GöNÜlden esiNTİler bir hiKÂye biRÇok yorum (4) Bİr ressam hiKÂyesi necdet ardiç



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə58/255
tarix10.01.2022
ölçüsü1,28 Mb.
#99827
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   255
BİR HİKâYE BİRÇOK YORUM.

Tasvirci: Bir şeyin tasarımını söz ya da yazı ile yapmak. Edebiyattaki karşılığı; betimlemedir (Bir şeyi, bir kişiyi, bir olayı ya da bir duyguyu söz ya da yazı ile göz önünde canlanacak biçimde anlatmak, tasvir etmek.)

Sözlük anlamdan yola çıkarsak, İnsân-ı Kâmil de bir tasvirci ressamdır. Nasıl dersek, önce zâhirde karşına gelen kişiyi konuşturup onun hangi mertebeden konuştuğunu bilir ve karşısındaki kişiyi o renklere boyar, kabiliyeti ve istidadı varsa ona bir üst mertebeyi de gösterir ve oranın renkleriyle de boyamaya çalışır. Eğer gelen kişinin kabiliyeti yoksa tekrar onun mertebesine iner ve oradan konuşur ve ondaki Hakk’ın rızasını almaya çalışır. Yani memnun etmeye ve kırmadan, rencide etmeden hoş sohbet edip onu kendi rengine boyar.

Hikâye’deki misafir, zâhiri gözle resimlere baktığından fazla bir şey anlamıyor ve arkadaşına soruyor. Misafir gibi bakan kişiler de Kûrân-ı Kerîm’in mealini okuduğunda orda hayvânlarla ilgili bir sürü hikâye görüyor. Mesnevi-i Şerif’i okuyan kişiler de hayvânlarla ilgili hikâyeler görüyor ve fazla bir şey anlamadığından bunları hikâye kitabı zannediyor.

Memleketimizdeki çoğu tarikat grupları Mesnevi’yi okur ama bir şey anlamaz bazıları da hiç okumaz. Hakikat ve Marifet ehli ise Kûrân-ı Kerîm’i ve Mesnevi’yi ellerinden düşürmez. Çünkü kişi, gerçeğe ulaşabilmek için hikâyeler’in içinde geçen şifreleri çözmeye başladığında bir bakıyor ki o hikâye kendisinden ve mertebelerden bahsediyor. Bunun neticesinde kişi, hayatını ve seyri sülûğunu ona göre yaşar ve yaşatır.

Hayatımızda eğlenelim gülelim diye birbirimize anlattığımız bir sürü hikâye vardır. Oysa ki, Mevlânâ Hazretleri yaşadığı süre içerisinde öğrendiği hikâyelerin bazılarının karşılıklarını Kûrân’ı Kerîm’de bulmuş. Bazıları Âyet karşılıklarını, bazıları hadîs, bazıları da seyri sülûk karşılıklarını bulmuş. Bazılarını da Ef’âl, Esmâ, Sıfat mertebelerinden anlatmış ve hâlâ da okuyanlara anlatmakta. Bizler de bildiğimiz hikâyeleri bu sistemde bir eser haline getirebiliriz. Ne dersiniz? Ve en önemlisi Allah’ın ahlâkıyla ahlaklanmış, O’nun sıfatlarıyla sıfatlanmış oluruz.

Arkadaşının sorusuna karşılık tasvirci ressamın verdiği cevaba dönecek olursak (Evet vardır fakat bu resimleri yukarıdaki çiziyor); zâhiri anlamda arkadaşını ikilik üzere olduğunu bilip ona yukarıdaki diyor (yakarı ve aşağı) irfan ehline göre birdir (ben içlerini dolduruyorum) yine arkadaşına göre konuşuyor. Her hayvânın rengi mâlûm, ona göre boyuyorum diyor.

Bâtıni mânâsı’na gelince: yeryüzünde Ef’âl mertebesinde görünen hayvân, insân, mâden, bitki ve kullandığımız âlet ve edâvatlar insanoğlu kullansın diye ezelde şekillenmiş ve zuhura çıkmış varlıklardır, sûretlerdir. “Diledim ki bilineyim; bilinmek için bu âlemleri halk ettim.” Bunlar Ef’âl mertebesinde bilinir ve hep zâhirleri kullanılır. Burası şeriat mertebesidir.

Esmâ mertebesinden bakılırsa şeriatın sonu, tarikatın ortalarında esmâ mertebeleri isimleriyle bilinmeğe başlar. Götürücü seyri sülûk yolunu Kûr’ân-ı Kerîm yaşantısı ile birlikte götürebiliyorsa ihvânına Emmâre mertebesinde yılan, it, kurt, sıçan gibi hayvânların nerelerde geçtiğini yaşantılarını hakkıyla anlatır ve insânlarda da hayvâni duyguların, sıfatlarının olduğunu gösterir ve bu hayvânların kötü hasletlerini ihvânına anlatır.

Bâtınımızda öyle duygularımız vardır ki, bir an öfkeleniriz, farklı bir hayvân sûretine bürünürüz. Bâzen kurnazlık aklımıza gelir tilki sûretine bürünürüz. Kendi düşüncelerimiz neticesinde o kadar çok hayvân sûretine gireriz ki, kendimizi görsek kendimizden kaçarız.

Her birerlerimiz bir yerlerde haksızlıklara uğrayabiliriz. Böyle bir durumda dua edip “Bu kişinin halini bana gösteriver Ya Rabbi ve ben de ona göre davranayım” dese bir kişi Allah’ın izniyle o kişinin hâli ona bildirilir ve hangi hayvân sûretindeyse onun sıfatlarını bilip ona göre davranırsa, tedbir alırsa biraz daha rahat eder hayatta. Sıfat mertebesinden de bazı hayvânlar görülebilir. Yani İsâ Aleyhisselâm’ın hayatındaki hayvânlar.

Tasvirci ressam mürşitlerdir, kâmil insânlar’dır, İnsân-ı Kâmil’dir onlar. İhvanlarının bâtınlarına bakıp mertebelerine ve kabiliyetlerine göre boyarlar ve ne zaman insân olacaklar diye durmadan dua ve nazar ederler. Sermayelerini onlara akıtırlar ama ihvân’ın kabiliyyeti, idrakı, irfâniyyeti hangi mertebedeyse oraya kadar alır. İhvân’a düşen görev kendi himmetleri ne kadarsa o kadar almaktır.

İnsân-ı Kâmil tasvirci ressamdır demiştik. Bâtıni yönünden bahsedersek sohbetlerinde hangi mevzudan konuşursa konuşsun sözlerinin isbatı vardır. Ehli keşif onların sohbetlerini dinlerken bâtıni yönlerini de görür. Çünkü sözlerini, sohbetlerini Allahü teâlâ tasdik eder. İnsân-ı Kâmil’in sözlerinin dört mertebeden geldiğini ehli keşif görür ve inanır. Göremeyenler ne yapmalı? Onlar da sohbetlerden aldıkları haz ile birlikte eski bilgileri eksikse onları tamamlamalı. Böylelikle kalbinin tasdik ettiği bilgiler gibi değişik düşünceler gelir aklına. Ayrıca İnsân-ı Kâmil’in sohbet ettiği kişilere tek-tek bakması nazar-ı İlâh-î’dir. Kalplerimizi, gönüllerimizi doldurur. Oraları Hakk nûru ve nazarıyla temizler. Allah’ın sıfat mertebeleriyle Hayat, İlim, İrâde, Kudret, Kelâm, Semi, Basar’larıyla nazar eder. Bu yüzden sohbetleri çok değerlidir. Keşke bunu anlayabilsek.

Allahüteâlâ Kûr’ân-ı Kerîm’de peygamber kıssalarında (Adem (a.s,) Nûh (a.s,) İbrâhîm (a.s,) Mûsâ (a.s,) İsâ (a.s,) Muhammed (a.s) hayvânlardan da bahsetmekte. Hepsini ayrı-ayrı incelemek üzerinde tefekkür etmek çok önemlidir. Fakat biz Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatındaki hayvân kıssalarına bakalım. Örneğin mirac hadisesindeki Burak; miraca giden kişinin hayvânla ne işi olabilir? Burada ne anlatmak istiyor? Halka hızlı bir hayvâna bindim diyor. Batınında ise: “Ben nefsimi Burak yaptım, benim emrimden hiç çıkmaz. Ruhum ne derse onu yapar. Yani nefs-i emmâremi nefs-i kül yaptım. Allah benim nefsimi rûhumun emrine verdi. Yanında kim vardı? Cebrâîl. O da Cibril oldu, yani aklı küll-üm oldu ve nefsi küll-üm ile aklı küll-üm kardeş oldular. Sonra da zatımda bir olup cemülcem makamına erdim. O yüce sûltanın sarayında O oldum. Nihayetinde yeryüzünün ve gökyüzünün, insânların, cinlerin ve on sekiz bin âlemin sûltanı oldum” demek istiyor.

Bugün besmelenin başı ben oldum,




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   255




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin