8. İki yed/el ile halkettiği lima halaktü biyedeyye
İki yed/elimle halak/halkettiğime (Sad 38/75)
9. İBLİS’in secde etmemede
illa ibliyse eba vestekbere ve kane mine’l kafiriyne
illa/ancak ibliys/iblis
1. eba (dayattı/yanaşmadı, küçümsedi/reddetti)
2. ve estekber/kibirlendi
3. ve kafiriyn/kafirlerden kane (idi/oldu) (Bakara 2/34)
Tespit edilenlerdan görülüyor ki, Makamın Şeriatı inşa ediliyor.
Bu arada Meleklerin ve İblis’in ağızlarından da
Mülk Alemi itibariyle kendi yerleri belirleniyor.
***
Adem’e hitab ise,
Hz. Kur’anı Kerim’de beyan edildiği üzere
ya ademüskün ente ve zevcüke’l cennete
ve küla minha regaden haysü şitüma
Ve biz kul/demiştik ki ey Adem! ente/Sen ve zevc/eşin
şu cennette üskün (iskan/oturun/yerleşin)
ve biz dedik ki, ya ademüskün (adem sukun/sakin ol, yerleş) ki,
ente/sen ve zevcüke/zevcen el cennettir
minha/ondan regaden/bol bol şae/dilediğiniz yer itibariyle ekl/yiyin (Bakara 2/35)
ve la takreba hazihi’ş şecerete fetekuna mine’z zalimiyne
Ancak hazihi’ş şecer/şu şecer/ağaca akreb/kurbiyet sağlamayınız
sonra ikiniz de zalimlerden kun/olursunuz. (Bakara 2/35)
ente ve zevcüke (sen ve senin zevcen) doğrudan O’na hitab ile buyruyor.
Bu buyruğun mutlak yerine gelmesi gerekir.
Ancak o zaman teslimiyetten hissement ve iman zevkinden nasibdar olunur.
Hz. Kur’anı Kerim’de beyan edildiği üzere
Hz. Allah, halketmeyi (Nefsin Vahide) olarak lutfetmiş
Ve anha/kendisinden de zevceha/kendi zevcini halkettiğini beyan etmiştir.
halekaküm min nefsin vahıdetin ve haleka minha zevceha
nefsin vahıd/tek bir nefisden sizi halek/halketmiştir
ve ondan/kendinden de kendi zevc/eşini halek/halketmiştir. (Nisa 4/1)
***
Adem rabbınla doğrudan hiç konuşmamış,
sadece “la takreba hazihi’ş şecerete” buyurması ile karşılaştığında
Şeytan onları ordan zelle/kaydırdı
Hz. Kur’anı Kerim’de beyan edildiği üzere
feezellehüme’ş şeytanü ‘anha
feahrecehüma mimma kana fiyhi
Derken şeytan onları anha/ordan zelle/kaydırdı.
fiyhi/İçinde bulunduklarından ahrec/çıkardı (Bakara 2/36)
Şeytana uymakla zevci olarak isimlendirilen
Adem’in hevası (Havva) nın rolü görünür hale geldi.
Böylece Celali olarak ikaz ve tedip ediliyor, haddi, hududu ve yeri belirleniyor.
Hz. Kur’anı Kerim’de beyan edildiği üzere
Adem rabbından Kelimelere mülaki oluyor ve (tevbe)de bulunuyor.
fetalakka ademü min rabbihi kelimatin
fetabe ‘aleyhi innehü hüve’t tevvabü’r rahıymü
Bu halde Adem kendi Rabbi’nden kelima/kelimeler telakka (mülaki/kabul etti, aldı)
Bu halde tabe/tövbe eyledi.(ona yöneldi, tevbe kabul gördü) (Bakara 2/37)
o tevvabü’r rahıym/Tövbeleri ziyadesiyle kabul edendir,
Böylece (TEVVAB) (RAHİM) isimleri tatbikat olarak görünüyor.
Neticede Adem – Havva, Adem’e secde emrine karşı gelen İBLİS ve melekler
cemiy’an (cem’an/topluca, tümünüz, cem olarak) esvele tard edildiler.
Tard edilmek tekrar ait olduğu yerine dönmeyi ifade eder.
Hz. Kur’anı Kerim’de
lekad halakne’l insane fiy ahseni takviymin
Muhakkak, Biz insanı ahseni takviym/ahsen kıvamında halak/yarattık (Tin 95/4)
sümme redednahü esfele safiliyne
Sonra da onu esfele safiliyn/aşağıların en aşağısına
reded (döndürdük/yuvarladık) (yakınlaştırılmak üzre) uzaklaştırdık) (Tin 95/5)
Tekrar ait olduğu yerine dönmede
Hz. Kur’anı Kerim’de beyan edildiği üzere
kulnehbitu minha cemiy’an
kul/Dedik ki: cemiy’an (cem’an/topluca, tümünüz, cem olarak)
minha/oradan ehbit/aşağıya ininiz. (Bakara 2/38)
kalehbita minha cemiy’an ba’duküm liba’dın ‘adüvvün
kale/Buyurdu ki: Bâzınız bâzınıza
‘adüvv/düşman olarak hepiniz oradan ehbit/ininiz . (Ta-Ha 20/123)
Yukarıda ifade edildiği gibi
Celali olarak ikaz ve tedip ediliyor, haddi, hududu ve yeri belirleniyor
feimma yetiyenneküm minniy hüden femenittebi’a hüdaye
Eğer minniy/benim tarafımdan size bir hüda/hidayet eta/gelir de
her kim hüda/hidayetime tabi olursa (Bakara 2/38) (Ta-Ha 20/123)
fe la havfün aleyhim ve la hüm yahzenune
artık onlar için bir havf/korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmayacaktır (Bakara 2/38)
fela yedıllü ve la yeşka
artık dalalet/sapıklığa düşmez ve şaki/bedbahtlığa uğramaz. (Ta-Ha 20/123)
Böylece (SAİD) liğin doğum sırasında önceden belirlenmediğini
ancak nizam-ı ilahi gereği, beyan edilene uymak ile tatbikata gireceği
burada açıkça ifade edilmiş olduğu görülmektedir.
***
Yukarıda cemiy’an (cem’an/topluca, tümünüz, cem olarak) beyan edilen
(Ademiyet) te (Adem – Havva – Melekler –İblis_Şeyatıyn)
aslında Adem’in Cem makamı olarak vucudiyetidir.
Şeriatın gereği, Adem sistemindeki bu dört karaktere
“Ecmain/topluca ihrac olun, (anha ehbıt) o’ndan inin” dendi
Burada Rab nerde bilmiyoruz.
Melekler konuştu, İblis konuştu, Adem konuşmuyor.
Adem (ente ve zevceke) beyanı ile buyrulanı İblis’e uyarak yerine getirmediği için
cemiy’an/hepsi birden, topluca esfele tard edildiler.
Tard yani AŞK, kemal-i aşka inkılab edince ait olduğu yere rucu etmek üzere
Hz. Şehadete, şehadet hakikatını zevk etmeye ihrac oldular.
Demek ki, şeriat gereği,
ef’al-i, esma-i, sıfat-i ve zat-i zevkten hissement olunması muradedildi.
İhrac, (ecmain/topluca) oldu.
Ancak bu görünende “Cem Makamı” gizlenmişti.
***
Bu makamda Rabbi görünme ancak onlardan, kendi mazhariyet itibariyle
kendinden kendine yaptığı sohbet olarak beyan edilmektedir.
Bilinmeyen, tanınmayan böylece bilinmeye ve tanınmaya ihtiyac olan Rabb…….
***
Bu (ADEMİYET) İN şeriatıdır.
Ademiyet Şeriat-ı Muhammediyenin şeriat teşkilatını tanımlıyor.
Adem sisteminde
1. - Halifeyi hak – Nefahtü min ruhiy olan Adem
2. - Hevesi_Havva
3. - Subbuh _Kuddüs isminin tatbikatının göründüğü yer Melekut Alemindeki Melaike
4. - Eba/direten – Kibir/Tekebbür – Cebbar (eşkiyalık) – İzzet (biiznillah) tatbikatında
Yine Melekut Alemindeki İblis (Yeryüzünde_Şeyyiet alemindeki Şeytan
ki Adem cennetin İblis tek iken burada çokluk halinde görünmekte….
***
Kurb’an (Kurbiyeti zikret).
vescüd vakterib
escüd vakterib/SECDE ET ve YAKLAŞ.. (Alak 96/19)
Yaklaş ki kurbiyet ortaya çıksın.
Mertebelerde gayb, şehadete – mana, maddeye hakimdir.
Madde’den mana’ya hicret etmek ile (öz) e, (asl) a kalb olunur.
Geçmiş içinde (an) vardır (ki o da, o’ndan zuhurdadır),
(an) içinde de gelecek vardır.
Aslında hepsi de kendi mertebelerinin (an) ı dır.
Onlar da (an) içindedirler.
***
Ademiyet şeriatında, Rabbı görmek mümkün değil;
Orada daha kelime halinde bir uçuşma var. Kelimeler yerlerine oturmamış.
Kelime çıkmış ama daha kelime olduklarını bilmiyorlar.
Adem, Ademliğini bilmediği için
- Kelime’nin ne olduğunu da, (Ademiyette)
- Kelime ile imtihan olmayı da, (İbrahimiyette)
- Kelimeyi tekliymen kellem (doğrudan, söyleterek) kelime) etmeyi de (Museviyeyette)
- Kelime olmayı da, (İseviyette)
- Kelimeyi (Kul_Kelam) etmeyi de (Muhammediyyette) bilmiyor.
***
Bu makamda, Adem, Rabbından KELİMELERİ alır.
Bu alış - veriş, iki kişi arasında,
“bana kelimeler verir misin?” diye oluşması mümkün görünmemekytedir. .
Çünkü Adem daha kendisini tanımamaktadır.
Kelime nedir bilmemektedir.
Zaten kelime’nin idrak ve irfaniyetinde olmadığı için,
böyle bir istekte dahi bulunması mümkün değildir.
Çocuk yaptığı bir hata için annenin azarlamasında,
esas dikkat ettiği, hatası olmayıp,
annenin sevgisinden uzak kalma telaşı ve hüznüdür.
Bunun için annenin eteklerine sarılarak, o sevgiyi tekrar görmek ister.
Adem de, Rabbının Celali görünmesinden,
onun selamından uzak kalmasından öyle mahzun oldu ki,
içinde öyle bir yanma başladı ki,
bu yanmanın uygun bir anında gönlünden Rabbının (kelime) tatbikatı
Hz. Kuran-ı Kerimde buyrulduğu üzre,
kale rabbena zalemna enfüsena
ve in lem tagfirlena ve terhamna
lenekünenne mine’l hasiriyne
kale/dediler ki: Rabbimiz!. bizimi enfüs/nefislerimize biz zalem/zulmettik,
ve eğer sen bizi istiğfar/bağışlamaz ve erham/merhamet buyurmaz isen
elbette biz hasir/zarara uğramışlardan kün/oluruz (Araf 7/23)
başladı
Rabbından aldığı bu kelimeleri rububiyet üzere daha kullanamaktadır.
Böylece Adem Rabbından kelimeleri aldı ve (kelime) hayatiyete çıktı.
Kelimelerden görünenin kim olduğunu bilmiyor.
Kesrette (çoklukta), ikilik halinde
Bu Adem’in şeriatı; Rabbından kelimeler alma şeriatı
çünkü kendisinin sohbet sahibi olduğunun irfaniyetinde değil
Sohbet sahibi haline gelmesi gerekir.
Ademin rabbının İblis ve melekler yaptığı sohbet,
onlardan kendi mertebelerinin hususiyetlerini belirleyici sohbet olup,
bu kanalla Vucud-u Adem’de olan kendine, kendinde kendi olarak sohbeti idi.
***
Musa’da iş değişiyor. Dikkat edilirse, Musa’da hitap
ve iz kale musa likavmihi
ve vakta ki, Musa kavm/kavmine kale/dedi ki (Bakara 2/67) şeklindedir.
Adem’de ise hitap,
ve iz kale rabbüke li’l melaiketi
ve vakta ki, Rabbin melaike/meleklere kale/demişti ki (Bakara 2/30) şeklindedir.
Yani Adem’de Musa’da olduğu gibi
Adem’de, Adem vesilesi ile (Meleklere ve İblise) emir yoktur.
Kelime burda kellem/kellim haline geliyor.
Musa’yla tekliymen (doğrudan, onun lisanından, söyleterek)
Kellem (kelime etme, konuşma) haline geliyor.
Adem’de böyle bir konuşma yok.
***
Şeriat noktasında kelimeler Adem’e verilir.
Adem sohbet halinde değildir ama Allah’ta sohbet olduğundan haberdardır.
Çünkü Melekler ve İblis’le yapılan sohbete şahittir.
Daha kelime nedir bilmediği için haliyle kelimeleri kullanma halinde de değildir.
Biz de zahir halimizin idrakında bu halimizi bilmeyiz çünkü orası daha Hayvan-ı Natıktır.
Tarikate gelindiğinde, mürşid bunu biiznillah açmaya başlayınca
Kişi “Ben İnsan ismi ile daha hayvan mertebesi zevkindeymişim” idrakına girer.
Mürşidi Kamil vesilesi ile salavatın tatbikatı dahilinde
Rabbından kelimeleri alır, gösterildiği üzere tatbikata geçer.
Böylece havada uçuşmalar yerlerinin bulur.
Adem’de havada olan bu kelimeleri, tarikate gelindiği zaman
Ademiyet’in, “Adem Rabbından kelimeleri aldı” noktasındadır.
***
O kelimelerde (Risalet) ve (Nübüvvet) gizlidir. Yani bu iki müessese Ademde gizlidir.
Kelimeleri alıp tatbikat başlayıp, Musa’da (tekliymen kelleme) başlayınca
Musa, Rasulullah olarak beyan edilir.
Musa,
Rabbından kelime alma yönü ile Adem,
(tekliymen kelleme) etme yönü ile Musa’dır.
Museviyet mertebesinde, Rabbı Meleklerle ve İblis’le konuşmuyor.
Burada Musa Rabbıyla (tekliymen kelleme) açıkça, doğrudan konuşuyor.
Rabbı, Risaleti taşıyan Resul ile (tekliymen kelleme) konuşuyor.
Demek ki risaletten, nübüvetten hissement olanda sohbet-i hakk açılıyor.
Çünkü bir şeyin oluşması için, o şeyin aslının, mayasının onda olması gerekir.
- Nebatı/bitkiyi nebatat yönümüz olduğu için,
- hayvanı da hayvanat yönümüzle severiz
- Cemadatı da öyle….
Bizde olmayan birşeyi sevebilir miyiz? ….
Allah’ı niye severiz? Allah’danız da ondan.
Karşımızdaki cinsi niye severiz? Aynı şey (testesteron, progesteron) bizde var da ondan.
Bir şeyi seviyorsan o şey bizde de olması gerekir.
***
Ünsiyet kurabilmemiz İNSAN olduğumuzdan geliyor.
Demek ki Hz. Allah (abdiy/kulum) dediği noktayla
Abd/kul muradından dolayı yakınlık kurabiliyor.
Böylece sohbet mümkün oluyor.
Risalet ve nübüvetten hissementliği görünmeyen ancak
Reisü’l mürşid nazarından alarak ve seyrullah tatbikatında bulunarak,
Ademiyet mumu yanıp, hem aydınlanıyor, hem de inşaallah aydınlatıyor.
Bu oluşum içim Adem’e secde etmek gerekir.
Bunun tatbikat yeri de Museviyet teşkilatında, Musa şeriatı olup,
Bu tarik/yol üzre, tarikat teşkilatında nefsin heva mertebelerinde yol alarak,
hakikatında irfan sahibi olunur.
Başka da yolu yoktur. Hz. Kur’an nizamullah açıkça beyan etmiştir.
Adem secdesi ile Rabbından kelimeler alınır
ve böylece Musa tarikatında Rabbın doğrudan zata konuşucu olur.
Burda da Rabbın kendini açıkça göstermez, gösteremez
ancak tecellilerinden haberdar eder. Kesrette (çoklukta), ikilik halen mevcuttur.
Fakat seçilmeler başlamıştır.
Şeriatın yüzeyselliği yerine duygusallık,
haliyle kesafet yavaş yavaş yerinin letafet bırakmaya başlamıştır
***
Dostları ilə paylaş: |