişmeyen ana sorun “Türk Tekstil ve Konfeksiyon Sektörü hakkında bilgi edinilmesi” olarak süregelmektedir .

  • Sektördeki kayıt dışılık sebebiyle güvenilir veri ve bilgilere sahip olunamaması bilimsel araştırma ve yayınların yapılmasına imkan vermemektedir .

4


  • Türkiye'de halen mevcut olan tekstil endüstrisinin insan potansiyelini anlamak ve teknolojik seviyesini belirlemek amacıyla acilen ayrıntılı bir envanterin çıkartılması gerekmektedir . Bu envanterin en doğru veri ve bilgilere sahip bir kaynak özelliğini sürdürebilmesi için de kesintisiz bir biçimde güncelleştirilmesini sağlayacak etkin bir sistemle birlikte projelendirilmesi son derece yararlı olacaktır . Çıkarılacak ve sürekli olarak güncelleştirilecek bu sektörel envanterin ortaya koyacağı insan profilinin eğitim gereksinimlerinin belirlenmesi ile tekstilimizin çalışanlarına ve sonraki yıllarda çalışacak olanlarına kazandırılması gereken bilgi ve becerilerin tespit edilerek , ilgili projelerin ve programların hazırlanması hususlarına öncelik verilmelidir . Bu işler için ihtiyaç duyulacak eğitim uzmanlarının yetiştirilmesi ve öngörülen orta ve yüksek eğitim kurumlarının oluşturulması öncelikli faaliyetler arasında düşünülmelidir .Sektörün mevcut makine parkı , çıkarılacak envanterden incelenerek değiştirilmesi gereken sistemler , modernizasyon gereksinimleri , teknolojik seviye değişimleri gibi konuların tespiti yapılmalı , yatırımların planlanması ve stratejik teknoloji transferlerinin öneri aşamasında irdelenmeleri sağlanmalıdır . Bu hususlar sektörün gereksiz yatırımlardan korunarak aşırı kapasite artışlarının engellenmesi ve rekabet gücünün yüksek tutularak yatırımcıların mağduriyetlerinin önlenmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.Türk Tekstil ve Hazır Giyim Sektörü hakkında bilimsel veri ve bilgilere dayanan güvenilir bir araştırma yapmak isteyenler aşağıdaki sorulara cevap bulamayacaklardır :

  • Sektör kapsamında imalat yapan kaç işyeri vardır ?

  • Bu işyerlerinin faaliyet konularına göre tasnifi nasıldır ?

  • Sektörde kaç işçi , kaç teknisyen , kaç mühendis çalışmaktadır ?

  • Bu çalışanların ücreti , eğitimi , yaşı , uzmanlığı , iş deneyimi nasıldır ?

  • Sektörde faaliyet gösteren işletmelerin kalite ve kapasite seviyesi ne kadardır ?

  • Sektörde kurulu makine parkının sayısal dökümü nasıldır ?

  • Bu makinelerin marka , model ve teknolojik özellikleri nelerdir ?


BURSA TEKSTİL SEKTÖRÜ

Bursa Tekstil Sektörünün Tarihi günümüzden 1500 yıl öncesine kadar uzanmaktadır . Eski çağların en değerli hammaddelerinden olan ipeğin Çin’den getirilerek , ilk defa Çin dışında üretilmesi Bursa yöresinde M.S. 550 yıllarında gerçekleştirilmiştir . Osmanlı İmparatorluğu zamanında da dokumacılık merkezi olmaya devam eden Bursa Kenti , 1938 ‘de kurulan Merinos Fabrikasının da büyük katkılarıyla ülkemizin tekstil sektöründeki önemini artırarak sürdürmüştür . 1970’li yıllarda kurulan polyester üretim tesisleri dokumacıların hammadde kullanımında değişime sebep olmuş , doğal ipek lifinden suni ve sentetik iplik dönemine geçilmiştir . Bursa yaygın şöhretine rağmen artık bir ipekli dokumacılık merkezi olmaktan çıkarak kimyasal liflerin kullanıldığı iplik ve kumaşların üretiminin hakim olduğu bir tekstil merkezine dönüşmüştür . Bursa’da 1980’li yılların sonuna kadar küçük dokumacıların işyerlerinde oldukça yaygın olarak kullanılan ve sektörün simgesi olarak kabul edilen üretim araçları ; 1900 lerin başında avrupada imal edilen dokuma makinelerinin gittikçe daha kötüleşen kopyaları olan ilkel teknolojiye sahip “kara tezgahlar”dır . Kentin dökümcüleri ile tornacıları tarafından parçalar halinde yapılıp montaj usulü ile bir araya getirilmek suretiyle dokumahanelere kurulmaktadırlar . Devere denilen çözgü hazırlama makineleri de aynı teknolojik seviyede olup Bursa’lı ustalar tarafından imal ediliyorlardı . ODTÜ ile İGEME tarafından yürütülen ortak bir proje sonucunda ortaya konulan envanter çalışmasına göre 1988 yılında Bursa’da 27 bin civarında kara tezgah ve 4 bine yakın yabancı orijinli dokuma makinesi bulunmaktaydı . Modern mekiksiz bir dokuma makinesinin üretim hızının altıda biri seviyesinde yani dakikada 120 atkı atarak dokuma yapan ve eni de 120 cm olan kara tezgahların dokuduğu standart dışı kumaşlar Bursa dokuma sektörünün teknolojik geri kalmışlığının da bir göstergesi durumundaydı ve lif üretimi yapan modern işletmeler haricindeki tekstil işyerlerinin teknolojisinin de belirleyicisi idi . Sentetik lif ve iplik üretimi yapılan ve modern bir işletmecilik anlayışı ile yönetilen dev tesislerin karşısında diğer tekstil imalathanelerinin ilkel görünümlerinin 1990’ların başlarına kadar tam bir tezat oluşturduğu belirtilmelidir .



5

Turgut Özal’ın başbakanlığı sırasında başlatılan teşvik uygulamaları Bursa tekstil sektöründe yatırımların canlanmasına ve 1986 sonunda devreye sokulan “kullanılmış makinelerin ithalatının serbest bırakılması” ise olağanüstü bir sektörel büyüme etkisi yaratarak kentte gerçek anlamda bir tekstil patlamasına sebep oldu . Teşviklerin dayanılmaz cazibesi ve kullanılmış makinelerin uygun fiyatları öylesine bir ortam ortaya çıkardı ki , böyle bir fırsatın bir daha gelmeyeceğini düşünen herkes varını yoğunu tekstile yatırmaya başladı . Gümrükler her yaştan , her modelden makinelerle doldu taştı. Toplu kaçakçılık davaları ile mahkemelere düşenlerin sayısını ise bilen yoktu . Eğer daha sonra bu konuda bir af çıkarılmasa pek çok yatırım macerasının da hapishanede biteceğinden korkulmaktaydı . Avrupa’da hurdaya çıkarılanlar da dahil olmak üzere ne bulunduysa sökülüp getirildi . Özellikle , İtalya , Almanya ve İsviçre orijinli makinelere rağbet vardı ve bunlar inanılmaz bir hızla Bursa’ya taşınarak , mantar gibi bitiveren sanayi bölgelerinde göz açıp kapayıncaya kadar inşa edilen tesislere kuruluverdiler .


Özal döneminde Bursa hiç şüphesiz dünyanın en hızlı gelişen tekstil sektörlerinden birisine sahip oldu. Ancak bu süper hızlı sektörün hiçbir zaman envanteri öğrenilemedi . Hatta bu konuda 1988’de hazırlanmış olan 16 ciltlik ODTÜ – İGEME Projesi “Bursa Tekstil ve Hazır Giyim Sanayii Envanteri” bile yayınlanmadı . Bu proje daha sonra bütün “Türk Tekstil Sektörü” için uygulanması ve sürekli güncellenmesi düşünülmüş olan bir pilot çalışma olmasına , çok da başarılı bulunmasına rağmen bir daha gündeme dahi getirilmedi .
Daha sonra bir envanter çalışması yapılmadığından genel olarak Türk Tekstil Sektörü için olduğu gibi Bursa Tekstil Sektörü hakkında da bilimsel veri ve bilgilere dayanan güvenilir bir araştırma yapmak isteyen kişiler de yukarıda cevapsız kalan aynı sorulara cevap bulamayacaklardır :
Bütün bu bilinmezliklere , güvenilir veri ve bilgi yokluğuna rağmen , “envantersiz tekstil sektörümüz” ün ileri gelenleri sürekli olarak devletimizden teşvik ve koruma talebinde bulunmakta olup bu istekler medyada sayısız beyanat ve habere konu olmaktadır .
Bursa Tekstil Sektörünün son 25 yıllık gelişimine bakıldığında ; 1980’lerin ortalarında başlatılan büyük yatırım hamlesinin , 1990’ların ortasına doğru adeta bir moda ve yarış halini alarak tekstil ile hiç ilgisi olmayan meslek sahiplerinin bile katıldığı bir “tekstile hücum” dönemine girildiğini söylemek mümkündür . Ancak bu yatırım çılgınlığına kapılanları eleştirmek pek de kolay olmayacaktır. Zira bu yeni tekstilciler tekstili bir endüstri olarak algılamamaktadırlar , tekstil endüstrisi onlara göre toplumsal bir servet transfer sistemine dönüştürülmüştür ve bu fırsatın kaçırılmaması gerekir . Bursa tekstilinin gerçek temsilcileri yıllardır emek verdikleri bu sektörün fırsatçılar tarafından adeta işgal edilmesine engel olamamanın sıkıntısını yaşamışlardır .
Son derece ciddi yapıldığı bilinen vergi denetimleri sebebiyle 1980’li yıllarda birçok tanınmış tekstilcinin vergi mahkemelerinde hesap vermesine rağmen , 1990’lardan itibaren tekstil sektöründeki kayıt dışılık hakkında inanılması zor söylentiler duyulmaya başlanılmıştır . Bu hususta sektörü en iyi tanıyanlar tarafından yapılan tahminler de dudak uçuklatacak cinstendir . Sektörde bu dönemde vergi kaçırma , kaçak enerji kullanma , kaçak işçi çalıştırma , çocuk işçi çalıştırma ve özellikle Bulgaristan’dan gelen “soydaşlar” işsizlik sorunu yaşarken onların bu durumlarından yararlanma hallerinin çok yaygın olduğuna dair söylentiler ayyuka çıkmıştır.
Bunlara ilave olarak 1990’lı yıllarda ihracat yapma koşuluyla ithal edilen iplik ve kumaşların yurt içinde satılmasıyla yaşanan “Dahilde İşleme Rejimi” (DİR) krizi çıktı ve birçok sanayicinin sürekli şikayet etmesine rağmen bu krizin halen sürdüğü konuşulmaktadır . Bu dönemde TL’nin ani değer kayıplarının veya faizlerin yükselmesinin sebep olduğu krizler ile bazı bankacıların bazı tekstilcileri zora soktuğu “kara liste” krizlerinin Bursa Tekstil Sektörünü çok sarstığı anlatılmıştır.
6

Bursa’da bir başka çok konuşulan konu da ister kullanılmış olsun isterse ambalajı bile açılmadan getirilsin ithal edilen bazı tekstil makinelerinin gerçek fiyatını kimselerin bilemediğidir . Bu nedenle dürüst ithalatçıların beyanlarında belirttikleri rakamlara dahi şüphe ile bakılması büyük rahatsızlıklar yaratmıştır . Bazı tekstil yatırımcıları tarafından makine imalatçılarına yapılan ödemeler niçin sır gibi saklanmakta ve araştırılmasına dahi cesaret edilememektedir ? Aynı dönemde yatırımcılara verilen teşviklerin de , kapatılan teşviklerin de öğrenilmesi mümkün olamamaktadır . Teşvikler de doğrusu hatırı sayılır boyutlara ulaşmıştır . Örneğin “Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu” ile yatırımın özkaynağının %40’ının nakit olarak yatırımcıya ödenebildiği söylenmektedir .


“Yatırım Çılgınlığı” 1990’ların ortasında en yüksek düzeyine ulaşmıştır . 1995 ‘de Milano’da yapılan tekstil makineleri fuarında olup bitenleri haber olarak veren bir gazetemiz “Tekstil Makinelerine Saldırdık” diye başlık atmıştır . Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin sonradan tekstilci olduğu da alınan duyumların arasında idi . Ama tekstil makinelerine saldıranlar da haksız değillerdir . 1985 ile 1995 arasında bazı tekstilcilerimizin servet artışı olağanüstü boyutlara ulaşmış , yaşam tarzlarında ve davranışlarında görülen dikkat çekici değişmeler bu sektörün haricindekileri tahrik edecek hale gelmiştir . Ancak bütün bu göz kamaştırıcı servet artışları için hangi başarılar kazanılmıştır ? Bu başarılar dahiyane yönetim stratejileri bulunması , yeni teknolojilerin icat edilmesi ve üretilmesi , yaratıcı araştırma geliştirme faaliyetleri sonucunda müthiş tasarımlar yapılması mı , yoksa stratejik ilişkiler geliştirerek teşvikler alınması , Avrupa’nın hurda veya yeni teknolojilerinin ithal edilerek makinelerin düğmesine basılmasıyla mı kazanılmıştır ?
Tekstil sektörümüzün kullandığı kaynakların büyüklüğü ile yarattığı istihdamın boyutları arasındaki ilişkiler de – güvenilir veri ve bilgilere sahip olunduğunda – araştırılacak en önemli konulardan birisidir . Eğer 5 milyon kişiye iş yaratacak kaynaklar kullanılarak 500 bin kişiye iş imkanı sağlanıyor ise bu durumun da gözden geçirilmesi gerektiği açıktır .
Bu dönemde Bursa Tekstil Sektöründe çalışanların ücretleri de hep merak konusudur . En nitelikli elemanlar asgari ücretle çalışıyorken yüksek bir yaşam standardına sahip olabilmektedirler . Diğer taraftan sektörde asgari ücretle çalışan işçiler de vardır ve nedense yaşam standartları yüksek değildir. Bunlar her yıl işten çıkarılıp sonra tekrar işe alınmaktadırlar . Sebebi de bilinememektedir .
Tekstil Sektörünün bitmez tükenmez krizleri özellikle 1997’den 1999’ a kadar artmaya devam edince sektörü araştırmak üzere TBMM’ de bir komisyon kurulmuştur . Bu komisyon aylar boyunca konu ile ilgili herkesi dinlemiş , odalar dolusu belgeler toplamış raporunu hazırlayarak görevini tamamlamıştır.
Bursa Tekstil Sektörü yatırım dönemlerinde görülen rengarenk , gösterişli , cıvıl cıvıl ve yaldızlı vitrinini yitirmeye başlamıştır . Küreselleşmenin acımasız rekabet koşulları ışıkları karartırken , yaldızlar dökülmekte sektörün gerçek yapısı ortaya çıkmaktadır . 1995 ‘de makinelere saldıran kahraman tekstilcilerimiz son günlerde Çin , Hindistan , Pakistan bahanesiyle yurt dışına kaçmaya veya diğer sektörlere kaymaya çalışmaktadırlar. Anlaşılan tekstil sektöründeki transfer sistemi işlevini tamamlamıştır . Kendisine ihtiyaç kalmadığı anlaşılan bu sistem devreden çıkarılmaktadır . Gerçek ve vefalı sahiplerinin acılı direnişlerine rağmen , bünyesine kurulduğu tekstil sektörünü de çökertmek pahasına .


7
Yüklə 50,13 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin