Kimekler / Prof. Dr. Bolat Kumekov [s.767-775]
Kıpçak araştırmaları merkezi başkanı / kazakistan
Batı Göktürk Kağanlığı’nın yıkılışından sonra göçebe ve yarı göçebe Türk kökenli kavimler bugünkü Kazakistan topraklarında üç muazzam devlet kurmuşlardır: Yedisu Bölgesinde Karluk sosyal etnik birliği, Sır Derya’nın orta ve aşağı havzasında ve Aral civarı bozkırlarında Oğuz Yabgu Devleti, Kazakistan’ın kuzey, güney ve merkez bölgelerinde Kimek birliği.
Kimeklerin eski tarihi “İyanmo” kavimi ile alakalıdır. Bu kavimin adı Çin kaynaklarında, VII. yüzyıl Batı Türk yurdunda vuku bulan olaylarla ilgili olarak geçer. Sinologlar İyanmo kavminin Yemek ya da İmek kavimi olduğunu sanmaktadırlar. Bir çok araştırmacının da dediği gibi kelimenin ses değişikliği Kimek olabilir. Araştırmacıların Kimek ve Kıpçakların tamamen aynı kavim olduğu hakkındaki fikirleri yanlıştır. Çünkü ortaçağ yazılı kaynaklara bakarak bunların köken akraba ama ayrı ayrı kavim olduklarını kabul etmeliyiz. İyanmo, topluluğu kuzey-batı Moğolistan’ın Kobdo bölgesinde VII. yüzyılda yaşamıştır. Onların doğusunda Oğuzlar, güneyinde Türkeşler ile Karluklar yaşamakta idi. VII. yüzyılın ortalarında İymekler (Kimekler) kuzey Altay dağlarına ve İrtiş ırmağı civarına doğru göç etmişlerdir. Bu kavimin güçlenmesi 656 senesinde Batı Göktürk devletinin yıkılışından sonradır. Asıl bu zaman Kimek kavim birliğinin esası oluşmuştur. Kimek kavimlerinin lideri “Şat-tutuk” ünvanını taşırdı. Şat-tutuk ünvanının Türkler arasında geniş bir şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu unvana birçok defa VII-IX. yüzyıllara ait eski Türk yazıtlarında da rastlanmaktadır.
VIII. yüzyılın ikinci yarısı ve IX. yüzyılın başında Kimek kavminin üç ana istikametteki göçü başlıyor. Bunlar Güney Ural’dan kuzey batıya (esas Kıpçaklar); Güney Kazakistan ve Sır Derya bölgesinin güney-batısına doğru; güneyde kuzey-doğu Yedisu sınırlarına kadar uzanmakta idi. 766 ve 840 yılları arasında Kimekler Batı Altay, Tarbagatay ve Alagöl’ü içine alan bölgeyi işgal etmişti. Bu bölge Doğu Türkistan’da hüküm süren Tokuz Oğuzların kuzey sınırlarına kadar uzamakta idi. Onların arasındaki sınır bölgeyi Cungar sıradağları oluşturuyordu.
840 yılında Merkezi Moğolistan bölgesindeki Uygur Kağanlığı’nın yıkılışından sonra dağılan kavimler (Eymur, Bayandur, Tatar) Kimek birliğine katıldılar. Tam bu sıralarda Kimeklerin yedi kavimden oluşan federasyonu teşekkül etmiştir. Bundan sonra Kimek kavminin lideri baygu (yabğu) unvanını taşımaya başlar. Yabgu unvanı şad unvanından daha üstündür. Yabgu unvanının değişik Türk kavimlerinin (Karluk, Oğuz, Uygur) hükümdarları tarafından kullanılmakta olduğu bellidir.
Kimek konfederasyonu siyasi bakımdan Türk kökenli kavimlerle beraber daha sonra Türkleşen Orta Asya’daki Tatar (bunlar daha önce Dokuz-Oğuz’lara dahildi) grupları ile de sıkı siyasi ve kültürel bağlaıda bulunmakta idi. Kimek kavminin birliği akraba esaslı bir birlik değil; idari-bölgelerin birliği niteliğindeki bir birliktir. Sosyal bakımdan ise, Kimek birliği akraba kavimler düzeyine göre veya kavimlerin kendi aralarındaki heriarşik veya vassal (tabi) statülerine göre toplumun sıkı düzeninde yer alırlardı. IX. yüzyılın başlarında Kimekler Sır Derya’ya doğru ilerlediler. Sonra Karluklarla birleşerek Oğuzlara Kangar-Peçenek kavmini yenmede yardım ederek, onları Sır Derya ve Aral bölgesinden göç etmeye zorladılar.
Kimek Kağanlığı’nın Kuruluşu
VIII. yüzyılın sonu ve IX. yüzyılın ikinci yarısında vuku bulan olaylar sırasında Kimekler Orta İrtiş bölgesinden Cungar sahasına kadar olan topraklara iyice yerleşmişlerdi. Kimeklerin güney Ural (Yayık) ve Sır Derya havzasına kadar ilerlemeleri Kimek devletinin oluşmasında önemli etken oluşturmuştur. Kimek devleti hakkındaki ilk bilgiler IX. yüzyıl sonu ve X. yüzyıl başlarında yazılan Arapça tarihi-coğrafi eserlerde rastlanmaktadır. Bunların arasında mesalik yazarlarından Yakubî’nin verdiği bilgilerin net ve gerçekçi olmasıyla, eserde geçen Kimek ve diğer Türk kökenli devletler hakkında izah ettiği ifadeler çok büyük önem kazanmaktadır. Yakubî eserinde: “Türkler çeşitli cinsler ve ülkelere ayrılır. Bunların bazıları Karluklar, Tuguzguzlar (Dokuz Oğuzlar), Türgişler, Keymaklar ve Oğuzlardır. Türklerden her cinsin ayrı bir ülkesi vardır. Birbiriyle harbederler” demektedir. Kimekler hakkında İbn Fadlan’da ilginç bilgiler bulunmaktadır (X.yy). Yazar: “Oğuzlar, Dokuz Oğuzlar ve Kimekler Türk kavimlerinin en güçlüleridir ve onların herbirinde birer hükümdar bulunmaktadır” der. Arap coğrafyacıları İstahri ile İbn Havkal Türk hükümdarlarının kendi ülkesinin özelliklerini taşıması ile ayırt edildiğini belirtmektedir.
Kimek hükümdarları başkalarından daha kuvvetli idiler. IX. yüzyılın sonu ve X. yüzyılın başı Kimek Kağanlığı’nın kuruluşundan itibaren hükümdarlar en yüksek unvan olan Kağan (hakan) unvanını taşımaya başlamıştı. Hakan Türklerin en büyük hanıdır. Hakan hanların hanı demektir. Yani hükümdarların hükümdarı. X. yüzyıl alimi Harezmi’nin belirttiği gibi Farsların şahinşahları gibi kağan unvanı yabgu unvanının iki kat üstünde bir unvandır. Böylece, Kimek toplumunun sosyal ve siyasi gelişmesi ile kavimlerden devlet oluşmasına geçen süreç içerisinde, hükümdarlarının çeşitli unvanlar taşımaları alt kısımdaki şad-tatuk ve yabgulardan başlayarak kağana kadar yükselmekte idi. Aynı zamanda Eski Türk soyluları için kullanılan unvanlar: şad (uluğ şad), kiçig, kağan, uluğ kağan gibidir. Görüldüğü gibi, Kimeklerle eski Türk unvanları arasındaki bağ kopmamıştır. Bu durum Kimeklerle eski Türklerin vatanı olan bölgeler arasındaki bağı da göstermektedir.
Kimek hükümdarı gerçek bir hakimiyete sahipti. Kendi ülkesi çerçevesinde, kağan kavmin ileri gelenlerinden hakimler tayın etmektedir. İktidara miras yolu ile geçme kuralı sadece hakan ve ailesi için geçerli değil aynı zamanda kavim ileri gelenleri için de söz konusu idi. Bunun için Kimek kağanı tarafından tayın edilen 11 bölgenin hakimliği miras yolu ile onların çocuklarına geçmekte idi.
Kimek Kağanlığı’nın kuruluşunda, kavimler birliği kuruluşunda olduğu gibi askeri birlikler büyük önem taşımakta idi. Hakimler aynı zamanda asker başı idiler. Hakan onlara hizmetleri için ülke topraklarından bölgeler armağan ederdi. Bölge hakimlerinin Hakan’a belli bir sayıda asker gönderme mecburiyeti vardı. Bu bölgelerdeki etnik yapı genellikle bir kavime mensup ailelerden oluşmaktadır. Bölgesel kavim sisteminin ortaya çıkması, toplum yapısında verilen büyük araların nedeni idi. Bölge hakimleri anlaşıldığı gibi Hakan’ın hakimiyeti altında idiler. Bölge hakimliği ve askeri önderliği aynı zamanda elinde bulunduran böyle kalabalık kavimler birliğinin ileri gelen kimseleri, zamanla kendi ekonomik gelişmelerini ve siyasi güçlerinin artmasını sağlamıştı.
Bunlardan bazıları zamanla merkezi hakimiyeti elle geçirmeye çalışan yarı bağlı devletler haline gelmiştir. Arap coğrafyacısı İdrisi (XII.yy.) Kimekler ülkesini anlatırken kullandığı Kimek Kağanı’nın oğlu Canah İbn Hakan al-Kimeki’nin (X yada XI.yy.) eserinden yola çıkarak Kimeklerdeki bölgeleri ve onların egemen hükümdarları hakkında yazmaktadır. Onların konakları yüksek duvarlarla çevirili şehirler ve surlarla donatılan yüksek tepelerde yer alan kaleler idi. Böyle şehir ve kalelerde hakimler çok sayıda asker bulundurmakta idiler. Onların hazine ve malları ulaşılması zor dağlık bölgelerde hanların emri ile sıkıca korunan kalelerde muhafaza edilmektedir. Kimek kağanının ordası yüksek duvarları ve demir kapıları bulunan İmekya (Kimekiya) şehrindedir. Şehirde onun çok sayıdaki ordusu ve hazinesi bulunmaktadır. Aslında Kagan hakimiyeti ile devlet hakimiyeti arasında bir fark yoktu.
Farsça anonim eser Hudud ül-Alam (X.yy.)’da geçen 11 hakim hakkındaki bilgi ve İdrisi’nin Kimek kağanının hacibi, veziri adaletli ve devleti sağlam şeklindeki sözleri, hakimiyetin tek elden sağlandığını gösterir. Hakimiyet ne kadar iptidai olursa olsun, bu ilk önce toplumun sosyal tabakalara ayrılması sonucudur. Ortaçağ kaynaklarında belirtildiği gibi Kimeklerde sosyal farklılıklar mevcuttu. İran tarihçisi Gerdizi (XI.yy.)”Kimeklerde çobanlar kendi sahibinin hayvanlarına bakardı, ayrıca kışa hazırlık olarak herkes kendi varlığına göre koyun, at veya inek etlerini kuruturdu” diye yazmaktadır. İdrisi’ye göre kırmızı, sarı ipekten yapılan giysileri sadece varlıklı insanlar giyerdi ve böylece kendilerinin sıradan göçebelerden ayrıt edilmesini de sağlıyorlardı. Aynı müellifin dediklerine göre şehirde atlı askerlerin yanısıra yaya süvariler de bulunmakta idi. Bu yaya askerlerin iki çeşitten oluştuğu şüphesizdir. Birileri yoksul göçebeler, diğerleri ise tutsaklardır. Kimek kavimlerine ait arkeolojik buluntularda ölülerle beraber gömülen eşyaların pahası ve diğerinin aynı olmadığını görülmektedir.
Kimek toplumundaki sosyal farkın gittikçe belirgin hale gelmesi bir yandan göçebe aristokrasinin oluşmasını diğer yandan sıradan göçebelerin daha da yoksulluğa düşmesini sağlamıştır. Bilindiği gibi, hayvanlarının büyük kısmından ayrılan göçebeler mecburen yerleşik (yatuk, catak) hayat tarzına geçmeye başlamıştır. Bu durumu Türk bilgini Mahmud Kaşgari (XI.yy.) de belirtmektedir. Yatuklar zanaatla, balıkçılıkla uğraşırlardı. Göçebelerin sınırında kışlaklarda yaşamakta idiler. Bu kışlaklar zamanla şehirlere dönüşüyordu. Ortaçağ şehirleri artık, sadece birer askeri-idari merkez değil, bunun yanı sıra ticaretin, zanaatın ve ziraatın da merkezi haline gelmişti. Kimek devletinde vergi toplama işleminin de olduğunu şu kayıta dayanarak söyleyebiliriz: Kimak denizinin sahilinden Türkler tarafından toplanan altından, hükümdar kendi payını alırdı ve kalanı oranın sahibinin olurdu.
Kimeklerdeki yazı hakkındaki bilgimiz Arap seyyah Ebu-Dulafa (X. yy.)’nın “Onlarda kamış yetişiyor, bununla onlar yazıyorlar” demesinden ibarettir. Her halde Kimekler kamış kalemlerle, eski Türk alfabesini kullanarak yazarlardı. Bu düşüncemizi İrtiş nehri ve Tarbagatay dağlarının yakınlarında bulunan IX-X. yüzyıllara ait üzerinde eski Türk alfabesiyle yazılar bulunan tunç aynalar doğrulamaktadır. IX-XI. yüzyıllarda Kimeklerde eski Türk inancındaki ibadet şekilleri, bunun içinde Tengri’ye ve dedelerinin ruhlarına inanç mevcuttu. İçlerinde bazı gruplar ateşe, güneşe, yıldızlara, nehirlere ve dağlara tapardı. Yaygın inançların biri Şamanizm idi. Aynı zamanda bazı Kimek boyları Hıristiyan inancındaki Maniliği de benimsemişlerdi. İslam’ın üst düzey Kimek aristokrasisi arasında yayılmış olması da ihtimal dışı değildir. En azından “Canah İbn Hakan al-Kimek” ismi buna delalet ediyor gibidir. Bu konuda bazı Kimek mezarlıklarının Müslümanlara ait olduğunu belirtmeliyiz. Bilindiği gibi, semavi dinlerden (İslam, Hıristiyan) birinin kabul edilmesi toplumun sosyal-ekonomik gelişmesinin göstergesidir.
Sosyal ve kültürel bakımdan Kimekler çoğunlukta VI-IX. yüzyıllardaki Eski Türk geleneklerini geliştirdi ve devam ettirdiler. IX. yüzyılın sonu ve XI. yüzyılın başlarında ise onlar artık gerçek bir devlete sahip olmuşlardı.
Ortaçağ kaynakları Kimeklerin dış politikasında komşuları ile olan münasebetlerinden bize haber vermektedir. Dış politikasında Kimek kağanı başkalarına nazaran teşebüskar idi. Bu yüzden İdrisi onun hakkında: “Kimek hükümdarı şerefi ile tanınan en yüce hükümdarlardan biridir… Türk hükümdarları Kimek Hakan’ının hakimiyetinden çekinmektedirler. Onun intikamından korkarlar, gücünden çekinirler ve akın yapmasından sakınırlar. Çünkü bunları geçmişte yaşamışlardı” demektedir.
Kimek hükümdarları güneye yaptıkları askeri akınları sayesinde Tokuz-oguzların topraklarının bir kısmını ele geçirdi. Bu durum bize Gagan (Ala Göl’ün kuzeyi) nehrinin güney doğusundaki Kimek şehri Karantiya’nın hiçbir zaman Tokuz-oguzlara ait olmadığını göstermektedir. Kimekler Tokuz-oguzların sınır şehri olan Doğu Türkistan’daki Camlekes’e akınlar yapmıştır. Tokuz-oguzlar X. yüzyılda bu bölgenin sadece bir kısmını ellerinde tutabildiler.
Bununla beraber kaynaklar bazı mühim durumlardan söz etmektedir. Mesela, barış zamanlarında Oğuzlar Kimeklerin, Kimekler de Oğuzların sınır topakları içerisinde göç edebiliyorlardı. Bunun içindir ki, Kimek, Kıpçak ve Oğuz kavimleri arasındaki sıkı bağ onların diline ve kültürüne kendi damgasını vurmuştur.
İdrisi’nin kayıtlarına dayanarak Kimek kağanının Yenisey Kırgızlarına da akınlar yaptığı anlaşılmaktadır: “Kırgız ülkesi tüm şehirleri ile üç günlük mesafededir. Bunlar dört şehirdir. Yüksek duvarlarla çevirili bu şehirlerde çalışkan ve mert halklar yaşamaktadır”. En başta göze alınması gereken şey komşuları ile her zaman önderlik mücadelesi halinde bulunan Kimek hakanı idi. Diğer taraftan Kimekler ile Kırgızlar arasındaki benzerlik sıkı etno-kültürel bağların nedeniyle açıklanabilir. Kırkırhan isimli Kimek şehri Kırgız geleneklerine çok benzeyen geleneğe sahip nüfuzu ile tanınmıştır.
Bunun yanı sıra diğer sülale ve halklar da Kimeklerin topraklarına saldırmakta idiler. Karahanlıların Kimek topraklarına, bazen İrtiş’e kadar uzanan saldırıları olduğunu biliyoruz.
X. yüzyılın başlarında Kimek topraklarının sınırları iyice belirlenmişti. Dış münasebetlerindeki Kimeklerin komşularına yaptığı askeri akınlar artık daha çok barış münasebetlerine dönüşüyordu. Buna Bulgaristan’dan İtil’e, Orta Asya’daki Samanilerden, Oğuzlar, Karluklar, Tokuz-oguzlar ve Kırgızlardan Kimeklere giden çok sayıdaki ticaret yolları dalalet eder. Ulu İpek Yolu’ndan ayrılan kervan yolları Kimek hakanının İrtiş’teki ordasına uğruyordu.
Kimek Kağanlığı’nın Yıkılışı
X. yüzyılın sonu ve XI. yüzyılın başlarında Kimek devleti yıkılmaya yüz tutmuştu. Devletin yıkılışının iki nedeni vardır: İç siyasetinde merkeze bağlı olmak istemeyen Kıpçak hanlarının kendi, özel devlet kurma hareketlerinin güçlenmesi, dış siyasette ise, X. yüzyılın başlarında vuku bulan Orta Asya’ya olan kavimler göçü idi. Araştırmacılar bu göçün asıl nedeni olarak Kuzey Çin’de 916 yılında kurulan Loo devletini gösterirler. Bu devletin aslını Kidanlar oluşturmakta idi. Devletin genişlemesi ile göçebe kavimler batıya doğru göç etmeye başladılar. Bu muazzam kavimler göçü kaynaklarda da anlatılmaktadır. Mesela, Arap-Farsı, Rus, Ermeni, Macar, Bizans ve Suriye kaynaklarında bilgiler bulunmaktadır. Bunların içinde Arap bilgini Mervazi (XII.yy)’nin eserinde bu olaylar hakkında kafi derecede bilgiler bulunmaktadır. Eserinde onların arasında (Türklerin) Kun isimli gruplar vardır. Onlar Çin topraklarından Çin Hakan’ının şiddetinden korkarak göç etmiştir. Onlar Nesturi Hıristiyanlarıdır. Onlar kendi ülkelerinden otlak sıkıntısı yüzünden göç etmişler. İbn Koçkar Harezmşah ta bu gruptandır. Onları (Kunları) Kay ismindeki diğer kavim takip etmekte idi. Onlar kalabalık ve güçlüydü. Kayalar Kunları otlaklarından kovdular. Bu yüzden Kunlar Sarıların topraklarına yerleşti, Sarılar ise Türkmen topraklarına göç etti. Türkmenler Doğu Oğuzların topraklarına kaydı. Oğuzlar ise Ermeni denizinin yakınlarına Peçenek topraklarına göç etti. Ermeni denizi dedikleri Karadeniz’dir. Bu kavimler göçü Çin’den Karadeniz’e kadarki halkı etkilemiştir.
Bütün bunlardan şöyle sonuç çıkartabiliriz: Kun ve Kay kavimleri Kuzey-doğu Yedisu ve İrtiş civarındaki Kimek-Kıpçak kavimlerini sıkıştırarak Kimek devletine darbe vurmuştur. Kay kavimi Kıpçakların Sır Derya bölgesi ile batı Aral ve Kuzey Hazar denizi bölgesindeki Oğuzları sıkıştırarak, onların güney Rusya ve Karadeniz civarına göç etmelerine neden olmuştur.
Kıpçakların Oğuz topraklarını ele geçirmesi, onları eski Kimek-Kıpçak bölgesindeki en güçlü duruma getirmişti. Bu olaylar sırasında Kimekler sadece siyasi hakimiyetlerini kaybetmedi aynı zamanda Kıpçaklara tabi olmuşlardır. Kimeklerin bir kısmı İrtiş’te kaldı, ikinci kısmı Orta Asya’da Türkistan bölgesine yerleşti. Üçüncü kısmı ise, Kıpçaklarla beraber batıya Güney Rus bozkırlarına doğru göç etti. Kıpçaklar Kimek devletinin mirasçısı olmuştur.
Kavim ve Etnik Yapı
Kaynaklarda Kimeklerin Türk kökenli olmadığı konusunda hiçbir bilgi yoktur. Tam tersine kaynaklar onların eski Türk kavimlerinden olduğunu söylemektedirler. Kimek adının yazılara geçmesi VIII. yüzyıla aittir. İbn Hordabih (X. yy.)’in yaptığı büyük Türk kavimlerinin siyasi ve sosyal listesinde Kimekler, Toğuz-oguzlar, Oğuzlar, Peçenek, Karluk, Kıpçak, Azkişami ve Türgeşlerle aynı sırada yer almaktadır.
İlk Kimek federasiyonunun yapısı Gerdizi’nin eserinde anlatılmaktadır. Bu birliğe yedi kavim dahildi: Eymür, İmek, Tatar, Kıpçak, Bayandur, Lanikaz, Aclar. Bu kavimlerin hiç biri hakkında Gerdizi ayrıca bilgi vermiyor. Gerdizi bunların hepsini var oldukları bilinen ve tanılan kavimler olarak algılamaktadır. Aynı zamanda Gerdizi onların kökeni hakkında da her hangi bilgi vermiyor. Kimek birliğine giren kavimlerin tarihini incelersek, bu onların Kazakistan topraklarına İç Asya’dan geldiklerini göstermektedir. Kimek kavimlerinden ilki olan “Eymür” Oğuzlar arasında da görülmektedir. Bir de bu kavime VIII. yüzyılda 12 Uygur boyu arasında da rastlanır. Eymürlerin Kimek kavimleri birliğinde ve Sır Derya Oğuzları arasında rastlanması, onların batı ve kuzey-batı istikametlerindeki göçüne dalalet etmektedir. Eymürlar ya Kimeklerle ya da Oğuzlarla asimle olmamış, onların birliğine bir kavim olarak katılmıştır.
Gerdizi’de geçen İmek ismi VII. yüzyıl Çin ve kayinamelerinde Türk Yanmo kavmi ile özdeşleşmektedir. İslam kaynaklarında bu kavim Hudud ül-Alem’da Kimeklerin baş şehri İmekiya’dan dolaylı zikredilmektedir. Diğer kaynaklarda da Kimek kağanının ordası Kimekya olarak geçer. Kimek kavimler birliğinin başkanının ünvanı Gerdizi’ye göre “İmek-baygu”, Mesudi’ye göre “Kimek-baygu”dur. Mahmud Kaşgari’de Kimeklere İmek denmektedir.
Kimek kavimlerinden üçüncüsü Tatarlar VIII. yüzyıl eski Türk yazıtlarında VI. yüzyıl olaylarıyla ilgili Otuz-tatar adıyla zikredilir. Diğer Türk yazıtlarında onlar “Tokuz-Tatar” adıyla meşhurdur. Tokuz Tatarlarla Oğuzların esas kavimleri arasındaki devamlı siyasi münasebet bize VIII. yüzyılda Tatar kavmine dahil bu grupların Moğolistan’ın kuzey-doğu bölgesinde yaşamakta olduğunu düşünmemizi sağlamaktadır. 740-780 yıllar arasında Tatarlar Uygur kağınlığına dahil oldular. Uygur kağınlığının yıkılışından sonra Tatarlar Oğuz-Uygur kavimleri ile beraber Doğu Türkistan’a göç ettiler. Hudud ül-Alem anonim eserinde Tatarlar kesin olarak Tokuz-oguzlara dahil edilmektedir. Mahmud Kaşgari de Türkçe konuşan kavimler arasında Tatarları göstermektedir.
Kimeklerin akrabası olan Kıpçaklara VIII. yüzyıl ortalarına ait runik yazılarda rastlanmaktadır. İslam kaynaklarında Kıpçak ismi ilk olarak İbn Hordadbih’in Türk kavimler listesinde zikredilmektedir. S.G. Klyaştorni’ye göre VIII. yüzyıla ait Kıpçakların eski tarihi Çin kaynaklarında geçen Sir (veya Se) kavim adı ile bağlantılıdır. VI. yüzyılın ortalarında Si (Sir) kavmi komşularını kendine tabi etmiştir. Hakim boylar diğerlerini kullanarak yeni birlik kurmuştu. IV. yüzyıldan VII. yüzyıla kadarki Çin tarih namesinde onlar “Seyanto adı ile meşhur idiler. VI. yüzyılın ortalarında Syanto Türk kağanının siyasi hakimiyeti altında idi. Onların önemli bir kısmı Hangay’da yaşamakta olup diğer kısmı ise Doğu Tyan-Şan (Tanrı Dağları) bölgesine yerleşmişti. VII. yüzyılın başlarında Syanto Kuzey Moğolistan’da On Tele kavim
birliğine hüküm etmekte idi. 630 yılında bu birlikten ayrılan Syanto Ötüken’in merkezinde kendi Sir devletini kurmuştur. Onun sınırları Altay ile Hingan, Gobi ile Kerulenle çevrilmişti. Syanto kağanı kuzeyde Yenisey Kırgızlarını hakimiyeti altına almıştır. 648 yılında Tokuz-oguzlar Syanto’ya büyük bir darbe vurmuşlar, böylece Sir devleti yıkılmıştır. Fakat çok geçmeden Sir’ler Göktürklerle birleşerek Merkezi Asya’da en kudretli güç haline gelmişlerdir. 691 yılında onlar Göktürklerle beraber Tokuz-oguzların birliğini yöneten Uygurları yenerek Ötüken bozkırını ele geçirmiştir. Türkler Sirlerle beraber 742 yılı, Merkezi Asya ve batı Moğolistandaki devletleri yıkılıncaya kadar 50 yıl Tokuz-oguzları yönetmiştir. VIII. yüzyıldan itibaren Eski Türk abidelerinde ve İslam kaynaklarında Kıpçak ismine rastlanmaya başlıyor.
İbn Hordadbih artık Kıpçakları Kimeklerden ayrı zikretmektedir. Hudud ül-Alam ise Kıpçakları Kimeklerden ayrılmış ve daha iptidai bir hayat şeklini benimseyen halk olarak gösteriyor. Kimeklerin batı bölgesine yerleşen Kıpçaklar hala Kimeklerle siyasi bağlılıkların devam ettirmektedirler. Kıpçak hakimi Kimek kağanı tarafından tayın edilirdi. Kıpçaklarla Kimekler arasındaki yakınlığı belirten Mahmud Kaşgari, Kıpçakların kendilerini İmek olarak görmediklerine, onları İmeklerle sadece köken olarak bağlı olduklarına dikkat çekmektedir. Böylece tüm eski kaynaklar Kıpçakların VIII-XI yüzyıllarda Kimek kavimler birliğine (daha sonra devletine) bağlı olduğunu gösteriyorsa da, bu bağın değişik etnik bölgelerde aynı olmadığını ve ekonomik ve hayat tarzı bakımından da bu iki kavim arasındaki farklı bulunduğu ortaya koymaktadır. Bu iki kavmin tamamen aynı olduğunu düşünmek yanlıştır. Ortaçağ İslam kaynakları bu iki kavmi sadece akraba kavimler olarak algılamamızı sağlamaktadır.
VIII-XI. yüzyıllarda Kazakistan topraklarındaki Kıpçak etnik toplumunun teşekkülü esasen iki etap üzerinde uzun ve karmaşık bir zaman sürecinde vuku bulmuştur. Birinci süreç eski Göktürk yurdu olan Kuzey Moğolistan’ın Tokuz-oguzların eline geçmesiyle onlara karşı Türklerle beraber yaptığı savaşta yenilgiye uğramalarıyla Kıpçakların büyük bir kısmı İç Asya’dan 742 yılında İrtiş bölgesine doğru göç etmesi ile başlamıştır. İrtiş’in orta sahasına ve Altay bölgelerine gelmekle Kıpçaklar kendilerini Kimek federasyonunun merkezinde buldular. Esas Kıpçak boylarının egemenlik hareketleri VIII. yüzyılda onların Kimeklerden ayrılmalarıyla sonuçlanmıştır.
İkinci süreç VIII. yüzyılın sonu ve XI. yüzyılın başlarına kadarki dönemi içermektedir. Esas etnik toplulukların kendi aralarındaki münasebet Kimek kavminin pekişmesi sürecinde yürütülüyordu. Bu dönemde Kıpçaklar eski Başkurt, Peçenek, Karluk ve esasen Oğuz kavimleri ile etnokültürel ilişki içerisinde bulunmuşlardır. Bununla beraber Kıpçak etnik gelişmesinin iç düzeni eski yerliler olan Oğuz, Ugor-Fin, Sarmat ve Alan etnik grupları ile asimile olma istikametinde idi. Eski kaynaklar her ne kadar Kıpçakları Kimek kavimler birliğine dahil olarak gösteriyorlarsa da, bu bağın değişik etnik topluluklarda farklı olduğunu ve ekonomik yaşam tarzında da belli farklılıkların mevcudiyetini yok saymıyorlar.
Bayandur ismi ilk olarak Gerdizi’de Kimek kavimi olarak zikredilmektedir. Daha sonra Mahmud Kaşgari ile Reşidüddin bunları Oğuz kavimleriyle beraber göstermektedir. Bilindiği gibi Bayandurların bir kısmı Kimeklere diğerleri Oğuz kavmine dahil idi. Altıncı ve yedinci kavimler Lanikaz (V. Minorski bunlara Nilkaz der) ve Aclardır.
840 yılında Uygur kağınlığının Yenisey Kırgızları tarafından yıkılması nedeni ile Kimek birliğinin kavimsel yapısının bir hayli değişikliğe uğradığını görüyoruz. Göründüğü gibi bu dönemde Eymürlerin ve Bayandurlar Kimek kavimler birliğine dahil idiler ama Sır Derya Oğuzları arasında da görülmekte idiler. Tatarların Kimeklere katılmaları da bu zaman zarfında gerçekleşmiştir.
Kimek devletinin oluşması sırasında Kimek kavminin içeriği değişikliğe uğramıştır. Hudud ül-Alem ile İdrisi’ye göre Kimek devletinin esasını 12 kavim oluşturmaktadır. Kimek hakimiyeti altındaki topraklarda Kıpçak birlikleri dışında Kumanlardan da bahsedilmektedir. Bu kavimden bazı gruplar XI-XII. yüzyıllarda Kıpçak kavim birliğine dahil olmuştur. Ortaçağ İslam coğrafyacıları Kumanları ayrı bir etnonim (isim) olarak zikretmektedir. Fakat milli ve yabancı tarihnamelerde Kıpçaklarla Kumanların aynı kavim olduğu fikri yaygındır. IX-X. yüzyıllara ait yazılı kaynaklarda Kumanlar batı Kazakistan’da yaşamakta ve Kıpçak, Kimek ve Kuman üçlü birliğinin batı kısmını oluşturmakta idi. Kumanların esas yaşadığı bölge olarak kuzey Altay bölgesi ve güney Sibirya topraklarını görmeliyiz. VII. yüzyılın ortalarında Batı Türk Kağanlığının yıkılması ile, birçok Türkçe konuşan kavim içinde ayrılma olayı gerçekleşir ve aynı zamanda aralarında yavaş yavaş takviye süreci başlamıştır. Kuzey-batı Altay ve Doğu Kazakistan topraklarında Kimeklerle Kıpçakların etnokültürel birliği oluşmuştur. VIII. yüzyıl sonuna doğru Kıpçakların büyük bir kısmı Kumanlarla beraber Kimeklerden ayrılarak Batı İrtiş’ten güney Yayık bölgesine kadar olan topraklara yerleşmiştir. X. yüzyıl sonuna kadar Kıpçaklar Kumanlarla beraber, İrtiş’ten Yayık’a kadar uzanan topraklarda varlığını sürdüren Kimek devletinin siyasi hegemonyası altında yaşamışlardır. Bu iyeliğin Kıpçak hanlarının eline geçmesi ile, Kimek ve Kumanlar diğer kavimlerle beraber Kıpçakların siyasi hakimiyeti alanına girmişlerdir.
Kimek, Kıpçak ve Kumanların Yerleşim Alanları
VIII. yüzyılın ortalarına kadar Kimek, Kıpçak ve Kumanlar Altay bozkırları, Altay dağları ve İrtiş bölgesinde otururlardı. Kimeklerin güneyde İrtiş’le güney Altay ve Tarbagatay bölgelerinde yaşayan Karluklarla, doğuda ise Kırgızlarla komşu idiler. VIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kimekler güney istikamette ilerleyerek Karluk topraklarında yayılmaya başlamıştır. IX. yüzyılın başlarında bazı Kimek grupları güney-doğu Yedisu bölgesine geçerek Tokuz-oguzlarla komşu olmuşlardır. Onlar arasındaki sınır bölgesini Cungar sıradağları oluşturmakta idi. Cungar sıradağlarının güneyinde ise Tokuz-oguzların devleti bulunuyordu.
VIII. yüzyılın ikinci yarısında Kimeklerin güneye doğru kayması ile Kıpçakların İrtiş’ten batıya yönelen göçü gerçekleşmiştir. İdrisi’nin eseri ve diğer bazımalzemeden Kıpçak gruplarının İrtiş ile Tobul nehirleri arasındaki bölgede yaşamakta olduğu sonucuna varılabilir. VIII-IX. yüzyıllarda Kıpçakların batı sınırı Peçeneklerin kuzey cephesine kadar uzanırdı. Bilindiği gibi Peçenekler VIII-IX. yüzyıllın ilk yarısında Aral havzası ve Sır Derya bozkırlarında yaşamakta idiler.
Buna göre Yayık’ın güney doğu kısmı ile Aral bozkırının kuzey bölgesi Kıpçaklarla Peçenekler arasındaki tabii bir sınırı oluşturmaktadır. IX. yüzyılın başlarında Kimek kavimi Sır Derya’nın orta sahasına gelmiştir. IX. yüzyıllın ortalarında Peçenekler Oğuz, Kimek ve Kıpçak birliği tarafından yenilmiştir. Bunun sonucunda Oğuzlar Peçeneklerin Sır Derya’dan Aral bölgesine kadarki topraklarını eline geçirmiştir. Peçenek birliğine dahil olan kavimler bu olaylar sonrası Yayık ve İtil arasındaki meralara yerleşmiştir. Fakat IX. yüzyılın sonunda Oğuzlar Hazarlarla beraber Peçenekleri yenerek, bu sefer Yayık ile İtil arasındaki topraklarını ele geçirmiştir. Peçeneklerin büyük bir kısmı güney doğu Avrupa’ya göç etmek zorunda kalırken, diğer kısmı da Oğuz, Kimek-Kıpçak birliğine dahil olmuşlardır. İdrisi’nin vermekte olduğu Kumanların yerleşimi hakkındaki bilgileri bu döneme (IX. yüzyıllın sonu X. yüzyılın başı) aittir. İdrisi’nin haritasında Surat ül-ard’da Hazar (bahar ül-Hazar) ve Aral’ın (Buhayrat ül-Havarizm) denizinden kuzeyine doğru Askasiya dağları yer almaktadır. Onlar meridyen yönünü ile kuzeyden güneye, birazcık doğu istikameti doğrultusunda yerleştirilmektedir. Bu dağlardan birkaç nehirler akmakta idi. Bunların arasında topografik bölgelerin incelenmesi bakımından önem taşıyan İtil’de Hazar denizine dökülüyordu.
