BAKARA (2)/260
ve iz kale ibrahiymü rabbi eriniy keyfe tuhyiy’l mevta
kale evelem tumin kale bela ve lakin liyatmeinne kalbiy
İbrahim şöyle kale/yakarmıştı
"Rabbim rüyet/göster bana nasıl uhyiy/diriltiyorsun mevta/ölüleri,"
(Yarabbi!. göster bana ölüleri nasıl diriltirsin demişti)
(Cenab-ı Hak da) umin/inanmadın mı?, diye kale/buyurmuştu.
bela/Hayır, ancak kalbim itmina/kuvvet bulsun diye," kale/dedi
(O da evet... İnandım, fakat kalbim mutmain olsun için demiş)
Bu hitabın Efendimiz (s.a.s.) zamanında yaşayıp, yeniden dirilişi inkar eden
ve bu ayeti kerimenin inişi zamanında hazır olan insanlara da olması caizdir.
Bu durumda söz takdir etmeye gerek yok.
***
ve yüriyküm ayatihi le’alleküm ta’kılune
ve sizlere ayat/ayetlerini yüriy/gösterir. Gerektir ki a’kılun/akıl edersiniz (Bakara 2/73)
Aklın kemal bulması istenir, ki böylece “ben kendimi ondan menettim” denir,
Bir kişiyi diriltmeye gücü yeten zatın, bütün insanları diriltmeye gücü yeter.
Onunla nefislerinizi, heva ve hevesten alıkoyun.
Allah’ın size emrettiklerinde ona itaat edin.
Umulur ki, Allah başlangıçta bütün varlıkları vasıtasız olarak diriltmesine rağmen,
Öldürülen kişinin dirilmesi için sığırın etinin bazısı ile vurulmasını şart koştu.
Bunun hikmeti, kudretinin kemalini izhar etmektir.
***
Burada katledilen kişiye darp edilmişti dediğimiz zaman
Kur’an’da bahsedilen bir husus daha var.
İfadede “saika-yıldırım” kıssası da diğer bir misal idi ki
biri genel diğeri ferdî dir. Şeklinde bir izahat vardır.
Yani yukarıda anlatılan ferdî, aşağıda belirtilenler de genel görünmektedir
Bilerek veya bilmeyerek, kişinin Takatı üstünde
ve kendi idrakı dışındaki bir hususu hududunu aşarak talep etmesi ile
müspet veya menfi Saika (ölüm uykusu) haline geçer.
Ferdî olanda rivayet olarak bize gelen beşeriyetin mülk etme heyecanı ile
haksız yere başkasına ait olan bir mirasa konmak.
Allah’tan rol çalmak, Allah’ın mirasına konmaktır.
Ben kelimesinde kalmak, sene/sana geçmemek
o mirasa haksız yere konmaktır. Allah’ı öldürmektir.
Allah ölüyü diriltiyor.
Yani görünmezi görünme haline getirirken, irfan olunma arzusu içinde
yeniden diriltme hususiyetini tatbikat koyma da var.
İlk defe mahluk kıldığı gibi,
bilahare bulunduğu noktadan diğer bir noktanın zuhura gelmesi mümkün ediyor.
Böylece öceki hal, sonraki halin meydana gelmesine vesile olup,
önceki denilenin hükmü kalkar ve aynısı veya daha hayırlısına inkılab eder.
Nitekim Hz. Kur’anda beyan edilmektedir ki,
BAKARA (2)/106
ma nensah min ayetin ev nünsiha
ne’ti bihayrin minha ev misliha
elem ta’lem ennallahe ‘ala külli şeyin kadiyrün
bir ayetten her neyi Biz nesh eder veya nesiy/unutturursak
- ondan daha hayrin/hayırlısını
- veya onun misli/benzerini e’ti/getiririz.
a’lem/Bilmez misin ki ennallahe/kesin Allah herşeye kadirdir.
***
Mahlukat üzerinde bu hakikat daim tatbiktedir.
Gerek yaş, gerek hal ve durum, gerekse irfaniyet ve terakki bakımından
Andaki, mazi olup, ondan bir başkası zuhura gelmektedir.
Artık o eski olan değildir. Mutlaka farkı vardır.
Diyelim ki 1960…. 1961 nerden geliyor? 60 dan. O ölür öteki gelir.
O’nu, O’nun içinden çıkartır. Senden seni çıkarır. Hala şüphen mi var?
Pazartesi Günü, Pazar Gününden meydan gelir.
Artık o tarihin Pazartesi günü görünmez olur.
Günde bir olup, isimlenmeleri itibariyle biri diğerinden çıkar ki,
bu durumda önceki, artık ölmüştür, hükmü geçmiştir.
Maktulun kendisini katledeni söylemesi için onun diriltilmesi için darp etmek lazım.
Ayet-i Kerimede
ve iz kateltüm nefsen feddaretüm fiyha
Ve vakta ki: Siz bir nefs/şahsı katel/öldürmüştünüz,
sonra bunda eddare/çekişmeye kalkıştınız. (Bakara 2/72)
fekulnadribuhü biba’dıha
kezalike yuhyiyllahü’l mevta
bu halde kul/dedik ki: Onun (Boğazlayacağınız sığırın) ba’dı/bazı parçasını
(o öldürülen kişiye) adrib/vurunuz. İşte uhyiyllah/Allah ölüleri böyle diriltir (Bakara 2/72)
Rivayete göre, kurban edilen hayvandan alınan parça ki,
(dili) ile veya (kuyruk sokumu) ile yapmıştır.
Yine Hz. Kur’andaki ifade ile,
len yenalellahe lühumüha ve la dimaüha
ve lakin yenalühü’t takva minküm
Onların ne lahm/etleri, ne de dem/kanları nalellahe/Allah’a ulaşmaz
Lakin sizin takvanız O’na nalühü/ulaşır (Hac 22/37)
(Kesilen Kurbanın Eti ve Kemiği Allah'a ulaşmaz, sizin Takvanız Allah'a ulaşır.) denir
İşte o Takva ile Darp edilir ve yeniden hayat bulur.
Not : Bu konu aşağıda daha da izah edilmiştir.
***
Takva
zalike’l kitabü la reybe fiyhi huden li’l müttekiyne
İşte bu kitap ki, bunda bir reyb/kuşku yoktur,
hüden/hidayettir müttakiler için (Bakara 2/2)
“müttekiyne” Ancak takva sahibi olanlar
yani Allah’ın meratibindeki olan noktaya
o mertebenin gereği olan sakınmalarını, uymalarını tam yapanlar.
- Adem’de Ademiyet şeriatı üzere,
- Musa’da Museviyet şeriatı üzere, (haliyle Adem temeli üzerine)
- İsa’da İseviyet şeriatı üzere (yine Adem şeriat ve Musa tarikatı üzerine) amelde olanlar.
İsa’dayken, Ademiyete methiye okumak İseviyette küfre düşmek olur.
Adem’den Musa çıktı, Musa’dan İsa çıktı, İsa’dan Muhammed çıktı.
Bütün bu Muhammed hakikatı Muhammed’inin içinde şehadette ulaşır.
***
Nitekim Hz. Kur’anı Kerimde sizi saika/yıldırım ehaz/çarpmıştı
ve iz kültüm ya musa len numine leke
hatta nerallahe cehreten
feehazetkümü’s sa’ıkatü ve entüm tenzurune
Ve vakta ki siz: kul/demiştiniz ki,
"Ya Musa! Cehren/aşikarane erallah/Allah’ı görmedikçe
asla Sana umin/iman etmeyiz "
Bu halde sizi saika/yıldırım ehaz/çarpmıştı.
Siz ise enzur/bakıp duruyordunuz (Bakara 2/55)
Mevt/ölümünüzü müteakip biz sizi ba’s/diriltmiştik,
sümme be’asnaküm min ba’di mevtiküm le’alleküm teşkürune
Sonra sizi mevt/ölümünüzü müteakip ba’s/diriltmiştik,
ta ki eşkür/şükredersiniz (Bakara 2/56)
menne/kudret helvasını ve Selva denilen yelve kuşunu üzerinize inzal/indirdik
ve zallelna ‘aleykümü’l gamame
ve enzelna ‘aleykümü’l menne ve’s selva
Ve gamam/bulutu üzerinize zale/gölgelik kıldık.
Ve menne/kudret helvasnı ve Selva denilen yelve kuşunu
üzerinize inzal/indirdik. (Bakara 2/57)
zulumları sebebiyle kendilerini sa’ıka/yıldırım ehaz/çarptı.
