GöNÜlden esiNTİler: Bİr hiKÂye biR Çok yorum (2) genç ve kiymetli elmas necdet ardiç



Yüklə 1,11 Mb.
səhifə7/18
tarix02.11.2017
ölçüsü1,11 Mb.
#26660
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   18

RE: hikayeye cevap


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

14 Mart 2010 Pazar 17:53:00

Kime:

Lo……..5859@hotmail.com

 

Aleyküm selâm Lo….. oğlum. zahmet edip yazarak gönderdiğin yazın güzel olmuş eline diline sağlık. Cenâb-ı hakk çalışmalarını devam ettirsin inşeallah. Umduğuna nail korktuğundan emin eylesin. İşlerinde başarılar dilerim. Her kese selâmlar hayırlı akşamlar hoşça kal. Terzi Baba.    
 

From: lo……..5859@hotmail.com


To: terzibaba13@hotmail.com
Subject: hikayeye cevap
Date: Sat, 13 Mar 2010 15:34:48 +0200

Selâmün aleyküm. Ben sivas tan lo…. Al…..Efendi baba öncelikle hürmetle ellerinizden öperim. Hikâyenize bende cevap yollamak istedim.

Cevap: Hakiki dost mahbup olan kişi sevgilinin yap dediğini düşünmeden, sağa sola sapmadan yapandır. Onun içindir ki, padişahın dostunun önüne gelen dünya gözüyle en değerli sayılan eşyası elmas dahi olsa tereddütsüz kırması olacaktır. Ve bu yaptığı fiili dahi aslında kendisine ait değildir. Ve bütün yaptığı fiiller de bile kendisine ait bir tasarrufu olmayacaktır. Eğer bir dost kendisini sevgiliye dosta adamışsa artık onun yapacağı bütün işler, fiiller sevğilisi için olacaktır. Bu kişinin yapacağı işlerde de kendisinin tasrrufundan artık sözedilemez.

Sevgili de bilir ki, dostu ondan ayrı ve gayrı değildir. Yapacağı bütün işlerde sevgilinin rızasını gözeteceğini bilir. Bundan dolayıdır ki, padişahın genç dostunun yapacağı fiillerde hakikatte artık padişaha ait olmuş olur. Padişahın vezirleri de doğru yaparak elması kırmışlardır. eğer vezirler elması kıracak olsalardı yanlış bir fiil işlemiş olacaklardı. Çünki vezirlerin mahbupluk ve dostluk gibi bir halleri olmadığından kendi mertebelerinin gereği olan fiilleri işlemiş olacaklardı. Dünya gözüyle değerli gördükleri elması kırmayarak padişahın mahbupluk dostluk ve maddiyatlık mertebeleri’nin anlaşılmasını en bariz biçimde anlat-mışlardır. Ve bu yaptıkları fiilleri dahi fiziken kendileri yapmış olsa bile padişahındır. Çünkü padişah dostluk ve maddiyatlığı ayırt etmek ve göstermek istemiş ve vezirlerinin dahi elması kırmayacaklarını önceden bilebildiği için vezirlerine o fiili işlettirmiştir.


  Sonuçta padişah dost olmayı en güzel şekilde öğretmiş olmaktadır. Tekrar ellerinizden hürmetle öperim.lokman alan sivas..


RE:


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

14 Mart 2010 Pazar 18:40:46

Kime:

Cu……ko……..3838@hotmail.com

 

Hayırlı akşamlar Cu….... İnşeallah her kes iyidir bizi sorarsan çok şükür bizlerde iyiyiz. Yazdığın gibi zuhuratta kendini tanıyamamışın bak öldün diye hiçte üzülen kimse olmamış çay içmeye bile başlamışık. Demek ki bu ölüm güzel bir şeymiş o diğerleri işin farkında olmadıkla-rından korkmuşlar olsun, onlar korka dursunlar biz işimize bakalım.
Böyle, böyle yavaş, yavaş üstündeki nefs-î benliğinin hükümleri azalıyor demektir, nefs-î benliğin azaldıkça onun yerini ilâh-î benliğinin hakikatleri almaya başlamaktadır. Cenâb-ı Hakk daha nicelerini gösterir İnşeallah. Kolay gelsin hoşça kal. Nüket annenin de selâmları vardır. Terzi Baban. 

