Tevfîk-i İlâhi onları himmetlerinin fevkine varıncaya değin yönlendirdi.
Tevfîk-i İlâhi onları hazreti Cud ve Kerem Makamına indirdi.
Onlar o ni'metler deryasında ve Cennet nimetleri içinde garkoldular. Ve Tevfîk-i İlâhi onları istivaya benzer bir makama çıkardı.. O makamda Allah'ın onlara, vermeyi takdir kıldığı nimetleri bağışladı.
Bütün bu olan bitenlerin esnasında, Hak'kın onların işlerini üstlendiğini bildiler. Halbuki daha "İNSÂN" namıyla yâd edilen bir şey değildiler..
Sonra, onlar için duâ etme mahallinde Allah'a sözlü yakınlıkları, o işlerden uzak olduklarını gösterdi. Zîra, Allah'ın ihsân ettiği bunca cesim ve lâtif nimetlere karşı şükür etmeyi irâde ettiler. Halbuki Şâkir meşkûr ve Zâkir mezkûr idi.
Dolayısıyla bu hakikât onları, irâde ettikleri sözlü Şükür'den engelledi. Artık kul, bütün gücünü sarf etmesine rağmen, Allah'a hamd ve sena etmekten aciz oldu. Ve bu hâlin senanın fevkinde olduğunu gördüklerinden, şaşkınlık ve hayret makamında durakladılar... Sonra, insânlar kendilerinden açığa çıkan Allah'ı övmeleri sena etmeleri, ancak Allah'ın kendi fiiliyle Zâtını senâ etmesi olduğunu bildiler.
İnsânların böyle idrâk etmelerinin lüzûmiyetini yazacağımız âyet delâlet etmektedir.
Dostları ilə paylaş: |