NİSA (4)/153
yeselüke ehlü’l kitabi
en tünezzile ‘aleyhim kitaben mine’s semai
fekad seelu musa ekbere min zalike
fekalu erinallahe cehreten
feehazethümü’s sa’ıkatü bizulmihim
sümmettehazü’l ‘ıcle min ba’di ma caethümü’l beyyinatü
fe ’afevna ‘an zalike ve ateyna musa sultanen mübiynen
Ehli kitab, üzerlerine bir kitap nezzil/indirmeni senden eselü/isterler.
Muhakkak onlar bundan daha ekber/büyüğünü Musa'dan seelu/istemişler de
cehret/apaçık olarak bize erinallahe/Allah'ı göster kalu/demişlerdi.
Artık zulûmları sebebiyle kendilerini sa’ıkat/yıldırım ehazet/çarptı.
Kendilerine apaçık beyyinat/mucizeler caet/geldikten ba’di/sonra da
‘ıcle/buzağıyı (mabut) ettehaz/edindiler. Nihayet ‘an zalike/bundan ’afev/affettik
ve Musa'ya sultanen mübiyn/apaçık bir saltanat (delil/yetki) atey/verdik.
misak/ahidlerine riayet etmeleri için üstlerine TUR’u refiğ/kaldırdık
ve refa’na fevkahümü’t ture bimiysakıhim
ve kulna lehümüdhulu’l babe sücceden
ve kulna lehüm la ta’du fiy’s sebti
ve ehazna minhüm miysakan galiyzan
Ve misak/ahidlerine riâyet etmeleri için üstlerine TUR’u refiğ/kaldırdık
ve onlara sücced/secde eder olduğunuz halde o bab/kapıdan duhul/girin kul/dedik
ve onlara SEBT/Cumartesi günü adev/haddi tecavüz etmeyin kul/dedik
ve onlardan galiz/ağır bir misak/ahid ahz/aldık. (Nisa 4/154)
onların misak/yeminlerini nakd/bozmaları
ve ayatillahi/Allah’ın ayetlerini küfr/inkâr eylemeleri
febima nakdıhim miysakahüm
ve küfrihim biayatillahi
ve katlihimü’l enbiyae bigayri hakkın
ve kavlihim kulubüna gulfün
bel tabe’allahü ‘aleyha biküfrihim
fe la yuminune illa kaliylen
Artık onların misak/yeminlerini nakd/bozmaları
ve ayatillahi/Allah’ın âyetlerini küfr/inkâr eylemeleri
ve enbiya/Nebileri gayri hakkın/haksız yere katli/öldürmeleri
ve bizim kulub/kalblerimiz gulf/perdelidir kavl/demeleri (sebebiyle lânete uğramışlardır)
Hayır kendi küfürleri (sebebiyle kalblerini) tabe’allah/Allah mühürlemiştir
Artık kaliyl/pek azı müstesnâ onlar uminun/imân etmezler (Nisa 4/155)
enzur/bakar oldukları hâlde sa’ıka/yıldırım onları ehaz/yakaladı
ZARİYET (51)/44
fe’atev ‘an emri rabbihim
feehazethümü’s sa’ıkatü ve hüm yenzurune
bu halde (Onlar ise) Rab'lerinin emrine uymaktan atev/kaçındılar,
artık onlar ki, enzur/bakar oldukları hâlde sa’ıka/yıldırım onları ehaz/yakaladı.
Saika ne zaman yakalıyor? Allah’ın burdaki saika dediği özel bir şey.
Maneviyat maddiyatın özüdür, maneviyat maddiyatı örtmeyecek.
Maneviyat zaten maddiyatı harekete geçiriyor
ve maneviyat maddiyata hayran bakıyor.
“Ah ne güzel” diyor çünkü kendi harekete geçiriyor ya, kendisini görüyor,
eseri o, müessir kendisi. “Ah ne güzel” diyor. Onu övüyor.
Emirlerine karşı gelme ………
Zulmetten nurun çıkması gibi, karanlıklardan güneşin çıkması emr-i ilahidir. Emirlerine Karşı gelmek demek bunu terse çevirmek iddiasıdır.
Bu kalkışmak, ades ile iştigal etmektir.
Hududu aşmak, takat üstü harekette bulunmak, nefse zulmetmektir.
Allah zulmu sevmez ve tavsiye de etmez.
Bu durumda saika/yıldırım yakalar.
Allah’la beraber olanda biiznillah mümkündür.
ama “ben kaldırayım” denirse mümkün değildir. Hüsrana uğranılır.
Olan işlerde de “kaldıran benim” denirse, bu iddiadır, inattır, iblis siyrettir.
Halis teslimiyeti mümkün kılmaz üzere istiaze ve istiane etmek gerekir.
O zaman nusret, kurtuluş görünür.
İşte bu vaziyette bunları saika/yıldırım yakaladı, ayağa kalkacak takatleri yoktu
ve onlara yardım da edilmedi
ve ayrıca onlar nasr, nusret, yardım da muntasır olmayacak.
***
kıyam/Ayağa kalkacak tavea/güçleri kalmamış
ZARİYET (51)/45
femesteta’u min kıyamin ve ma kanu müntasıriyne
artık kıyami/Ayağa kalkacak tavea/güçleri kalmamış,
nasr/yardım edenleri de kanu/olmamıştı
(artık kalkmaya da güç yetiremediler bir yardım da görmediler)
Görülüyor ki, Allah’ın nizamında, zahiren de, batınan de,
şeriat ve hakikat üzere yanlış görünse de,
o yanlıştan, o ölüden diriyi eğer şae/dilerse çıkarmakta,
(ba’sü’l bade’l mevt) “öldükten sonra dirilme” sırrını açıkça göstermektedir.
Bunda şüphe etmek abes ile iştigaldir.
NEFSİ EMMARE VE KALB
Kim düşmanını tanımaya adım atarsa,
o kişi onun emaneti olan hakiki ölüme koşar.
Onun tarikatı ise, NEFİS SIĞIRINI kurb’an etmek ve kesmektir.
NEFİS SIĞIRI, onun şehevi kuvvetidir.
Onun daha sabi olan şerrini kendisinden giderdiği zaman,
kendisine yaşlılığın zafiyeti ilhak olmaz.
SABİ : Henüz süt emen çocuk. * Büluğ çağına gelmemiş olan çocuk. *
Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk.
- O bakışı ince, ibret alan, dünyayı isteme konusunda zillete düşmeyen,
- Dünyanın kirlerinden selim, arınmış, tertemiz,
- Dünyanın çirkinlikleri kendisine bulaşmamış eserini
kendi nefsine bitiştirir.
Allah onu güzel bir hayat ile diriltir. Kendisine olanları birdirir.
Hali inkişaf eder.
Cidal, tartışma ve çekişmeden akıl ile vehmin arasındaki farkı kaldırır.
CİDAL : Sözle mücadele. Ateşli konuşma. Niza. * Muharebe. Cenk. Kavga.
Bazı Marifet ehli buyurdular ki
BAKARA (2)/73
fekulnadribuhü biba’dıha
kezalike yuhyiyllahü’l mevta
ve yüriyküm ayatihi le’alleküm ta’kılune
İmdi kul/dedik ki: Onun (Boğazlayacağınız sığırın) ba’dı/bazı parçasını
(o öldürülen kişiye) adrib/vurunuz.
İşte uhyiyllah/Allah ölüleri böyle diriltir ve sizlere ayat/ayetlerini yüriy/gösterir.
Gerektir ki a’kılun/akıl edersiniz
Bundan dolayı o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun dedik.
Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size ayetlerini gösterir,
belki akıllanırsınız (aklınızı kullanırsınız-aklınızı başınıza alırsınız)
Bu ayette Allah maktulun dirilmesini sığırın kesilmesine bağladı.
Bu onlardan kim ki, kalbini diriltmeyi murad ederse,
o kişi ancak nefsinin hevasını öldürmekle (dindirmekle),
kalbini diriltebileceğini tenbih içindir.
TENBİH : (C.: Tenbihât) Göz açtırmak. * Gafletten ikaz etmek. Faaliyetini arttırmak. * Sıkı emir vermek. * Bir işin yapılacağı hakkında yapılan nasihat.
Kim ki nefsinin hevasını, riyazatın çeşitleriyle öldürürse,
Allah onu hakikati ile diriltir.
Sığırın diliyle kesilmiş olan (Sığırın dili ile) maktule vurulduğu zaman
Allah’ın izni ile kalktı.
Dirilen maktul “Beni falanca öldürdü” dedi.
***
Burada bir hususu da değinmek isteriz. Hz. Kur’an-ı kerimde,
(Kesilen Kurbanın Eti ve Kemiği Allah'a ulaşmaz, sizin Takvanız Allah'a ulaşır.) denir
İşte o Takva ile Darp edilir ve yeniden hayat bulur.
büdne/kurbanlık develeri de şe’airillah/Allahın işaretlerinden
HAC (22)/36
Dostları ilə paylaş: |