*************
Esselâmü aleyküm Efendim. Âcizâne yine birkaç satır karaladım. Bâkî selâm ve hürmetlerimle, Ze…… Ko……
*************
Esselâmü aleyküm muhterem Hakk yoldaşım, değerli büyüğüm,
Göndermiş olduğunuz yazılarınıza kalbî teşekkürlerimi sunarım. Hikâ-yedeki (Doğdular, yaşadılar, öldürdüler, öldüler) kelimeleri ile ilgili olarak başımdan geçen bir hâdiseyi konu aldım. Zâhirî ve bâtınî hâllerini bildiren şekilde de isimlendirdim.
Zâhirî = (Hırslandım) (Pişman oldum) (Temizlediler, akladılar) (Aslına gitti râzı oldu)
Bâtınî = (Emmâre) (Levvâme) (Mülhime ve Mutmeinne) (Râziye ve Merziyye)
Arzunuz üzere bunların hakîkatini de anlatıyorum...
Olaylı ve sıkıntılı geçen bir günün akşamında, istemeyerek ve gayri ihtiyarî olarak ağzımdan bazı kötü ve fenâ kelimeler çıktı, sonra pişman oldum. Gece dua ederek yattım. Rüyamda, gökyüzünde bir melek, büyük bir şeffaf ekranın karşısında duruyor. İnsanların bir gün boyunca yapmış oldukları konuşmalar, bu meleğin önündeki ekrandan sanki daktilo ile yazılmış şeritler hâlinde geçiyor, onun kontrolünden sonra Cenâb-ı Hakk’a iletiliyordu.
Bir ara, benim gündüz söylemiş olduğum kelimeler de yeşil renkte geçmeye başladı. Fakat sıra o kötü ve fenâ olan kelimelere gelince, derhal kırmızı renk oldular. Görevli melek yazıları durdurup, kırmızı kelimeleri aradan çıkararak, o gün söylemiş olduğum diğer güzel ve uygun kelimelerden seçip, oraya yerleştirdi ve bir üst makama gönderdi. Sonsuz bir sevinç içinde uyandım. “Ya o kötü kelimeler yukarı çıksa idi ve Rabbim onları görse idi, hâlim nice olurdu?” diyerek şükr-ü secdeye kapandım. Tövbe ve istiğfar ettim. Rabbime şükrettim. O meleğe de teşekkür ettim.
Günlerden pazardı. Öğlen namazından sonra içimden Kûr’ân okumak geldi. Kûr’ân-ı Kerîm’i elime aldım. Hangi sûreyi okuyayım diye düşünür-ken elim gayri ihtiyarî bir sayfa açtı. Karşıma Fâtır Sûresi 10. âyet geldi: “Kim izzet ve şeref sahibi olmak isterse bilsin ki, bütün izzet ve şeref Allah’ındır. Güzel sözler ancak O’na yükselir. O güzel sözleri de sâlih ameller yükseltir.” Hayretler içinde kaldım. Bu bir tesâdüf olamazdı.
Kûr’ân-ı Kerîm’i kapatıp tekrar rastgele bir sayfa açtım bu kez de En-Nûr 21: “Ancak Allah dilediğini temize çıkarır. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilendir.”
İşte başımdan geçen bu olay fakîre Fâtır Sûresi’nin 10. âyetinde geçen bahsin zâhirî ve bâtınî esrarını gösterdi. Demek ki Cenâb-ı Hakk’a ancak güzel sözler ulaşmaktadır. Bu nedenle Zâhirî ve Bâtınî olarak isimlendirdim.
Zâhirî = (Hırslandım) (Pişmân oldum) (Temizlediler, akladılar) (Aslına gitti râzı oldu)
Bâtınî = (Emmâre) (Levvâme) (Mülhime ve Mutmeinne) (Râziye ve Marziye)
Eğer bu fakîr Uşşâki yolunda seyretmemiş olsaydı o kırmızı kelimeler silinmezdi. Öbür taraftaki hal-i perişanımı ta’rîf etmek dahi mümkün olmazdı. Cenâb-ı Hakk (c.c.) bizleri defter-i Uşşâkiyye’ye kaydedenin elini öperek huzûrunda bulunmayı nasip etsin. Nazar-ı iltifatlarına mazhar olduğumuz, El-Hacc Müderris Muhammed Hazmi TURA Efendi Babamız (k.s.) ve elimden tutan (Allah’ın Mustafâ’sı) halîfesinden râzı olsun. Himmetleri daim var olsun.
En güzel salât-u selâmlar iki cihan serveri şefâatkârı Ahmediyemiz olan aziz peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’e, eşlerine, oğullarına, kızlarına, torunlarına ve bütün soyunun üzerine, cümle nebatatın ve yağmurların tanelerinin mislilerince dünya ebediyete kadar durdukça daim olsun.
26 Ekim 2012 Cuma, Kurb’ân Bayramı.
Gönderdiğim bu yazının kabulünü varsa hatalarının da düzeltilmesini rica eder, hayır dualarınızı beklerim.
Ze….. Ko…..
Dostları ilə paylaş: |