Aşağıda anlatılmış olan mânâlar üzerinden hareketle bir şeyler yazmak istiyorum:
Eğer cisimler âlemi su üzerine olmasaydı, onların maddesel bedenleri çöküntüye uğramaz, yani öldükten sonra çözülen parçaları tortuların suyun içinde dipe çökmesi gibi toprağa çöküp karışmazdı. Ve diri olanın çökmesi de hayat iledir, yani onu bâtınından muhafaza edip diri kılan hayat kesildiği anda bu şehâdet âlemindeki diriliği biter.
Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları ancak özet olarak akılda bir kavram olarak bilinebilir, detaylarının bilinmesine ve idrâk edilmesine imkân yoktur, çünkü her bir sıfatı sonsuzdur. Dünya yaşantısında ise bu sıfatlara zuhûr yeri olan insan ancak kendi sınırlı varlığı içerisinde sonsuz olan bu sıfatlardan aldığı sıfatlar ile sıfatlanır. Ancak insanın şânı yokluk üzerine olduğundan, nefsânî benliği ile kullandığı bu sıfatlar ile hiçbir zaman vasıflanmış olmaz. Ancak o sıfatlar ile vasıflandırılan şeyin aynısının kendisi olduğunu idrâk edene kadar. Çünkü sıfat o sıfatı alanın bağlısıdır, ona tâbîdir, sıfat alanın bulunduğu yerde sıfat vardır ve onun olmayışı ile de yok olur.