From: cu……ko……3838@hotmail.com


To: terzibaba13@hotmail.com
Subject:
Date: Sun, 14 Mar 2010 00:00:42 +0200
Efendim size görmüş olduğum zuhuratı yazmadan tekirdağa gelemedim istanbul dışındaydım efendim zuhurata gelince, sizinle silivride büyük bir villâ da havuz kenarında oturuyorum. Yanımızda üç kişi daha var ama onlar tanıdık kişiler değiller. Siz beni karşınıza almış gülerek birşeyler anlatıyorsunuz diger üçkişi de ayaktalar bizi dinliyorlar buarada evden bir ses geliyor yetişin diye siz ayaktakilere bir gidin bakın dediniz ben kaldım ama onlarla da gittim görünmez oldum sizin karşınızda oturuyorum ama onlarla içeriye gidiyorum içerde nüket anne var iki odayı gösteriyor burada ceset var onu çıkarın diyor üç kişiye onlarda kapının altından gelen suyu görüp dışarı kaçıyorlar sizin yanınıza gelmeden binanın etrafına kaçıyorlar siz onları görünce Cu…… oğlum git şu eve bir bakta gel diyorsuz, hemen kalkıp eve gidiyorum nüket anne oğlum şu odada diyor sen korkmazmısın diyor, bende “korkmam anne” deyip içeri girip suyun içinde boğulmuş bir erkek cesedi görüyorum elinden tutup yerde sürükleyerek odadan çıkarıyorum anne aşağı yanınıza inmiş, bende yanıza geliyorum e Cu……. ölüyü buldunmu diyorsunuz, evet efendim diyorum, o kim biliyormusun diyorsunuz tanıdık gibi ama çok suda kalmış yüzü belli olmuyor diyorum yine gülerek o işte sensin, diyorsunuz. Bu arada annede gülerek hadi Sultan çaylarımızı içelim diyor ve sizi seyrederek zuhurat bitiyor. Sayğı ve selâmlarımla oğlunuz  Cu…….
NOT=Bu zuhuratın bu dosyamızla ilgisi yok ama buraya belki yanlışlıkla girmiş olabilir, bunu fark edince bu yazıyı zuhuratlar dosyasına aktardım, o anki zamanım dolunca bu dosyayı kapattım. Daha sonra dosyanın üzerinde tekrar çalışmak için, yani gelen mailleri yeniden harf, harf bütün yönleri ile düzenlemek ve anlaşılır hale dönüştürmek için dosyayı açtığımda aynı zuhuratın yine dosyanın içinde olduğunu görünce, vardır bir hikmeti diyerek, ve onu da yeniden düzenleyerek yerinde bıraktım.
Evet bahsettiğim gibi gelen mailleri geldiği gibi dosya ya koyamıyorum çünkü hepsinin üzerinde ayrı, ayrı çalışılması gerekiyor. Bütün yazı karekterlerini tek bir, sisteme dönüştür-mek, (VERDANA) (10) ve bütün imlâ kurallarını, satır başlarını, cümlelerin eksikliklerini düzenlemek ve rahat bir şekilde okunacak hale getirmek yeni kitap yazmaktan belki daha uzun zaman harcamayı gerektiriyor. İnşeallah bu dosya da Hakk’ın yardımı ile sona erecektir. Biz yine yolumuza devam adelim.

RE: Ayaz


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

15 Mart 2010 Pazartesi 23:20:24

Kime:

Fa…… yü…… (fa…..yu……@gmail.com)


Hayırlı akşamlar Fa…..çiğim, yazın ve tesbitlerin güzel olmuş ellerine sağlık. Cenâb-ı Hakk gönlünü ve fikrini genişletsin İnşeallah. kolay gelsin hoşça kal. Terzi Baban.  

 

Date: Sun, 14 Mar 2010 23:35:43 +0200
Subject: Ayaz
From: fa…..yu……@gmail.com
To: terzibaba13@hotmail.com

Pek Değerli Terzi Babamız,
Sorduğunuz sorular hakkında düşündüklerimi gönderiyorum, Beykoz'da da konuşmuştuk.
Hikâye de Ayaz tabii ki elması kırmıştır; sebebini açıklamak için ben hikâyede ki, her bir şahsın neyi temsil ettiğinden bahsedeceğim.
Ayaz, İnsân-ı Kâmil’dir, şah Rabb’dir, vezirler abd-i nakıstırlar ve gevher ise dünya hayatı, nefsân-î zevkler ve oyunlar yani masivadır.
Diğer kullar şahın emrini yerine getirmeyerek akl-ı cüz’e göre davranmışlardır, bir imtihan da olduklarını düşünüp şâh’ın onları dalâlete götürdüğünü düşünmüşlerdir, buna karşılık kıymet verdikleri taşı muhafaza etmişler; karşılığında kendi mertebelerine göre armağanlar almışlardır. Ancak sıra İnsân-ı Kâmil’e gelince o ebu'l-vakt’tir, onda emr-i İlâh-î zuhur etmiştir, yani kırma işini kendisi yapmış olsa dahi irade-i hakka uyarak yapmıştır; burada "Attığın zaman sen atmadın lâkin Allah attı." (8-17) Âyet-i kerîme’sini hatırlamalıyız.
Kısaca düşündüklerim bu kadar, söylediğim gibi bu hikâyeyi Mes-nevî’de okumuştum. Umarım bu Ayaz'ın halini Hakk bize de nasip eder.

Ellerinizden öperim. Saygı ve selâmlarımla.


Fa……. Yü……..

Formun Üstü

RE: (yeni bir soru)‏


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

17 Mart 2010 Çarşamba 09:12:36

Kime:

Er…….ho…….@hotmail.com

  Selâmün aleyküm Er….. oğlum gönderdiğin yazını aldım okudum oldukça güzel olmuş ellerine diline sağlık, hemen dosya ya ilâve edeceğim böylece dosya yavaş, yavaş daha da zenginleşiyor. Bu küçük çalışmalarla hem ufkumuz açılıyor hemde yazma ve tefekkür etme yeteneklerimiz gelişme kaydediyor. Cenâb-ı Hakk her işinde kolaylıklar ve başarılar nasib etsin her kese selâmlar hoşça kal. Yeni zuhurat ve yazılarını beklerim. 




From: erhanhocam@hotmail.com
To: terzibaba13@hotmail.com
Subject: RE: (yeni bir soru)
Date: Tue, 16 Mar 2010 03:36:03 +0200

 

PADİŞAH VE VEZİRLERİ


Evvelen ve bizzat Padişâhtan gelen emir, nefsân-î ve beşerî mantığı kullanmadan, akıl yürütmeden, sorgusuz, sualsiz ve eksiksiz eda edilmeli, emre âsî olunmamalıdır. “Acaba bu emir bana niçin verilmiş olabilir?” şeklinde ki, düşünme faaliyetinin emir yerine getirildikten sonra yapılması uygun ve lüzumludur.
Allah-ü Teâlâ buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.(Araf 7/12). Şeytanın yaptığı gibi bir kıyas, bir çıkarsama İnsân’a yakışır bir durum değildir. Kır emrini alan genç nefsân-î sıfatlardan temiz olduğu için Padişah’ın fiiline ayna oldu. Kıran, genç ise de âmir hüküm padişahtan olduğundan aslında fiil sahibi padişahtır. Yani kıranda kırmayanda kırılmayanda O’dur.  Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür.(Al-i İmran 109)
Bu emir, aslında vezirlerin kendilerinde mevcut olan cevherin (a’yân-ı sabite) zuhur etmesini, cevher sahipleri tarafından zevkan müşahade edilmesini sağladığı için bir lütuf, bir Rahman-î tecelli olmaktadır. Nasıl ki secde emri, Azazildeki Aziz, Cabbar ve Mütekebbir isimlerinin faaliyete geçmesini sağladıysa; kır emri de vezirlerin hakikatlerinin faaliyet sahasına çıkmasına vesile olmuştur. Böylece  o cevheri (a’yân-ı sabite) programlayan da (padişâh) kendi zuhurlarını temaşa etmiş oldu.

 

Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir. Yasin (36/82)


         Padişah Zât’ı, İrâde’si ve Kavl’iyle emir verince, vezirlerin a’yân-ı sâbite’lerinde mevcut olan kemâlat faaliyet sahasına çıkmış oldu. Kırmak ve kırmamak onların a’yân-ı sâbite’lerinin gereği olduğundan bu faaliyet kendiliğinden, hemen ortaya çıktı. Yani emredilen şey onların özünde (a’yân-ı sâbite) mevcuttur, Özünde mevcut olmasa kendilerine emir verilmez. Özü programlayan yine Padişâh’ın kendisinden başkası değildir.  Esasında kâinattaki bütün işler bu minval üzere zuhur etmektedir. Mülk, saltanat ve bu saltanatta tasarruf hep Padişah’ındır.

 

EFENDİ BABA’CIĞIM ELLERİNİZDEN ÖPERİM.

 Not: Yazımı hazırlarken A’raf Sûresi 2a, 2b ve Yâsîn Sûresi 6b sohbet  kayıtlarından yararlandım. BİZE BU SIRLARI AÇTIĞINIZ İÇİN SİZ’E NE KADAR ŞÜKRANLARIMIZI ARZ ETSEK YİNEDE KAFİ GELMEZ.

          Allaha ısmarladık..





Formun Üstü

RE: HÜKÜMDAR VE GENÇ‏


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

17 Mart 2010 Çarşamba 09:20:59

Kime:

Ke…… Er……. (ke….epst…@hotmail.com)

Hayırlı günler Ke….. kızım yazını aldım seninki de güzel olmuş, eline diline sağlık. Cenâb-ı Hakk böylece daha güzel tefekkür ufuklarını açsın. herkese selâmlar Nüket annenin de selâmları vardır hoşça kal Terzi Baban.  
 

From: ke……epst…..@hotmail.com


To: terzibaba13@hotmail.com
Subject: FW: HÜKÜMDAR VE GENÇ
Date: Tue, 16 Mar 2010 08:29:15 +0000

        Hayırlı günler Sultan Babacım.


 

        Bir müddet evvel göndermiş olduğunuz  2. hikâyeyi yine sizden dinlemiştim ve tabii ki sonunu da biliyordum. Bu yüzden bir şeyler yazmakta zorlandım ve geciktim. Ancak bu hikâyeye bir yanıt yazmamak, gencin hükümdârın isteğini yapmaması yâni elması kırmaması ile aynı olacaktı. O zaman kısa da olsa bir şeyler yazmaya çalışmalıydım. İnşeallah yazdıklarım gönderilen hikâyeye yanıt olabilir. Allah yardımcım olsun....

 
Bismillâhirrahmânirrahîm


 
        Hikâyenin başında " Memleketin birinde yaşayan zengin,âdil ve akıllı hükümdar çevresinde doğru insânlar istermiş..." diye başlıyor. Peki buradaki  "doğru insân"  tâbiri nedir? Bunu düşü-nürken karşıma bir Hadîs-i Şerif çıktı.

 
“Başlarına üzücü bir hal geldiğinde sabreden; kendine nimet verildiğinde şükreden; haksızlığa uğradığında olaya hoşgörüyle yaklaşarak bağışlayıp affeden; kendi bir haksızlık yaptığında özür ve af dileyen kimselerdir. İşte onlar güvenli ve doğru yolu bulanların ta kendileridir”.... (Hadîs-i Şerif)




O zaman hükümdar, çevresinde bu nitelikte birilerini iste-miştir. Çünkü bu vasıfları taşıyan bir kişi, her zaman hükümdâra can dostu olacaktır.


        Saraya getirilen ve bu vasıfları taşıyan genç elbette verilen görevleri de lâyıkıyla yerine getirecektir. Verilen her göre-vi  lâyıkıyla yerine getiren kişi de herkes tarafından sevilir ve sayılır. Ancak bir müddet sonra da çevrenin nazar-i dikkatini çeker. Zâten sarayda da böyle olmuştur. Gelelim hükümdârın toplantı sonunda yaptığı sınava....

 
Elbette elması kırmayan vezirler ve komutan kendi mertebelerinde haklıdırlar ve doğruyu yapmışlardır. Zâten bunun karşılığında ödüllerini de almışlardır. Peki ya o genç ???


          

O genç, verilen elması kırmıştır. Çünkü o, doğru insân vasıflarını taşımaktadır ve hükümdârın can dostudur.

      
         "BİR CAN İÇİN, CÂNÂNIN SÖZÜNDEN DAHA DEĞERLİ BİR ŞEY OLAMAZ."

 
Kişi artık can dostunu bulduğu zaman, ondan ayrı değildir. Birinin düşünce ve hareketi, diğerinin de, düşünce ve hareketidir. Bunları yazarken birden aklıma yankı geldi. Hani bir boşlukta karşıya seslendiğin zaman, ses sana aynı şekilde geri gelir. O ses karşıdan gelmiştir ama karşının sesi değildir.Ya da karşı duvara attığım top duvara çarpar ve geri gelir. Top karşıdan gelmiştir ama onu duvar atmamıştır.




         Aynı olmuş, ayna olmuş can dostlarında  da bir yönden gelen emir, diğer yönde hiç düşünmeden yapılıp geri döner. Yani bu emir, karşı taraftan yapılmış gibi görünse bile, oradan yapılmış değildir, bilâkis emri veren tarafından yapılmıştır.
  
        Hikâyemize gelince hükümdar "kır" dedi  ve o genç de  kırdı.
Can dostları birbirinin hareketlerini sorgulamaz, sebeblerini ve sonuçlarını düşünmez. Çünkü söylenen söz hepsinden değerlidir. İnsân olmak kolaydır ancak doğru insân olmak ve “CAN DOSTU OLMAK” zordur.

 
        Bir gün o gencin yerinde olursam; İnşeallah bir an olsun gaflete düşmeden ben de o elması kırabilirim ......

 
        Sultan Babamın ve Sultan Annemin ellerinden hürmetle öperim. Te…… Kı…….



RE: (yeni bir soru)‏


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

17 Mart 2010 Çarşamba 09:37:22

Kime:

Ar…..-av…..@hotmail.com

 
  Hayırlı günler Ar….. hanım Yazınızı aldım sağ olasınız güzel olmuş elinize dilinize sağlık Cenâb-ı Hakk daha nice tefekkürlere ulaştırsın İnşeallah. bizlerden sizlere ve Tu….. beye de sonsuz selâmlar. Hoşça kalın.
 
From:ar…..-av…..@hotmail.com
To:terzibaba13@hotmail.com
Subject:RE:(yenibirsoru)
Date:Tue,16Mar201022:25:20+0200

  Efendi babama ve nüket anneme hürmetlerimle.  İstediğiniz yazıyı Allahın izniyle yazmaya calıştım  efendim,  o genc elması kırmıştır çünkü Sultan’ın emrine itaat  ve sadakat lâzımdır.   Kendi  özümüze döndüğümüzde  o elmas bizim gönlümüzde ki,  dünya ışıltıları, sevgiler,  istekler,  putlarımız,  kırmak istemeyen vezirler,  bizim vehim hayellerimiz, vesveselerimizdir. Bizi dâima yanıltır, bize düşen görev  onlara kulak asmayıp akl-ı cüz-ümüzü akl-ı kül-e bırakıb İnsân-ı Kâmil olan sultanın emrini yerine getirmektir.  Ayrıca emir Sultan’dan kırma fiili, köle’ye aittir yani ameli sâlih gibi,  mânâsı Hakk’tan fiili kuldan,   Efendimizin (s.a.v.)  Hz. Âli efendimize,  omuzuma çık kâ’be’deki putları kır, demesi  ve kırdıktan sonra  her yer Cemâli Rasûlüllah oldu, demesi gibi  bizim de gönlümüzde ki, putları kırdıktan sonra gönlümüzde Hakikat-i Muhammed-î Nûru doğması ile hakiki tevhide ermemiz lâzım.  Cenâb-ı Hakk, Hakk’al yakîn her birerlerimize yaşamayı nasib eder İnşeallah. Hörmetlerimle…


                                                                       
RE: Elmas hikâyesi cevapları (Al…..-Us…. kı…. ve ab….)‏


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

18 Mart 2010 Perşembe 09:52:30

Kime:

Sa……. Bu…… (al……..13@gmail.com)


Selâmün aleyküm Al………cığım gönderdiğine teşekkür ederim. Size gönderende sağ olsun ellerine sağlık ilgilenip cevap göndermesi yeter. Elması kırıp parçalarını dağıtması güzel bir fikir bir çok kişinin faydalan-ması sağlanmış olur, diye düşünmüştür her helde. Her kese selâmlar hayırlı günler Nüket anneninde selâmları vardır.  Terzi Usta Babanız.
 

Date: Wed, 17 Mar 2010 23:25:32 +0200


Subject: Re: Elmas hikayesi cevapları (Al……..-Us…. kı….. ve ab…..)
From: alemdar13@gmail.com
To: terzibaba13@hotmail.com

Saygıdeğer Babacığım elmas hikâyesi ile ilgili olarak Ankaradan bir ablamız telefonda düşündüklerini bir iki cümleyle söyledi.

Üzerimizde kalmasın diye size yazalım istedik.
Se……. abla diyor ki:
"Elması kırardım. Küçük parçaları herkese dağıtırdım.

 

Selâm ve saygılarımızla sizin ve Nüket annemizin ellerinden öpüyoruz.



Al…….-Us…..kı…… 

Formun Üstü

RE: Bir Soru Bir Cevap‏


Kimden:

Necdet Ardıç (terzibaba13@hotmail.com)

Gönderme tarihi:

18 Mart 2010 Perşembe 10:01:34

Kime:

t……_ce……..@hotmail.com

  Hayırlı günler Tü….. hanım kızım, hikâye hakkında yazdığın yazını aldım ellerine sağlık güzel olmuş teşekkür ederim, yazın geç kalmış değil daha henüz dosyasını kapatmadım cevaplar gelmeye devam ediyor. Seninkini de ilâve edeceğim İnşeallah.  Her işinde başarılar dilerim hoşça kal.
 

From: t……_ce……..@hotmail.com


To: terzibaba13@hotmail.com
Subject: Bir Soru Bir Cevap
Date: Wed, 17 Mar 2010 23:54:38 +0200

  Efendi babacığım hikâyeyi ilk defa okudum. Bir kardeşimiz yolladı sağ olsun. Cevap için gecikmemişimdir umarım.


 

Sultan emretmiş olduğu için genç elması kırmıştır. Sultan elması ne yapalım diye sormamış, bilakis ne yapılması gerektiğini söylemiş. Sultanın hizmetinde bulunabilmek için gerekli olan itaat ve sadakattir. Böylece diğer vezirlerden niye farklı olduğu ortaya çıkmıştır. Sultanın karşısında ki, bir Sultan olsaydı bu elması ne yapalım diye bir soru çıkar ve değerlendirilebilir ki, mümkün değildir, bir ülkede bir Sultan olur ve dengi olmaz. Bu yüzden de Sultan’ın istekleri emirdir. Üstelik zâten elmas Sultan’ın hazinesindendir ki, kıymetini ve ne yapılmasını Sultan-dan daha iyi bilecek yoktur.


Dünya hayatı elmas, vezir olarakta, nefis anlatılmak istenmiş olabilir hikâye de. Bu dünya hayatında geçirilmek üzere verilen ömür pek çok kişi ve olaylarla geçirilebileceği gibi aynı nimetlerden yetecek kadar yararlanıp, Sultan aldığında veya verdiğinde yorum yapmadan boyun eğmesi de bilinmeli.

 
Elmas belki de bedenimizdir. Evet kıymetlidir, pek çok işe yarar. Fakat kaşımızın gözümüzün güzelliğiyle hakikat bulunmaz. Yaratan dilemezse yaprak kımıldamaz. Ten elbisesinden çıkmadıkça bulunama- yacaksa Sultan gel dediğinde gitmeli, bu daha çok işe yarar diye elmasa ehemmiyet verilmemeli.

 
"Nefsini bilen Rabbi’ni bilir" uyarınca belki nefis elmasdır. Akıl vezir, görevi durumlara uygun olarak davranmaktır. Elmasın kırılmasına müsaade etmez. Genç gönüldür. Çünkü gönül öz ile beraberdir. Onun için önemli çıkarlar değil özden işittiği sözdür.

 
    Kırma fiilin aslı Sultan’a aittir. Kırmayan vezirlerin fiilleri ise elması kırmak ağır gelen nefislerine. Sultan kendine tâbi olanlara da, olmayan-lara da, zulm etmez. Ama emrine itaat edenleri de etmeyenleri de böyle imtihanlarla da ayırmak ister ki, Sultan zâten bunun cevabını da bilir.
    İnşeallah yanlış yorumlarda bulunmamışımdır. Muhabbetle sizin ve sevgili anneciğimin ellerinizden öperim.

------------------------------------------------------------------------------



Yüklə 1,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin