Gölgede dans ‘’Tutsaklık Prangaları’’ Yazan : Gülay Sena Dündar tanitim



Yüklə 3,07 Mb.
səhifə9/30
tarix30.07.2018
ölçüsü3,07 Mb.
#64210
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   30

-19-

Koğuşa geri döndüğünde Nil’deki değişimler görünür biçimdeydi. Daha dik duruyordu artık. Kimseye taviz vermeye niyeti yoktu. Reyhan Nil’in yanına yaklaştı.

Reyhan ‘’Nil, iyi misin?’’

Nil ‘’iyiyim.. çok iyiyim… neden sordun?’’

Reyhan ‘’bilmem.. biraz ilginç bir davranışın var. Kim ziyarete gelmiş?’’

Nil ‘’Şefkat Hanım.’’

Reyhan ‘’o kimdi ki?’’

Nil ‘’Devran’ın babaannesi.’’

Reyhan ‘’ne konuştunuz?’’

Nil ‘’bebek konusunda biran önce karar vermemi önerdi. Devran yavaş yavaş bebeğe bağlanmaya başlamış. Her şey daha fazla çıkılmaz hale gelmeden bir karar vermem gerektiğini hatırlattı.’’

Reyhan ‘’biliyorum, yaşananlardan sonra onun söz hakkı yok ama.. eğer bu bebekten kurtulursan her şey daha iyi olacak mı? Bence önce bunu bir düşün istersen.’’

Nil ‘’Offf… hiç bilmiyorum Reyhan, çok çıkmaz yoldayım.’’

Reyhan ‘’canım benim yaa.. kolay mı tabi, neler yaşadın…’’

Reyhan Nil’in omzunu okşadı teselli amaçlı. Bu sırada Kübra Nesrin’le Nil’in yanına geldi.

Kübra ‘’Nil Hanım, buradaki misafirlik döneminiz bitti.’’

Nil ‘’anlamadım?’’

Nesrin ‘’aklından zorun mu var? Artık burada misafir değilsin diyoruz.’’

Nil ‘’Eee yani, ne yapmam gerekiyor bu durumda(!)’’

Kübra ‘’biz buradaki herkesten ayakbastı parası alırız. Sen de artık misafir olmadığına göre, sökül paraları…’’

Nil ‘’git başımdan yaa.. bunca dert var başımda, bir de seninle mi uğraşacağım burada…!!’’

Kübra Nil’in kolundan tutarak kızgınlığını belirtti ‘’Nil Hanım, kendine gel. Kimlerle konuştuğunun farkına var. Bizden korkmaman senin yürekli olduğunu değil, aptal olduğunu gösterir. Salaklık etme.!’’

Nil ‘’ben salak değilim, aksine artık daha da akıllıyım. Bu koğuşu siz mi yaptınız? Hayır. Temelini siz mi attınız? Hayır. Bir tane tuğlasında bir emeğiniz mi var? Hayır. Peki ben para mı basıyorum? Ona da Hayır.! Siz bu koğuşa suç işlediğiniz için girdiniz, bu koğuş size miras kalmadı. O yüzden de ben size ayakbastı parası vermek zorunda değilim.’’

Nil kolunu Kübra’nın elinden kurtarıp arkasını döndüğünde herkes bu fikri haklı ve doğru bulmuştu. Daha önce ayakbastı parası verdikleri için bin pişman oldukları yüzlerinden belliydi.

Kübra ‘’hakkında her şeyi biliyorum Nil, ona göre dikkat et.! Bu koğuşta başına gelenleri anlatırsam şimdi, kimse yüzüne bakmaz.! Kahramanlık taslama!’’

Nil ‘’anlatsana! Hadi her şeyi anlatsana! Benim utanacak sıkılacak bir şeyim yok.! Anladın mı beni, yok! Ben buraya düştüm, çünkü kayınbiraderimi bıçakladım. Çünkü o bana tecavüz etmeye kalkıştı hem de defalarca kez…! Kocam desen zaten düzenbaz pisliğin teki, annesinin dolduruşuna gelip annemden intikam almak için beni kullandı. Beni tehdit edip hayatımdaki tek varlığı BABAMI öldürmekle korkuttu. Ben de bunun yüzünden Devran denen o adamla ZORLA evlendim. O da bana tecavüz etti. Aşağıladı, her şeyi yaptı. Sonra pişman oldu, hamileyim. Hamile olduğumu bile bile kayın biraderim bana saldırmaya kalktı, yine annesi olacak o şeytanın dolduruşuyla, ben de onu meyve bıçağıyla bıçakladım.! Şimdi de katil olmak üzere olduğum için buradayım işte ne güzel değil mi(!) benim gizli saklım yok.! İstediğine istediğini anlatabilirdin ama ben sen zahmet etme diye her şeyi özetledim. Şimdi beni rahat bırak, çünkü başımda bin türlü bela var, bir de sizin saçma sapan olaylarınızla uğraşamayacağım. Hayatın dibine vurmuşum, Allah Belamı Vermiş bir de siz benim başıma bela olmayın.!’’

Koğuştaki herkesin bu tür sorunları vardı ama böylesi onlar tarafından görülmemişti. Anlatılanların bir kısmını yaşamış olabilirlerdi ama hepsini birden yaşayıp halâ hayatta kalabilecek güçte olan tek kız Nil’di. Nesrin ve Kübra sinir olmuştu, tehditleri ters tepki vermişti ve artık ellerinde tek bir koz bile kalmamıştı. Nil başının döndüğünü hissetti ve sendelemeye başlamadan yatağına oturdu. Bu sırada yaşlı bir kadın genç kızın yanına yaklaştı.

Yaşlı Kadın ‘’kızım, anlattıkların doğru mu? Yani doğruysa…’’

Nil ‘’hayret, ben bunları Kübra’nın duyduğu anda dedikoduyla herkese duyurduğunu düşünmüştüm. Ben konuşurken bir duvara bardak dayamadığı kalmıştı da(!) Teyzeciğim, sen daha fazla üzülme zaten yaşlı başlı kadınsın. Git uzan yat bir yerde, ben başımın çaresine bakıyorum.’’

Nil güçlü ama her şeyi boş vermiş bir şekildeydi. Yaşlı kadın da kızın haline vahvahlanarak yerine geçti artık herkes için bir halk kahramanı niteliği taşıyordu Nil. Kübra ve Nesrin de bunun farkındaydı ve planlarının ters tepki vermesi sinirlerini bozuyordu. Hümeyra oturduğu yatağından kalkarak Nil’in yanına geldi. Genç kızın gözlerine baktı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Bu fısıldadıkları sadece Nil’in kulağında kalmıştı.

Herkes merakla onlara bakarken Nil bu konuşmadan hiç etkilenmemiş bir şekilde yorgunca yatağına gömüldü.

Reyhan ‘’bakın, bir daha bu kıza yüklenen olursa valla karışmam! Giderim müdüre şikayetimi bildiririm yazılı bir kâğıtla! Yeter yaa!! Gebe kadına bu kadar yüklenilmez ki!’’

Kübra ‘’gebeyse gebe, bana mı gebe! Çocuğu nüfusuma mı alacağım?! Hayret yaa!’’

Nesrin ‘’bak biliyorsunuz, eğer Hümeyra Ablanın canı sıkılırsa fena olur. Ve şuandan itibaren Hümeyra Ablanın sinirleri bozulmaya başladı bile.!’’

Nil içinden ‘’ÇOK TA UMRUMDA…’’ diye geçiriverdi.

Nil içinden konuşuyordu, çünkü içinden konuşarak bir karara varmaya çalışıyordu.

Nil içinden ‘’eğer bu çocuğu aldıracak olursam.. ömür boyu pişmanlık duyabilirim. Her ne kadar haklı olursam olayım bir cana kıymış olacağım. Eğer bu çocuğu doğuracak olursam.. belki de onun canını bağışlamış olurum ama ona daha da büyük bir haksızlık edebilirim. Onu her gördüğümde Devran’ın çocuğu olduğunu ve tecavüz sonucu olduğunu hatırlarım. Belki de onu daha az severim, hatta görmek istemem nefret ederim, haksızlık olur. Lânet olsun.! İki tarafı kıçı kırık değnek! Ne yapsam suç, hata.! Nereye dönsem karmaşa…!’’

●●●

Bütün gün Nil’in odasından çıkamamıştı Devran. Onun gizemli odasında keşfe çıkmıştı. Bazen aşırı derecede onu özlüyor kazaklarına süveterlerine sarılıyor, iyice kazaklarının kokusunu gömleğine sinsin diye kendine sarınıp duruyordu. Bazen yanlış olduğunu bile bile dolabını kurcalıyordu. Gardırobun en üstündeki bölmede küçük kırmızı bir defter gördü. Kırmızı renk oluşu gözünü almıştı, merakla uzun boyuyla uzanıp köşedeki bölmeden kitabı aldı. Kitabın üzerinde büyük harflerle işlenmiş bir şekilde ‘’ŞEHRAZAT’’ yazıyordu. Kitabın kapağını kaldırıp ilk yaprağa baktı. Üzerinde kaçıncı günlük defteri olduğuna dair bir işaret vardı. ‘’DEFTER:1’’ yazıyordu ilk sayfada. Sonra bunun bir günlük olduğuna kanaat getirdi. Şehrazat ismi ona oldukça tanıdık geliyordu, çünkü Şehrazat Hanım Nil’in annesiydi. Bu günlük Nil’in eline ulaştığına göre ona ithafen yazılmış bir kısmıydı defterin, böyle düşündü genç adam. Bunun yaptıklarının en yanlışı olduğunu bilse de dayanamadı ve birkaç sayfa çevirerek okumaya başladı.



‘’Bugün on sekiz yaşına bastın canım kızım. Ama ben senin yanında değilim. Baban muhtemelen benim öldüğümü söylemiştir sana, en çok ta bu canımı yakıyor meleğim. Hep senin masumiyetinde yıkanmış bu dünyada yalnız kaldığına üzüldüm ama bunu yapmak zorundaydım. Benim aşkım sana zarar vermesin diye aşkımdan da senden de uzak durdum. Senden başka hiçbir şeyim yok bebeğim, kendine iyi bak. Babanı üzme. O her ne kadar bana kızgın olup nefretini kussa da seni sevdiğinden şüphem yok. Seni canı pahasına koruyacağını bildiğim için gözüm arkada değil. Seni hep sevdiğimi ve hiçbir şeyi seni üzmek için yapmadığımı bilmeni istiyorum. Seni çok seviyorum. Ne olur kendini ve benliğini unutma, hep masumiyetinle kal canım kızım…’’

Bu sayfayı okuduktan sonra duygulanmıştı Devran. Bu sayfayı okuduktan sonra bir suçluluk duygusu düşmüştü üzerine. Birincisi; Nil’in masumiyeti ve benliği de dahil her şeyini almıştı. En çok ta bunun için çok pişmandı. İkincisi de; bu defteri izinsiz okuduğu içindi -ki bu o kadar da vicdanını yaralamamıştı doğrusu- .

Başka bir yaprağı daha okumak istemedi. Eğer biraz daha okursa daha çok pişman olacaktı. Görünüşe göre babasının aşkı karşılıklı aşktı ama hiçbir zaman kavuşamamışlardı. Nil’in annesi sürekli bu aşkın karşılıksız olduğuna inandırmıştı genç adamın babasını belki de.. öyle olmasa bile Devran bunu anlamıştı bunca şeyden. Nil’in de annesinin de hiçbir suçu yoktu, annesi kendi hırsından yapmıştı bütün bunları.

Devran ‘’Türkan Harmangil…! Sen ne biçim bir anne, ne biçim bir insansın! Hiç mi vicdanın sızlamadı beni kandırırken. Anlattığın yalanlarla beynimi yıkarken, çocuk gibi gururumu okşayarak beni salak yerine koyarken.. zavallı genç bir kızın hayatını mahvetmeme sebep olurken hiç mi yüreğinde bir yerler sızlamadı?!!

İçeri Şefkat Hanım girdi. Bir süre genç adama baktıktan sonra burada uyuyakalmış olduğunu fark etmek çok ta zor değildi.

Şefkat ‘’ dün geceden beri bu odadan çıkmamışsın, sabahı burada etmişsin. Bir sorun mu var?’’

Devran ‘’bilmiyorum babaanne.. içim yanıyor, içimden bir şeyler kopuyor. Hiç böyle olmamıştım ben. Bir şeyleri kaybettiğimi anlıyorum, geç te olsa… ama Nil’in kaybettiklerinin yanında benimkiler hiç kalıyor. İçimde öyle tarifsiz duygular var ki, içim yanıyor. O bebeği çok istiyorum babaanne. Ama kendime çok kez sordum neden istiyorum diye. Nil’e kendime affettirmek için ya da benimle ilgili başka bir çıkar için değil.! Benden bir parça olduğu için, daha da ötesi Nil’in de parçası olduğu için…’’

Şefkat ‘’yaptıkların affedilmez Devran, ama acı çekmen beni de çok üzüyor. Nil orada çok sıkılıyormuş, boş kalmamak için tıp kitaplarını ve romanlarını istedi. Eğer boşsan sen götürebilir misin ona?’’

Devran ‘’tabi, en iyisi…’’

Şefkat ‘’tamam..’’

Şefkat torununa yaklaştı ve Devranın omzuna dokundu.

Şefkat ‘’ah yavrum, ah… annen olacak o şeytan kadın seni de Nil’i de ateşinde yaktı. Kül oldu o kızcağız… daha fazla üzülmesini istemiyorum Devran, eğer üzeceksen şimdiden bu kızı bırak özgür kalsın.’’

Devran ‘’ben… onu kesinlikle bir daha üzemem, ÜZMEM.! ÜZDÜRTMEM! Artık nedense bunun için pişmanlığımın arttığını hissediyorum. Annem hepimizi kandırdı. Buna artık daha da eminim…’’

Şefkat ‘’niye? Ne oldu? Yeni bir şey mi oldu?’’

Devran ‘’yok bir şey, zamanı gelince öğrenirsin…’’

Şefkat ‘’Devran bir şey mi oldu diyorum?!’’

Devran ‘’hayır, olmadı. Sen Nil’in eşyalarını hazırla da götüreyim. Hem onu da görmüş olurum.’’

Şefkat ‘’peki, öyle olsun…’’

●●●

Bütün gün sıkılıp durmaktan başka bir şey olmuyordu genç kıza. Her gün birbirinin aynıydı. Koğuştaki takık kadınlarla tartışmak dışında günlerini renklendiren bir olay olmuyordu - ki bu durumun kendi hayatını renklendiğini düşünmüyor, aksine kâbusa çevirdiği kanısındaydı- .



Reyhan elinde yemek tepsisiyle Nil’in yanına geldi. Arkasından da Berivan ve Yonca gelmişti.

Reyhan ‘’Nil, sana yemek getirdik, biraz yersin değil mi?’’

Nil ‘’inan hiç aç değilim Reyhan, siz yiyin. Afiyet olsun.’’

Berivan ‘’ama Nil abla geldiğinden beri doğru dürüst yemek yemiyorsun. Bir deri bir kemik kaldın, üstelik hamilesin.’’

Nil ‘’hiç içimden gelmiyor Berivan, yine de sağ ol…’’

Reyhan ‘’bizi kıracak mısın? Biraz ye ama…’’

Yonca ‘’evet Nil, en azından tadına baksan… tamam, hapishane yemeklerinin pek iştah açıcı olduğunu söyleyemeyeceğim ama en azından karnındaki çocuk için yemen gerekli.’’

Nil tam Yonca’ya cevap vermek için ağzını açmıştı ki Hümeyra araya girdi.

Hümeyra ‘’bu kız kraliyet ailesinden mi geliyor? Ona özel muamele yapmanızın sebebi nedir? Eğer açsa, kalksın gelsin sofraya! Kimse onun etrafında pervane olup ona hizmet etmek zorunda değil!!’’

Reyhan ‘’sana ne be sana ne! Hizmet eden memnun, sana ne!’’

Hümeyra ‘’bana bak sen bu kız geldiğinden beri çok baş kaldırmaya başladın bana, kendine gel almayayım façanı aşağıya!’’

Nil ‘’Reyhan, siz yemeğe dönün lütfen. Ben aç değilim, gerçekten. Hadi dönün yemeğe, hadi…’’

Bu sırada genç kadınlardan biri yemek masasından kalkıp kendi yatağına doğru gitti ve yastığının altından bir şey çıkararak Nil’e doğru yürüdü. Nil ilk başta biraz ürkse de, kadın yaklaştıkça kadının elindekinin bir çift mavi bebek patiği olduğunu seçebildi gözleriyle.

Genç Kadın ‘’hamile olduğunu duymuştum, bunlar senin…’’

Nil ‘’ama.. ama hayır. Yani ne zahmet ettin ki? Bu… (kadın zorla eline tutuşturduğunda patiği inceledi.) bu hazır patik değil, örülmüş… ben bunu kabul edemem.’’

Genç Kadın ‘’ama kabul edersen ben çok mutlu olurum. Başına gelenler duydum. Ben ve arkadaşlarımız senin adına çok üzgünüz, sen de bizim gibi feleğin çemberinden geçmekle kalmamışsın tur atmışsın(!) anlaşılan, çok acılar çekmişsin. Benim de gönlümden böyle bir şey koptu, pek bir anlamı yok ya, öylesine…’’

Nil ‘’anlamı olmaz olur mu, bunun ne kadar büyük bir anlamı olduğunu bir bilsen.. ama ben bunu gerçekten kabul edemem. Çünkü… bu çocuğu doğurur muyum onu bile bilmiyorum. Aramızda kalsın ama…’’

Genç Kadın ‘’seni çok iyi anlıyorum ama yanlış yapıyorsun.’’

Nil konuyu değiştirmek istercesine ‘’bu patik çok güzel.. ne ara yapmaya vaktin oldu, öğreneli iki gün bile olmamıştı.’’

Genç Kadın ‘’ben b patiği daha önceden yapmıştım. Buraya ilk geldiğimde altı buçuk aylık hamileydim ben.’’

Nil ‘’Eee? Nerde şimdi çocuğun?’’

Genç Kadın ‘’öldü… daha doğrusu ölü doğdu. Ben de o gün bu gündür bu patiği yastığımın altından hiç ayırmam.’’

Nil ‘’çok üzüldüm.. başın sağ olsun…’’

Genç Kadın ‘’bırak şimdi başımın sağlığını. Bu patik te demek ki sana kısmetmiş, güle güle kullan.’’

Nil her ne kadar konuyu değiştirmek istese de konu onun peşini bırakmıyordu. Sürekli bebeğiyle ilgili karar vermesi için bir şeyler onu zorluyordu.

