Göktürkler


Eski Türk Devrindeki Kırgız Etnik İsimleri / Prof. Dr. Oljobay Karataev [s.377-385]



Yüklə 12,37 Mb.
səhifə42/98
tarix03.01.2019
ölçüsü12,37 Mb.
#89182
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   98

Eski Türk Devrindeki Kırgız Etnik İsimleri / Prof. Dr. Oljobay Karataev [s.377-385]

Kırgız Milli Üniversitesi Tarih Fakültesi / Kırgızistan

Bir milletin tarihini öğrenmek için adbiliminin verilerinden faydalanmak gerekir. Tarih araştırmalarında özellikle yer adları (toponomi) ve kavim adları (etnonim) bir halkın iskan tarihini ve etnik tabakalanma tarihini öğrenmede önemli bir araç görevini üstlenir. Türklerin tarih sahnesine çıkması M.Ö. 2000’li yıllardan itibaren izlenebilmektedir. Derin bir tarihi geçmişi olan Türklerin çok geniş bir coğrafi alana yayıldıkları gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Böylesine bir tarihi derinliği ve coğrafi genişliğe sahip bir milletin tarihini araştırmak da bir hayli zordur. Türkler uzun tarihleri boyunca önceleri batıdan doğuya, sonraları doğudan güneye ve daha çok da batıya göç etmişlerdir. Türklerin soy kökünde bulunan boy, urug, kabile, kavim isimlerinin birçoğu ortaktır. Bu ortaklık Türk milletinin başlangıç dönemlerini aydınlatacak olan etnik isimlendirmelerdir. Kırgız Türklerinin birleşiminde önemli rol oynayan boylar, diğer Türk kavimlerinin de oluşumunda öne çıkmışlardır. Bu makalede Eski Türklerden beri bilinmekte olan ve aynı zamanda Kırgız Türklerinin birleşiminde de yer alan bazı etnik isimlerin kökeni üzerinde durulacaktır.

On-Ok


Kuşçu soyunun içindeki kabilelerden biridir. Bu etnik ismin VIII. asırdan itibaren bilindiğini eski yazıtlardan görebilmekteyiz. “On+Ok” = on kabile, on boy, on millet’ anlamını verir. Mesela, Oğuz = ok (z)+uz; oğuz < oq ~ og “ok, kavim” + uz; -z çoğul anlamını bildiren Eski Türkçe ektir. “Oğuz”-erken Orta Çağ’daki Türk boylarından biridir.

“On-Ok” etnik ismi hakkında bilgiler şimdiki Moğolistan’daki Köl-tigin anıtında (VIII. asır) bulunmaktadır. Bu etnik isim 1916 yılında Danimarkalı bilim adamı V. Thomsen tarafından incelenmiştir (bk. Klyaştornıy, 1964, 122. s.). “On-Ok budun”un (on oktan, ok boydan kurulmuş millet, halk) Batı Türk Kağanatı (581-746 yılları) halkının temeli olduğu malumdur. Gerçekten de 635 yılındaki yazıtlara göre Batı Göktürk Kağanlığı’nda “beş Nuşibi soyu” ve “beş Dulular soyu”nun kendilerini yönetme hakkı olmuştur. Hükümdarları “şad” unvanını alarak hakimiyetlerinin sembolü olan özel oklara sahip olmuşlardır (bk. Ataniyazov, 1988, 93. s.). Şad kelimesi “üst düzey yönetici” anlamına gelir. Ayrıca “kağanın yardımcısı”, “taht mirasçısı”nı ifade etmektedir. Şad sembolünü taşıyanlar üst düzey askeri ve yöneticilik görevinde bulunmaktaydılar. On-Ok boyunun hakimiyeti çok geniş bölgeye yayılıp, merkezi Suyab şehri (Çuy vadisindeki eski Ak-Beşim) idi. Kültegin’in anıtında “On-Ok halkından (benim) oğlum, Türgiş kağanından damgacı, Oğuz Bilge damgacı geldi” şeklinde ifadeler bulunmaktadır (bk. Orhun-Yenisey metinleri, 1988, 67. s.). Çin kaynaklarında (Tan Hanedanının yazılı kaynakları, VII-X. yüzyıllar) kuvvetlenmekte olan Uygurların baskısından dolayı Karlukların, Su-e (Suyab), Dan-lo-sı (Talas) bölgelerinde yaşayan “On-Oklar”ın yanına çekildiği yazılmıştır (bk. Zuev,1960, 105. s.). Bu dönem VIII. asrın ilk yarısı olmalıdır. Çünkü, Karlukların Kırgızlarla beraber Uygurlara karşı koalisyon oluşturdukları bilinmektedir. Demek ki, buradan Kırgızların bazılarının

On-Ok boyunun sınırlarına yakın yaşadıklarını çıkartabiliriz.

Bu etnik boy adının paralelleri başka Türk halklarında rastlanmamaktadır. On-Oklar Kırgızların içine büyük ihtimalle Batı Göktürk Kağanlığı yıkıldıktan sonra girmiştir.

Otuz-Uul (Otuz Oğul)

Sağ ve sol kanat Kırgız boylarının genel ismidir. İçkilikler (Bulgaçlar) kabilesinden olan sağ ve sol kanat Kırgızlara böyle bir isim verilmektedir. Otuz-Uul-Buğu, Çekir, Sayak boylarından oluşan kavim ismi olarak bilinmektedir. Ayrıca Isık-Göl ilinin Aksu ilçesindeki bir köyün ismi de Otuz-Uul’dur. Bu etnonimin benzeri “Otuz Oğlan” şeklinde Talas’ta bulunan (VI-X. asırlarda) Eski Türk Runik yazıtlarında da mevcuttur. G. F. Miller’in çalışmalarında Güney Sibirya’daki “Otus” bölgesinin ismi birkaç kez geçmektedir. Bunun dışında, aslı Kırgızlara çok yakın olduğu ispatlanan Sarı Uygurlarda da “Oğlan” kabilesi hâlâ vardır (bk. Malov, 1957, 81. s.). XV. asırda yazılan “Şecere-ül-Etrak” (“Türklerin seceresi”) isimli kaynakta Kırgızların 40 Moğol kızından, “Otuz-Oğul”’un (Otuz-Uul) da onların 30 çocuğundan türediği yazılmıştır (bk. Karaev, 1994, 35. s.). Seyfeddin Ahsıkend’in “Mecmuat-Tevarih’inde” (XVI. asır) Otuz-Uul, Salusbek Bul (a) gaçi Ak Uul’un çocukları olarak gösterilmiştir. Tarihi kaynaklarda Adigine, Munguş, Kara Bagış, Tagay Bahadır’ın da Otuz-Uul soyundan olduğu yazılmıştır (bk. MİKK, 1973, 208-209. s.). Tabii ki, yukarıdaki secerede adı geçen Adigine, Munguş, Kara Bagış, Tagay Bahadır ve diğerlerine İslam dinini resmi şekilde kabul eden Kırgız boylarının temsilcileri olarak bakmak lazım. S. M. Abramzon XVI. asırdan sonra sol kanat Kırgız boylarının Otuz-Uul’un soyu olarak bilinmeye başladığını belirtmiştir (bk. Abramzon, 1990, 38. s.). K. Seydakmatov “Otuz-Uul” teriminin Kırgızların kabilelik yapısından kaynaklanan askeri ihtiyaçlardan dolayı ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Yazar, bu askeri-ekonomik yapının eski düalist (Otuz-Uul-On-Uul; sağ-içkilik-sol) sistemini belirttiği görüşündedir ve bunu delillerle ispatlamıştır (bk. Muras, 1991, No 3, 16-17. s.). “Oğlan”, “Oğul” (Uul) terimlerinin anlamı hakkında benzer fikirler bulunmamaktadır. W. Bang (o-yu-l)-“güç”, “yardım”, “korumak” anlamında olduğunu savunmuştur, G. Vambery ise (Oğul, oğulan, oğlan, olan)-“soy, torunlar” anlamında olduğunu belirtmiştir (bk. Kononov, 1958, 175. s.). Ama, türkolog A. N. Kononov’un fikrinin gerçeğe daha yakın olduğunu söyleyebiliriz. Yazar, “oğul” kelimesini (ok+ul) ok ~ og-“soy (kabile)”,-ul “küçük anne” şeklinde tanımlamaktadır (bk. Kononov, 1958, 176. s.). Mesela, “oğul ~ oğlan” kelimesine “Oğuz” (ok+z) terimini paralel olarak gösterebiliriz. Demek ki, “Otuz-Uul” etnik adının “Otuz soy (kabile) ” anlamını bildirmesi büyük ihtimalle mümkündür.