Tasvir ediliş şekline bakılırsa bu dağın (Askasiya) Ural dağı olabileceği ortaya çıkar. Arap coğrafyacıları İbn Said ile Ebu’l-Fida Askasiya dağının ön kısmında güneye doğru Kumanların yaşadıklarına işaret ederler. Haritada Askasiya’nın doğusunda Tağur dağlarına yer verilmektedir. Bu bölgede Kumanların baş şehri Kumaniye ve Kuman hükümdarı bulunmakta idi. Togura, günümüzdeki Mugacar dağları olmalıdır. Ortaçağ kaynaklarında geçen bilgilere dayanarak Mugacar havzasında Kumanların kalabalık olduğunu söyleyebiliriz. Aynı kaynaklardan Kumanların kuzey Aral bozkırları ile güney Ural dağları arasındaki geniş bölgede yaşadığını öğreniyoruz. Kumanların güneyinde (İdrisi’ye göre) Oğuzlar ve Kimekler, batısında Peçenekler, kuzey-batısında Bulgarlar, kuzey-doğusunda da Kıpçaklar bulunmakta idiler. Metin ve katalog incelemeleri Ortaçağ müelliflerinin Kumanlar hakkında vermekte olduğu bilgilerin IX-X. yüzyıllara ait olduğunu ortaya koymaktadır. Kumanlar Kimek-Kıpçak birliğinin batı cephesini oluşturmakta idi.
X. yüzyılın başlarında Kimekler, Kıpçaklar ve Oğuzlarla beraber Yayık bölgesinde, Aral ve Hazar denizi civarında göç ediyorlardı. Bu kavimlerin yaşadıkları bölge ortaçağ Arap coğrafyacılarının haritalarında da belirtilmiştir. Mesela, İstahri’nin Dünya haritasında Kimekler Aral denizinin kuzey ve kuzey batı bölgelerinde yer almaktadır.
Yayık’ın güney sınırı içerisinde Kimekler Başkurt kavimleriyle hemhuduttur. Arap seyyahı İbn Fadlan (X.yy.) Başkurtların bu bölgede yaşadıkları ve onların Bagnad nehri (eski adı Yavındı olmalı) civarında da bulunduğu hakkında bilgi vermektedir. Kıpçaklarla Başkurtlar arasındaki sıkı temas zamanla iki kavim arasındaki kültür ve dil yakınlığını doğurmuştur. Efsane ve hikayelere bakılırsa batı Başkurt kavmi Moğol istilasından çok önce Kıpçaklardan ayrılmış ve Aral bölgesine yerleşmiştir.
Kimek ve Oğuz kavimlerinin kışlak ve yaylaları tarihçi Mesudi’nin (X. yy.) işaret ettiğine göre Embia ve Yayık nehri arasındaki bölgede idi. Kimek gruplarının Embia ve Yayık bölgesine göç etmesi hakkında Mesudi bilgi vermektedir. Hazar denizine dökülen Ak ve Kara
İrtiş hakkında Mesudi: “Bu iki nehir kenarları arası on günlük yoldur. Bu bölgede Kimek ve Kıpçakların göçebe kavimleri yaşamaktadır” der. Bu nehirler Yayık ve Emba olmalıdır. Bu güne dek Ak ve Kara İrtiş isimlerinin ortaya çıkışı kafi şekilde cevaplanmamıştır. Bu iki nehrin esas İrtiş’ten uzakta olmaları da soruya gizemlik katmaktadır. Bize göre yukarıdaki bilgiler erken ortaçağa ait coğrafi bilginin toplumların hafızasında muhafaza olması hakkındaki önemli kuralları açıklıyor. Bu yüzden toplumun hatırında vatanı simgeleyen kutsal yerler kalırdı. Başka yere göç eden topluluklar, kutsal saydıkları dağ, nehir, göl isimlerini beraberlerinde götürürdü. Bu konuda Gerdizi’nin dediklerini hatırlayalım “İrtiş nehri Kimeklerin tanrısıdır (onlar için kutsaldır)”. Kimekler Yayık ile Emba’ya eski mekanlarındaki İrtiş dolayı Ak ve Kara İrtiş ismini vermiş olmalıdırlar.
Kimeklerin Yayık’a doğru göç ettiklerini Hudud ül-Alam’ın anonim müellifi de doğrulamaktadır. Bu kaynağa göre Artuş nehri Kimeklerle Oğuzların yurdundan geçmektedir. Artuş Minorski’nin fikrine göre Yayık nehridir. X. yüzyıl anonim eserlerinden Müslüman dünyasından uzak bölgelerin yer-su adlarının anlaşılmaz ve hatalı olarak yazıldığı görülmektedir. Kimeklerle Kıpçaklarla Oğuzlar arasındaki sıkı bağ ve etnokültürel ilişkiler, etnik ve sosyal oluşmalarda, maddi ve manevi hayata kendi damgasını vurmuştur. Fars kökenli kaynakların bilgilerine göre, bazı Kimek grupları gelenekleri bakımından Oğuzlara benziyorlardı.
Anonim Arap coğrafyacısının yaptığı Yuvarlak Dünya haritasına dayanarak, Kimeklerin batı hudutları hakkında kesin fikir sahibi olabiliriz: bu bölge Hazar denizi bozkırının kuzey-doğu kısmı, Yayık ve Emba nehirleri, Aral denizinin kuzeyinden güney Yayık’a kadarki bölgeyi kapsamaktadır. Harita Kimeklerin X. yüzyılda yaşadığı bölgeyi gösteriyor. Bu döneme ait önemli bilgiler Hudud ül-Alam’ın Kimekler hakkındaki kısmında bulunmaktadır. Burada Kimeklerin üçlü-bölgesel birliğinden bahsedilmektedir. Birincisi, “Andak al-hifçak”-batıda Kimek topraklarına komşu bazı Kıpçak gruplarının yerleştiği bölgedir. Bu Kıpçak grupları gelenekleri açısından Oğuzlara benziyorlardı. Andak al-hifçak bölgesi herhalde Merkezi Kazakistan’ın kuzey-batı ve batı kısmını, Aral bozkırı civarını ve Oğuz kavimleri ile en yakın sınır bölgesini oluşturan toprakları kapsamaktadır. Kıpçaklarla Oğuzlar arasında yüzyıllar boyunca oluşan sıkı münasebet onların dili, kültürü ve yaşam tarzına damgasını vurmuştur. Mahmud Kaşgari’nin dediğine göre Kıpçak dili lehçesi Oğuz lehçesindeki aynı ses özelliklerine sahiptir. Kıpçaklarla Oğuzlar arasındaki etnik kültürel ilişkiler eski Kazak hikayesine de konu olmuştur. Kimeklerin diğer bölgesi “İagsun-iasu” İtil ve Yayık nehirleri arasındaki yerleşik bölgedir. Buranın hava durumu başka yerlere nazaran daha yumuşak ve iyidir. Batıya doğru hareketlerinde Kimek kavimleri yeni topraklara kendilerinin taptıkları yer su adlarını da götürmüştür. Kırkırhan-Kimeklerin üçüncü bölgesi ve bu bölgede yaşayanların örf adetleri biraz da Kırgızlarınkine benzemektedir. Her halde bu bölge diğer Türk kavimlerine nazaran Kırgız gruplarına yakın olmalıdır. Bu tarihçi ve coğrafyacıların bu gibi akıla yatkın incelemeleri ve diğer yazılı kaynakların vermekte olduğu bilgiler Kırkırhan bölgesinin Tarbağatay’dan Kalbin sıradağları ve Cengiz sıradağlarına kadarki toprakları ihtiva ettiğini göstermektedir.
Kimek kavminin bazı grupları Hazar’ın kıyılarına kadar ulaşmıştır. Hemen-hemen her bir şehrin, nehrin veya çölün bu tarihi süreç içerisinde birkaç ismi mevcuttur. Bu isimler genel topoğrafik kurallar esasında oluşmakta idi: deniz adı onun yakınlarında oluşan ülke adıyla, onun civarındaki şehirler ona dökülen nehir adıyla ve nehirlerde onun kenarında, sahilinde yaşayan halk adıyla anılırdı. Kimeklerin Hazar denizi bölgesine girmeleri ile Hazar denizinin kısa bir süre için olsa da Kimek denizi olarak anıldığı Şahnameden anlaşılmaktadır.
X. yüzyılın ikinci yarısında Kimek ve Kıpçak kavimlerinin bazı grupları Müslüman bölgesi Türkistan’a yakın sınır bölgelerine gelmiştir. Savran şehri Makdisi’nin (X.yy.) dediklerine göre Kimek ve Oğuzların sınır kalesi idi. Müellif aynı zaman da daha büyük şehir olan Şaglcan’ı Kimeklere karşı savunma kalesi olarak göstermektedir. Bu şehir Türkistan’dan kuzeye 26 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Güney’de Balkaş gölü Kimeklerle Karluklar arasındaki Yedisu bölgesindeki doğal sınırı oluşturmakta idi.
Kimeklerin İktisadi Hayatı
Hayvancılık: Kimeklerin iktisadi hayatının esasını hayvancılık oluşturmaktadır. Göçebeler mevsimlere göre devamlı olarak otlak yerlerini değiştirmektedir. Göç yolu yerin özelliklerine göre nehir kenarlarından, dağ geçitleri, zengin otlak ve suyu bol yerlerden seçilerek tercih edilirdi. Otlakların seçilmesi o bölgenin mevsime göre otlu olup olmamasına bağlıdır. Düzenli göç istikametleri önemli siyasi veya ekonomik durumlar engel olmadıkça değiştirilmiyordu.
Bazı Kimek gruplarının kışlığı Yayık ve Emba nehirleri arasındaki bölgede, yaylası ise İrtiş havzasında geçerdi. Ortaçağ müellifleri Kimeklerin koyun, at, inek, öküz ve deve yetiştirdiklerini yazmaktadır.
Onların hayvancılığında koyun yetiştirmek büyük önem taşımaktadır. Koyun yağı güncel mutfak hayatında sıvı yağ yerine kullanılmaktadır. Hayvancılıkta
önemli yeri olan diğer hayvan attır. Atların süratlı oluşu ve dayanıklılığı sayesinde uzakta bulunan otlakları keşfedebiliyorlardı. Atlar savaşta ve avcılıkta da kullanılmakta idi. Cahiz’in dediği gibi “Türkler atın sırtında, yerde yürümekten daha çok zaman geçiriyorlardı”. İbn Fadlan ile Gerdizi de X. yüzyılda Kimeklerde kalabalık at sürülerinin bulunduğunu yazmaktadır. Türk atları yerli hava şartlarına alışık olması sayesinde yaylalarda sene sürecince kalarak bol süt ve et temin etmekte idi. Göçebe Türk kavimleri et olarak atın ve koyun etini tercih ederlerdi. Kısrak sütünden “kımız” dedikleri içeceği hazırlarlardı.
Kimekler iki çeşit at yetiştirmekte idiler. Biri büyük kafalı, kilolu ve kısa boyunlu, diğeri de binilen at, kafası çok büyük olmayan ve ayakları ince yapılı atlar. Tamim İbn Bahr Kimek hükümdarının ve ordusunun atları küçük tırnaklı olduklarına dikkat çekerken, herhalde (süratle koşan) tulparları kast etmiş olmalıdır.
Bazı kaynaklarda Kimeklerin inek ve öküz yetiştirdikleri hakkında da bilgi bulunmaktadır. Büyük baş hayvanların daha çok yarı göçebe kavimler tarafından yetiştirdiğini düşünmek doğru olur, ama öküzlerin göçebe kavimler tarafından da taşıma işleri için kullanıldığını biliyoruz.
Aynı zamanda keçiler de yetiştirilmekte idi, fakat bunların Kimeklerin iktisadi hayatında pek önemli yeri yoktur. Bunların eti ve sütü yemekte kullanılıyor, yününden sıcak giysiler, keçe ve halı yapılıyordu. Hayvancılık ürünleri sadece iç ihtiyaçları temin etmek için kullanılmıyor aynı zamanda ziraatla uğraşan komşulara da satılıyordu.
Avcılık Sanatı
Kimekler arasında var olduğunu bildiğimiz diğer bir iktisadi kaynak avcılıktır. IX. yüzyılda Yakubi göçebe Türklerin daha çok av etleri ile beslendiklerini yazmaktadır. Türklerin ilginç avcılık usulleri Cahiz’in eserinde bulunmaktadır. Onun ifadesine göre onlar avlanmayı severler ve hatta düşmanından kaçış sırasında bile hayvan avlarlar. Onlar at sırtında ava çıkarlar ve ceylan ile geyik takip sırasına çok dayanıklılar”. Ava ayrı-ayrı çıktıkları gibi, grup halinde de çıkarlardı.
Avcılığın faydası sadece iktisadi yönden değil savaş taktiklerinin öğrenilmesinde de büyük önemi vardır.
Kimekler arasında kürklü hayvanlar: tilki, ağaç sansarı (zerdeva), kunduz, samur ve büyük yırtıcı hayvanlar: kaplan ve parsların avcılarına da rastlanırdı. İrtiş bölgesinden bulunan tunç plakede süngüsü ile kaplanı öldürmekte olan at sırtındaki bir Kimek avcısının resmi çizilmiştir. Kürk meselesi bu kavimleri bazen başka yerlere sürüklemeye neden olmuştur.
Bazı Kimek grupları, bunlar daha çok orta gelirli aileler, İrtiş ve diğer nehirlerde balıkçılıkla uğraşırlardı. Divan-ı Lugat it-Türk ve diğer Arapça-Kıpçakça sözlüklerde Kimek-Kıpçak balıkçılık terimleri ve balık avcılığında kullanılan aletlerin adları verilmektedir: “argak”-çengel; “ag”-örgüağ; “ucaan”-küçük sandal; “kemi (karab)” büyük kayık, gemi. Kaynaklarda geçen bilgiler İrtiş bölgesinden bulunan arkeolojik buluntularla da doğrulanmaktadır. VIII-IX. yüzyıllara ait mezarlıklardan balık resmi heykel bulunmuştur.
Yerleşik ve Yarı Göçebe Kimek Grupları
Kimeklerin arasında göçebe ve yarı göçebe gruplar bulunmakta idi. Türk kavimlerini tasvir eden İdrisî: “göçebe insanlar toprak işliyorlar, ekiyor ve biçiyorlar.” Kimekler’in yerleşik grupları Arap ve Fars müellifleri tarafından eserlere konu edilmiştir. Tamim bin Bahr, Kimek Hakanını gördüğünü, onun konağı yakınlarında yerleşik bölgenin ve işlenmiş toprakların olduğunu yazmaktadır. Hudud ül-Alam’ın Kimekler hakkındaki kısmında Kimek ülkesi ile şehirlerinden, Hakan’ın yazlık konağı olan İmekiye (bazı kaynaklarda Kimekya) ve Cubin mekanı hakkında bahsedilmektedir. Göçebe hayat tarzına uygun taşınabilen evlerin aksine Kimeklerde toprak damların (zeminlik) mevcudiyeti hakkında İshak ibn ül-Huseyn ve Mervazî haber vermektedir.
Kimerklerin şehir hayatı konusunda İdrisî’de kısa bir bilgi bulunmaktadır. Kimek prensi Canah ibn Hakan al-Kimekî’nin eserini kaynak olarak alan İdrisî, Kimeklerin nehir, göl sahilleri, ulaşımı zor dağ bölgelerinde ve yer altı zenginlikleri bulunan bölgelerde kurulan 16 şehrinden bahsetmektedir. Onların büyük bir kısmı ticaret yolları yakınlarında kurulmuştur. Kimek şehirleri sıkı korunmakta idi. Kaynaklarda civarı su ile doldurulmuş hendeklerle çevirili dağ tepelerindeki kalelerden bahsedilmektedir. Merkezi Kazakistan’da duvarları tuğla ile yapılmış, iç kısmı çimli ot ve hasırla örülmüş evler bulunmuştur. Bu bölgede çok sayıda şehir yerleri ve sulama sistemleri bulunmuştur.
Yarı göçebe ve yerleşik hayat süren Kimek grupları ziraatla uğraşırlardı. Darı ziraat ürünlerinin en önemlisiydi. Ebu Dulafa eserlerinde Kimeklerin yemeklerinde fasulye (bakliye) ve arpa kullandıklarını yazmaktadır. İdrisî de Kimeklerin buğday, arpa ektikleri ve biçtikleri bölgelerden ve hatta yetiştirilmesi zor olan pirinç gibi bol su talep eden hububat çeşitlerini bile yetiştirdikleri hakkında yazmaktadır.
Kimek-Kıpçak kavimlerinin kullandıkları terimler ve sözlüklere geçen kelimeler bu kültürün onların hayatında ne kadar etkili olduğunun göstergesidir. Bu kelimelerin hepsi Türkçedir: ekin-ekin; bugday-buğday; taru-darı; arpa-arpa; tutargan-pirinç; mercamek-mercimek; irdan-harman gibi. Kimekler ziraat ürünlerini kendilerine yetecek kadar miktarda yetiştirmişlerdir. Onların ziraat ürünlerini komşularına sattığı veya tekas ettikleri konusunda kaynaklarda her hangi bir bilgi yoktur. Gördüğümüz gibi Kimeklerde değişik iktisadî kültürel yaşam tarzları mevcuttu. Onların arasında göçebe veya yarı göçebe hayvancılıkla, yerleşik gruplarda ziraat veya balıkçılık, avcılıkla uğraşan gruplar mevcuttu.
Kimek şehirleri Kazakistan ve Orta Asya’daki Türk yurtlarının iktisadî-kültürel sentezi esasında ekonomik ve siyasi merkez olarak kuruldular ve yükseldiler.
Ev Ekonomisi
Kimekler ev işlerinde daha çok hayvan ürünleri ve ham maddelerinin işlenmesi ile meşgul olurlardı. Deriden çeşitli ayakkabılar, bulaşık eşyaları, ok kılıfları, yaylar, eyer, çuvallar yapardı. Keçelerle elbiseler ve evlerini örten kilemler yaparlardı. Yakubî Türklerin keçe yapmakta usta halk olduğunu ve bu yüzden giysilerinin de keçeden yapıldığını belirtmektedir. Giysiler için yabani hayvanların derileri ve kürkleri de kullanılırdı. Sıradan insanlar çoğunlukta kendi silahlarını ve ev eşyalarını kendileri yapardı. Bu konuda Cahiz’ın verdikleri bilgiler dikkate değerdir: “Türkler tüm sanat işlerini başkalardan yardım ve akıl sormadan kendileri yaparlar. Onlar (Türkler) silah, ok, eyer, ok kılıfların vs. yaparlar.
Günlük işlerinde ağaçtan yapılan eşyalar da yaygındır. Mesela, eyer, ev eşyaları, sandal ve keçe evin ağaç kısımları ve hatta kayaklar da yapılırdı. Kimeklere ait bölgelerde çömlek ocakları bulunmuştur. Bununla beraber bu bölgelerde demir, gümüş, altın, bakır ve değerli taşlar da üretiliyordu. İdrisî demirden Kimeklerin çok güzel eşyalar yaptıklarını yazmaktadır. Altın ile gümüşten süs eşyaları yapılırdı. İdrisî Kimek Hakan’ının altın işlemeli elbiseler ve altın taç giydiğini yazmaktadır. Altın üretimi ve işlemini anlatan müellif, “Kimeklerin geleneklerine göre altını su ile yıkarlar sonra altın tanelerin civa ile karıştırarak onu inek gübresinde (tezek) eritirdi. Böylece altın elde edilirdi” der.
Kimeklerde zanaatın olduğu arkeoloji buluntularla da doğrulanmaktadır. Kimeklere ait surlarda ve yerleşim mekanlarında yapılan kazı sonucunda demir eşyalar, altın, gümüş ve tunçtan yapılmış süs eşyaları, deri kalıntıları, ağaç bulaşıklar, silahlar ve değişik çömlek eşyaları bulunmuştur. Bu eşyaların çoğunun yerli zanaat hanelerde yapılmış olması dikkate değerdir.
Zanaat ustalarının yavaş çoğalması ev işleri ile sanatın iktisadi hayatın belli bir ölçüde önemli kısmı oluştursa bile henüz zanaatın tek başına iktisadi hayat türü olarak gelişmediğini göstermektedir.
Bartol’d V. V. Kimaki. Soçineniya, t.5. Moskva, 1968;
Minorsky V. Hudud al-Alam. The Region of the World. London, 1937 (Gms,XI);
Kumekov B. E. Gosudarstvo kimakov IKH-XIvv. po arabskim istoçnikam. Alma-Ata, 1972; Golden P.B. Introduction to the History the Turkic Peoples. Wiesbaden, 1992;
Klyaştornıy S. G., Savinov D. G. Stepnıe imperii Evrazii. Sankt-Peterburg, 1994.
Dostları ilə paylaş: |