Genç Kadın ‘’içindeki canın bir suçu yok.. hangi günahla beraber gelmiş olursa olsun… o senin çocuğun, senin parçan. Ben, çocuğumu kaybettim. Benim yüreğim yandı, ocağım söndü. Sen de aynı hatayı yapma. Bebeğini kaybetmeye göz yumma. Sonra çok ama çok pişman olursun Nil, çok pişman olursun söylemedi deme…!’’

Nil üzerine kurulan baskıyla kararını biraz daha düşünü gözden geçirmeye ikna olmuştu. Daha doğrusu kendi kendini ikna etmişti. Bu zamana kadar doğurmayı ciddi anlamda hiç düşünmemişti ama herkesin söyledikleri kararının tam tersi yönündeydi. Aldırmalı mıydı? Aldırmamalı mıydı? Bilemiyordu.

Bu sırada Gardiyan Kadın kilitli demir kapıyı açıp içeri girdi.

Gardiyan Kadın ‘’Nil HARMANGİL… ziyaretçin var, kocan gelmiş.’’

Hümeyra ‘’Ohooo! Günde kaç kere ziyaretçi kabul ediyorsunuz siz? Bu rakam bizim için de geçerli mi?’’

Gardiyan Kadın ‘’senin ziyaretçin yok ki Hümeyra, neyin cakasını satıyorsun? Şişlediğin kurbanların akrabaları mı gelecek yoksa ziyaretine(!) hayır ben hiçbirini bugüne kadar görmedim de(!)’’

Ağzının payını alan Hümeyra yerine oturdu ama Nil’den kat be kat daha da nefret etmeye başlamıştı. En yakın zamanda bunun acısını çıkaracaktı. EN YAKIN ZAMANDA…!!!

●●●

Görüş gününde beklerken ayaklarıyla tempo tutar gibi bekleşiyordu. İçeri Nil girince heyecanla ayağa kalktı ve gözleri parladı genç adamın.



Devran ‘’Nil…’’

Nil ‘’sürekli ziyaretime geliyorsun? Ne istiyorsun? Yine ne var?’’

Devran ‘’babaannemden istediğin eşyaları getirdim.’’

Nil ‘’senin de dediğin gibi babaannenden istemiştim, senden değil…!’’

Devran ‘’o benim getirmemi istedi.’’

Nil Devran’ın karşısındaki masaya oturarak ilgisiz bir tavırla etrafa bakındı.

Devran ‘’buraya sürekli gelişimin sebebi hapishane atmosferine hayran oluşum değil(!) ben seni görmek istiyorum, o yüzden geliyorum…’’

Nil ‘’ben seni görmek istemiyorum ama…’’

Devran ‘’biliyorum, ama biraz olsun sabır gösteremez misin?’’

Nil ‘’benim sabır kredim tükendi. Lütfen bırakacaklarını bırak ve git…’’

Devran ‘’tamam.. ama başka bir şey daha getirdim.’’

Nil ‘’ne getirdin? Cem kurtuldu mu? Onun kurtuluş haberini mi getirdin yoksa?’’

Devran ‘’hayır, daha farklı bir şey getirdim.’’

Nil merakla Devran’ın yüzüne baktı. Devran poşetten kırmızı kaplı defteri çıkardı. Nil’e uzattı.

Devran ‘’bu senin… okumaya vaktin oldu mu bilmiyorum ama sende durması daha doğru olur diye düşündüm.’’

Nil Devran’ın elinden günlüğü aldığında oldukça meraklıydı. Şimdi hatırlamıştı. Annesinin ona bıraktığı günlüklerden sadece birisiydi ve okuma şansı henüz olmamıştı. Bu günlüğün içinde neler yazdığını hep merak ediyordu. Onun hayatını etkileyecek bilgiler var mıydı?



-20-

Elindeki günlükle koğuş kapısından içeri girdi. Kafası oldukça karışıktı ve bir sürü soru işareti vardı. Elindeki defterle yatağına doğru yürüdü ve yastığının altına eğreti bir şekilde koydu defteri. Reyhan Nil’in yanına merakla yaklaştı, genç kızın sakladığı defteri merak ediyordu. Kübra’nın da gözleri Nil & Reyhan ikilisindeydi.

Reyhan ‘’Nil, o defter neydi?’’

Nil cevap vermek için ağzını açamadan Kübra araya girdi.

Kübra ‘’ne olacak, kocasının aşk dolu mektuplarından oluşan bir defter işte(!) evli çiftlerin mahremine neden giriyorsun ki Reyhan’cım(!) gördüğün gibi hapishane duvarlarının bile aşıkları ayırmaya gücü yetmiyor(!)’’

Nil hışımla Kübra’nın önüne geçti ve karşısındaki kızın dirseğini kavradı.

Nil ‘’yaşamım hakkında yorum yapabilecek en son kişisin! Hayatıma ve bana karışma!!’’

Kübra ‘’Aaa deli mi ne(!) sen benim kim olduğumu biliyor musun?!’’

Nil ‘’senin lüzumsuz bir insan olduğunu biliyorum ve o bana yeter.! Ama anlaşılan sen benim kim olduğumu bilmiyorsun!!’’

Kübra ‘’ha, evet(!) Harmangillerin gelini Nil Harmangil(!) ama burada bize sökmez!’’

Nil ‘’hayır efendim, Nil TEKSOY!!! Harmangil değil, TEKSOY!! Soyadıma da güvenmiyorum, zekama güveniyorum.!’’

Kübra ‘’ben de bileğimin gücüne güveniyorum!’’

Hümeyra ‘’hangisinin galip geldiğini çok yakında göreceğiz.!’’

Hümeyra’nın sözüyle Nil de Kübra da kadına odaklanmıştı. Nil bu anlamlı sözlerin kendisine yapıldığını anlamış olsa bile umursamamakta kararlıydı. Koğuş ağasının kendi tarafında olmasıysa Kübra’yı keyiflendiriyordu.

●●●

Devran arabadaydı, eve gidiyordu. Telefonu çaldı ve genç adam açtı.



Devran ‘’alo…’’

Asu ‘’Devran, benim Asu.’’

Devran ‘’ne var?’’

Asu ‘’ne demek ne var Devran?! Hallettiniz mi bebek işini?’’

Devran ‘’ne bebek işi? Ne halletmesi?’’

Asu ‘’ya saçmalama Devran, karının karnındaki çocuğu doğuracağını söyleme bana!’’

Devran ‘’sana hiçbir şey söylemek zorunda değilim Asu, farkındasın değil mi?’’

Asu ‘’ya ben.. bu çocuğu istemezsin sanıyordum. Sen baba olmayı isteyen biri değilsin.’’

Devran ‘’nerden biliyorsun?! Zihnimi mi okuyorsun? Kalbimden geçeni de okuyamazsın ya.!’’

Asu ‘’nasıl yani? Ne demek bu?!’’

Devran ‘’ben bu çocuğu istiyorum Asu, sen de artık bunları bilerek davran.’’

Asu ‘’öyle mi Devran Harmangil(!) o zaman bugün yaptığım hiçbir şeyden dolayı pişmanlık ya da vicdan azabı duymama gerek yok.!’’

Devran ‘’ne pişmanlığı? Ne vicdan azabı? Ne yaptın sen Asu?!’’

Asu ‘’gazete okumaz mısın sen?! Gazetelere o mutlu evliliğin için demeç verdim, vermeye de devam edicem.! Kork artık benden Devran, KORK!!!’’

Asu telefonu kapattığında Devran ani bir frenle durdu.

Devran ‘’ne yaptı bu kadın yaa?! Ne demeci verdi gazeteye?!!’’

●●●

Nil yatağında uzanmış, genç kadının verdiği patiğe bakıyordu. Patik maviydi. O an içinde bir merak uyanmıştı, acaba kız mıydı yoksa erkek mi? Eğer bu bebeği aldırırsa bunu hiçbir zaman öğrenemeyecekti, ama sırf cinsiyetini öğrenmek için de bu çocuğu doğurup ona haksızlık edemezdi de… bu çok saçma olurdu, içindeki sesin ne dediğini bilemiyordu genç kız. Kendine karşı bile dürüst olamıyordu. Kübra’nın çığlık gibi yüksek gelen keyifli sesiyle yerinden irkildi genç kız.



Kübra ‘’aaa Nil Hanıma bakın.! Gecikmeli de olsa gazetelere çıkmış, ünlüydü zaten iyice ünlü olmuştur. Şahtın şahbaz oldun Nil’cim(!)’’

Nil yerinden hışımla kalkarak ‘’ne diyorsun be sen?!!’’

Kübra ‘’inanmıyorsan gel kendin bak..!’’

Nil Kübra’nın elindeki gazeteyi hızla çekip aldı. Başlıklarsa çarpıcıydı onun için.

‘’ BÜYÜK SKANDAL!!!

Harmangil Ailesinde büyük skandal!!! Geçtiğimiz aylarda evlenen Devran & Nil Harmangil çiftinde soğuk rüzgârlar esiyor. Harmangil’lerin biricik gelini Nil Harmangil kayınbiraderi Cem Harmangil’i yaralamakla suçlanıyor.! Üstelik bunu kendi şahsı da itiraf etmiş durumda. Yaralamanın nedeniyse meçhul! ‘’

Bu haberin yanındaki başlıklar da onu iyice çileden çıkarmıştı.

‘’Göz alıcı gelin KATİL damgası yedi!’’

‘’KANLI EVLİLİK!’’

Başından kaynar sular dökülmüş gibi hissetti Nil. Arkasında belirmiş olan Yonca ve Berivan da Nil’in ne tepki vereceğini bekliyordu. Reyhan ise Nil’in yanındaki yerini almıştı bile.

Kübra kızlara seslenerek ‘’hadi teselli edin şimdi mağrur güzelimizi(!) bakalım bu durumda da ne gibi teselliler üretebileceksiniz, yaratıcılığınıza güveniyorum koğuş halkı(!)’’

Berivan ‘’Nil abla.. iyi misin? Abla.!’’

Yonca ‘’Nil…!’’

Reyhan ‘’Nil cevap ver, korkutuyorsun bizi.. Nil…!’’

Nil ise farklı bir dünyadaydı sanki. O an yerin dibine girmek istemişti. En sonunda katil damgası da yemişti, her şeyden kötüydü bu. Olayın arkasındakiler öğrenilirse ne olabileceğini bir düşünmüştü de.. bu çok korkunçtu. Biran sakin olmayı denedi, ama olmadı. Bu durumda da sakin olabilseydi kendini insandan sayamazdı herhalde. O içerideyken hakkında olur olmaz şeyler söyleniyordu, hem de kimin söylediği bile belli değildi. Gazeteyi iyice incelemeye başladı. Bu haberin kaynağı bir köşede yazıyor olmalıydı. Arıyor, arıyor ve arıyordu… Ve işte bulmuştu sonunda.! Gördüğü isimse onu şoke etmişti Türkan Hanımın yapmasını beklediği bir şeyi Asu yapmıştı. Gazeteye röportaj veren Devran’ın yegâne sevgilisi Asu’ydu. Başka kim olabilirdi ki?!

Kübra ‘’anlamadığım tek şey, bu Asu’nun seninle nasıl bir derdi var(!) işte onu anlayamadım bir türlü… belki de sen yokken Devran Harmangil’i elde etme çabasına girmiştir. Bir ara onlarla ilgili aşk dedikoduları çıkmıştı(!)’’

Nil gazeteyi Kübra’nın yüzüne çarparak ‘’biraz daha zekanı zorlarsan her şeyi çözersin(!) e ne de olsa benim açıklamalarıma ihtiyacın yok, sen dedikodularınla yeterince ün kapmışsın.!’’

Nil yerine geçerken Kübra bu harekete çok sevinmişti.

Kübra ‘’seni gidi yosma! Bunu senin yanına bırakır mıyım sanıyorsun?!! Bu senin yanına kalmayacak! Göreceksin!’’

Nil onun sözünü duymazdan gelerek yatağa yaklaştığında karnına saplanan ağrıyla yerinde kalakaldı. Bunu anlayan Yonca Nil’in koluna girdi, diğer kızlarsa bir terslik olduğunu kimseye sezdirmemeye gayret gösteriyordu.

Berivan ‘’Nil abla, iyi misin?!’’

Yonca ‘’Nil tuvalete gidelim mi? Yüzünü yıkarsın falan… iyi misin?!’’

Nil yüzünü ekşiterek yalan söyledi ‘’iyiyim…’’

Reyhan ‘’yüzün öyle demiyor ama Nil, kireç gibisin.!’’

Nil ‘’iyiyim dedim, biraz dinlenirsem bir şeyim kalmaz.’’

Kızlar Nil’i yatağına yatırdı, Nil yorganına sıkı sıkı sarınırken ağrısı halâ geçmemişti.

Yonca ‘’bir şeyler getirelim mi? Su, çay, yiyecek…’’

Nil ‘’hayır, teşekkürler…’’

Reyhan ‘’bu Asu, o Asu mu?’’

Berivan ‘’kocana kancayı takan…’’

Nil ‘’bir daha o adam hakkında ‘KOCAN’ diye bahsetmenizi istemiyorum Berivan, lütfen.! Ne geldiyse onun yüzünden geldi başıma…!’’

Berivan ‘’özür dilerim abla.. ne diyeceğimi bilemedim işte, affet.’’

Nil ağrılarıyla gülümsemeye çalışarak ‘’boş ver, ben biraz ani tepki verdim. Eskiden böyle biri değildim ama şu sıralar sinirlerim çok bozuk.. ne olur mazur görün beni…’’

Reyhan ‘’biraz daha normal davranmasaydın senin insan olmadığını, uzaydan geldiğimi düşünecektim zaten. Kızım başından onca şey geçiyor sen bir ‘OFF’ bile demiyorsun. Senin sinirlerin bozulmasın da benimkiler mi bozulsun Allah Aşkına?!’’

Nil ‘’off… bilmiyorum Reyhan.. kafam öyle karışık ki, her şey çok karıştı. Dışarıdan ne kadar karmaşık görünüyor bilmiyorum ama ben yoruldum artık. Mücadele edecek gücüm kalmadı benim. Tek bir cepheden savaşmıyorum ki.. ben de insanım, kimse bunun farkında değil. Ben katlandıkça dertlere yenileri ekleniyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Kendimi salıp bıraksam, karnımdaki çocuğa da yazık. Tamam, belki doğurup doğurmama konusunda karmaşıklık yaşıyorum ama o benim karnımda olduğu sürece ben onu korumakla yükümlüyüm.’’

Reyhan ‘’aman sakın haa! Burada ‘yoruldum’ , ‘gücüm kalmadı’ , yok efendim ‘mücadele edemiyorum’ gibi şeyler söyleme, bu kan emici kadınlar senin gücünün tükenmek üzere olduğunu anlayınca daha beter yakana yapışırlar.! Sen güçlü durmaya çalış. Hayat elbet bir gün güler sana…’’

Nil ‘’o gülene kadar ben hep ağlayacağım ama…’’

●●●

Devran elindeki gazeteyi sinirle masaya çarparcasına bıraktı.



Devran ‘’ne yaptığını sanıyor bu kadın?! Asu kendini ne zannediyor?!!’’

Şefkat ‘’ona bu cüreti senin verdiğini söylesem kendini suçlar mısın?! Çünkü bu cesareti senden alıyor.’’

Bade ‘’Nil bu haberleri okumuş mudur acaba? Bir de kız hamile.. yazık, bir şey olmasın oralarda…!’’

Devran ‘’ya sus Bade, sus! Zaten gerilmişim, daha da korkutma gözümü. Off… umarım Nil görmemiştir haberleri, zaten orası koğuş gazetenin ne işi var?!’’

Bade ‘’koğuştakiler gazete okuyamaz diye bir kaide mi var ki?’’

Devran ‘’anlaşıldı Bade, bugün beni kalpten götürmeye niyetlisin. Ama izin ver de bari çocuğum doğduktan sonra öleyim(!)’’

Devran askıdan paltosunu alırken Şefkat Hanım merakla torununa bakmaktaydı.

Şefkat ‘’nereye Devran?’’

Devran ‘’önce gazete yöneticileriyle konuşup ertesi güne bir özür haberi çıkarttıracağım. Daha sonra da Nil’e gideceğim. Eğer duyduysa şu anki halini düşünmek bile istemiyorum.’’

Şefkat ‘’tamam, geç kalma ama..’’

Devran ‘’avukat Orhan Beye de uğrayacağım. Akşam yemeğine yetişebilirim belki…’’

Şefkat ‘’tamam, gazan mübarek olsun…’’

●●●

Ağrıları biraz olsun geçmişti genç kızın. Artık uzandığı yerde daha iyi kımıldayabiliyordu en azından. Kızlar da Nil’in iyi olduğunu anlayınca onu yalnız bırakmaya karar vermişlerdi. Nil de bu fırsattan istifade olarak annesinin defterini eline almış boş gözlerle bakıyordu. Kim bilir bu defterde neler yazıyordu, ama o bunları öğrenmek istiyor muydu? Bundan emin değildi. Öğreneceği şeyler iyi miydi kötü müydü bilmiyordu ama yine de insan oğluna düşen merak onun da içine bir küf gibi düşmüştü. Amansızca defterde yazanları merak etmekle meşguldü. Hem bu defter kendisine yazılmıştı, sadece o eve gittiğinden bu yana okumaya vakti olmamıştı. Bunda yanlış bir şey yoktu, kendisine hitap eden bir defteri okuyacaktı.



Görkemli kapağını açtığı defterde Şehrazat yazıyordu. Annesinin adını içinden zikretmek ne de iyi gelmişti ona. Annesinin ölmüş olması ve onu resimleri dışında bir kere bile görememiş olması onun en büyük yarasıydı belki de. Bu yüzden Şehrazat ismini her duyduğunda içine kor alevler düşüyordu. Annesizlikten kıvranıyordu her seferinde.

Kapağı açtığında sayfaları çevirip durdu, ta ki kalbinin sesi çevirdiği sayfaları durdurana kadar… bir sayfayı okumaya başladı.

‘’Canım Kızım…

Seni istemeden de olsa bu hayatta yapayalnız bırakmanın ezikliğini yaşıyorum ben. Sakın tam tersini sanma, zevk ü sefa içinde değilim buralarda. Hep seni özlüyorum, seni istiyorum. İçimde bir şeyler kopmuş durumda, sensizlik ne kadar koyuyor bilemezsin. Yanında olmak, her adımını görmek ve okula başladığını okulunu bitirip mezun olduğunu nişanlandığını ve belki de evlendiğini görmek en büyük isteğimdi ki.. ama artık bunu görebilmemin de bir mümkünatı yok. Bir kötülük yaptılar bana, çok büyük bir kötülük ve seni benden ayırdılar. Babana kızma, o her ne kadar benden nefret ederek bahsetse de kızma…

Ama bil ki, ben hep masumdum kızım. Hiçbir zaman sizi utandıracak ve sana ‘ne biçim annesin’ dedirtecek bir şey yapmadım. Bir tanecik kızım benim… bu hayattaki tek gayem sendin belki de. İnan bana bu hayatta yapmaktan pişman olmadığım tek şey sendin, sen hayatta yaptığım en iyi şeysin. Eğer bir gün sen de anne olursan o zaman beni anlayacaksın. Çocuğunun üzerine titremek, onu kollarının arasından ayırmamak neymiş göreceksin. Onu kucağına aldığında bırakamayacağını anlamak neymiş yaşayacaksın. Ben de seni bırakmak zorunda kaldım yavrum, ama sakın sana benim hakkımdaki anlatılanlara inanma. Çünkü ben asla babana ihanet etmedim.! O zamanlar birini sevdiğim doğrudur, ama aşkın büyüsüne kapılıp babana ihanet etmedim. O adam bile beni severken benim de onu sevdiğimi hiçbir zaman bilmedi, bilmeyecek te… sen sen ol, sakın benim seni utandıracak yüzünü yere eğdirecek bir şey yapmadığımı unutma kızım.. SAKIN…

Seni Seven Annen…’’

Her şey tamamdı, annesi masumdu. Bunlar zaten bildiği şeylerdi. Ama bu günlükte ters giden bir şeyler vardı yine de. Neden annesi bu günlüğü yazarken onu yalnız bırakacağını belirtmişti? Annesi sanki ölmemiş, bir yere gitmiş gibi yazıyordu günlüğüne… ama neden böyle saçma şeyleri düşündüğünü Nil de anlamıyordu. Annesi ağır hastaydı belki de bunları yazarken, öleceğini hissetmişti ve kendinden geriye kızına bir şeyler bırakmak için gayret göstermişti. O ise şimdi kalkmış annesinin yaptıklarını sorguluyordu. Bu onun için affedilemez bir şeydi. Daha gerilere gitti ve başka bir sayfayı açtı.

‘’Bugün öyle mucizevi bir şey oldu ki.. sen doğdun kızım… eminim sen de kendini böyle görseydin sen de seni çok severdin. Ama yok, vazgeçtim. Kimse seni benim gözümle göremez, SEN BİLE…! Seni kucağıma aldığım anda dünyalara bedel olduğunu anladım. Hiçbir şeyin benim gözümde değeri olamayacağını fark ettim, senin dışında…! Benim tek değerlim sensin çünkü. Annelik öyle inanılmaz bir şey ki, bir gün senin de büyüyüp anne olabileceğini düşünmek çok mucizevi… bütün acılarıma rağmen bu dünyaya doğup bana çektiklerimi unutturabilen tek kişisin. Seni hiçbir zaman bırakmayacağım yavrum, BIRAKAMAM.. BIRAKIRSAM ÖLÜRÜM BEBEĞİM… ÖLÜRÜM…’’

Öyle bir duygu seli olmuştu ki yüreğinde bu sözler, geç kız biran boğazına düğümlenen hıçkırıkları engelleyemeyeceğini sanmıştı. Her neyse ki biraz olsun kendine geldi. Annesinin anlattığına göre annelik böyle bir şeydi. Çocuğundan vazgeçememek…! Oysa kendisi hiç anne olamayacaktı buna göre. Çünkü o çocuğundan vazgeçmeyi düşünebilen biriydi. Hiçbir zaman annesi gibi olamayacağını düşünürken defterin sayfalarını çevirerek daha gerilere gitti.

‘’Allah’ım bana bugünü de yaşattı ya.. artık ölsem de gam yemem.! Bugün ilk kez mucize olduğunu hissettim bir tanem. Seni içimde hissettim, içimde olduğunu ve hep benimle olduğunu… beş ay sonra kucağımda olacağını bilmek öyle huzur verici ki… bunu anlatamam, yaşamak lazım. Senin için daha şimdiden hazırlıklara başladım. Öyle şirin bir odan oldu ki, her yer pespembe oldu…! Seni içimde hissetmek bana öyle iyi geliyor ki bazı zamanlar, bütün acılarımı unutuyorum. Senin varlığın belki de en güçlü yaşama sebebim. Sen hiç beni bırakma kızım, çünkü ben seni hiç bırakmayacağım…

SEN BENİ BIRAKSAN BİLE…!’’

Kesinlikle inanıyordu artık bazı şeylere… Birincisi; kendisinden bir şeyler saklanıyordu, İkincisi; yanlış yoldaydı. Bu çocuğu aldırmak belki de çok yanlıştı ama bütün bunlar kararını değiştirmeye yetmiyordu sadece kafasını karıştırıyordu genç kızın. Annesi Şehrazat Hanım dört aylıkken kendisini nasıl içinde bir varlık olarak hissetmişse de onun durumu çok farklıydı. Belki o bir mucize değil de günah taşıyacaktı karnında. Günahsız bir bebeğin günahını…

Yalnız bakmadığı bir sayfa vardı ki o kafasındaki annesiyle ilgili olan soruyu cevaplandırabilecek nitelikteydi. Devran’ın göz gezdirdiği sayfaya bakmamıştı. Eğer bakmış olsaydı belki de babasının ona annesinin öldüğü konusunda yalan söylediğini anlardı.

Günlük defterle olan irtibatını içeri giren Gardiyan Kadın bozdu.

Gardiyan Kadın ‘’Nil HARMANGİL.. ziyaretçin var.!’’

Nesrin ‘’yine mi?!!’’

Gardiyan Kadın ‘’bir problemin varsa müdürün odasına alalım seni.’’

Nesrin bu konuda pek konuşma cesaretini bulamadı kendinde. Ama Hümeyra’nın yatıştırıcı bakışlarından bu gece Nil’den intikamlarını alacakları ve o yeni yetme kızı cezalandıracaklarını sezmişti bile.

●●●

Sakin bir tavır takınmaya çalışarak genç kızı bekliyordu Devran. Genç kız kapıda belirince artık daha da heyecanlı bir şekilde ayağa kalktı. Esas duruşta gibi Nil’e baktı. Nil’in yüzü her ne kadar kireç gibi solgunsa da bakışları kararlı ve cesur, duruşu dimdikti. Gardiyan Kadın çıktıktan sonra Devran söze girdi.



Devran ‘’haberi gördüğünü tahmin ettiğim için bugün ikinci kez buraya gelmiş bulundum. İyi olup olmadığından emin olmak istedim. Haberi okuyunca iyi olmayacağını düşündüm.’’

Nil ‘’o haberi görmem için yayınlamadınız mı zaten?! A ya da dur, belki de beni tanıyan tanımayan herkese belki de bütün Türkiye’ye rezil olayım diye yayınlamıştınız haberi ha(!) ama ne fark eder, zaten her iki emelinize de ulaşmadınız mı, önemli olan da buydu zaten(!)’’

Devran ‘’ne?! Katiyen ben bir şey yapmadım Nil.! Bu benim işim değil, Asu’nun işi…!’’

Nil ‘’gerçekten tebrik ederim, katmer katmer intikamını alıyorsun. İntikam konusunda anne - oğul her ne kadar haksız olsanız bile.!’’

Devran ‘’yeter NİL! Her şeyi söyle bana, hakaret et aşağıla küfür et! Ama asla halâ intikam için uğraştığımı iddia etme.! Bu sandığından daha çok canımı yakıyor çünkü… ben Asu’nun bu konuda böyle bir şey yapabileceğini düşünmediğim için önlemini alamadım. Durumdan da haberdar olmuş zaten…’’

Nil ‘’neyse ne, ben utanılacak bir şey yapmadım. Sadece kendimi korudum ve bunun için de utanacak değilim. Şimdi uzak dur benden, git…!’’

Devran ‘’tabi ki sen utanılacak bir şey yapmadın Nil.! Ama bunun için de beni suçlayamazsın, beni kendinden uzaklaştırma. Yeterince canım yanarken daha da kül etme beni…!’’

Nil ‘’bak, yeterince üzgün ve yorgunum. Şuan senin nutuklarını dinleyecek vaziyette de değilim. Çektiğim acılara da doydum. Artık benden uzak dur, nefes anlamama biraz olsun izin er ne olur.! Yaşamaya çalışmak için daha ne kadar yalvarmam gerek sana?!’’

Devran ‘’biliyorum, her şey benim suçum.. ama…’’

Nil ‘’ama halâ içten içe bu bebek üzerindeki hakkını da gözetiyorsun. Yanlış mı biliyorum(!)’’

Devran ‘’bilmediğin tek bir şey var, o da her ne kadar hakkım olmasa bile bu çocuğu ölümüne istediğim…’’

Nil ‘’ben gidiyorum, seninle bu çocuğun akıbetini daha fazla konuşacak kadar güçlü hissetmiyorum kendimi. Dinlenmek istiyorum.’’

Devran ‘’peki, kendine iyi bak.. ona da…’’

Nil arkasını dönüp giderken gözünden bir damla yaş süzülmüştü. Neden biranda duygulandığını bilmiyordu ama sebebinin Devran’ın son sözü olduğundan emindi. Normalde her şeye ağlayan bir kişilik olmasa da hamileliğini fark ettiğinden beri her şeye ağlayacak duruma gelmişti. Ya hamileliktendi, ya da sinirleri laçka haline gelmişti. Belki de her ikisiydi ama her nedense genç kız kendini çok savunmasız hissetmesine rağmen güçlükle de olsa ayakta durmayı başarabiliyordu.

●●●

Akşam olmuştu. Devran çalışma odasında Avukat Orhan’la konuşuyordu.



Orhan ‘’Cem halâ yaşıyor, bu da bir şansımız olduğunu gösterir. Ama durumunda ne bir kötüleşme ne de bir iyileşme var. Sürekli aynı durumda. Bu da işimizi geciktirdiği gibi zorlaştırıyor da.. mahkemeye biraz daha var, ben de bu zamana kadar davayı nefsi müdafaa konumuna getireceğim. Haksız da sayılmayız.’’

Devran ‘’bizim şahitliğimiz hiç mi işe yaramıyor Orhan? Babaannemle ben gördük olayı…’’

Orhan ‘’tabi şahitliğiniz işe yarıyor. İkiniz de reşitsiniz ama sorun şu ki bu sadece ifadeyi etkiliyor. Nil Hanımı hapisten çıkarmaya yetmiyor bu durum.’’

Devran ‘’anlıyorum Orhan, ama eğer Cem.. yani…’’

Orhan ‘’iyileşmezse mi demek istiyorsun?’’

Devran ‘’sözünü bile etmek istemiyorum ama…’’

Orhan ‘’o zaman işimiz imkansız kadar zorlaşır. Nil Hanımı belki de hiçbir zaman çıkaramayız oradan…’’

Devran ‘’Offf… bunu düşünmek bile istemiyorum.!’’

Devran çaresizliğine çaresizlikler eklendikçe daha da geriliyordu. Bütün bunlara dolaylı olarak ta olsa sebep olmak onu yeterince kendinden geçirmişti. Uykular haramdı, düşünceler yasak… kendine üzülmeyi bile reva göremez durumdaydı.

●●●


Herkes erkenden yatmıştı koğuşta. Nil de sakin bir uykuyla dinleniyordu kendisine doğru şişle gelen kadının farkında olmadan. Kadın Nil’in üzerine doğru gelmeye başladığında yüzü daha da seçilir haldeydi. Bu kadın HÜMEYRA’ydı. Tatlı uykusundan karnına acımasızca saplanan keskin bir şişle nefesi kesilerek uyandı genç kız. Nil uyandığında karnında dayanılmaz bir ağrı ve o ağrının sebep olduğu derin bir yara vardı. Nefes alış verişleri hızlanmıştı, halâ uykudaymış gibi hissediyordu kendini çünkü halâ tam olarak gözlerini açamamıştı. Uyku mahmurluğundan sıyrılarak gözlerini açtığında çiğ bir çığlıkla koğuşu yeri göğü inletti.

Nil ‘’Aaaaaaaaa!!!!!’’

Boğazından çıkan uzun çığlıkla karnındaki yaraya dokunarak revan olan kana baktı. Normalden daha çok kan aktığının farkındaydı ve bunu da hamileliğine bağlamıştı. Bu çocuğa bir zarar geleceği belliydi zaten. İçindeki derin acıyla ve şişi defalarca kez saplayıp çıkarak kadını görememenin hüznüyle iyice nefessiz kalmış ve terlemişti genç kız. Olduğu yatağa yığıldığındaysa yatak kan revan içindeydi ve çığlığın etkisiyle henüz herkes ayaklanmamıştı.



Yüklə 3,07 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin