(2) BÖLÜM. BİR AN, BİR BAKIŞ.
3 Temmuz gecesi bir yolculuk... Hani aslında insan ve bütün var olanlar hep yoldadır. Her biri yolcudur. Her yolcu, eceline doğru gider. Eceli de onu, “dönüş O’nadır,” hükmüyle O’na götürür. Geliş O’ndan, yolculuk O’nunla, varış yine O’nadır. Her şey yolcu olunca, her yolcunun da kendine has bir yolculuğu vardır. Şu var ki, yolculuk bir daire üzerin-de döner. Ancak bu daire üzerinde farklı duraklar ve farklı vasıtalar vardır. Dairenin başlangıç noktası ise bitiş noktasına bitişiktir. Yani yolculuk başladığı noktaya ulaşır. Bunun farkında olsak da olmasak da durum budur.
İnsanın dünya üzerindeki yolculuğu da Âdem (a.s.) ile başlamış, kıyamete doğru gidiyor. Nesiller ve sahnedekiler değişse de durum böyledir. İnsan fert olarak dünyada ömrünün yolculuğunu yaparken her nefesinde, her anında da yolcudur. Çünkü her anında yeni bir tecellî olmaktadır. Aldığı her nefeste içine bir şeyler çekerken, verdiği her nefeste ister bir söz olsun ister sözsüz bir nefes bir sûret oluştur-maktadır. Nefes sözlü ise sözün mânâsına uygun bir sûret olur. Söz güzelse ameli de yapılırsa sâlih amelden, HAK Teâlâ, bir binek halk edip sözü ve ameli yükseltir. Söz güzel değilse sûretlenir ancak yükselemez. Söz olmadan çıkan nefes ise gönlün hâline göre HAKK tarafından sûretlendirilir. Farkında olunsa da olunmasa da durum bundan ibarettir. Yani hep bir yolculuk bir gidiş vardır. Elbette söylenecekler bunlarla sınırlı değildir. Her sözün açılımları da vardır. Lâkin sözü özü ile bırakalım ve üç temmuz yolculuğumuzdan bahsedelim.
Evet, (03/07/2006) günü bir gece yolculuğu. Bir otobüse binmiş, Konya’dan Tekirdağ’ın Çorlu ilçesine yolculuk etmekteydim. Oradan da Tekirdağ’a geçecektim. Bu yolculuğa üniversite yıllarından arkadaşım, gönül dostum olan ve kimya mühendisi olan C. Ö. Kardeşim vesile olmuştu.
Kardeşim bir mürşidden bahsetmiş ve mürşidin yazdığı kitaplar-dan bazılarını da okumam için göndermişti. Kitapları okumaya başlayınca ara vermeden hepsini bitirdim. Söylemeliyim ki, gelen birkaç kitapta çok güzel hazineler buldum. Aralarında şiirlerden oluşan bir de DİVAN var idi. Ben de şiiri seven ve arada yazan biri idim. Üniversite yıllarımda da Yunus Emre şiirlerinin çoğunu ezberlemiştim. Öyle ki, dolaştığım yerler-de bile Yunus’tan şiirler okurdum. Hatta bir seferinde Çağırayım Mevlâm Seni şiirini okudum. Yürürken şiir bitince bu defa aynı tarzdan gönlüme gelenleri okumaya devam ettim.
Birkaç dörtlüğü şöyle idi:
Dallarda badem ile,
Her beni Âdem ile,
Ol fahri âlem ile,
Çağırayım mevlâm seni,
Enver deki sözler ile,
Her varlıkta özler ile,
Seni gören gözler ile,
Çağırayım mevlâm sen,
Kitaplardan elde ettiğim bilgiler ben de yeni ufuklar açarken, şiir yön-lerimizde bir yakınlık hissi oluşturdu. Gerçi, şiir hiç olmasa da bu yolcu-luk olacaktı.
Otobüs gecenin karanlığında yol alırken, düşüncelerimde hep bir aydınlanma vardı. Fazla uzatmayayım, sabah erken saatlerde Çorlu’ya vardık. Ve arkadaşımı aradım. Buluştuk. Hasret giderdik. İş yerine gittik. Öğleden sonra da Tekirdağ’a birlikte gittik. Klavuzum, yol göstericimdi.
Nihayet bir binanın merdivenlerinden çıktık ve bir kapıda zile dokunduk. Kapı açıldı ve buyrun diye davet edildik. İşte ne olduysa o vakit oldu. Kapıyı açan kimseye baktım. Bu bakışla birlikte gönlümde belki bütün varlığımda bir hal hissettim. Sanki bir ses duydum. Mânâsı şuydu;
Dostları ilə paylaş: |