Allah râzı olsun,
Hürmetle ellerinizden öperim...
------------------------
***
(47) Me… Ka…
Ve aleyküm selâm Terzi Babam,
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Terzi Baba'mızın lütfettiği Merkez Efendi hikayesinde; Musa efendinin rüyasına giren, Sümbül Efendi, onun gönül evinin, mana evinin kapısına dayanmıştır.Manevi irfaniyetinin bir dönemeç noktası olarak,o güne dek, gönül evinin kapısına yığdığı, irfaniyetini engelleyen tüm dünyevi heves birikimlerini, bir hamlede, bir nazarla yıkarak, Musa Efendinin mana vücuduna girer, ve onu gaflet uykusundan uyandırır. ''O direğin dibindeki '' dediği, Elif'e yaslanmış olan Musa Efendiye, ''söylediklerimi anlıyor, bugün hep onun için söylüyorum'' dediği anda, hakikati müridine giydirme tatbikatı başlamıştır zaten.
Aynı, Pirimiz Terzi Babamızın kendisini geriye çekip, gizleyerek, Sümbül Efendi vasıtasıyla
''Her şeyin merkezinde'' olmasının tefekkürünü isteyerek, dünya adlı muhteşem orkestranın hakikatini, daha bu çalışma başladığı anda bize giydirmeye başlaması gibi.
Hikâyedeki, Sümbül Efendinin dervişlerini tabi tuttuğu 'çetin imtihan'; o vakte kadar ki eğitimlerin, temizlenmelerin, kazanılan ve kaybedilenlerin yeni açılımlara, yeni mertebelere açılacak kapılarıdır. Gönül gemisine yeni yüklemelerin limanıdır.
Başını kaldırmadan cevap veren, Musa Efendi edep gereği, teslimiyet ve secde haliyle;
''Bu mümkün değil!'' derken, Allah'a takva ile ''Allah'lık mümkün değil '' demiştir.
Ancak mürşidine, velisine itaat ile ikinci bir takva örneği vererek, kendisini ortadan kaldırarak, ''Her şeyi merkezinde bırakırdım'' der.
Mekanın mekanı, mekansızlığın mekanı olan Allah; ''Sen olmasaydın yaratmazdım'' dediği Muhammed'ini, kulundaki irfan olunma muhabbeti ile alemlerde zevk eder. Ve bunun için, ''arzda halife ceal edeceğim'' dediği anda, kelime-i tevhidinin görünmesi için gereken şehadet aleminde, Muhammed'inin görünmesi için, sistemini kurar.
Mecnun'dan ''Leyla'' diye zikrederken, aslında tüm alemler Muhammed' ine mecnundur.
''Arzda halife ceal edeceğim'' dediğinde itiraz eden meleklere; ''Sizin bilmediğinizi bilirim'' diyen Allah, Alimdir. ( Nisa/11, (...Çünki Allah hakkıyle Alimdir, Hakimdir.)
Dünya, arz ve alemler; Hakkın kendini aşk adıyla arz etmesidir. Vahdetten kesrete ve kesretten vahdete olan yolculukta, Şehadet yeri olan dünya, bütün esmaların tatbikat yeridir. İsimlerin kemal bulma yeridir. İsimlerin arza inmesi ile halifelik tatbikatı olur.
Ancak meleklerin isimleri harekete geçirmesi, ademin istemesi ile mümkün olur. Sistem irfaniyet eksikliği ile başlamıştır. İrfan olunmak, Allah'ın rıza olan, arzusudur. Ve harf, ayet ve sayıları ile ne bir eksik , ne de bir fazla olan Kuran, sistemi kurar. Her an ve her yerde yaşanır.
Cisim olan noktada , kendi ruhundan üfleyerek, Muhammedi adem gönlünü ve muhabbeti yaratan Allah, insanda ''bilen'' olarak murad ettiği, tekamülü göstermemiz için, Firavunu, Muaviye'yi, Ebu cehil'i vesile kılar.
Ancak bu yolda aklını kullanmak ve teslim olmak ile tezkiye olunur. Her mertebenin akl-ı külü o mertebeye göre doğrudur.
Hangi ismi seçersek, o isim bizi, Rabbı hasımız olarak, hidayet ve delalet üzere terbiye eder. Bu noktada cisim sahnedir. İsimleri kullanma yeridir. Tezkiye eden, temizlemeyi yapan Allah, arzu ettiği temizliği yaparken, bizdeki rızası ile görünerek, razı olunan noktasında, Muhammed ismi ile Adem olan aynasını zevk eder. (El-maide/12 Allah'a iyi bir ödünç verirseniz, mutlak sizin kötülüklerinizi örter. Altından ırmaklar akan cennete sokar.)
Ödünç, tekrar geri verilmek üzere alınan, verilen şeydir. Verilen Allah'ın rızası, veren de razı olduğudur. Tüm nefis mertebelerinde çalışan isimler, kendi mertebeleri üzerine ekmel- mükemmel olarak '' merkezindedir.''
Manevi vücudun inşasında, hedef olan meyve için, tohumun toprağa düşmesi gerekir.
Bunun için, adem tatbikatının gereği, ademin tard edilmesi ile vucut arzında rahmet tatbik olunurken, iblis de bu sistemin içindedir. Hz. Musa'ya uyan, kararsız düşünen,
ya da Samiriye kapılan benlik içinde de mevcuttur. İblis kalkarsa Allah'ı bulamayız.
Cisimden, isime, sıfata ve Zat'a doğru yapılan seyr-i sulukta, seyahati yaptıran noktaya giden dairenin merkezindedir insan. Cisim sahnesinde, Allah'ın hayalinin ortaya konduğu zamanda, bela ve fitne imtihanları, çöldeki susuzluk gibidir. Ancak taştan çıkan su da, susuzluk da merkezindedir. ( Ez-zuhruf/76 ; Biz onlara azap etmekle zulmetmedik.
Fakat onlar kendilerine zulmettiler.) (Rum/41; İnsanoğlu, kendi eliyle fesat çıkardı. Belki anlarlar diye cezalandırdık.)...
Hemen her yerde ''Yargılayan-bağışlayan'' olarak kendisini anlatan Allah'ın, yargılama ve bağışlama yöntemlerindeki sırları bilme şansımız, ancak onun müsade ettiği ile sınırlıdır.
Çünki gene ''Alim ve Hakim'' olanın kendisi olduğunu söyleyerek, bize acziyetimizi hatırlama fırsatı vermektedir...
İsimler, gene O'nun verdiği gayret ile, fiillerle ortaya çıkarak, sıfatlarda görünürken,
''kul olanın'' ve ''kulda görünenin'' Allah olduğunu ve O'nun rahmeti olmadan hiçbirşey yapılamayacağını, anlayarak, kendinden kendine, kendi olduğunun kabulü ve tasdiki ile arınma işlemi yapılırken, zuhur ettiği herşeyde, razı olan Allah'tan rıza ismi ile görünen, O'dur.
Isimlerin razı olup, Allah'ında marzi olduğu ''muhleslik'' noktasına kadar, görevini yapan iblis de Allah'ın aziz ismi ile çalışırken, Tekliflerinin kabulü ve reddi, Allah'a istiane ve istihaze ile, Allah'ın kulda göründüğü mertebelere göre, ''merkezindedir.''
Fark aleminden Tevhide gelen kişi için, dost, düşman aynıdır, Hak isminin Halk halindeki tenezzülünden başka birşey yoktur. (En-Nur/11 Ayşe hakkında iftirada bulunanlar, içinizden bir cemaattir. Siz bu iftirayı hakkınızda kötü bir şey sanmayın. Belki o hakkınızda hayırlıdır. Herkes kazandığı günahı kendisi çeker.)... Görende de, görülende de Hak kendisiyle mevcuttur.'' herşey merkezindedir.''
Hakikati Muhammed'in hayalinin, tasavvurunun, tasarımının, tatbikat yeri olan alemlerde, dünyada ve insandaki tek bir oluşumun ve Allah'ın zuhurunun tek bir atomunun değiştirilmesi mümkün değildir. Her mertebe kendi mazhariyetinin gereğini yapar. Ve her yaratılmış, kendi mazhariyetini yaşar. Cemadat, nebatat, hayvanat ve beşer için
''İnna lillahi ve İnna ileyhi, raciun'' diyerek, herşeyin O'na döneceğini beyan eden Allah,
İyi, kötü, çirkin, güzel demiyor, ayırmıyor. (Hicir/85 (biz gökleri, yeri ve aralarında bulunanları, ancak uygun bir surette yarattık. Kıyamet mutlaka gelecektir.)
Elif, Ehadiyeti ile alemlerde tenezzül ederek, Muhammed olarak görünür. Teslim olabildiğimiz kadar da, kulum dediği noktada, bizde açılır. Alemlerde Muhammed'den başka birşey olmadığına göre, Ehad'ın alemlerdeki ismi Muhammed olduğuna göre, ''kendi meydan olmuş meydan içinde'' olanın merkezinde olarak, ''Yaradılmışı severiz, yaradandan ötürü.'' diyerek; Her olayda, her kişide, her yaratılanda Allahın isminin harekete geçtiği yer olanı, ''sen'' kabul ettiğimiz anda, Seven-sevilen ve sevgi isminin, aşk dairesindeki ''sen ve zevceke '' tatbikatı ile , tarif olunan cennetin merkezindeyizdir.
Secde edenle, edilenin buluşmasına dek herşey Allah'ın nizamındadır. Ve herşey bu nizam içinde öğrenmemiz içindir. İnsan da bu nizam içindeki dairenin merkezindedir. Bu sistemde Halk, Hak'ka karşı kusurlu olacaktır ki, bu onu, tövbe ile Hak'ka getirebilsin.
İşte bu sistemin merkezindeki Adem, ağaca yaklaşıp, tövbe edecektir. Bu nizamdaki, celâl ile cemâli birbirinden ayrılamazken, Allah'ın merhameti, veludiyetin ortaya çıkması için, sistemini, rahmeti olan rahim içinde bile, milyonlarca spermi celali ile öldürerek,
seçilen bir spermin yumurtaya ulaşması ile de cemal olarak aynı anda gösterir.
Ölen kırkbin çocuğun, Musa'yı ortaya çıkartması gibi, milyonlarca spermin yumurtaya koşularında telef olmaları, su buharının yağmurda, yağmurun karda, karın buzda kendisini yok etmesi; Kesretin Vahdet, Vahdet'in de kesret için kendini örtmesiyle ''herşey merkezindedir.''
Yağmuru her yere yağdıran Allah'ın, her mertebenin bakışı ve kabulü ile, farklı algılanabilen rahmeti, bazıları için zahmette olabilmektedir. Kişinin olmak ve görünmek istediği şekildeki iradesine uyan Allah, onda O şekilde görünür ve görülür.
Celâl ve Cemâli ile beraber yürünen seyrullahta, Allah bize, Allah için kul olmayı, Rab ismiyle öğretirken, her şey onun ilminin merkezindedir... (Bakara/88 Onlardan bazı sınıflara verdiğimiz servete gözlerini dikme, onlara mahzunda olma.),
(Bakara/105 Allah ise rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük bir inayet sahibidir.), (Bakara/112 Kendini Allah'a münkat kılıp, iyi iş işleyen kimsedir ki, Rabbinden mükafata nail olacaktır. Onlar için korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar.)
Namazda kıyama durduktan sonra, dış alemde tezahür eden ne varsa, bunlardan arınıp, yanlızca iç alemimize, manaya yöneldiğimizde, ne yaklaşan fırtınadan, ne caddedeki trafik kazasından haberimiz olmaz, ilişiğimiz kalmaz. Rabbimizle beraberizdir. Ve herşey ona teslimdir.
Onun izni ile olmaktadır. Daim namazda olan için, hem iç hem de dış aleminde herşey merkezinde olarak çalışmaktadır.
''Ne var alemde , o var Adem' de '' misali, fark alemindeki, eşya âleminde ki olup bitenler,
tıpkı vücudumuzda işleyen, sorgusuz sualsiz çalışan mekanizmalar halinde devam etmektedirler.
Tepemizdeki saç kılından, topuğumuza değin, tüm organlarımız ''Adem hakikatine '' hizmettedirler. Namaz, kendi namazını, bizim elimizle, bizden kılarken, kıyam, ruku, secde ve Ettehiyat'a oturabilme seyrullahında, cismin merkezinde duran baş ile sağa ve sola verdiği selâm ile, bizde namazı kılanı anlatır.
Ve, İsimlerin tatbikat yeri olan insanın bu selamın tam ortasında yer alması, etrafındaki madde ve mana alemininde merkezinde olarak, selamı bizde verenin merkezinde olmasını anlatır. İnsân-ı Kâmil Mevlevinin semâsında, üçyüzaltmış dereceden selam ile, bir ayağı merkezde olan, efdal olan insan ile, alemleri zevk eder.
Eşya da miracını insanda yapar. Cemadat, hayvanat, nebadatın da miraç için insana ihtiyacı vardır. Ve merkezleri insandır.
Hepsi kendi mertebelerinin mazhariyetinin gereğini yaparak yaşarlar. Yırtıcı bir hayvanın evcilleştirilmesi, genetiği bozulan ürünler gibi, yaradılış gayesine uymayan herşey Allah'ın ayetlerini bozar. (Rahman/8 Herşeyde varolan dengeyi bozmayın.)
Dostları ilə paylaş: |