Ne pûşu abâ cem ol,
Ne pûşu abâ fakr ol,
Bir bilinmez sûret içre,
Padişah-ı âlem ol.
225
Yani, ne çok süslü dikkat çekecek kıyafetlerle ve ne de çok hırpâni-kötü kıyafetlerle görünme. Bilinmez bir sûret içinde âlemin ve de kendi mülk âleminin padişahı ol. Nefsinin kölesi olma!
(Evet, biz yine yolumuza devam edelim.)
(ke zer’in) “ziraat-ekin gibi”
Her mes’ele de olduğu gibi, güzel bir netice alınabilinmesi için, üç ögenin de kemalde olması lâzımdır. Bunlar da “fiil, fâil, mef’ul’dür.” Yani evvelâ işlenecek bir işin olması sonra da onu işleyen birinin olması ve işlenecek yerin olması lâzımdır. Meselâ (ekin- ziraat gibi.) Ekim işinin olabilmesi için, (1) tohum, (2) ekici, (3) ekilen yer, gerekmektedir. Ayrıca bunlar en güzel bir şekilde uygulanmalıdır ki, en verimli ve kaliteli ürün elde edilmiş olsun.
(1) Tohum-ekilecek şey’in, çok iyi seçilmesi lâzımdır.
(2) O tohumu çok iyi bir ekicinin uygulaması lâzımdır.
(3) Ekilecek yerin çok iyi temizlenmiş-tımar edilmiş olması lâzımdır. Ancak bu tür bir ekimden sonra verimli ve kaliteli ürün beklemek mümkün olabilecektir. Bu kalitenin aslı da, meyvesi de, Hakikat-i Muhammedî dir.
Şimdi gelelim, bu hali misal, (ke) “gibi” den, gerçek gibi’ye, kendimize uygulamağa çalışalım da, (gibi) den (evet)e yani misal’den hakikate geçelim.
Bizler ki hasbel kader, sûret olarak, Sûret-i Muhammedî’ den sonra dünyaya geldiğimiz için, zâhiren Sûret-i Muhammedî ile şereflenmiş isek de bu dünya hayatı bir rü’ya, hayali bir yaşam olduğundan gerçek olarak bunun farkında değiliz ve bu yüzden çok şey kaybetmekteyiz.
Bu güzel dünyada bulunan o -gerçekten çok güzel olan- “Hakikat-i Muhammediyye” ye ulaşamadan gidersek, bizlere çok yazık olacağı aşikârdır.
Dostları ilə paylaş: |