“Otuz oğlan” kelimesinin yer aldığı Talas’taki yazıtlarda sonradan XVI. asırda adı geçen Kara Çoro etnik adının bulunması da çok ilginçtir. Bazı araştırmacıların fikirleri Yenisey Yazıtları ve Talas’taki anıtların (Runik yazıtların) meydana geliş tarihinin aynı dönemde olduğunu bir kez daha ispatlamaktadır. Demek ki, VI-X. asırlar arasında Kırgız boylarının bazı kısımları bu bölgede yaşamış mıydı? sorusu akla geliyor. Bu anıtlarda geçen “ınal”, “agult” (ak uul ~ agul + t) kelimeleri de çok ilginçtir. Fars tarihçisi Reşidüddin Kırgızların (XII-XIII. asırlar) kendi yöneticilerine “inal” ismini verdiklerini yazmıştır (bk. Reşidüddin 1. cilt, 1. kitap). Mahmud Kaşgari “Divan-ı Lügat’it-Türk”te “ınal”-annesi “büyük (ünlü, güçlü) soydan”, babası ise “sıradan birisi” olduğu anlamına geliyor (bk. Mahmud Kaşgari, İndeks-Lügat, 32. s.). Yukarıdaki olgular “Otuz-Uul” etnik adının daha VI-X. asırlarda boy (etnik) ismi olarak maydana çıktığını ispatlamaktadır. Kırgız tarihçisi Prof. Dr. O. Karaev birkaç delilli olgulara dayanarak IX. asrın ortalarında Talas bölgesinde Kırgızların yaşadığını ileri sürmektedir (bk. Karaev, 1994, 35. s.). Şüphesiz ki, buna son zamanlardaki bilim adamlarının bilimsel çalışmaları, Kırgız arkeologu K. Ş. Tabaldiyev’in bilimsel araştırmasının sonucunda Koçkor vadisinde bulduğu Eski Türk runik yazıtları bulunması delil olacaktır.

Mangıt


Munguş soyunun içindeki bir kabiledir. Ayrıca Oş ilinin Aravan ilçesinde Mangıt isminde bir köy bulunmaktadır. Tarihi yazılı kaynaklarda Mangıtların XI. asırda Orhun suyuna yakın yerlerde oturdukları ve Kara Kıtaylara bağımlı oldukları yazılmıştır. Kara Kıtayların Kırgızlarla olan Güney Tuva’daki savaşından sonra Mangıtların Cungarya’ya mecburiyetten dolayı göç ettikleri bilinmektedir (bk. Tuva Tarihi, 1964, I. Kitap, 144. s.). Fars tarihçisi Reşidüddin Mangutları (Mangıtları) Cengiz Han’ın hakimiyetindeki Moğol boylarından biri olarak saymaktadır (bk. Raşideddin, 1. cilt, 1. kitap, 184. s.). Bazı araştırmacılar bu boyun Cengizhan’ın silahla donanmış çok iyi asker bölüğü olduğunu ileri sürmektedirler. Moğolların Orta Çağ’a ait yazılı kaynağı olan “Altan Tobçi” (“Gizli Tarih”) eseri de yukarıda bahsedilen bilgileri ispatlamaktadır. Günümüzde de Tungus dilli Evenklerde “mangi”, Moğollarda (Kobdos bölgesi) ise “Mingat” adında boylar bulunmaktadır. Bunun dışında bugünkü Moğolların kabile yapısında

“Mangıt” etnik adının olduğu ispatlanmıştır (bk. Lebedeva, 1958, 224. s.). Mangı + t; -t, -d (-ut ~-ud türleri ile) ekleri Türk-Moğol dillerinde çoğul anlamını bildirir (bk. Canuzakov, 1982, 63. s.). Araştırmacılar Tuva-Mingatları ve Moğol-Mingatlarının XVII. asırda Türkçe konuştuklarını ve Oyrot-Kalmuk tarafından Talas’a göç ettirilen bu güçlü kabilenin dilinin sonradan Moğollaştığını belirtmektedirler (bk. Potapov, 1969, 24-51. s.). R.G. Kuzeev’in fikrine göre Başkurtlardaki Min (Mingat) boyunun aslı eski Moğolistan ve Altay’daki Türk dilli çevreye, daha doğrusu Uygurlara dayanmaktadır (bk. Kuzeev, 1974, 306-308. s.). Akademik W. W. Barthold araştırmalarında Türk dilli halkların arasında rastlanan (Kırgız, Karakalpak, Tuva, Türkmen, Nogay, Kazak) bu etnik adın Moğol istilasından sonra yayıldığını yazmıştır. Tabii ki, bu eski soyun aslının hangi dil ailesine ait olduğunu özellikle araştırmak gerekir. R.G. Kuzeev’in “Orta Çağ göçmenlik devrinde Türk etnik adlarının Moğollarda, Moğol etnik adlarının ise Türk dilli çevrede bulunması doğal bir şeydi.” delilli fikrine katılabiliriz (bk. Kuzeev, 1974, 306. s.)

XIV. asırda Altınordu’nun saygın yöneticilerinden olan Nohoy Noyon’un kurduğu göçmenler ulusu Rus ve Doğu Müslüman kaynaklarında “Mangıt” olarak verilmiştir. Yukarıdaki ulusun çerçevesinde sonradan Nogay boyunun etnik yapısı şekillenmiştir. XIV. asra kadar bu ulus “Mangıt yurdu” olarak bilinmekteydi. Şüphesiz ki, “Mangıt” etnik adının aynı zamanda Moğolistan, Orta Asya, Güney Sibirya, Kuzey Kafkasya ve diğer yerlerde geçmesinden dolayı XIII. yüzyılın başında ve ortalarında gerçekleşen yoğun göçten sonra meydana çıkmıştır dersek gerçeğe daha yakın olacaktır. Ama, adı geçen etnik ad Kırgızların içine büyük ihtimalle Eski Türk devrinde girmiştir.

Mangi kelimesi Tungus dilli halklarda (Evenkler) “ayı” anlamını, daha doğrusu ikinci anlam olarak “ata-baba”, “baba” anlamını bildirir (bk. Vasilyeviç, 1970, 31. s.). Aynı kelime Evenklerde ayı yüzlü kişiyi ifade ederek “atalar ruhunun mitolojik sembolü, şamanların baş destekleyicisi” anlamına gelir. “Mangi” kelimesi hem “ayı”, hem “ataların ruhu” anlamlarını bildirir (bk. Anisimov, 1991, 200-203. s.). Tabii ki, etnik kelimenin anlamı Totem hayvanı “ayı” ile bağlantılıdır. Mançu-Tunguslardaki şamanların sadece “Mangi” boyundan çıktıklarını ispatlayan bilgiler vardır. Aynı yazar birçok delile dayanarak Mangilerin en eski etnik grup olduğunu, ilk kez Mançu-Tunguslara, daha sonra Moğol dilli boylara katıldıklarını ileri sürmektedir. Demek ki, Mangı (t) etnik adı Kırgızların içine Orta Asya’da girmiştir fikri ortaya çıkıyor. Bu etnik ad, Kırgızların içinde V-VI. asırlarda Batı Moğolistan’dan Yenisey’e göç ettikleri zaman tanınmış olmalı.

Göklen

Teyit soyunun içindeki boylardan biridir. Etnik adın paraleli Türkmenlerde “Göklen” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. XI. asırda Oğuz-Türkmenlerde “Gökli” adında büyük kabilenin olduğu yazılı kaynaklarda mevcuttur. Göklenlerin bazılarını günümüzde Azerbaycan, İran ve Türkiye’deki Oğuz boylarının arasında bulabiliriz. Bazı araştırmacılar bu etnik ismi “kahkül” anlamında çözmüşlerdir, bazıları ise gökle > göklen-kökülen =“kök salan, temelli oturmaya geçenler” anlamını bildirdiğini ileri sürmektedirler (bk. Ataniyazov, 1988, 53. s.). Tabii ki, eski Çin yıllıklarında Göklenler eski Hun boylarından biri olarak anlatılmıştır. Y. A. Zuev Göklenleri ve onların yaşadıkları yerleri Ordo’tan Tsi-şan’a kadarki bölgelerde oturan Hun boylarının etnik ve siyasi birleşmesinin (II-III. asırlar) organik bir kısmı olarak anlatı-yor. Bu konfe-



derasyonu Usunlar, Kutlar, Kuyanlar ve Göklenler oluşturuyorlardı (bk. Zuev, 1960, 18. s.). Yazar, Usunların Kırgızlardaki “Sarı Uysunlar” (Kara Usunlar-O. K.), Kazaklar ve Özbeklerin içindeki “Üyşünler” ile aynı kökten geldikleri hakkındaki P. Pellye ve L. Ambi’nin fikirlerine katılmaktadır (bk. Zuev, 1960, 18. s.). Demek ki, Göklenler de Usunlar gibi Kırgızların içindeki en eski etnik boylardan biridir sonucuna varabiliriz.

Kızıl Kurt, Tüktüü Kurt (Kırmızı Kurt, Tüylü Kurt)

Kırmızı Kurt-Saruu, Tüylü Kurt-Döölös kavimlerinin içindeki boy isimleridir. Mahmud Kaşgari “Divan-ı Lügat’it-Türk”te Türk boylarının içinden Oğuzların bu hayvana “kurt” dediklerini yazmıştır (bk. M. Kaşgari 1. kitap 328. s.; DTS, 469. s.). Eski “kurt” kelimesinin ikinci anlamı bugünkü Kırgız dilindeki gibi “böcek-solucan” anlamını bildirir (bk. DTS, 469. s.) Kurt, bilindiği gibi eskiden bütün Türk-Moğol halklarının tapındığı totem-hayvan olmuştur. A. M. Şçerbak’ın araştırmalarına göre kurdun çeşitli isim ile (güzel isimler) adlandırılması (Mis, börü, maçak, gurt/kurt, kızıl karek, agız kara, v.s.) tapma geleneği ile alakalıdır (bk. Şçerbak, 1960, 132. s.). Çünkü, eski zamanlarda tapınılan hayvanların, kuşların isimleri değiştirilerek başka isimler ile adlandırılmıştır. Bu gelenek Güney Sibirya’daki Türk ve Tungus dilli halklarda günümüze kadar yaşamaktadır. “Başkurt” etnik adının (baş+kurt) “baş kurt” anlamını bildirdiği çoktan ispatlanmıştır. Bazı efsanelerde Başkurt boylarının Güney Ural’a göç ettikleri zaman yola ilk başlayanın kurt olduğu anlatılıyor (bk. Kuzeev, 1974, 447-450. s; Aytmuratov, 1986, 61-63. s.). Etnik kelimenin paraleli Kazaklarda “kızıl kurt, ongurt”, Türkmenlerde “gurt” şeklindedir. Tahminimize göre “Gurt” terimi eski Oğuz boylarından gelmiş bir terimdir.

Ak Üylüü Munduz

(Ak Evli Munduz)

Munduz soyunun içindeki kabilelerden biridir. Etnik kelimenin paraleli bugünkü Türkmenlerde “agöyli”, göçmen Özbek boylarında “ak üyli” şekillerinde karşımıza çıkmaktadır (bk. Ataniyazov 1988, 13. s; Abramzon, 1990, 222. s.). “Ak üylik” terimi orta asırlardaki Türk dillerinde (Çağatayca-O.K.) “rehine” anlamına geliyor. “Ak üylüü” teriminin birinci anlamı “soylu aileden rehine olanları” bildiriyor. Boyu, halkı boyun eğdirmek amacıyla veya iki devletin kendi aralarında yaptığı anlaşmanın garantisi olarak soylu aileleri rehin almak eski ve orta çağlara ait gelenekti. Bilindiği gibi bu yöntemi Çin hanedanları da çok kullanmışlardır. Göçmen halklarda rehine alınanları han sarayına yakın yerlerdeki ak boz evlerde (beyaz otağlarda) kıymetli esir olarak tutmuşlardı. Bu tarihi terim (“ak üylüü”) yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı ortaya çıkmıştır. İkinci anlamı Türkmenlerde “karşılık göçmen” Özbeklerde “soyun sınırlarını koruyan, evli olmayan gençlerin grubu” anlamındadır (bk. Abramzon, 1990, 224. s; Ataniyazov, 1988, 13. s.). S. M. Abramzon göçmen halklarda eskiden beri muhafaza edilen bu geleneğin “Manas” destanında da gösterildiğini belirtmiştir (bk. Abramzon, 1990, 222. s.).

Bayandı

Cediger soyunun içindeki boylardan biridir. Etnonimin eski şekli “bayandır”:-r çoğul manasını bildiren Eski Türkçe yapım ekidir. Kelimenin paraleli Türkmenlerde bayındır şeklinde karşımıza çıkar (bk. Ataniyazov, 1988, 28. s.). Ansiklopedik bilgi sahibi olan Mahmud Kaşgari “Divan-ı Lügat’it-Türk”te Bayandırların (Sözlükte “bayundur”) Oğuz-Türkmen boy birliğine girmesi hakkında yazarak onların damga işareti hakkındaki ilk bilgileri veriyor. Damgası yapısı bakımından eski kaynaklarda verilen bütün Kırgız damgalarına benzemektedir (bk. M. Kaşgari, 1. kitap 90. s.). Reşidüddin “Cami üt-Tevarih’te” Bayandırları Oğuz kağanının Kök Han isimli oğlundan yayılmış boy olarak belirtmektedir. Fars bilim adamının verdiği bilgilere göre Bayandırların damga işareti LO, tapındığı kuş ise aladoğan (Reşidüddin, 1.kitap, 89. s.). Aynı yazar etnik kelimeyi “yer yüzü mutluluk ile dolsun” anlamında çözümlüyor (Reşidüddin, 1. kitap, 89. s.). Ebul Gazi Bahadır Han ise etnik ismin “mutlu” anlamına geldiğini anlatmıştır (bk. Abul Gazi, 1906, 25-26. s.). Akademik W. W. Barthold Rus yıllıklarındaki Berendeyler ile Bayandırları aynı olarak görüyor (bk. Barthold, cilt V, 272. s.). Tabii ki, etnik isimler birbirlerinden uzak olan iki başka boyu da belirtebilir. A. N. Kononov, Bayandır ve Bayat etnik adlarının aslı olan bay, bayan kelimelerinin zengin, zenginlik anlamına geldiğini yazmıştır (bk. Kononov A.N. Türklerin Soy Ağacı, 92-96. s.). Bizim fikrimize göre etnik adın anlamının çözümlenmesinde A. N. Kononov’un görüşü daha uygundur. Damgalardaki genetik genelliklere ve Kırgız-Oğuz etnik bağlantılarına dayanarak Bayandırlar Kırgızların eski boylarından biri olarak sayılabilir.



Balıkçı

Kıtay, Saruu kavimlerinin içindeki boylardan biridir. Etnik adın paralelleri Başkurt, Kazak, Karakalpak, Tuva, Türkmenlerin içinde de mevcuttur (bk. Kuzeev, 1974, 351-352.s; Canuzakov, 1982, 166.s; Potapov, 1969, 47.s; Vaynşteyn, 1961, 40.s; Ataniyazov, 1988, 29. s.). R. G. Kuzeev, başka Türk dilli göçmen halkların (Kırgız, Başkurt, Kazak, Karakalpak, Tuva, Türkmen) arasında da yaygın olan bu etnik adın Eski Türk devrinde meydana gelip, daha sonra Nayman, Kara Kıtay etnik çevresinde şekillendiğini belirtmiştir. Çünkü, bu boyun

Kıtay (Katay) soy birleşmelerinin dalgası ile geldiği anlatılmıştır (bk. Kuzeev, 1974, 351. s.). Demek ki, Başkurtlardaki Katay (Kıtay), Kırgızlardaki Kıtay boylarında rastlanan Balıkçı etnik adlarının yardımıyla etnik yakınlıkları görebiliriz. Çünkü, R. G. Kuzeev eski Kıtay (Katay) soyunun damgası ile Başkurt-Balıkçıların damgasının genetik genelliklerini de delil olarak göstermiştir (bk. Kuzeev, 1974, 352. s.). Bunun dışında, Kırgızlardaki Kıtay kabilesinin damgasıyla Başkurt-Balıkçıların (Katay boyunda-O.K.) damgalarının benzerlikleri tespit edilmiştir. Eski Türk runik yazıtlarında balık, baluk kelimesi “şehir”, balukdaqu kelimesi ise “şehirliler” manasını bildirmektedir (bk. Malov, 1951, 368. s.). Mahmud Kaşgari “Divan-ı Lügat’it-Türk”te balık kelimesinin “şehir” anlamına geldiğini yazmıştır (bk. M. Kaşgari 1.cilt 360. s.). Aynı yazar “balikcin” kelimesini “turna”, balık kuşu” anlamında incelemiştir (bk. M. Kaşgari, 1.cilt 348. s.). Bilindiği gibi Balık+çı;-çı eki meslek, yaşanan bölgeyi de bildirir. Eski Türk devrinde Beş Balık, Ordu Balık, vs. şehirlerin olduğu malumdur. Araştırmacılar “balıkçı” etnik kelimesinin eski Türk devrinde “yurt sahibi olan insanlar”, “şehir dışında yaşayan göçmenler” anlamlarına geldiklerini de belirtmişlerdir (bk. Kuzeev, 1974, 351. s.). O. K. Karaev Balıkçıların aslının Türk olduğunu, XIV-XV. Asırlarda Aksu şehrine yakın yaşadıklarını yazmıştır (bk. Karaev, 1995, 126. s.). V. P. Yudin Kırgızların içine girmiş olan Moğol unsurlarına Balıkçı boyunu da eklemiştir (bk. Yudin, 1965, No: 3, 61. s.). Tabii ki, bu bilgiler daha da derin açıklamayı gerektirmektedir. Çünkü, adı geçen etnik adların Kırgızların içine VI-X. asırlarda (Eski Türk devrinde) girme ihtimali vardır. Fergana vadisinde “Balıkçı” toponimlerine bir kaç kez rastlandığı görülmüştür (bk. Gubaeva, 1983, 60. s.).

Darkan


Çekir, Sayak kavimlerindeki Kün Çubak kabilesinin içindeki boydur. Darkan; 1) Savaş silahlarını yapan usta, 2) Saygıdeğer, kutsal anlamlarına gelir. Moğol dilinde aşağıdaki gibi inceleniyor: Darhan-1. Usta, dükkan; Darhan-1. Kutsal, el değmez; 2. Tarih, yükümlülüklerden muaf adam (bk. Moğol oros tol, 1957, 143. s.). Darhanlar orta asırlardaki Moğol hanlarının sarayında üstün haklara sahip olmuşlardır. Tahmini olarak, Darhanlar Moğol toplumundaki farklı asılzadelerin tabakasını oluşturmuşlardır. “Tarqan” kelimesi E. Pulleyblank’in fikrine göre, unvan olarak eski Hun devrinden itibaren bilinmektedir. Hunların “şanbe” (Şanyu) unvanı Çin transkripsyonundaki “tarqan” anlamına geliyor. Bu unvan Eski Türk devrinde de yaygın şekilde kullanılmıştır. Taş üzerindeki yazılarda Tonyukuk’un “Boyla Bağa Tarkan”, Moçco ve Dusifu’nun ise “şad ve yabgu” unvanlarına sahip oldukları belirtilmiştir (bk. Klyaştornıy, 1964, 31. s.). Etnik ve toponimik isimler olarak Darhan//Tarhan geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu etnik isim ilk kez Eski Bulgar (Bolgar) boylarının içinde karşımıza çıkıp, konfederasyondaki aristokrat soy olarak bilinmektedir. Bazı ünlü araştırmacıların çalışmalarında etnogenetiği bakımından “tarhan” etnonimi Tuna Bulgarları ile Macarlar, İdil Bulgarları ile Çuvaş ve Başkurtların arasındaki etnik bağlantıları yansıtmaktadır (bk. Kuzeev, 1874, 342-343. s.). Etnonim “darhat” şeklinde Kazak, Ordoslu Moğollorda ve Tuvalılarda, “darhan (tarhan)” şeklinde ise bugünkü Türkmen ve Başkurtların boy yapısında rastlamaktadır (bk. Canuzakov, 1982, 167.s; Potapov, 1965, 50. s; Ataniyazov, 1988, 111. s.). Türkmen Türkçesinde bu kelime “Devlet için yaptığı büyük hizmetlerinden dolayı bazı yükümlülüklerden muaf olanlar” anlamına geliyor (bk. Ataniyazov, 1988, 111. s.). Yukarıda bahsettiğimiz bazı örneklerden “darhan” kelimesinin “serbest”, “el değmez”, “yükümlülüklerden muaf” anlamlarına gelir sonucuna varabiliriz. Isık-Göl kıyısında da Darhan isminde köy bulunmaktadır.

“Manas” Destanı’nda Darhan isimli destan kahramanı olan ünlü usta anlatılmaktadır. Destanın bazı varyantlarında Manas için Darkan beyaz çelikten kılıç yapmıştır (“Manas” Ansiklopedisi, 1.cilt, 177.s.)

Kuşçu

Sol kanattaki büyük boylardan biridir. Bazen “Kutçu” soyu olarak da geçmektedir. Etnik kelimenin kuş + çu/-çı-“kuş tutan”, “kuş eğiten” anlamına geldiğini ileri sürmektedirler. Başkurt boylarının içindeki “Koşsı” etnik ad da yukarıdaki anlamı bildirir (bk. Kuzeev, 1974, 215. s.). İlk önce Kuşçuların Azık soyu ile beraber (“assigi ve geshu”) Batı Göktürk Kağanlığı’nın (VII. asır) Nuşibi bölgesinde yaşadıkları Çin yıllıklarında yazılmıştır (bk. Biçurin, 1950, cilt I, 288-289. s.). VI-VII. asırlarda Kuşçuların Orta Asya’yı hakimiyeti altına alan göçmen Türk halklarından biri oldukları bilinmektedir. V. V. Radlov “Kırgızların Kuçu (kuşçu) boyu Tanrı Dağlı Kırgızlar ile Yenisey vadisinin etnik bağlantısını ispatlamaktadır.” diyerek delilli görüşünü söylemiştir (bk. Kuzeev, 1974, 216. s.). Kuşçu etnik adının aslını Altay bölgesi ile bağlantılı olarak incelemek lazım (bk. Kuzeev, 1974, 216. s.). Delil olarak S. M. Abramzon Kuşçu etnik adının bazı Kırgız Boy isimleri ile beraber Altay, Doğu Türkistan, İrtış’a komşu bölgelerdeki eski Türk devrindeki etnik çevreye ait olduğunu belirtir (bk. Abramzon, 1991, 60. s.). Tahminen bu isim unvan olarak da kullanılmıştır. Bilindiği gibi VI. asırda Göktürk Kağanı Mugan Han “Kuşşu” unvanına sahip olmuştur. XII. asırda Kuşçular Moğol dilinde konuşan Dörbönlere kısa dönem boyun eğmişlerdir. XIII. asrın ikinci yarısında Kuşçular Batu Han’ın askerlerinin içindeki büyük ordu olarak meşhur olmuşlardır. Yer değiştirerek Batı’ya doğru göç eden Kuşçular daha sonra Nogay, Türkmen, Başkurt, Özbek-Konurat, Azerilerin içine etnik boy olarak girmişler (bk. Kuzeev, 1974, 214-216.s.; Karmışeva, 1976, 90-98.s.; Ataniyazov, 1988, 36. s.). Etnik kelime yer-su ismi olarak Azerbaycan ve Türkiye’de ondan fazla yerde rastlamaktadır. Kırgızların millet olarak gelişmesinin temelini atan eski Kuşçu soyu XVII-XVIII. asırlarda Doğu Türkistan’ın siyasi yaşamına çok aktif katılmıştır. V. V. Radlov’un fikrine göre Kuşçu etnik boyu Kırgızların arasında daha erken orta çağlarda ortaya çıkmıştır. Buna “Geşu” (Kuşçu) boyu ile beraber anılan bugünkü Kırgızların içindeki Azık (Çin kaynaklarında-“Assigi”-O.K.) etnik adının da delil olacağı şüphesizdir.



Kayduulat

Sayak soyunun içindeki kabilelerden biridir. Kay+duulat erken orta çağlardaki iki etnik ismi yansıtmaktadır (“duulat” etnik kelimesine ayrı bir tanım verilir. Bakınız “duulat” etnonimi-O.K). “Kay” etnik kelimesi Çin kaynaklarında Si (hai) şeklinde geçmektedir (bk. Zuev, 1960, 123. s.). Kayların aslı eski Moğolların syan boy birliğine dayanır. Çin kaynakları Tsi-dann (kidan) ve Si (kay ~ hai) boylarının dillerinin çok yakın olduğunu bildirmektedir (bk. Zuev, 1960, 129. s.). “Kay” etnik ismi IX. asırda ortaya çıkmıştır ve “yılan” anlamına gelmektedir. Mahmud Kaşgari’nin “Sözlüğünde” Yabaku, Basmıl, Tatarların yanı sıra genel Türk dilinde konuştukları, kendilerine ait bir dilinin (lehçesi) olduğu yazılmıştır (bk. M. Kaşgari, cilt I, 64-65. s.). Çin kaynaklarındaki bilgiler ile M. Kaşgari’nin “Sözlüğündeki” bilgiler arasında bağlantı kurulursa, IX. asırda Moğol dilli Kayların bir kısmının Türkleşme sürecini yaşaması mümkündür. Çünkü, Kaylar IX. asırda Türkmen-Oğuzların içindeki boy olarak bilinmektedir (bk. Zuev, 1960, 129. s.). Tam bu zamandan itibaren Kaylar Kumık-Kıpçak, Oğuz-Türkmen boylarını Batı’ya doğru kovalamaya başlarlar. Urfalı Matheos şöyle diyor, “Yılan” isimli halk “sarı saçlıları” (sarıları) kendi oturdukları yerlerinden kovdular. Müslüman kaynaklarının bazılarında Kaylar Yenisey Kırgızlarının doğusunda, bazılarında ise onların batısında olarak gösterilmiştir. Etnik adın paraleli Altaylıların arasında “Kıy” şeklinde geçmektedir. “Kay” etnik boyu Kırgızların arasına büyük ihtimalle orta asırlarda girmiştir.

Kaşk

Basız, Sarı Bağış, Teyit kavimlerinin içindeki boylardan biridir. Kaşka kelimesinin asıl anlamı unvan bildiren etnik kelimedir. K. K. Yudahin “kaşka” kelimesinin bir anlamını “soy başkanı”, “yola başlayıcı” olarak vermiştir (bk. Yudahin, 363. s.). Kaşka kelimesi 1. Soy başkanı, soyun yola başlayıcı adamı, 2. Cesaretli, korkmayan anlamlarındadır. Yeniseyli Kırgızların arasında “kaşka” (“hasha”) boyu (etnik adı) varmış. Etnik kelimenin paraleli eski ve orta asırlardaki Kırgız etnik boylarından olan şimdiki Hakaslarda “hasha” şeklinde bilinmektedir. Bunun dışında, Hakasların içinde “Haska Hırgıs”, “Hasha Pürüt”, “Hasha Püür”, “Hasha İrgit” boyları da mevcuttur. “Hasha”-Hakasların içindeki büyük kabile olarak sayılır. “Kaşka” unvan-etnik kelimesinin Yenisey Kırgızlarında olduğunu aşağıdaki deliller ispatlamaktadır. “Yenisey Kırgızları toplum olarak iki tabakaya ayrılmışlardır. “Hasha söök”-aristokratları Kırgızlar, “para söök”-halkı “Kıştımlar”, yani bağımlı olan boylar oluşturmuştur. Bilindiği gibi Kırgızların boy başkanlarının isimlerine “Kaşka” unvanı eklenerek söylenmiştir. Mesela, Altın Kaşka, Matır Magnay Kaşka, Tarmagay Kaşka, Kurban Kaşka, Barcuk Magnay Kaşka, Ulagaç Kaşka vs. Kaşka-Moğollardaki Noyon unvanının aynısıdır (bk. Butanaev, 1990, 22. s.). XIV. asrın sonunda (1399-1445 yıllar) Kırgızlar Ugeçi Kaşka’nın (Güyliçi, Mönkö Temir) yönetimi ile Oyrot-Moğol boylarına baskı göstermişlerdir. Bu unvanı sonraki Cungar hanlarının da taşıdıklarına ait (mesela, Çukula Kaşka) bilgiler vardır (bk. MİKK, 1973, 223. s.). Osmanlı-Türk tarihçisi Seyfeddin Çelebi “Tevarih” adlı çalışmasında (XVI. asrın sonu) aşağıdaki bilgileri vermiştir; “Kaşgar tarafında “Kırgız” isimli bir halk yaşıyor. Onlar Moğollar gibi göçmendirler. Kırgızlar çok çok sayıdan oluşan bir halktır. Onların hanı yok, beylerinin “Kaşka” adlı olduğu malumdur”. Kaşka kelimesinin Kırgızlarda, Hakaslarda, özellikle “Manas” destanında unvan, başkan anlamında kullanılması Kırgız ve Hakas halklarının aslının bir olduğunu ispatlamaktadır (bk. Manas Ansiklopedisi, cilt I, 1995, 286. s.). Demek ki, “Kaşka” kelimesi etnik isim ve unvan olarak Kırgızlarda Yenisey devrinden beri bilinmektedir. Bununla beraber Kırgızların Saruu kaviminde “Ontogor Kaşka”, Munguş kabilesinde “Erke Kaşka”, Döölös kabilesinde “Çulum Kaşka” isimleri paralel olarak kalmışlardır. Şorların tarihinde “Haşhalar”-vücudu hayvan gibi olan mitolojik halk olarak yansıtılımıştır (bk. Butanaev, 1999, 185. s.). Tahminen bu folklor bilgi eski Kırgızlar hakkında malumat vermektedir. Çünkü, zamanında bugünkü Şorların atalarının Kırgızların eğemenliği altında oldukları bilinmektedir.



Kandı

İçkilikler (Bulgacılar) boy grubundaki büyük boyun ismidir. Kandı-Türk halklarında yaygın olan boy ismi olarak bilinmektedir. Bu etnik adın paraleli Başkurt, Kazak, Karakalpak, Nogay, Özbek, Kırım Tatarlarının arasında mevcuttur. Araştırmacıların birçoğu “Kandı” etnik adını M.Ö. III.-I. asırlarda Sır-Derya’nın orta kısmında komşu olarak yer alan Kangyuy ya da Kangha (Çin yılnameleri ve Avesta’nın bilgilerine göre) devleti ile bağlıyorlar. Devletin merkezinin bugünkü Otrar şehrinin bulunduğu bölgede olduğu bellidir. Türk dilli Kangyuylar Zerdüştlük dinine inanarak güneşe, aya ve bazı yabani hayvanlara tapınmışlardır. Usunların yaptıkları baskıdan dolayı Kangyuy boyları Kuzey Hunlarının oturdukları bölgelere taşınmışlardır. Tarihi gelişmenin aşamalarında Kangyular Alan-Sarmat, Hazar, Soğd, Eftalitlere, Batı Göktürk Kağanlığı’na, Araplara, Karahanlılara karşı mücadele etmişlerdir, bazen de bağımlı durumda kalmışlardır. Kangdıların (kanlı) Kıpçak boyları (IX. asırdan itibaren) ile olan ilişkileri ayrıca incelenecek bir konudur. A. T. Kaydarov’un fikrine göre Kıpçak baskısı sırasında Kandılar Kıpçak boy birliğine yapısal parça olarak girmişlerdir (bk. Kaydarov, 1985, 38. s.). XI



II. asırda Kangdılar Kıpçakların büyük bir parçası olmuşlardır (bk. Kuzeev, 1974, 358. s.). Reşidüddin Kandıların Eluy Siras ve Kök İrdış (İrtış) nehirlerinin ortasında Naymanlar ve Kırgızlara komşu olarak yerleştiklerini yazmıştır (bk. Reşidüddin, cilt I, 1.kitap, 136-137. s.). Tahminen XI-XIII. asırlarda Kangdıların bir kısmı Yedi Su’dan Kuzeydoğu’ya doğru göç etmişlerdir. Tam bu zamanlar Harezm şahlarının devletindeki siyasi yaşamlarında Kangpıların etkisinin çok kuvvetli olduğu malumdur. Ebul Gazi Kandıların Oğuz boyları ile Isık-Köl, Culı, Talas’ta komşu olarak yaşadıklarından bahsetmiştir (bk. Ebul Gazi, 1906, 34. s.). V. V. Barthold birçok tarihi yazılı kaynaklara dayanarak Çüy suyunun kıyılarına göç eden Kangdıları Doğu’dan gelen Kara Kıtayların kovduklarını yazmıştır (bk. Barthold, cilt I, 294. s.). Aynı zamanda Kandılar Harezm şahları tarafından devletten sınır dışı edilmiştir. Plano Carpini ve Rubruk XIII. asırda Kandıların Sır Derya’nın aşağı kısmındaki Kara Kum’a yakın olan bölgelere yerleştiklerini ileri sürmüşlerdir (bk. Tınışpaev, 1925, 7. s.). Demek ki, XIII. asra doğru Kandılar Orta Asya’nın geniş bölgesine (Oğuz-Kıpçak çevresine-O.K.) yayılmıştır diyebiliriz. Kıpçak boyları ile birleşen Kandıları bugünkü Nogay, Karakalpak, Kazak, Kırım Tatarları vs. halklarının temelini atmaya katılan etnik boy olarak incelemek lazım. Kandı boyu Kırgızların içindeki Bulg (a) çının kuşakları olarak XVI. asırda yazılan “Mecmu’t-Tevarih’te” verilmiştir. Demek ki, Kandı etnik boyunun Kırgızların içine girdiği dönem X-XII. asırlardan önceki dönemdir. Etnik adın incelenmesiyle ilgili aşağıdaki gibi fikirler mevcuttur; N. F. Katanov, A. N. Bernştam, S. G. Klyaştornıy, ve V. Murzaev Kanglı/Kanlı etnik adının yer-su adları olarak Avrasya bölgesinin birçok yerlerinde bulunduğundan bahsetmişlerdir (bk. Kaydarov, 1985, 44. s.). Fars tarihçisi Reşidüddin (XIV. asır) etnik kelimenin “kang”-“araba” anlamını bildirdiğini yazmıştır (bk. Reşidüddin, cilt I, 1. kitap, 84. s.). Onomastik (Özel yer adları) uzmanı R. A. Ageyeva, T. Canuzakov’un (1980, 20-21) “Kanlı” adının Kan (Yenisey’in eski adı) nehrinin esasında meydana gelen toponim ve etnik ad fikrine katılmaktadır (bk. Ageyeva, 1990, 72. s.). Tabii ki, bazı araştırmacılar Kanglı/Kanlı etnik kelimesinin eski dönemlerde “nehir kıyılarında oturan insanlar”, “nehre yakın oturan boy, millet” anlamına geldiğinden (kandı=kanglı=kanlı;-lı Türk dillerindeki ektir.) bahsetmişlerdir. İ. Marquart, K. Menges de yukarıdaki fikre katılmışlardır (bk. Kaydarov, 1985, 45-46. s.). S.G. Klyaştornıy ve S.P. Tolstov ise etnik kelimeyi “Kang adamı”, “Kang adamının kuşağı” olarak çözümlemişlerdir (bk. Klyaştornıy S.G., Orhun Yazıtları’ndaki Kangyuy Etnotoponimi//SA, 1951, No:3, 54-63. s.). A.G.Kaydarov birçok bilgilere dayanarak etnik kelimeyi Kang/Kan/Ka-Sır Derya’nın eski (İran dillerinde) adını bildiren etnik addır sonucunu çıkarmıştır. Demek ki, Kan kelimesi “derya” (nehir) anlamına geliyor (bk. Kaydarov, 1985, 47.s.), Genel Türk-Moğol etnik adlarında yer-su isimlerine bağlı olarak meydana gelen boy isimleri çok sayıda bulunmaktadır.

Kara Usun

Kesek kaviminin içindeki boylardan biridir. Etnik ismin paralelleri aynı kavimde “Sarı Usun”, Kazaklarda “Sarı Uysun”, “Uysun” şekillerinde mevcuttur (bk. Canuzakov, 1982, 172-173. s.). Kara Usunlar (Sarı Usunlar) ile eski Usunlar arasında etnik bağlantı kurarak inceleyebiliriz. Usun boy birliği hakkında edebiyatlarda, okul kitaplarında biraz bahsedilmiştir. Eski Usun boylarının Yenisey Kırgızlarının batı kısmı olduğu fikrini N. A. Aristov ilk defa 1896 yılında söylemiştir. Bu yazarın varsayımı Japon akademisyeni K. Sirotori tarafından ortaya koyulan Tsin Hanşu’daki bazı insan isimleri, unvan bilgileriyle desteklenmiştir. Bu fikre F. Hirt, O. Franke,

İ. Marquart, P. Pelliot ve Y. A. Zuev gibi ünlü doğubilimciler de kendi araştırmalarında katılmışlardır (bk. Zuev, 1960, No 1, 6-7. s.). M.Ö. I. asrın sonunda Kantszu (Kandı) boyları Usunlar tarafından baskı altına alınmışlardır. Sonuçta Kantszular (Kandılar) Hun Türklerinin önderi Çji Çji’den yardım istemeye mecbur olmuşlardır. Usunların kraliçesi Kün-Bağ unvanına sahip olmuştur (bk. Zuev, 1960, No 1, 12-13. s.). Usunlar kendi bağımsızlığını ve devletini uzun zaman korumuşlardır. Tabii ki, Yedi Su’daki Usun boy birliğinin tarihi yeterli derecede araştırılmamıştır. Usunlar hakkında son bilgiyi 435 yılında onların merkezine (vadideki kırmızı şehir) gelen Çin elçisi Dun-Din vermiştir, elçi bu zamanlarda Yedi Su Avarların baskısı altında kaldığını yazmıştır (bk. Zuev, 1960, No 2, 121. s.). Usunların kökünün Kırgızlara çok yakın olduğunu Çin kaynaklarında yazılan destanlar da ispatlayabilir. “Olay Tanrı Dağlarında gerçekleşmiştir. Dünyaya bir çocuk gelmiş ve zamanında yürüyemeyen çocuğu yurda bırakıp gitmişler. Yolda gitmekte olan yabancı birisi dişi kurdun bir bebeği emzirdiğini görmüş. O insan çocuğa Kaba ismini vermiş. Bu çocuk sonradan Calduu (Yeleli) Kaba lakabı ile meşhur olmuştur.” Destana göre Calduu Kabadan bugünkü Kırgızlardaki Sayakaların bir boyu yayılmıştır. Eski Çin kaynaklarında (Tsin Hanşu) “Kun-mo” isimli Usun prensi ülkedeki küçük bir bölgeyi idare etmiş. Kun-mo’nun babası Nants-dou-ni’ye saldırıp öldürürler, çok korkan halkı Hun Türklerinin oturdukları yere kaçmaya mecbur olmuşlar. Yeni doğan Kun-mo’yu alan kişi çocuğu çarşafa sararak, otların arasına saklayarak yemek bulmak için gitmiş. Döndüğünde çocuğu dişi kurdun emzirdiğini, aynı zamanda bir parça et ile karganın uçtuğunu görmüş. Kun-mo’yu Şanyü almış ve kendi çocuğu gibi yetiştirmiş. Şanyü büyüyen Kun-mo’ya babasının halkını, askerini geri vermiş. O, büyüdükten sonra düşmanlarından çektiği zorluklar için intikam almış (bk. Zuev, 1960, 122. s.). Destandaki kurt ve karga Usunların totemik inancını yansıtıyor. Eski Türklerde de yukarıdaki gibi aynı anlamı içeren destanların bulunduğu Çin yılnamelerinde yazılmıştır. Şüphesiz ki, bu paraleller ve saygın bilim adamlarının bilimsel görüşleri Kara Usunların (Sarı Usunların) Kırgızların içindeki en eski etnik boylardan biri olduğunu ispatlamaktadır.

Argın

Kesek kavminin içinde bulunan bir boydur. Bu etnik ismin paraleli Hakaslarda Kızıllar, Kazaklarda orta cüzü (kısmı) oluşturan boy ve büyük kabile olarak bilinmektedir (bk. Butanayev, 1990, 81.s; Moldobayev, 1995, 143. s.). N. A. Aristov Argınların eskiden VII-VIII. asırlarda şimdiki Moğolistan’ın kuzeydoğusunda yaşadıklarını, Çin kaynaklarında (‘Tan-şu’) ise ‘Basimi’ adıyla bilindiklerini yazmıştır (bk. Aristov 1894, 365. s.). Basimi-Argınlar V. asırda Gaoguyların kabilesinin bir boyunu oluşturmuş. Kazak bilim adamı M. Tınıspayev Argınların Moğol dilinde konuşan halk olduğunu Reşidüddin’in yazdığı bilgilere dayanarak ileri sürmüştür (bk. Tinispayev, 1925, 7. s.). Fakat, bu bilgiyi iyice araştırmamış, çünkü bu kelimenin Türkçe olduğu bellidir. VI-VII. asırlarda, Argınlar Tarbagatay’ın kuzeyinde, Kıpçakların doğusunda, Naymanların batı bölgesinde yaşamışlardır. Çin’deki Moğol sülalesinin tarihi hakkında bilgi veren “Yuan si”de Argınlar Kangli-Kıpçaklar olarak geçmektedir (bk. Aristov 1894, 363. s.). Demek ki, orta çağda (IV-V. asırlar) Argınlar Türk dillerinin bir lehçesinde konuşmuştur. Argınlar Moğolların baskısı üzerine Kıpçaklar ve Naymanların yaşadıkları yerlerden doğuya sürülürler. Bilindiği gibi bu zamanlarda Naymanlar ile Kırgızlar arasında çatışmalar sürüyordu. Bu olaydan Naymanlarla Kırgızların komşu bölgelerde yaşadıklarını çıkartabiliriz. Yenisey Kırgızlarından olan Hakasların içinde ‘Argın’ boyunun bulunması bizim fikirlerimizi ispatlar. Bilim adamları Kazakların içindeki Argın boyunun orta cüz (kısım) kabilelerinin sinonim adı olduğunu savunurlar (bk. Moldobayev 1995, 144. s.). Yazar Kazak-Argınlar ile Kırgızların etnik isimlerindeki benzerlikleri doğrudan etnik iletişim olarak belirtir. Kazak-Argınlar ile Kırgızların kabile adlarında 36 paralel adın mevcut olduğu tespit edilmiştir. Etnograf B. H. Karmışeva kendi yazılarında Lakaylarla bugünkü Kazak-Argınlar arasında çok sıkı bir bağlantıların olduğunu belirtmiştir (bk. Karmışeva, 1976, 232-236. s.). Moğolların baskısından dolayı Yedi Su bölgesine göç eden Argınlar, VI. asırda bu bölgeye yeniden yerleşen Kazakların arasına karışır. Yukarıda verilen bilgiler ve Hakaslarda “Argın” boyunun bulunması Argınların Kırgızların içine VII-VII. asırlarda katıldığını ispatlamaktadır.



“Argın” etnik adının açıklaması olarak ilim çevresinde belli bir görüş yoktur. Kazak bilim adamı G. G. Musabayev etnik kelimeyi Moğol dilindeki ‘arguy’-hayvan yetiştiren anlamıyla açıklar. N. A. Aristov ise, Altay’daki ‘Argun’ nehrine benzetir. Kazak ansiklopedisinde aruk (arik)-‘temiz’, ‘duni’,-‘gun’-‘evvelki kabile’ anlamına geliyor. Kazak bilim adamı D. Januzakov A.N. Kononov’un ‘argagun’ teriminde eski ‘arkqa’-‘cemaat’, ‘çoğunluk’, ‘grup’, ‘çok’ kelimesinin temelinin bulunduğu görüşüne katılmaktadır (bk. Januzakov 1982, 62-63. s.).

Tubay


Saruu kabilesindeki büyük boylardan biridir.-y,-ay,-iy,-oy,-ey eki Eski Türkçeye ait ektir, çokluk anlamını veren yapım ekidir. Etnonimin ilk şekli Tuba (y) olması lazım ve Tuva/Tiva, (tuba-kiji), Tubalar (Altay Türkleri), Tubinler etnik adlandırmaları ile genel olarak bakabiliriz. Bu etnonim ilk kez ‘Dubo’ şeklinde VI-VIII. asırlarda şimdiki Hubsugul gölü ile Yenisey nehrinin ortasında yaşayan kabilenin özel ismi olarak belirtilir (bk. Potapov, 1969, 179. s.). Çin yıl beyannamelerinde ‘Dubo-Teleütlerin içindeki kabile’ bilgileri bulunmaktadır. Bugünkü Tuva (Tiva) halkının özel ismi olarak belirtilen ‘Dubo’ etnik adı Çin’in Wei, Sui Tang (Than) sülalelerinin yıllıklarında geniş bir şekilde açıklanmıştır (bk. Serdobov 1971, 39. s.). Dubolar (Dubo-Çin transkripsiyonundaki etnik ad-O.K.) Kırgızların güneydoğu, Uygurların kuzeybatı taraflarında yaşamış ve o zamanlarda Yenisey Kırgızları ile ilişkilerde bulunmuşlardır (bk. Istoriya Tuvı, K-1, 57-58. s.). Dubolar hayatlarını avcılıkla, balık avcılığıyla, toplamakla, bazı grupları ise hayvancılık ile sürdürmüşlerdir (bk. Serdobov, 1971, 41. s.). Reşidüddin’in ‘Tarihler antolojisi’nde’ (‘Cami’üt-Tevarih’te) Duboların VII-VIII. asırlarda Bargujin-Tokum’da Kırgızlar ile komşu olarak (Tumat şeklinde) yaşadıkları yazılır (bk. Reşidüddin. C. 1, K.1. 128. s.). Buradaki ‘Tumat’ etnik kelimesi Hakasların içinde korunmuştur. Bugünku Hakasların Kamlar (Hamnar) kabilesi ‘Tumat’ ve ‘Kırgız’ boylarını içerir. Hakasların tarihi folklorunda bu boyların Kırgız halkının bir kısmını oluşturdukları verilmiştir. Bu bölge günümüzde “Tumat cazizi” (Tumat tarlası) olarak adlandırılır (bk. Butanayev 1990, 80. s.). Bilim adamlarının çoğunluğuna göre Dubo ~ Tubo ~ Tuba kabileleri Samoyet dilinde konuşmuşlardır (bk. Vaynşteyn 1970, 219. s; Potapov 1969, 181-182. s.). Tubaların Samoyet dilli kabileler ile bir kökten geldiğini meşhur bilim adamlarının arasından I. Georgi, M. A. Castren, V. V. Radlov, P. Pelliot gibi araştırmacılar ileri sürmüşlerdir (bk. Vaynsteyn 1970, 219. s.). VII-.VIII asırlarda Minusinsk ovasına yerleşen Tubaların (Tubinler) çoğunluğu Türk dilinde konuşmaya başlamışlardır. Orta Çağ’da Yenisey Kırgızlarının (VII-VIII. asırlarda) değişik yapıdaki Tubin (Tuba) boyunu oluşturması çok enteresandır (bk. Butanayev 1990, 58. s.). Meşhur araştırmacı L. P. Potapov Samoyet dilli Tubaların Kırgızlar tarafından Türkleştirildiğine dair deliller vermiştir (bk. Potapov 1972, 55. s.). S. Vaynşteyn VII. asırdaki Tubinler ile Yenisey Kırgızlarının arasındaki etnogenetik benzerlikleri vurgular. Bununla birlikte Rus kaynakları Tubinlerin (Tuva) Yenisey Kırgızlarının bir bölüğü (G. Miller) olduğunu yazar (bk. Vaynşteyn 1961, 34. s.). Eski Dubolar (Tuvalar) ın sonradan gelen Tuva\ Tiva, Altaylı Tuvalar (Yis kiji), Toflarlar (Karagaşlar), Hakas-Tubinlerin etnogenezinde rolü vardır, buna boyların (ırklar) adlandırılmalardaki (Kırgızlardakı ‘Tuday’ etnik adını hesaba katarsak-O.K.) benzerlikler de örnek olabilir. Bunun yanı sıra atalarımız ve VII-VIII. asırlara kadar yaşayan Yenisey Kırgızları da bu etnik alakaların dışında kalmamışlardır. Eski Kırgız ve Samoyet dilli kabilelerin etnik ilişkilerini bugünkü Kırgızlardaki Celden, Tumatay, Tuma tukum (Nayman), Tubay ve diğer kabile adları ispatlar. Yenisey Kırgızlarının oluşturduğu büyük devlete bağlı, haraç veren halklar ‘Kıştımlar’ adıyla geçer, onların bazılarının Samoyet dilinde konuşan kabilelerden olduğu bilinmektedir. Tubay kabilesinin Kırgızların etnik birliğine Yenisey çağında (V-IV. asırlarda) girdiğini varsayabiliriz. Çünkü, bu kabile içinden Saruuların bir Kırgız kabilesi olduğunu onun damga işaretleri, eski boy adları ispatlar. Etnik adı araştıran bazı araştırmacılar “tokoy” (orman), “biyiktik” (yükseklik) anlamında çözerler (bk. Vaynşteyn, 1970, 218. s.). Hakikaten, bugünkü Altaylı Tuvalıların “yis kiji”-“orman insanları”, “orman adamları” olarak adlandırılması çok ilgi çekicidir. Çünkü, etnik adların ortaya çıkmasında tabiyat koşullarının da etkisinin olduğunu ispat eden deliller bulunmaktadır.

Abramzon S. M., Kirgizi i ih etnogenetiçeskiye i istoriko-kulturnıye svyazı, Frunze 1990.

Abul Gazi, Rodoslovnoye derevo turkov, Kazan 1906 (perevod i predisloviye G. S. Sablukova).

Aytmuratov D., Turkskiye etnonimi, Nukus 1986.

Alekseyev N. A., Ranniye formı religii turkoyazıçnıh narodov Sibirii, Novosibirsk 1980.

Anisimov A. F., “Samanskiye duhi po vozzreniyem evenkov i totemi ceskiye istoki ideologii samanstva”, Sb. MAE., T. XIII, M. 1951, s. 187-215.

Ataniyazov S., Slovar turkmenskih etnonimov, Ashabad 1988.

Baskakov N. A., “İmena polovtsev i nazvaniya polovetskih plemen v russkih letopisah”, Turkskaya onomastika, Alma Ata 1984, s. 48-77.

Barthold V. V., Soçinenii, V kitap.

Butanayev V. Y., Etniçeskaya istoriya hakasov v XVII-XVIII vv., M. 1990.

Vaynsteyn S. İ., İstoriçeskaya etnografiya tuvintsev, M. 1972.

Vaynsteyn S. İ., İstoriya narodnogo iskusstvo Tuvi, M. 1979.

Volkova N. G., Etnonimi i plemennıye nazvaniya Severnogo Kavkaza, M. 1983.

Gubayeva S. S., Naseleniye Ferganskoy dolinı v kontse XIX naç. -XX vv., Taşkent 1991.

Drevnetyurkskiy slovar, L. 1969.

Januzakov T., Oçerki kazahskoy onomastiki, Alma Ata 1982.

Jdanko T. A., Oçerki istoriçeskoy etnografii karakalpakov, M. 1950.

Kaydarov A. T., “K istoriko-lingvistiçeskoy harakteristike etnonima ‘kangli\ kanli”, Turkskaya onomastika, Alma Ata 1984, s. 34-48.

Karmiseva B. H., Oçerki etniçeskoy istorii naseleniya Yujnıh rayonov Tajikistana i Uzbekistana, M. 1976.

Klyastorniy S. G., Drevnetyurkskiye runiçeskiye pamyatniki kak istoçnik po istorii Sredney Azii, M. 1964.

Kuzeyev R. G., Proishojdeniye baskirskogo naroda, M. 1974.

Kononov A. N., “K etimologii ‘ogul’ ‘sin’”, Filologiya i istoriya mongolskih narodov, M. 1958.

Kaşgari Mahmud, Devonu Lugatit Turk, T. 1, Taşkent 1962.

Malov S. E., Yazık joltıh uygurov, Alma Ata 1957.

Malov S. E., Eniseyskaya pismennost turkov, Teksni i perevodı, M. 1952.

‘Manas’, Entsiklopediya, I-II kitep.

Materialı po istorii kirgizov i Kirgizii, 1-bolim, M. 1973.

Moldobayev İ. B. Manas-istoriko-kulturnıy pamyatnik kirgizov, Bişkek 1995.

Mogol oros tol, M. 1957.

Muras, 1991, 3. s. 7-15.

Potapov S. P., Altayskiy samanizm, M. 1991.

Potapov S. P., Etniçeskiy sostav i proishojdeniye altaytsev. İstoriko-geyografiçeskiy oçerk, M. 1969.

Rasid ad-Din, “Jami at-Tavarih”. T. I, Kn. I, M. 1952.

Serdobov N. A., İstoriya formirovaniya tuvinskoy natsii, Kizil 1971.

Saniyazov K. S., K etniçeskoy istorii uzbekskogo naroda, Taşkent 1974.

Tinispayev M., Materialı k istorii kirgiz-kazakskogo naroda, Taşkent 1925.

Yudahin K. K., Kirgiz-orus sozdugu, M. 1967.


Yüklə 12,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   38   39   40   41   42   43   44   45   ...   98




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin