(Bir hikâye birçok yorum) isimli istişâre-tefekkür değerlendirmesi olan çalışmalarımızın dördüncüsü, (62-4-Bir ressam hikâyesi) hamdolsun neticeye erdi. İlgilenen ve fikir yürüterek cevap gönderen herkese teşekkür ederiz.
Şimdi bu çalışmaların beşincisi olan (76-5-Doğdular, yaşadılar hikâyesi)’ne geçelim. Yine sizlere küçük bir hikâye anlatıp değerlendirilmesini isteyeceğim. Değerlendirmek isteyenlerden vakit buldukça düşünmelerini ve mâkul bir süre içinde cevaplarını bana göndermelerini bekliyorum. Daha evvelce de belirttiğimiz gibi bu bir imtihân değil, sadece düşünce yeteneğimizi geliştirme yolunda bir değerlendirmedir. Ne tür cevap olursa olsun makbulümüzdür. Gayemiz birer şahsî kimlik oluşturup, ben “neyim-kimim?” sorularına cevap bulmaya çalışmaktır.
Şimdi gelelim beşinci hikâyemize. Bu oldukça kısa bir hikâyedir. Vaktiyle memleketin birinde yaşayan bir padişah varmış. Bu padişah oldukça yaşlanmış. Bu arada, kendinin ve ceddinin hatıralarının ve savaşlarının kendilerinden sonraki nesillere ulaşması için, etrafındaki görevli tarihçi ve yazarları toplayarak bu hatıra ve savaşları yazmalarını istemiş.
Aradan epey bir müddet geçtikten sonra tarihçi ve yazarlar topladıkları bilgileri ciltlerin içlerine kaydetmişler ve padişaha getirip sunmuşlar. Bu süre içinde padişah biraz daha yaşlanmış. Yazılan kitapları bir hayli zorlanarak dinleyen padişah,“Hepsi güzel, ancak uzun olmuş, bunları biraz kısaltın,” demiş.
Bunun üzerine görevliler tekrar çalışmaya başlamışlar. Asıl olan metinden hâdiselerin değerlerine göre bazılarını çıkartarak daha küçük hacimli ciltler hazırlamışlar. Bu arada padişah biraz daha yaşlanmış. İkinci metni de dinleyen padişah, “Çok uzun olmuş, biraz daha kısaltın,” demiş.
Bunun üzerine, kitap tek cilde indirilmiş ve padişaha sunulmuş. Padişah onu da dinlemeye başlamış. Ancak daha da yaşlandığı için biraz daha kısaltılmasını istemiş.
Bunun üzerine görevliler bir sayfa üstüne dört kelime yazmışlar ve padişaha takdim etmişler. Padişah okuyunca, “şimdi olmuş,” demiş ve kısa bir müddet sonra da rahmetlik olmuş. Kendisine sunulan sayfada şöyle yazıyormuş: DOĞDULAR, YAŞADILAR, ÖLDÜRDÜLER, ÖLDÜLER.
Şimdi gelelim bu hikâyedeki soruya: “Eğer siz olsa idiniz kendi hayat anlayışınız içinde bu cümleyi nasıl düzenlerdiniz?”
Verilecek cevapların altında gerekçeleri de bulunacaktır. Yani “yeni cümle düzenlendikten sonra, bu cümlenin ne tür bir anlayış ve yaşam ölçüsü içinde yazıldığının belirtilmesi” gerekecektir.
Bu seneki ikinci kısa hikâyenin konusunu henüz kararlaştırmadığım günlerde idi... İstanbul’dan sonra Düzce ve Bolu’ya bir ziyaretimiz vardı. Oralara gittiğimizde evlâtlarımız Bu… ve Me…, bizi Düzce’nin Aydınpınar Köyü’ndeki balık çiftliğine balık yemeye götürdüler (19/06/2012). Teşekkür ederiz! Aydınpınar Köyü güzel, küçük, şirin bir köy idi. Balık yemeğini yedikten sonra yola çıkmadan önce abdest alıp öğle namazını kılmak için köyün küçük, güzel, mütevazi camisine girmiştim. Yalnız kıldığım namazım bittikten sonra, “bu seneki hikâyenin birinin kişilerin kendi hayat hikâyelerinden bir bölüm” olması yönünde gönlüme bir bilgi geldi. Böylece, yukarıda belirttiğimiz kısa hikâye ile bu bilgi neticesinde, bu seneki hikâye dosyamız iki konulu oldu.
“Bu seneki hikâyenin birinin kişilerin kendi hayat hikâyelerinden bir bölüm,” olması istenmektedir. Bu husûsta kim nasıl bir yazı yazarsa yazabilir. Bugüne kadar yaşadığınız hayatın küçük bir bölümünü bir hâtıra olarak yazabilirsiniz örneğin. Veya dikkatinizi çeken bir söz de olabilir. Ayrıca kimse için bir mecburiyet yoktur; isteyen soruların birisini cevaplar, isteyen ikisini, isteyen de hiçbirini cevap-lamaz, kendi bileceği iştir. Diğer tefekkür çalışmalarında olduğu gibi yine kişiler gizli kalacaktır.
Bu çalışmaların amacı sadece tefekkür ufkumuzu ve hayat görüşlerimizi geliştirmektir. Cenâb-ı Hakk her birerlerimize idrâk genişliği nasip etsin İnşeallah. Herkese başarılar dilerim. Şimdiden işleriniz kolay gelsin.
Şimdi bu seneki sistem içi tefekkür geliştirme çalışmalarından ikincisi olan küçük bir riyâzet ta’rîfine gelelim.
(10) Zilhicce 1433 (25 Ekim 2012, Perşembe), bayramın birinci günü.
(13) Zilhicce (28 Ekim, Pazar), bayramın son günü ve bir senelik seyr-ü sülûk’un da sonudur.
Muharrem’in ilk günü olan (15) Kasım 2012, Perşembe günü yeni senenin (Hicri 1434) seyr-ü sülûk başlangıcıdır. Buna (40) gün eklersek nihayeti (24) Aralık 2012, Pazartesi olur. İşte bu süre içerisinde nefs terbiyesi yapmak isteyenlere hayvanî gıdasız oruç tutmaları tavsiye edilmektedir. Oruçlara niyet edilirken, “en son kazâya kalmış orucuma,” diye niyet edilebilir ve böylece borçlar da kolaylaşmış olur. Cenâb-ı Hakk kabul etsin İnşeallah.
Belirtilen süre içerisinde herkes dilediği kadar, dilediği şekilde, kendi şartlarını da göz önünde tutarak, hayvanî gıdalı veya hayvanî gıdasız tutabileceği oruç miktarını ve şeklini seçer. Bir mecburiyet ve mesuliyet yoktur.
Her iki konuda da başarılar dilerim. Bunları çevrenize bildirip, oluşa-cak cevapları (3) ay içinde çevrenizden toplayıp bir dosya hâlinde bana gönderebilirsiniz. Cevap yazanların isim ve soyadlarını sadece ilk iki harfleri ile bildirirseniz yeterli olur.
Ayrıca birey olarak gönderdiklerim yazabildikleri cevapları kendileri göndereceklerdir.
Başarılar diler, sevgi ve muhabbetlerimi gönderirim. Bu vesile ile mübarek Kûrb’ân Bayramlarınız’ı da tebrik ederim. Herkese selâmlar. Hoşçakalın.
Dostları ilə paylaş: |