Göktürkler


IX. Yüzyılda Hazarlar, Peçenekler ve Macarlar / Dr. Bálint Zoltán Takács [s.497-505]



Yüklə 12,37 Mb.
səhifə55/98
tarix03.01.2019
ölçüsü12,37 Mb.
#89182
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   98

IX. Yüzyılda Hazarlar, Peçenekler ve Macarlar / Dr. Bálint Zoltán Takács [s.497-505]

Budapeşte Üniversitesi Türkoloji Bölümü / Macaristan

Başlıkta adı geçen üç halk arasındaki ilişki (Orta Moğolistan’dan Karpat havzasına kadar olan) steplerin batı kesiminin 9. yy. tarihini çok keskin bir şekilde belirlemiştir. Peçenekleri anlatırken İbn Rusta Hazarların her sene Peçeneklere düzenli olarak saldırdıklarını yazar. Bizans İmparatoru VII. Constantinus Porphyrogenitus dış politikada İmparatorluğ’un durumu hakkında ustaca yazılmış eserinde Oğuzlarla ittifaken Peçeneklere karşı düzenlenen bir seferden bahseder. Sefer sonucunda, Peçenekler yerlerini terkedip yeni yurt aramak zorunda kaldılar. Ayrıca araştırmacı İmparator Macarlarla Peçenekler arasının pek iyi olmadığını yazar, çünkü -aşağıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere- Peçeneklerin başarılı saldırısı Macarların tarihinde çok önemli bir dönüm noktası olmuştur.

Elimizdeki kaynaklara göre, stepte iktidarı ele geçirmek için sürekli savaşların yapıldığını söylemek mümkündür. Belki ganimetin kendisi, değerli eşyanın çekiciliği, savaş nedenlerinden birisi idi ama öyle gözüküyor ki, bu iddia geçen yüzyılda ortaya çıkan olaylara romantik bakış açısının bir tekrarından başka bir şey değildi. Bu teori Asyalı halkların Avrupa ile bağlantısını barbar halkların Avrupa uygarlığına karşıtlığı şeklinde görür. Bu teorinin başlangıç noktası Ammianus Marcellinus’un, 20. yüzyılın tarih çalışmalarında sıkça yansıtılan, Hunlarla ilgili tanımlamasıdır. Esasen farklı saldırıların temelini anlamaya çalışırken, ganimet için yağmalamayı savaş nedeni olarak göz ardı etmek mümkün değil; ama aynı zamanda yağmanın savaşların tek nedeni olduğunu savunan görüş de bizi stebin çok önemli özelliklerini araştırmaktan alıkoyar.

Orhun nehri üzerindeki II. Göktürk Kağanlığı’nın yazıtlarını analiz ederken, kolayca görülür ki, Göktürk İmparatorluğu’nda birleşmenin anlamı fethedilen ya da zaptedilen yer değil, fethedilen insanlardır. Avrupa’nın bakış açısından çok farklı olan bu görüşü vurgulamak çok önemli, çünkü stebin tarihindeki bazı dönüm noktalarını anlamada bu bir anahtar olabilir. Bilge Kağan, Köl Tegin ve Tonyukuk’a ait yazıtlar konumuzla bağlantılı olarak bazı eğilimleri anlamamız açısından son derece önemlidir.1

1- Göktürk Kağanlığı’na ait yazıttaki başlıca anahtar kelimeler el ve bodundur. Bodun birkaç anlama gelir. Bütün Türk toplumu ya da Türk halkı anlamına gelebilir. Aynı kelime göçebe kabileleri, kabile ittifaklarını ve ayrıca Bizanslıları ve Çinlileri tanımlamak için de kullanılabilir. El Kağan’ın gücü anlamına gelir ki onun da özü memleket değil orda yaşayan insanlar -bodun- dır. Hepsinin anlamı şudur ki, eğer insanlar Elden ayrılırsa, yönetim, ayrılan insanların başka bir gücün topraklarında yerleşmesine bakmaksızın, onlar üzerindeki iddiasını devam ettirir. Bizans heyetini kabulünde Türk tegini Turxantos heyettekileri daha önce kendi tebasından olan Varchonitleri (Avarlar) kabullerindeki hatadan dolayı azarladı. Kaynaklardan biri, “onlar efendilerini terkeden hizmetçi kabile idiler,” yazar. Diğer bir alıntı, “bütün topraklar benim önümde diz çökerler; güneşin ilk ışınları ile başlayan ve batı sınırlarında biten bütün topraklar,” yazılı Orhun yazıtlarını hatırlatır.

2- İnsanlarını koruyan ve organize eden yöneticidir. Eğer insanlar bir yöneticiye sahip değillerse, o insanlar var olamazlar ve organizsayonunu kaybaderler. (Tonyukuk Yazıtları (T) 1-4). Bilge Kağan yazıtlarına göre, Türklerin yok olmasının sebebi eski kağanlarını dinlemeyip ordan oraya dolaşmaları idi. Onları organize edip bir araya getiren ve onları tekrar Türk toplumu olarak ortaya çıkaran Bilge Kağan’dır (Köl Teyin Yazıtları (KT), s. 9-10)

3- Kağan fetihler boyunca imparatorluğunu organize eder.

Kanunları yapar. Bir kağan seferleri sonucu daha çok halka kavuşur. Onları bir araya getirir ve onlar için kanunlar yapar. Elteriş (İlteriş) Kağan da aynı şeyi yaptı. İsmi insanları bir araya getiren anlamına gelir. Elteriş düşmanlarına karşı 47 kez savaştı. Fethettiği toprakların insanlarını kağansız bıraktı (KT T3, 11-16) Türk görüşüne göre, bu kağansız halkların bağımsızlığına son verdi ve onları her yönü ile yönetiminin bir parçası haline getirdi. Yöneticinin kendisi, Kara Turgiş ancak Köl Tegin onların kağanlarını öldürdükten sonra teslim olduğunu yazar.

Kağan Yusuf’un, Hasday İbn Saprut’a mektubu bu bakış açısının sadece Türklere değil ayrıca Hazarlara da has olduğunu gösterir. Hasday İbn Saprut, bir Yahudi doktor, Kağan Yusuf’a içinde ülkesinin sınırlarını açıklayan bir mektup yazdı. Kağan memnuniyetle mektuba cevap verdi ve ona kendi imparatorluğunun merkezinde İdil nehrinin olduğunu yazdı ve kendisine tâbi insanları belirtti. Kağan’ın mektubunda, doktorun mektubunda olduğu gibi, çok fazla detay yoktur. Her iki yazar da ülkelerini çok farklı tanıttılar. Yusuf’un açıklamasında ülkenin sınırları veya memlekete uzaklık değil, yönettiği insanlar, muhtemelen bodun olarak çağırdığı, esastır. İnsanların yukarıda bahsedilen tavrı, bakış açısı, göz önüne alınarak, 10. yüzyılın II. yarısında yazılan Constantinus’un eseri, De Administrando Imperio’yu incelemekte yarar var. Temel olarak, kitap diplomatik bir eser olup amacı 10. yüzyıl dış politikası hakkında Bizans açısından bilgi vermektir. Bu analitik çalışma o dönemde Bizans için önemli olan bölgelerin durumunu açıklar. Diplomatik tarzına rağmen, Constantinus’un eseri Maurikius ve Leo IV’un Tacticus’leri ile aynı kategoriye girer. Hem Maurikius hem Leo’nun esas amacı ülkeleri tehdit edilen insanların savaş taktiklerini açıklamak ve onlar hakkında o güne kadar bilinmeyen bilgileri sunmaktır. Maurikius’un zamanında, İranlılar en büyük tehlike idi, Leo’nun zamanında ise Araplar. Leo, Arapların sebep olduğu sürekli sorunların eserini yazması için kendisine ilham verdiğini yazar. Eğer Peçeneklerle olan ilişki dengeli ise, imparatorluk için başka ciddi bir sorun yok demekti. O Peçeneklerin stepte önemli bir güç olduğunu ve onların yardımı ile Bizans’ın Bulgarları, Rusları ve Macarları kontrol altında tutabileceğini düşünmüştür. Aynı zamanda, Leo IV gibi, Maurikius farklı halkların savaş taktiklerini açıklar ve imparatorlukla bağlantısı olabilecek toplumlar hakkında bilgiler verir. Eserinde, ayrıca 10. yüzyılın ilk yarısında ülkenin Balkan topraklarını tehdit eden Macarlardan bahseder. Macarlar ve Peçeneklere ilaveten Hazarlardan da bahseder. Ama De Administrando, Hazar İmparatorluğu’ndaki ayaklanmalar hakkında bilgi veren tek kaynaktır. Ayaklanmalar sonucu Kabarlar, İmparatorluğu terk etmiştir.

Hazar Kağanlığı ve Peçenekler

Hazar Kağanlığı 7-10. yy.’da stepteki en önemli güçtü. Bu dört yüzyıl boyunca İmparatorluğ’un sınırları Kafkaslar’dan Karadeniz’in kuzey bölgelerine kadar olan bölgeler içinde sürekli değişmekte idi. Yukarıda belirttiğim gibi Kurtubalı hekim Kağan Yusuf’tan ülkesinin sınırlarını belirtmesini istemişti ama Kağan, Hazar ülkesinin gücünü ve büyüklüğünü rakamlarla değil, yönettikleri insanların listesini vererek belirtmişti. (Hazar kaynakları dışındaki) diğer kaynaklar Hazar Kağanlığı’nı tanımlar ama onlar da Kağanlığ’ın tam ve açık bir resmini vermeyi başaramazlar. Örneğin, İbn Rusta, 10. yy.’da bir Müslüman yazar, sadece Hazar topraklarının Peçeneklerden on günlük mesafede olup bir tarafı Tiflis’e uzanan yüksek bir dağ ile sınırlanan çok büyük bir ülke olduğunu yazar. Sonra Etil (İdil) ve Samandar adında iki önemli Hazar şehrinden bahseder.2

Constantinus’un eseri de ülkenin sınırlarını belirlemekte işimize yarayacak bilgiler içermez. Kağan, Hazar-Peçenek sınırındaki bir yerleşim bölgesi olan Sarkel’den bahseder ama bu bilgi 9. yy. ilişkilerini inceleyen birisinin işine yaramaz çünkü Constantinus bu kaleyi 10. yüzyılda Peçeneklerin bölgesini tanımlarken zikreder. 9. yüzyılın ilk yarısında kalenin durumu hakkında sadece çok küçük bir bilgi vardır. Stepteki hızlı sınır değişiklikleri hakkında sadece 10. yüzyıla dair bir şeyler söylenebilir. Ne yazılı ne de arkeolojik kaynaklar tatmin edicidir.3 Arkeologlar Kırım, Bizans, Kafkasya ve Orta Asya bölgeleri ile uzaktan ilgili görünen farklı bulgular elde ettiler. Bulguların bazıları yerel mamulat parçalarıdır, diğerleri oraya ticaret sayesinde ulaşmıştır. Bütün bunlar sürekli savaş halinde olan veya gergin durumdaki bir hayattan çok sakin, barış içerisinde bir hayatın kalıntılarıdır.

Hazar Kağanlığı gibi, Peçeneklerin 9. yy.’daki sınırlarını belirlemek güçtür. Üstelik, Kağan Yusuf’taki gibi, Peçeneklere dahil grupların listesini verecek bir kaynak da bilinmemektedir.

Peçeneklerin ilk tarihi bu çalışmanın konusu değil ama 9. yy.’da stepteki durumu öyle veya böyle anlamak için onunla bağlantılı olarak bazı yorumlar yapmamız gerekir. Paul Peliot 1949’da yayımlanan eserinde (Çin Shui Hanedanlığı’nın tarihinde zikredilen) kabile ismi Pei-ju isminin Peçenekleri kastettiğini yazar. Fransız filoloğa göre, bu Peçeneklerin isminin zikredildiği ilk eserdir.4

Peçeneklerle ilgili çalışmasında, Omeljan Pritsak, Pelliot’un tanımlamasının bilimsel sahada genel olarak kabul gördüğünü yazar. Belirtmeliyiz ki, iki Macar tarihçinin bu tanımlama ile ilgili tereddütleri vardır. Lajos

Ligeti, Macarcadaki Türkçe ödünçlenmeler ile ilgili çalışmasında bu tanımlama ile ilgili linguistik zorluklardan bahseder. Diğer bir yazar, Senga Toru, sorunun tarihsel yönüne değinir. 8. yy.’da Hor ajanlarının bilgilerine dayanarak, Senga Toru Uygurların Peçenekleri en geç 821’de Yukarı Irtiş bölgesindeki ülkelerinden çıkardığını ileri sürer.5

Müslüman yazarlara göre, 9. yy.’da Peçeneklerin vatanı stebin Kuzey Rusya kısmında bir yer olabilir. Bu bölgeyle ilgili en değerli bilgi Hudûdü’l Alem yer alır. Farsçada bilinmeyen bir yazar tarafından yazılan bu eser (kazak ve Peçenekleri de içine alan) birkaç bölümünde Türklerin yaşadığı yerleri inceler. Belli halkları incelerken, (muhtemelen bir harita kullanmış olan) yazar bir ülkenin sınırları ve insanların yaşadığı bir bölgedeki kasabalar hakkında bilgi verir. Hudûdü’l Alem’ın kaynakları çok çeşitli olup, içerdiği konular filolojiye on yıllarca yetecek zenginliktedir.6 Peçeneklerle ilgili iki açıklamayı incelersek, Hazar-Peçenek ilişkileri hakkında birkaç şey daha söylemek mümkün. Yazar Peçenekleri Hazar ve Türk Peçenekleri olmak üzere ikiye ayırır. Türk Peçeneklerinin sınırları şöyledir: Doğuda Oğuzlar, güneyde Baradhas ve Burtaslar, batıda Rus ve Macarlar, kuzeyde Ruthas nehri.7 Hazar Peçeneklerinin bölge sınırları ise: kuzeyde Hazar Dağı, güneyde Alanlar, batıda Gurz Denizi, kuzeyde Mirvat. Coğrafi tanımlamalar dışında, yazar Hazar Peçeneklerinin daha önce Türk Peçeneklerinin bir grubu olduğunu belirtir. Hazar Peçenekleri yeni topraklar fethettiler ve o bölgede bir yerden bir yere göç ettiler.8 Minorsky’e göre, Türk Peçeneklerinin bölgesi Peçeneklerin (Ural ve İdil nehirleri arasındaki) eski yurtları idi. Hazar Peçeneklerinin tanımı ise onların Azak denizindeki yeni yurtlarına işaret eder.9

Türk Peçeneklerin sınırlarını belirlemek biraz güç çünkü diğer topluluklarla ilgili açıklamalar tam olarak birbirleri ile karşılaştırılamaz. Oğuzları incelediğimizde bu özellikler doğru gözükür. Oğuzlarla ilgili tek bildiğimiz İdil nehrinin onların batı ve güney sınırlarını teşkil ettiğidir. Hazarlar için de İdil sınır idi. Buradan Türk Peçeneklerinin sınırlarının da İdil’in doğusunda bir yerlerde olabileceği sonucunu çıkartabiliriz. Constantinus’un sözleri de bunu doğrular niteliktedir. Peçeneklerin eski yurtlarının, ilk yerleşim yerlerinin, İdil ve Yayık nehri (Ural-Emba) arasında bir yerde olması gerektiğini yazar.

İmparatorun Peçeneklerin bir kısmının Kangar olarak anıldığına dair diğer bir ifadesi durumu daha da karmaşık bir hale getirir (DAI 37/68 ve 39/19-23). Araplarla ilgili çalışmalar yapan Macar Karoly Czedledy, Mar Aba ve Mar Gregor adına yazılan şehitlik hikayelerinde Süryanice bir ifade buldu. “Hangaraye”nin Kangarları ifade ettiğini yazdı. O. Pritsak “Hangaraye” kelimesinin Tochar dilinden geldiğini yazar ve bu kelimenin Yüeh-chih eyaletleri ile ilgisi olduğunu belirtir. Janos Harmat da azizlerin anısına yazılan yazılardaki açıklamayı kabul etmez ve bu kelimenin Peçeneklerle ilgisi olmadığını iddia eder.10 Bütün bunların sonucu kullanılabilir ve güvenilebilir tek kaynağın De Administrando Imperio olduğudur. Aynı zamanda bu çalışma bize birçok bilgi sunar.

DAI’ye göre (38/19-23) Peçenekler önceleri Kangar olarak çağrılırdı. “Önceleri veya daha önce” (oi proterou) ifadesi bu kelimelerin 10. yüzyılın yarısında yazıldığı gerçeği ışığında ele alınmalıdır, böylece bu kelime bize hangi zaman dilimi kastedildiğine dair bir ipucu vermez. Terimin kullanımı okuyucunun toplumların oluşumuna bir göz atmasını sağlar. “oi proterou” terimi Kangarların Peçeneklerin topraklarına yerleşmesi ve o bölgede yaşayan bütün halkları fethedip yönetmelerine referansta bulunur. Kangar ismi bu yeni grubun kendilerine verdikleri bir isimdi ama o dönemde yaşayanlar bunu farkedemediler. Yabancılar hala bölgenin eski halkının ismini, Peçenekleri, kullanmaya devam ettiler. Hudûdü’l Alem Peçeneklerin o bölgede varlıklarını belirtir ve Hazar ve Türk Peçeneklerini kendine özgü bir şekilde ayırır. Bu iki isim dışında Minorsky’nin iddia ettiği gibi bölgesel farkılıklar da vardı. Ama bu farklılığı Kangarların o bölgeye gelişlerinden önceki dönemlerde belirlemek mümkün değildir. Türk Peçenekleri konusunda bu sadece bir tahmindir. 37. bölümdeki sadece Peçeneklerin bir bölümünün Kangar olarak çağrıldığına dair görüş de bu tezi destekler. Bir Kangar istihbarat ajanı kendisini Kangar olarak çağırdığını ama Bizanslıların onu Peçenek olarak çağırdığını kaydeder. Hatırlamalıyız ki, yabancı kaynaklarda Macarlar kendi isimleri ile anılmazlar. Kangar kendi halkının kökenini De Administrando’da ifade edildiği şekli ile açıklar.

Özetlemek gerekirse, Kangarlar İdil ve Ural bölgesinde yaşayan Peçenekleri yeniden organize ettiler. Bunun sonucunda, stepteki anlayışa göre yeni bir güç paylaşımı yapıldı. Bu nedenledir ki sonraki kaynaklarda bu yeni grup Peçenekler olarak isimlendirilmeye devam etti. Constantinus’un geniş entellektüel ufku sayesinde yeni insanların kendilerine verdikleri “Kangar” ismi kaldı.

Hazar Peçeneklerini açıklarken, Kağanlığın coğrafi ve politik durumu hakkında Hazarların her sene düzenli olarak Peçeneklere saldırdığını zikreden İbn Rusta’ya referansta bulunmak gerekir.11 İdil ve Ural ortasındaki bölgede yeni insanlar sadece Hazarlara değil Oğuzlara karşı da mukavemet etmek zorunda idiler. Constantinus’un kitabının 37. bölümü bunu çok açık olarak ifade eder ve Peçenek tarihinin önemli olaylarının bir özetini verir. Peçeneklerin Hazar-Oğuz saldırılarına dayanamayıp yurtlarını terk etmek zorunda kaldıklarından bahseder. Oğuzlar başarılı bir zaferden sonra Peçeneklerin topraklarını işgal ettiler. Bundan Oğuzların Oğuz-Hazar ittifakının mimarı oldukları ve Hudûdü’l Alem belirtildiği gibi, İdil nehrinin Oğuz’un batı kısmını oluşturduğu sonuçları çıkartılabilir. 10. yüzyıldan İranlı yazar veya onun eseri Türk Peçenekleri ile ilgili bölümde Peçeneklerin eski yurtları ile ilgili bilgiyi önceden edinmiş olmalı. Aynı şey DAI 37/24’de zikredilir.

Aynı zamanda yazar, Kangar Peçenekleri henüz yeni yurtlarına bile gelmemişken Oğuzların yurdu hakkında açıklamalarda bulunmuştur. “Hazar Peçenekleri” ifadesi İbn Rusta tarafından zikredilen sürekli saldırıları hatırlatır. Bu saldırıların amacı Hazar Hanlığı’nın Oğuzların ittifakı ile bir zamanlar fethettikleri halklar üzerindeki otoritesini genişletmek istemesi idi. Zamanla Peçeneklerin yeni yurtlarının sınırları değişti. Constantinus’un eserlerinde ve Arap kaynaklarında Peçenekler ve Hazar Hanlığı arasındaki ilişkinin sürekli gergin olduğu yazılır. İbn Rusta tarafından ileri sürülen görüş Hazarların her sene yaptıkları saldırılar ile Peçenekleri zayaıflatmayı amaçladıkları gerçeğini ifade eder.

De Admistrando’nun 37. bölümünde zikredilen Oğuz-Hazar ittifakının zaferinden sonra Peçeneklerin çoğu dağıldı ama bir kısmı kaldı. Bu azınlık kendilerini, Bizans İmparatorunun eserinde açıkladığı gibi, görünüşleri ve giysileri itibarı ile Oğuz olarak tanımlar. Bunun önemi Kangar Peçeneklerinin kendilerini diğerlerinden ayırmaya yarayan bir kimlik bilincine sahip olduklarıdır. Bu, yeni üyelerin birbirine bireysellikten öte hayali bir ilişki ile bağlı olduğu yeni bir topluluğun oluştuğunu gösterir. Bu ilişki o kadar güçlü idi ki ayrıldıktan sonra geri kalanlar hala kendilerini ilk, esas, topluluğun üyeleri olarak tanımlamışlardır.

Hazar Hanlığı ve Macarlar

De Administrando Imperio’nun 38. bölümü Hazar-Macar ilişkilerine dair ayrıntılı ve analiz edilebilir bilgi içerir. İmparatorun eseri dışında İslam kaynakları da ilişkinin incelenmesinde oldukça önemli bilgilere sahiptir. De Administrando Imperio’daki Macarlarla ilgili bilgileri değerlendirirken imparatorun eseri için hangi kaynakları kullandığını bilmekte yarar var. Ama bu oldukça güç, çünkü eserde hangi kaynakların kullanıldığına dair hiç bir bilgi yok. Macarlarla ilgili bilgilerin verildiği 40. bölümde, yazar eserinde Bizans’a giden Termascu ve Bulcsu’dan edindiği bilgilerin kullanıldığını belirtir. Ama bu kaynakların tam olarak hangi bilgiler için kullanıldığını saptamak yine de çok zor. Aynı şekilde imparatorun Arpad ailesinin hem ölmüş hem de yaşayan atalarını listelediği bölümde farklı yerlerden edinilmiş farklı bilgiler kullanılmıştır. Bu özellikle Arpad, onun oğlu Tarkacsu ve torunu Teveli ile ilgili bilgilerde görülebilir. Arpad ailesi hakkındaki ilk bilgiler Bizans sarayına ancak Arpad’ın dört oğlu bahse değer hale geldiği zaman ulaştı. İkinci dalga bilgiler bir sonraki kuşakla ilgili olup, torunlar dünyaya isimlerini duyuracak kadar yaşlı ve tecrübeli olduklarında ulaşmıştır. Bir sonraki bilgi ulaştığı zaman Teveli ölmüştü ama oğlu Termacsu Bizans sarayına delege olarak gitmek gibi önemli görevleri yerine getirmiştir. Farklı dönemlere ait şecere ve soy ile ilgili bilgi ve yazıtlar imparator veya asistanı tarafından 40. bölümde kronolojik olarak toplanmış ve sıraya konulmuştur. Macarların Karpat havzasına taşınmasından önceki tarihi ile ilgili en önemli bilgileri içeren 38. bölümle ilgili olarak, biz bu kaynakların bir listesini yapamayız ama belli başlı şeyleri belirtebiliriz.

‘Ot’ ifadesi 38. bölümü iki farklı kaynağa referansta bulunan iki farklı gruba ayırır. Bu aynı zamanda yayın yöntemi açısından iyi bir örnektir. Birinci bölüm Macarların sürekli değişen yurtları hakkındadır. Yerleşim yerlerinden biri olan Levedi coğrafi olarak iki nehir (Chingilus, Chidams) tarafından beliriyordu. Bölümün editörü Etelköz’ün yeri hakkında tam bir malumata sahip olmadığından, onun döneminde bu bölgede Peçeneklerin yaşadığı gerçeğinden yola çıktı. Bu bilgiyi temel alarak ve Peçeneklerin yerini ilk belirten bir kaynaktan yola çıkarak yazar sınırları ırmaklara göre yeniden belirledi. Bu bölümün incelenmesinden daha fazla sonuç çıkarmak mümkün değildir. Kesin olarak söyleyebileceğimiz tek şey bütün bilgilerin çok keskin bir şekilde kitaptan etkilendiğidir. Kitabın kendisi de ancak Macarlar Karpat havzasına geldikten ve onların terkettiği topraklara Peçenekler yerleştikten sonra yazıldı.

De Adminisrando Imperio’nun 39. bölümü yukarıda zikredilen münakaşalı konularla ilgilidir. Bölümün konusu Hazarlardan ayrılan Avarların tarihidir. Avarların Hazarlardan ayrılması ve Macarlara katılımı Macar ilk Çağ tarihinde önemli bir noktadır. Bu nedenle bu konuya bütün bir bölüm ayrılmıştır.

Hazar-Macar ilişkileri açısından Constantinus’un eserinin 38. bölümündeki Levedi hikayesini incelemek gerekir. Her ne kadar imparator Levedi’yi bu kısa ama çok önemli bölümde zikretse de, isminin sekiz kez zikredilmesi bile Levedi’nin çok önemli bir şahsiyet olduğuna işaret eder. Levedi Macar tarihinde ismi kalmış ve kendisine referansta bulunulan tek kişidir. Bu nedenle Macar tarihinin başlangıcını Levediden ayırmak güçtür. Onun rolünü değerlendirmek özellikle Magyar işgalinden önceki dönemi incelemek açısından önemlidir. Ayrıca onun Macar geleneğini devam ettirmesi de önemlidir çünkü De Administrando Imperio’ya göre Levedi’nin Hazar’a yakın olan yurdu ismini Levedi’nin isminden almıştır. Yaşamı boyunca o ve halkı Hazar saldırılarından dolayı yurtlarını terketmek zorunda kaldılar ve Etelköz adı verilen yeni bir yere yerleştiler. Bir Macar hikayeci Bizans sarayında (Constantinus Dönemi’nde olamayabilir, hatta olması mümkün değildir) bir hikaye anlattı. Eğer Macar kaynaklarından olmadığı kesin olan metinleri çıkaracak olursak, geriye kalacak şey Levedi’nin kim olduğu ile ilgili bilgi ve onun hikayesidir: Levedi baş voyvoda olarak, Macarların Levedia’da politik organizasyonu, Hazar hanı ve Levedi’nin (Levedi’nin eşi yüksek tabakadan bir Hazar kadını idi) ilişkisi, Kağan Levedi’ye “kağan” unvanını teklif eder ama o bunu geri çevirir ve yerine Almuş veya Arpad’ı önerir; Arpad seçilir ve Hazar geleneklerine göre bir kalkan üzerinde kaldırılır.

Hikayenin amacı Arpad ailesinin nasıl başa geldiğini anlatmaktır. Levedi’nin unvanı reddettiği ve bununla Arpad’ın taht için hakkını meşrulaştırdığı gerçeğini vurgulamak gerekir. Levedi’nin her kelimesi doğru olarak itirazsız kabul edilirdi çünkü Hazar hanı Levedi’nin “yüksek rütbeli, duyarlı ve cesur ve Türkler arasında ilk ve tek olduğunu” yazar. Eğer Levedi birini halefi seçerse bu o kişinin uygunluğuna garanti idi. Hikayenin meşruiyetlik ile ilgili diğer bir iddiası Levedi’nin sadece halefini belirlemekle kalmayıp, halefinin kağan tarafından kabulünü de sağlamış olduğudur. Metinde ayrıca Türklerin yeni yöneticilerini seçtikleri yazılıdır. Bu yeni bilgi, kanımca, sadece yeni hanedanın gücünü ispatlayan bir ifade değil aynı zamanda -dar anlamda- Arpad yönetimini ve ailesini kutsayan bir ifadedir. Almuş’un hatırası geleneklerden silinemez. Hikayenin geri kalanı Levedi’nin Dönemi’nde meydana gelen taht değişikliklerini doğrulamaktadır.

Almuş geleneği Levedi’nin muhtemel halefi olarak iki isim belirlediğini ve kararı Macarlara bıraktığını söyleyen başka bir hikaye tarafından lekelenir. Her iki aday-Almuş’un ailesinden biri yönetimde kaldığı sürece- kağan için aynı idi. Kısaca, Macarların (Levedi’den Arpad’ın kalkan üzerinde yükselişine kadar) hikayesinin amacı birçok yönü olan gücü yeni bir etken olarak göstermektedir. Hiç kimse hikayenin doğruluğundan şüphe etmedi. Yeni hanedanın kendisi hikayeyi doğruladı. Olaylar 6. Yüzyılda Orta Asya’daki Türklerin durumuna benzer şekilde idi.

Göktürk Kağanlığının ortaya çıkışı adı Orhun yazıtlarında Bumin olarak geçen Tümen’e dayanır. Çin kronikleri Türklerin Juan-juan yönetimi altında olduğu gerçeğine dair bilgiler verir ama 540’larda Türkler hali hazirda önemli bir askeri güç idi. Kendi imparatorluklarını kurmaya teşebbüslerinden bir kaç yıl önce, Türkler Çin İmparatorluğu ile askeri ve ticari ilişkiler içine girmek için Çin sınırlarında göründüler. Bu arada Juan-juanlar t’ielölere karşı ordu hazırlamakta idi ve Türklerin yardımı ile isyanı bastırdılar. Tümen haklı olarak bir Juan-juan prensesine evlenme teklif edebileceğini düşündü ama Juan-juan hanı basit bir demircinin bu isteğini kibirli sözlerle geri çevirdi. Sonra Tümen Çin’den bir eş edindi. Bu yeni bir ittifak anlamına geliyordu. 552’de Türk hanı diğer bir imparatorun desteği ile eski yöneticilerine saldırdı ve onları mağlup etti. Çin kaynakarına göre, zaferden sonra Tümen kendisini İli kağan, “halkın kağanı” olarak ilan etti. Bumin ve kardeşi İstemi Köl Tegin yazıtlarında Türk imparatorluğunu organize eden ve kanunları yapan kişiler olarak zikredilirler. Yeni bir imparatorluğun doğuşu sadece yeni bir hanedanın ve yeni insanların gelişini -etnik yapıyı değiştirmeden- getirdi.12

Almuş hanedanının başa gelişi de aynı biçimde olmalı. Onlar dışarıdan bir kabile ittifakına dahil olmadılar çünkü Levedi’da bir kabile ittifakına aittiler ve liderlik rolüne sahiptiler. Hazarlarla ittifak halinde savaşlar yaptılar. Hazarlarla ilişki imparatorluktan bir tür bağımsızlık anlamına gelmemeli. Mu-kan, Tümen’in oğlu, Çin’in kuzeybatısındaki Chou Devleti ile Kuzeydoğu Ci İmparatorluğu’na karşı bir ittifak oluşturdular ama yenildiler. Kağan, Chou ile (Çin hükümdarının kız kardeşini imparatora vererek sağlamlaştırdığı) sıkı bir ortaklık içinde idi. Bazı kaynaklar bu ittifakların zayıf diğerleri ise çok güçlü olduğunu yazar. “Çin imparatorluğu bizi altın gümüş yağmuruna tuttu… bizi alçak gönüllü sözlerle ve zenginlikleri ile -ki bu çevredekileri çekmenin bir yolu idi- aptallaştırdılar.” De Administrando Imperio’da zikredilen Hazarlarla üç yıl devam eden ittifak bir önceki dönemdeki yoğun ilişkilerin bir anısı idi.13 Hazar Kağanlığı Levedi’nin gücünü de kabul etti. Saygılarını göstermek ve ittifaklarını güçlendirmek için Hazarlar ona yüksek tabakadan bir eş verdiler. Bütün bu gerçekler Levedi’nin gücünü gösterir. Bununla birlikte hiç umulmadık Kangar saldırısı güç dengelerinde önemli bir değişikliğe sebep oldu. Bu sadece alınan bir mağlubiyet değil, Levedi halkının kaderini ciddi anlamda etkileyen bir olaydı. Yenilgi Macarları eski yurtlarını terketmeye ve yeni bir yurt aramaya zorladı. Ama şanslı idiler ki yeni yurtları Etelköz için savaşmaları gerekmedi, sadece oraya gitmeleri yeterli idi. Levedi’nin durumu zayıfladı ve aileler gerilerden gelip öne çıkmak zorunda kaldılar. DAI’da Levedi’nin unvanı voyvoda idi ama Kangar Saldırılarından sonra bu unvan ortadan kayboldu ve prens unvanı ortaya çıktı. Bu Türklerde taht değişikliklerinin sonucu idi.

Çin kaynakları Tümen tarafından alınan İli Kağan unvanının Hunlardaki Sanyü’ya eşit olduğunu yazar.14 Yunan metinlerinde Levedi unvanı ve Almuş farklı şeylerdi. Maalesef bu isimlerin orijinal hallerini bilmiyoruz. Bu farklılık Kangar saldırısından sonra Almuş ve Levedi’nin ilişkisinde bir değişiklik olduğunu gösterir. Levedi’nin ailesinin yerine Almuş’un ailesi geçti.

Yukarıdaki tezle uyumlu olarak, Macarların Hazar yönetimi altında yaşadığını ispatlamak zordur. 38. bölümün başlangıcı aynı şeyi ileri sürer. Metne kaynaklık eden bilgi Macarların Hazar yakınlarındaki yerlerini işgal ettiklerini vurgular. Her ne kadar bu açıklama coğrafi değilse de, açıkca gösteriyor ki Macarların yurdu Hazar Hanlığı sınırları içinde değildi. Daha da net söylemek gerekirse, Macar geleneğinde Hazar otoritesinin hiç bir izi yoktur. Vurgulanan şey tam bir bağımsızlıktı.

İkili yönetim hikayesi Hazar-Macar ilişkisi hikayesi içindedir. Bilimsel literatür esas olarak, aynı ikili yönetim Macarlarda, Levedi ve Etelköz’ün Macarlarda var olduğu üzerinde hem fikirdir ve aynı ikili yönetim Hazarların Macarlar üzerindeki otoritesini gösterir. Burda bu varsayımı reddetme şansına sahip değiliz ama gerçekleri de belirtmekte yarar var. Öncelikle yukarıda belirttiğimiz gibi, Macar bağlılığını esas alabilecek herhangi bir bilgi yok. İkinci olarak, tâbi -bağımlı- bir grubun Hazarlar tarfından verilen bağımsız sacral bir lidere sahip olduğu iddiasının desteklemek oldukça güç.

Hazar Hanlığı’nın ve Macarların ilişkisi Levedi Dönemi’nde hiç de gergin değildi. DAI’ya ve İslam kaynaklarına dayanarak bu ilişkide, Hazar ve Peçenek ilişkisinde olduğu gibi, sürekli gerginliğin olduğunu varsaymak için hiç bir neden yoktur. Bununla birlikte, durum Levedi Hanedanı’nın tahtını Almuş ailesine teklifinden sonra değişti. Yeni yönetici aile -bozkıra göre “el”- kendisine yeni hedefler belirledi. Gelecekte dış politikada önemli bir güç olmak istedi. Bununla birlikte bu teşebbüs Hazar Kağanlığı’n ile olan ilişkide değişikliklere neden oldu ki son bölümde bu konu üzerinde duracağız.

Macar-Peçenek İlişkisi

İki halkın en geniş ve tam resmi DAI’da zikredilen “çok defa” ifadesinden anlaşılabilir. Var olan bilgiyi analiz ederken, dikkat etmeliyiz ki -daha önce belirtildiği gibi- eserin döneminde Bizans için stepte en büyük tehlike Peçeneklerdi. Peçenekler Tuna’dan Hazarların topraklarına kadar çok geniş bir alana (Karadeniz’in kuzey bölgesi) hükmettiler. Peçeneklerin bu güçlü rolü imparatorun çalışmasının ortaya çıkışını etkilemiş olmalı.

DAI’ya göre, Peçenekler Macarların tarihini ilk Levedia’da sonra Etelköz’de belirledi. Her iki durumda Macarlar Peçeneklerin zaferinden sonra yurtlarını ter ketmek zorunda kalmışlardır. İlk yenilgiden sonra Hazar havzasına gittiler. Yukarıda bahsedildiği gibi, Oğuz ve Hazarlar İdil ve Ural arasındaki bölgede Peçenekleri mağlub ettiler.

DAI’ya göre, bu yenilgiden sonra Peçenekler yeni bir yurt bulmak zorunda kaldılar ve Macarların topraklarına ulaştılar ve onları yenilgiye uğrattı. Bütün bu mücadeleler Levedia’da yer aldı ve onların sonucu olarak Levedi hanedanı yerini Almuş hanedanına teklif etti. Almuş Hanedanının yaptıkları yeni yerleri Etleköz’le sınırlı idi. Constantinus Macarların tekrar burda Peçenekler tarafından yenilgiye uğratıldığını yazar. Bu, Macarları yeni bir yurt aramaya sevk etti ve onlar da Hazar havzasını buldu. Bu olaylarla bağlantılı olarak, bazı durumları tesbit etmekte yarar var.

Macarların Hazar havzasına gidişlerinden önce uzak diyarlara başarılı seferler düzenlemeleri onların askeri gücünü yansıtır. Düzenli saldırılar zinciri Macar aileleri ve bütün halkı Etyelköz’den çıktıktan sonra da devam etti; hatta sonraki dönemde Macarlar hemen hemen her sene savaştılar. Varlıklarını tehdit eden bir saldırıyı geri püskürtemeyen bir halkın müteakip yıllarda uzak topraklara seferler düzenlemesini düşünmek güçtür. Hatta farz edebiliriz ki, ordunun kendisi ülkenin dışında idi ve saldırıya maruz kalan ordu değil halktı. Saldırıyı öğrendikten sonra, ordu memleketteki insanlarına ülkeden ayrılmalarını ve Karpatlara geçmelerini emretti. Ulusların güçlerini domino taşlarının hareketi ile karşılaştırmak oldukça yaygın ve çarpıcı gözükür ama bununla gündelik yaşamın gerçeğini göz ardı edebiliriz. Eğer daha önceki dönemlerdeki step halklarını incelersek, yerleşim ve otlağın orda yaşayan insanlar için ne kadar önemli olduğunu görürüz. Muhtemelen onlar topraklarını ve nerde ne zaman hayvanları için iyi yerler bulabileceklerini çok iyi biliyorlardı. Kısaca, çevrelerine alışıktılar ve onu her ne pahasına olursa olsun korumaya hazır idiler. Belki bir saldırı durumunda Macar ordusunun topraklarını geri almayı denediğini ileri sürmek abartılı olmayacaktır. Bu savaşların kanlı olduğu Macar fethi kadar gerçekti. Ayrıca 899’da bile Macarların Arnulf ile ittifak halinde başarılı bir sefere katıldıkları bilinmektedir. O dönemlerin gelecekteki halini düşünürsek, Arpadların devam ettiğini ve Hazar havzasında önemli bir güç haline geldiğini söyleyebiliriz.

Peçenekleri ve Macarları birlikte zikreden tek Latince kaynak 908’de Regino Pnumi Abbot (892-899) tarafından yazılan Chronicon’dur. Bu çalışmada, yazar 906’a kadar olan tarihi yazdı. Kabul edilir ki yazar, sözlü kaynaklara dayanarak, Charlemagne’den sonraki olayları kaydetmiştir. Üç tarihin (889, 894 ve 901) yazarın Macarların ve Charlemagne’nin önemli işler yaptıkları hakkındaki ifadesi ile bağlantısı vardır. Yazar çok sık, hatta kendi dönemini açıklarken bile, klasiklerden alıntılar yapmıştır. Üstü örtülü ve ince fikirlerden de anlaşılabileceği gibi, yazar çok okuyan bir kişi idi. Eser bir tür kronik olsa da, bir tarihte olduğu belirtilen olaylar her zaman o tarihte olmamıştır. Macarlarla bağlantılı olarak, yazar “889’da bir hayvandan daha acımasız bu ulus İskitlerin topraklarından geldi çünkü ordan kendilerinde sayıca ve cesaret açısından daha üstün olan Peçenekler tararından sürülmüşlerdi” der. Bu Macarların yurtlarını terk etmelerinin tek sebebi değildi. O topraklar nüfus açısından çok kalabalıktı ve herkese yetecek kadar büyük değildi. Regino eserini 910’lu yıllarda yazdı. O 889’da Macarların kuzey İtalya’ya bir sefer düzenlediklerinden, inanılmaz bir yıkıma sebep olduklarından ve kendilerine mukavemet eden herkesi ve birçok baş piskoposu ve dükü öldürdüklerinden bahseder. Abbot hakkında duyulan bütün bu bilgiler ile yazarın Macarları 889’da sadece tehlikeli değil aynı zamanda hayvanlar gibi yaşayan acımasız insanlar olarak tanımlaması arasında bir bağlantı vardır. Yazar bu ifadeleri boşuna kullanmaz. Okuyucularını doğudan gelen bu insanların Hıristiyan dünyasına en acımasız şekilde saldırıp sadece kasabada yaşayanları değil ayrıca tanrıya hizmet edenleri de öldürdüklerine inandırmak ister. Ayrıca yazar daha önce mağlub edildikleri için onları bir kez daha yenmenin mümkün olduğunu ileri sürer.

Macarlardan daha cesaretli olan pagan Peçenekler buna bir örnektir. Bu nedenle Regino’nun kroniği, Peçeneklerin Macarları Hazar havzasına göçe zorladıklarını iddia eden teze delil olarak kabul edilemez. Regino’nun tezi Peçeneklerin varlığını bilmesi ve bu gerçeği ifade etmesi açısından ilginçtir. Diğer hiç bir kaynak Peçeneklerden bahsetmez. Bütün bu bilgileri şüpheli kılan da bu. Avrupa ile Bizans arasında güçlü bir aktif bağ olduğunu biliyoruz. Fulda’nın kroniği İmparator Leo’nun Lazarius’u Regensburg’a göndermesi ile gerçekleşen resmi bir ziyaretten bahseder. Muhtemelen Bulgar ve Macar savaşları hakkında bilgiler veren Lazarius’tu. Yine muhtemeldir ki, Regino kendisine bazı insanların Macarların komşusu olduklarını ve belki de onların Macarları yenmek için yardımcı olabileceklerin söyleyen bir şahidin anlattıklarını kaydetmiştir. Bu nedenle Regino Macar-Peçenek savaşının varlığını doğrulayamaz. Gerçekte Bizans delegesi Macarların daha önceki yenilgisini kastetmiştir. Mağlubiyetten sonra Macarlar yurtlarını terketmek zorunda kaldılar ama yurtları Etelköz değil DAI’de 38. ve 37. bölümlerin başında zikredilen Levedia idi. Geri kalan eserler Macarların Etelköz’den Peçenekler tarafından sürüldüğnü yazan Constantinus’un eserinden ibarettir. İmparatorun eserinde Macar fethinin olaylarını anlatan iki bölüm vardır.

DAI’nın 38/5560 bölümüne göre, Macarlar kaçmaya zorlandılar ve prens Arpad kaçanlarla birlikte idi. Macarlar yerleşebilecekleri yeni bir yer arıyorlardı. Onu buldular ama onun için savaşmak zorunda kaldılar. Olayların geniş bir taslağını verecek olursak: uygun bir ülke olan Büyük Moravya’nın bulunması, savaşlar zafer, orda yaşayanların sürülmesi ve yerleşim. Mantıken bu bilgilerin Macar kaynaklarından geldiğini düşünebiliriz ama buna dair hiç bir işaret yok. Eğer bir Macar kaynağı açıkca Macar liderin ulusunu bir saldırıdan koruyamadığını söylese idi çok ilginç olurdu. Biz Macarlarla ilgili bölümün bazı Macar kaynaklarına dayandığını var saysak ve onlardan biri böyle bir şeyi açıkca ifade etse bile bu yine inanılması zor bir ifade. Benim subjektif tezim dışında, Constantinus’un Büyük Moravya’yı zikrediyor olması DAI’nin Macar kaynaklarına dayandığı tezini çürütür. Yazar geniş bir tarih bilgisine sahip olsa gerek. Yeni ülkenin insanları ile karşılaştıkları zaman, Macarlar muhtemelen o ülkenin Büyük Moravya’yı olduğunu bilmiyorlardı. Ülkenin ismini bilen yazarın kendisi idi. Hikayeyi Arpad’ın ismi üzerine kurmak mantıklı çünkü yazar hikayeyi Arpad prens seçilmeden hemen önce anlatır.

DAI’nin 40/13-22. bölümü Macar fethi olaylarını tarihi bir çerçevede temsil eden iyi toparlanmış bir hikayedir. Bulgar Hanı Simeon ve Bizans imparatorunun uzlaşması ile ilgili yorum ancak bir kronik yazarından gelebilir. Peçeneklere teklif edildiği öne sürülen ittifak ile ilgili bilgi Macar kaynaklarından elde edilmiş olamaz, çünkü (kendisine karşı ittifak oluşturulan taraf) genellikle olaydan habersizdir. Öyle sanıyorum ki ittifakla ilgili bilgi yazarın verilen parçaları bir araya getirerek ortaya çıkardığı bilimsel bir sonuç. Yazar (ne bir Macar ne de bir Peçenek kaynağına dayanmaksızın) döneminde, 10. yüzyıyılın ilk yarısında, Peçeneklerin Türklerin eski yurtlarında bulunabileceğini ve sürekli savaş halinde olduklarını -ve daha da önemlisi- savaşa davet edilebileceklerini biliyordu. Ayrıca yazar Bulgar İmparatoru Simeon’un Macarlardan daha önce maruz kaldığı acılar için intikam almaya teşebbüs ettiğini biliyordu.

Simeon çok küçük bir zaferle cevap vermeyi başardı. Bununla birlikte bu zafer ciddi bir sonuç getirmedi çünkü eğer getirse idi Constantinus kesinlikle savaşın ayrıntılı bir açıklamasını verecekti ve Macarların yenilgiden sonra yurtlarını terketmek zorunda kaldıklarından bahsedecekti. Bahsi geçen bölümlerle sınırlı kalan açıklamalara göre, onların kökeni ne Macar ne de Peçenek kaynaklarından gelir. Bölümlerin stili kroniklerinkini hatırlatır. Kitabın yazarı ya da editörü 10. yüzyılın ortasında Peçeneklerin daha önce Macarların yaşamış olduğu bölgede yaşadığını iyi biliyordu.

10. yüzyıldaki güç politikaları açıkca Peçeneklerin stepteki askeri avantajını gösterir. DAI’nın büyük bir bölümü Peçeneklerin nasıl Bizans sınırlarını korumak için kullanılabileceği hakkındadır. Peçenekler sadece Dinyeper’i kontrol etmede değil, ayrıca Bulgarlar, Ruslar ve Kerçliler ve doğal olarak Macarlara karşı savaşlarda paralı asker olarak kullanılabilirlerdi. Eserin bütünü esasen Bizans’a faydalı olmak için yazıldı: amacı sonraki imparatorlar için yol göstermekti.

Constantinus kronikleri çok iyi biliyordu ve onlarla ilgili bilgisini eserinde gerçek politik durumu açıklarken kullandı. Ayrıca biliyordu ki, onun döneminde Macarların eski yurdu (Hazar havzası dışında) Peçeneklerin yeni yurdu idi. Bu iki ulusun savaşının sonucunda yurtlarını değiştirdiğini ileri sürmek matıklı bir sonuç gibi göründü. Levedia ve Etelköz’ün değişmesi Peçenek ve Macarlar arasındaki gerçek savaşların sonucu idi. İmparator Macarların Hazar havzasını fethinin başka bir şekilde olacağını düşünemedi, Macarları ordan tekrar Peçeneklerin sürdüğünü düşündü.

DAI’nin 40/13-22. bölümleri o günkü durumun ve olayların ayrıntılı bir açıklamasını verir, ama -kanımca-bütün eser İmparatorun bazı şeyleri birleştirmesi ile ortaya çıkmıştır. Eserin ögeleri önceden verilmişti, sadece onların bir araya getirilmesi gerekiyordu. Çağdaş kronikler Bulgar-Bizans savaşı hakkında ayrıntılı bir bilgi verdi. İmparatorun kesin olarak bildiği tek şey Macar fethinin (yurt değişimi) 890’lı yıllarda olduğu idi. Peçeneklerin Etelköz’de ortaya çıkışları yine aynı zamanda oldu. Bulgarlar Macarlar tarafından mağlub edildiği için, daha sonra Simeon onlardan intikam almak için bir sefer düzenlemiş ve Macarları yenmiştir. Bunların hepsi 40. bölümde yer alır.

Kabarlar ve Macarlar

Kabarların Hazar Kağanlığından ayrılması ve Macarlara katılması Macarların Hazar havzasına gelmelerinden önceki tarihlerinde çok önemli olaylardı. Constantinus’un bu olaya bütün bir bölümü ayırması bu olayın önemini gösterir. Salzburg yıllığı DAI’nin içeriğini doğrular niteliktedir. Yıllığın bir versiyonu Kabarları, 881’deki Macar saldırısından sonra (ki muhtemelen Morvalarla ittifaken düzenlenmişti) ki dönemlerden bahsederken, zikreder. Bizans kaynaklarındaki şekli ile aynı tellaffuz edilir.

DAI’nın “Kabarlar Hazar soyundan gelir” ifadesi belki Kabarların etnik konumuna değil ama onların Hazar İmparatorluğu’nun yönetimi altında olduğuna fakat daha sonra onlardan ayrıldığına delalet eder. “Bu Türklere Hazarların dilleri öğretildi” ifadesi ise etnik anlamda Kabarların kim olduğu konusunda yardımcı olmaz çünkü Kabarlar zaten Hazar dilini konuşabilen insanlardı. Ayrılmanın sebeplerini açıklamak önemli ama elimizdeki kaynakları düşünürsek, sonucun ne olduğunu ve asilerin ayrılmasının ve onların başkaları tarafından kabulünün sonuçlarını incelemek daha yararlı olabilir.

Stepteki güç politikasını düşünürsek, Kabarların Macarlara katılımı güç paylaşımında yeni bir durum ortaya çıkardı. Kabarlar Hazarlara karşı isyan ettiler ama isyan bastırıldı ve kaçmak zorunda kaldılar. Bu olay yüzünden kağanlık çok ciddi nüfus kaybına uğradı ve Kağanlığ’ın güç anlayışı kaybı kabullenemezdi. Ayrıldıkları zaman Kağanlığ’ın askeri gücünü belirlemek oldukça güç çünkü olayların kronolojisine yardımcı olabilecek tek kaynak Salzburg Kroniği’nde 881’e referansta bulunan bilgidir. Constantinus’un eserine dayanarak, gücü zayıf bir imparatorluğun böyle büyük bir isyanı bastıramayacağı sonucunu çıkarabiliriz. Aşağıdaki olay isyanın büyüklüğünü gösterir. Onların Macar kabilesi tarafında asimilasyonuna rağmen, kaçan asiler kendilerine ayrı bir kabile kurdular ve kendi liderlerini seçtiler.

1 Dankoff, R.: K#{garO on the tribal and Kinship Organization of the Turks, Archivum Ottomanicum IV (1972), s. 23-43; Vásáry, I.: Nép és ország a türköknél, in: Nomád társadalmak és államalakulatok, ed. Tökei, Frenc, Budapeşte, 1983, s. 189-213. Rybatzki, V.: Die Tonukuk-Inschrift, Szeged, 1997, s. 75-78.

2 Dunlop, D. M.: The History of the Jewish Khazars, Princeton, 1954, s. 104-105.

3 Pletnjowa, S. A.: Die Chasaren, Wien, 1979, s. 101-105.

4 Pelliot, P.: Notes sur l’historie de la Horde d’Or, Paris, 1949, s. 226.

5 Pritsak, O.: The Pe2eneks: A Case of Social and Erconomic Transformation, Archivum Eurasiae Medii Aevi, 1975, s. 211, Ligeti, L.: A Magyar nyelv török jövevényszavai a honfoglalas elött és az Árpád-korban, Budapeşte, 1986, s. 159-160; Senga, T.: A Besenyök a 8. Században, Századok 126, 1992, s. 503-516.

6 Hudûdü'l Alem, The Regions of the World. A Persian Geography 372 A. H. -982 A. D., çev. V. Minorsky, Oxford, 1937.

7 Hudûdü'l Alem, s. 20, 101.

8 Hudud al-lam, s. 47, 160.

9 Hudud al-lam, s. 443.

10 Czedlédy, K.: A kangarok (besenyök) a VI. Századi szir forrásokban, Magyar Tudományos Akadémia Nyelv-es Irodalomtudom’anyi Osztályanak közleményei 5 (1954) s. 243-276; Pritsak, O.: The Pe2enegs… s. 212-214, Harmatta János: Egy szaszanida arany pecsétgyürü felirata, In: Bálint Csanád: Kelet, a korai avarok és Bizánc kapcsolatai. Regészéti tanulmányok, Szeged, 1995, s. 348.

11 Dunlop, D. M.: The History. s. 105.

12 Ecsedy, H.: Trade-and-war relationship between the Turks and China in the second half of the 6th century, Acta Orientalia Hungarica XIII (1972) s. 131-180; Geng Shimin: Die alttürkischen Steppenreiche (552-745), In: Fundamenta III, s. 102-124.

13 Ludwig, D.: Struktur und Gesellshaft des Chazaren Reiches im Licht der schriftlichen Quellen, Münster, 1982, s. 92.

14 Vásáry, I.: A régi Belsö-Ázsia története, Szeged, 1993, s. 64.


Yüklə 12,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   98




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin