ÖZLEDİ, YAŞADI, ARADI, KAVUŞTU....
Bir sonbahar günü bir kız çocuğu her bebek gibi ağlayarak geldi bu dünyaya. İsminden mi bilinmez, hep bir sıla özlemi duydu, yaşamı boyunca. Sâkin, sessiz, aynı zamanda yaramaz bir çocukluk dönemi... Arkadaşlarını daha çok kimsesiz ve fakirlerden seçerdi. Çingene olsun, işçi olsun... Nedense onları severdi hep. Hatta yüzü yaralılar, sakatlar vs. Onlara yaklaşırdı, sanki içindeki yaraları onlarda görürcesine. Henüz çocuk yaşlarda aynanın karşısına geçer, bedenin arkasında ne var diye merak ederdi. Uzun uzun bakar ve düşünürdü.
Anne-babası ve bir de ablası ile 14-16 yaşlarına kadar yaşadı. Anne-babasının ayrılığı sonucu sadece annesi ile yaşamaya devam etti. Tabi yaşamı bundan sonra iyice değişti, çünkü artık sorumluluk alması gerekti. Artık babası yoktu hayatında, terkedilmişti.
Ve lise yıllarında ilk arkadaşı ile tanıştı. 20 yaşında evlendi ve bir oğlu oldu. Her şey çok güzeldi. Lâkin eşi, “size bakamıyorum,” diye terketti, o sıla özlemi çekerek doğan kızı. Şimdi daha da fazla sorumluluk alması gerekiyordu, çünkü bir de oğlunun sorumluluğu vardı. Henüz 2,5 yaşındaki oğlu ile yalnızdı. Takdir-i ilâhî. Yaşamının bu yıllarında okumaya başladı. Sormaya başladı tekrar, çocuk ikenki suallerini... “Ben kimim,” diye. Eğitimlerini aldığı beden ile farkındalık ve nefes çalışmalarına başladı. Yıllarca verdiği derslerden gelen parayla hem oğluna hem evine baktı. Ne günler geçti! Çevresinin beğendiği, takdir ettiği bir anne ve eğitmen olmuştu. Kendini tanımak, nefes ile farkındalık ve beden hareketleri ile hastalıkları iyileştirmek üzerine çok farklı eğitimler vermekteydi. Yaptığı çalışmaları iş gibi görmüyor, zâten hayat amacı olarak severek yapıyordu. Lâkin özlemi vardı. O özlemi yaşadığı hiçbir şey dindiremiyordu. Yıllar geçti özlem içinde.
Ve sene 2006. Mevlâna Hazretleri’ne ilk ziyaret... O günden sonra her şey değişti. Önce Kûr’ân okuma (meâlden de olsa) isteği duydu, sonra ibadetler, farzlar. Her sene Konya’ya gider oldu. Hatta bir sene 5 defa gitti. Yaşamına çok şey gelirken, çok şey de çıkmaya başladı. Zararlı ne varsa gidiyordu yavaş yavaş, kullanılmayan eşya gibi. Kendiliğinden olmakta idi, hiçbir zorlama olmadan. Misal, denize girmeyi güneşlenmeyi severken, bu his giderek yerini örtünme hissine çevirdi. Tabi yaşamındaki bu değişiklikler çevresinde çok yadırgandı. Eleştirildi, hatta horlandı, hem de en yakınları tarafından...
Ve sene 2009. Bir tanıdığı Yıldız Parkı’nın oraya yolladı, “ziyaret et Süreyya makamını,” diye. Ve oradan yerde bulduğu bir yıldız ile döndü eve. Ardından aynı kişi Uşşâki Hazretlerine yolladı “ziyaret et,” diye. Tam o sıralarda internette İslâm ve Tasavvuf sitesi ile tanıştı. Tam 3 yıl soruları Murat Bey tarafından cevaplandırıldı, Allah râzı olsun. Ve Terzi Baba... Terkeden baba, terkeden eş, hepsi bu kapıdaydı. Zâten terk eden de yoktu ki. Hepsi zannımda idi. ÖZLEDİM hep, neyi özlediğimi bilmeden. YAŞADIM rüya âleminde. Baktım ki bu rüyalar gerçek değil, o zaman ARADIM. Ararken çok hatalar yaptım düştüm kalktım zannımca. Ve inşeallah KAVUŞAN’lardan olur, sıla hasreti çeken o rûh.
Dostları ilə paylaş: |