*************
11.12.2012 tarihli zuhûrât
Muhterem Terzi Babacığım. Bu fakîre gösterilen zuhûrâtın dilimiz döndüğünce ta’rîfini sizinle paylaşmak istiyorum. Arz ederim.
“Gece vakti bir grup insanın içinde olduğu bir otobüs ile yolculuk etmiş ve sahil kenarı bir beldede durmuşuz. Otobüsten inip deniz kenarına doğru yürüdüğümüzde eski bir medeniyete ait birtakım tarihi eserlerin kalıntılarına rastlıyorum. Yüzümüz denize dönük olduğu istikamette, ufkun biraz üzerinde, güneş gurup vaktinden daha zayıf bir ışıkla görünmekte. Sanıyorum, güneş görünür olmasına rağmen vaktin gece olması, ışığının zayıflamasından kaynaklanmaktaydı. Sönmeye yüz tutmuş bir halde olan güneş o kadar yakın gibi duruyor ki, âdeta bilim insanlarının güneş patlamaları adını verdikleri girdap benzeri oluşumları görebiliyoruz. Bu girdaplar güneşin sonunun geldiğini gösteriyor sanki.
Bir an geliyor, güneşin ışığı tamamen sönüyor. Vaziyetin bir kıyamet alâmeti olduğu düşüncesiyle bizi bir endişe hâli sarıyor ve yüzümü güneşin tam aksi istikametine dönüyorum. Bu anda dolunay konumundaki Ay’ı fark ediyorum. Ancak çok kısa bir süre sonra onun da ışığı şalteri kapatılmış elektrik lambası misali sönüyor. Bu kez içimdeki endişe daha da artıyor ve bunun kıyamet öncesi son saatler olduğu hissi bende hâkim oluyor. “Eyvah,” diyorum. “Hakîkatimizi bilemeden kıyamet kopacak ve mahzun kalacağız.” Bu düşünceler ve hissiyat içerisinde iken denizin dibinden yüzeyine doğru sarı renkte bir aydınlık beliriyor ve zuhûrât burada bitiyor. Uyanıp saate bakıyorum 03:19’u gösteriyor.”
Dostları ilə paylaş: |